Özgür Gürbüz-BirGün/23 Ekim 2015
‘Onlar
Konuşur Ak Parti yapar’ sloganı 7 Haziran seçimlerinde iktidar partisinin
toplumu nasıl ötekileştirdiğinin bir göstergesiydi. AKP’ye oy verenler bir yana
oy vermeyen ‘onlar’ ise öteki yana.
1 Kasım seçiminde ise AKP dil değiştirdi, Sen,
ben yok; biz varız” diyor. İnandırıcı değil. Muhalefet liderlerini
meydanlarda Zaza, Alevi diye ayıran ve hatta yuhalatan bir liderin partisinin
“sen, ben yok” demesine kim inanır bilmiyorum.
İktidar
partisinin kendinden olmayanı sevmeme politikası artık Türkiye’nin gerçeği
haline geldi. ‘Onlar konuşur, Ak Parti yapar’ sloganı da işte bu ötekileştirme
anlayışı yüzünden ortaya çıktı. Kendinden olmayanı bırakın sevmemeyi, dinlemeye
bile tahammülü olmayan bir parti oldu AKP. Başkasını görmüyor. Bu kadar yanlış
bir sloganla seçime girmelerinin ardında da bu körlük yatıyordu.
Seçmenini
de öyle kodluyor. Ne zaman AKP’ye oy veren biriyle karşılaşsam, söz politikaya geldiğinde bir süre sonra karşımdakinin
konuyu değiştirmeye çalıştığını görüyorum. Ya da sizi dinliyor ama ‘onlar’dan
biri diye dinliyor. Doğruları söylediğinizi fark etse bile bu bahaneye
sığınarak, yanlış partiye oy vermenin, ülkeyi felakete sürüklemenin vicdan
azabından kendini kurtarmaya çalışıyor.
AKP
seçmenleri içinde önemli bir grup artık takım tutar gibi parti tutuyor. Yapılan
olumlu eleştirileri bile görmezden gelmeye çalışıyor. Takım tutanlar bilir, lig
sonuncusu da olsanız, iş slogana gelince hep en büyük sizsinizdir. Doğru,
yerinde bir eleştiriyi görmezden gelmenin de en sağlam yolu karşındakini hiç
dinlememek ve onu söyleyeni değersizleştirmek. ‘Onlar’ kelimesinin ardındaki
sır işte bu.
Muhalefetin
reflekslerinde de bir hata olduğu ortada. AKP’nin her icraatına kategorik karşı
çıkışlar sizi, AKP’nin iletişimcileri tarafından tasarlanan ‘onlar’ grubuna
daha da yaklaştırıyor. Marmaray’ın risklerinin eleştirildiği dönemi bir
düşünün. Güvenlikle ilgili eleştiriler öyle bir boyuta ulaştı ki, Marmaray gibi
olumlu bir projenin hepsine karşı çıkılıyormuş gibi bir hava yaratıldı.
Uzun
yıllardır bu ülkede politika etiketler üzerinden yapılıyor. Kemalist, ulusalcı,
çevreci, liberal, dinci vs. gibi etiketler ya da klişeler var. Politik bir
tartışmada tarafların ilk yaptığı iş karşısındakinin etiketini bulmaya çalışmak
oluyor. Laikse konuyu türbana, liberalse ‘yetmez ama evet’e getirerek o
tartışmadan galip çıkılmaya çalışılıyor. Etiketi bulduktan sonra ezberlenen
sorular, göndermeler arka arkaya sıralanıyor. Farklı etiketlere sahip politikacıların
meydanlarda veya medyada olmamasının bu ezberci polemikleri daha verimli kıldığını
da söyleyelim.
Etiket
oyunu en net Gezi zamanında bozuldu. Gezi’de
sokağı çıkanların mücadeleden galip gelmesinin ardında, sokaklara dökülenlerin belirgin
ya da bilenen bir etiketlerinin olmaması büyük rol oynadı. Ezber bozuldu. Bugün
o etiketlerden uzak durarak politika yapan siyasetçilerin şansı daha yüksek.
Demirtaş ve Yüksekdağ’ın partisinin renkliliği, Kılıçdaroğlu’nun ise çizilen
doğru strateji nedeniyle bu etiketlerden uzaklaştığı görülüyor. Bu onları
güçlendirirken, Davutoğlu ve Erdoğan’ın, farklılıklara tahammülsüzlükten de
gelen bu eski alışkanlık nedeniyle etiketler üzerinden siyaset yapmaya bağlı
kaldığı ve zayıfladığı ortada.
Bu
etiketler sadece üst düzey politikada geçerli değil. Sokakta da aynı sistem
çalışıyor. İstanbul’daki 3. Köprü örneğini ele alalım. Proje yanlış ama
Şehircilik Bakanı gibi birçok kişi bu ülkede çalışan beton makinası gördü mü
hayra yoruyor, bu yüzden de projeye olumlu bakıyor. Bu durumda işe sorundan
değil çözümden başlamalı. Neden ve neye karşı olduğumuzu değil ne istediğimizi
anlatmalı. Toplu taşımaya açık yeni bir tüp geçidin veya zaten eskimiş, talebe
yanıt vermeyen, sürekli bakım isteyen ilk köprünün yeni bir köprüyle
değiştirilmesini istemek bile (iki katlı yapılacak bu köprünün alt katı, raylı
ulaşıma dönüştürülmesi gereken metrobüs hattına hizmet edebilir) iletişim
şansınızı arttırabilir. Böylece, “bunlar, köprüye, yola karşı” argümanını çürütürsünüz.
Bu da sizin öğretilmiş etiketli gruplardan birine ait olmadığınızı gösterir,
karşınızdakinin savunması zayıflatır.
Yalnız,
burada anahtar kelime çözüm. Çözüm öneriniz yoksa ‘onlar’dan biri olmanız
kaçınılmaz.