Öyle ya da böyle iktidarın değişeceği herkes tarafından kabul edilir bir hale geldi. En azından iktidar dahi bunu kabul etti. AKP’nin gidişinin ardından yönetime talip olanların 19 yıldır yapılan hataları düzeltmek ve yeni bir enerji politikasını hayata geçirmesi şart. Peki, yeni enerji politikası nasıl olmalı?
Özgür Gürbüz-BirGün Pazar/11 Temmuz 2021
Her sabah posta kutuma düşen epostaların hatırı sayılı bir bölümü başka ülkelerden gelen enerji haberlerinden oluşuyor. Yunanistan’da 600 bin evin çatılarının elektrik üreten güneş fotovoltaik panellerle kaplanacağı haberini okuyup arşive atıyorum. Portekiz’in yılın ilk çeyreğinde elektrik üretiminin yüzde 80’inin yenilenebilir enerjiden sağladığı haberini ilgili arkadaşların olduğu gruba gönderiyorum. Özel sektör ve girişimcilik örnekleriyle karşımıza çıkan ABD’de bile elektrik üretiminin yüzde 5’inin kooperatifler aracılığıyla yapıldığını öğrenince tahminen sizin gibi ben de şaşırıyorum. Enerji dönüşümü artık çevrecilerin, yeşillerin, sosyalistlerin bir sloganı değil. Enerji dönüşümü, yeni dünyanın ekonomik ve sosyal hayatını şekillendiren ana lokomotiflerden biri.ENERJİ DÖNÜŞÜMÜ BİR İHTİYAÇ
Türkiye’nin acilen bir iktidar değişikliğine ihtiyaç duyduğunu biliyoruz. İktidar değişimi kadar enerjide dönüşüm de bir ihtiyaç. Düşünce özgürlüğünden yolsuzlukların önlenmesine, adalet ve hukuk sisteminin yeniden işler hale getirilmesinden eğitime kadar onlarca alanda kanayan yaralara sahip bir ülkede yaşıyoruz. Medeniyetlerin binalarla, yapılarla, para harcayarak kurulmadığını, öncelikle iyi fikirler üzerinde inşa edildiğini unuttuk. Bu yüzden de iktidar değişikliğinin fikri altyapısını bugün daha fazla konuşmaya ihtiyacımız var. Her alan, her sektör için tartışmalar sürdürmek ve iktidar değişikliği sonrası ayağa kalkacak Türkiye’nin izleyeceği yol haritasını belirlemek zorundayız. Yanlışları göstererek doğrunun sadece bir kısmını hayata geçirebiliriz. Doğruları kalıcı kılmak ise onları inşa etmekle mümkündür.
Türkiye’nin enerji sektörü son 19 yılda dünyadaki değişime ayak uyduramadı. Elektrik üretiminde kömür ve doğalgaz gibi dışa bağımlı, iklim krizine yol açan kaynaklarla bağlar koparılamadı. Yerli ve kirli kömüre destek vereceğiz derken, çevrenin göz ardı edilmesi ithal kömüre göz kırptı. İthal kömürün payı hiç olmadığı kadar arttı. Hidroelektrik ve jeotermal enerji santralları gibi yenilenebilir kaynaklar da teşvik modelleri ve rantın öne çıkması nedeniyle çevre tahribatını artırdı. Güneş ve rüzgâr enerjisi kaynakları ise halkın katılımına izin vermeyen modellerle sadece şirketlerin kâr edeceği iş alanlarına dönüştürüldü. Almanya, Danimarka gibi ülkelerde enerji kooperatifleri öne çıkarken Türkiye’de nükleer ve kömüre verilen destek çatısına güneş paneli koymak isteyenlere verilmedi. Almanya’da kurulu yenilenebilir enerji santrallarının yüzde 40’ının bireylerin ve kooperatiflerin elinde olduğu pek bilinmez. Biyogaz santrallarının yüzde 73’ü ise çiftçilerin elindedir.
