Özgür Gürbüz-BirGün/30 Ekim 2015
Önümüzdeki seçimlerde hükümetin icraatlarının,
muhalefetin proje ve vaatlerinin ne kadar konuşulacağı belli değil. Toroslarla,
sıkıyönetimle, bombalarla, yargısız infazlarla, sansür ve tehditlerle
korkutulmaya, sindirilmeye çalışılan insanların özgürlük mücadelesine tanıklık
edeceğiz. Bu ülkenin geleceğini düşünenler, cumhuriyete sahip çıkmak için tüm
hile hurdaya, haksız rekabete, aşağılık suçlamalara rağmen sandık başına gidecek.
Sadece oy vermeyecek sandığına da sahip çıkacak. 7 Haziran seçiminden sonra
geçen süre gösterdi ki çocuklarımızın demokrasi içinde yaşayabilmesi için tek
adam fantezilerinden uzak durmamız şart.
Rakiplerinin karşısına çıkıp fikirlerini
savunamayacak kadar aciz durumdaki bir iktidarın tek güvencesi yarattığı korku
imparatorluğu ve başta medya olmak üzere tek yanlı bilgilendirme araçları. Bu
seçim aynı zamanda yalan makinalarıyla halka bambaşka bir dünya çizenlere, bu
ülkenin geliştiğini, güzel bir ülke olduğunu sananlara hepimizi üzen acı
gerçekleri anlatma seçimi.
Bir köşe yazısına hepsini sığdırmak zor.
Çevre ve enerji alanından, rakamlarla birkaç örnek vermekle yetineceğim. AKP’nin
kentleşme politikaları nedeniyle nüfus yoğunluğu arttı. Koca ülkede insanlar
birkaç kente sıkıştırıldı. Kentlerdeki hava kirlendi, trafik sıkıştı, yeşil
alan sayısı azaldı, sahiller ve güzelim kıyılar halkın değil, birkaç zenginin
erişebileceği alanlara dönüştürüldü. Sadece hava kirliliği nedeniyle 2010
yılında 28 bin 924 kişinin öldüğü bir ülke haline geldik (Heal Raporu).
Su fakiri olma yolunda ilerleyen Türkiye’de
neredeyse musluktan su içilebilen kent kalmadı. Halbuki dünyanın gelişmiş
kentlerinde insanlar su tekellerine esir edilmeden musluk suyu içiyor, dev parklarında
boş zamanlarını değerlendirebiliyor.
Var olanı koruyamadığımız gibi geleceğe
yatırım da yapamıyoruz. Yerli otomobil üretmekten bahsedenler, ne bu yatırımın
nasıl geri döneceğinden ne de tüm dünyada örneklerini görmeye başladığımız
elektrikli araçların çağının geldiğinden bahsetmiyor. Hidrojenle çalışan
araçlar Japonya’da sokaklara inerken (2018’de Japonya’da 4 bin 200 hidrojenli
araç olması bekleniyor), burada, ülkemizde olmayan, tamamen dışa bağımlı
olduğumuz petrolle çalışan araba tasarımlarıyla oy toplanmaya çalışılıyor. Tüm
dünya elektrikli otomobilleri, bizler ise yerli otomobilin tasarımının nereden
kopyalandığını konuşuyoruz.
Türkiye’de enerji üretimi deyince hükümetin
aklına sadece kömür ve nükleer geliyor. Tüm dünyada kömürden kaçış planları
yapılıyor. İskoçya’da kömür santralleri yıkılıyor. İklim değişikliği nedeniyle
Çin ve ABD bile anlaşırken Türkiye ne sel baskınlarından ders alıyor ne kuraklıklardan.
Nükleerde de durum farklı değil. AKP, eski teknoloji adına ne varsa onunla
ilgileniyor. 2000’de dünyadaki elektrik tüketiminin yüzde 17’si nükleerden
sağlanıyordu şimdi bu pay yüzde 11’in altına düştü. Nükleerin yerini güneş ve
rüzgar alıyor ama hükümet bu ülkeye değil bu işten karlı çıkacak birkaç şirkete
faydası dokunacak nükleeri tercih ediyor. Doğalgazda, petrolde dışa
bağımlılıktan şikayet edenler, yerli kaynak rüzgara, güneşe, biyokütleye
sırtını dönüyor. Hem de Avrupa’nın en iyi potansiyeline sahip Türkiye’de.
Enerji tasarrufunu, enerjiyi verimliliğini
hiç sormayın. Bu konuda son 13 yıldır bir arpa boyu yol alamayan bir ülkede
yaşıyoruz. Türkiye aynı milli geliri üretmek için İspanya ve İtalya gibi
ülkelerin iki katı enerji harcıyor. İşin daha da kötüsü, tüm dünya enerjiyi
akıllı kullanma yolunda ilerlerken Türkiye’de 2003-2013 arası hiç ilerleme olmaması.
2003’te enerjiyi bizden daha kötü kullanan Hırvatistan, Finlandiya gibi
ülkelerin artık gerisindeyiz.
Böyle onlarca örnek var. Pazar günü
Türkiye’nin her anlamda geride kalmaması
için oy vermeliyiz.