PETROL VE OTOMOBİL BAĞIMLILIĞI ARTIRILDI
Ulaşım, rant ve kısa vadede oy alma potansiyelleri nedeniyle havayolu ve karayoluna bağımlı hale getirildi. Petrol ve otomobile, dolayısıyla da bu kirli teknolojileri pazarlayan endüstrilere bağımlı hale gelindi. Ülkenin ulaşım politikalarını bile bu iki güç belirler hale geldi. Marmaray bitmeden, üçüncü köprü ve Avrasya Tüneli gibi otomobil ulaşımını garanti eden iki projenin devreye girmesi sağlanarak, Türkiye’nin otomobil ve petrole bağımlılığı garanti altına alındı. Hızlı tren ağı ülkenin üç büyük şehrini bile birbirine bağlayamazken, neredeyse her ile bölünmüş yol ve havaalanı yapılarak petrol tüketimi ile otomobil satışının geleceği konusunda lobilere göz kırpıldı. Osmangazi Köprüsü’nden geçecek bir demiryolu hattı, İstanbul’u Bursa, Balıkesir ve İzmir’e rahatlıkla bağlayacak bir demiryolu projesine ön ayak olacaktı. Proje değiştirildi ve demiryolu planları iptal edildi.
Özetle söylersek, Türkiye’de enerjide dönüşümü sağlayacak planlı bir yol haritası ortaya konmadı, biraz ondan biraz bundan diyerek ihale ve şirketlere para aktarma amaçlı tercihler yapıldı. Bu da ekonomideki köklü değişimi, istihdam politikalarını ve ülkenin doğasının korunmasına neden olacak bir dönüşüm sürecine evrilmedi. Kaynaklar israf edildi.
KARARLI VE KORKUSUZ OLUNMALI
Yeni iktidarın enerji alanında işleri yoluna koymak için yapacağı ilk iş cesur olmak. Akkuyu’da yapımı süren nükleer santral inşaatını durdurmaktan, kömürden çıkış için tarih belirlemeye kadar tereddüt etmeden atılması gereken adımlar var. Planlama ve ölçülebilir hedef koymak işin en başı. Bugüne kadar AKP hükümeti birçok hedef belirledi. Örneğin 2023 için güneş kurulu gücünün 3 bin, daha sonra 5 bin megavat olması hedeflenmiş, bu iki hedef de 2023’e gelmeden geçilince, Enerji Bakanlığı 2019-2023 yıllarını kapsayan Stratejik Plan’da 2023 için güneş kurulu gücünün 10 bin megavat olarak belirlemişti. Rakamlar bir hedefmiş gibi görünebilir ama aslında hedefsizliğin bir göstergesi. Hedef belirlemeden önce şu sorunun yanıtının verilmesi gerekir. Neden 2023’te 10 bin megavat, neden 20 bin değil? İklim için mi, enerji talebi artacak onu karşılamak için mi, güneş daha ucuz olduğu için mi bu hedefi koyduk? Kimse bu soruların yanıtını bilmiyor.
Rüzgâr ve hidroelektrik için de benzer hedefler havada uçuşuyor. Sadece yenilenebilir için rakamlar ortaya atılsa ve Türkiye’nin iklim krizine yol açan sera gazı emisyonlarını azaltmak için bir taahhüdü olsa bu rakamlara biraz daha iyimser yaklaşabiliriz ama biliyoruz ki iklim krizi Türkiye’nin umurunda bile değil. Paris Anlaşması’nı dünyada onaylamayan altı ülkeden biri Türkiye. Kaldı ki nükleer santral kurma, yerli kömür potansiyelini 4 bin MW artırma gibi hedefleri de var. Bir ülke hem doğaya zarar veren hem de onu korumaya çalışan enerji kaynaklarının her ikisini birden neden aynı anda artırmak istesin ki? Amaçsızlık dediğimiz tam da bu. Özetle söylersek, Türkiye’nin öncelikle kendisine bir iklim hedefi belirlemesi daha sonra o hedefe ulaşmak için hangi kaynaklara başvuracağını belirlemesi gerekir. AKP ise yıllardır eldeki tüm enerji kaynaklarından daha fazla kurmaya çalışıyor. Bu da hem elektrik piyasasını çıkmaza sokuyor (elma ile armutları aynı sepete koyup fiyatlamaya çalışıyorsunuz) hem de atıl bir kapasite oluşturuyor.
Bu yazının amacı bir parti ya da hükümet programı yazmak değil elbette. Amaç, yapılması gereken değişimler hakkında size fikir vermek ve bir tartışma başlatmak. İş başına gelen yeni hükümetin ilk aylarda yapmasını beklediğim birkaç icraatı sıralayarak işe yazıyı sonlandıralım, tartışmayı başlatalım.
Türkiye’de yeni santral yapımı dondurulmalı, gerçekçi talep tahminleri ve enerji verimliliği potansiyeliyle tasarruf edilecek enerji miktarı belirlendikten sonra, ileriki yıllarda ortaya çıkabilecek ihtiyaç ve enerji dönüşümü için gereken yenilenebilir enerji yatırımları kamu eliyle planlanmalı.
Akkuyu’daki nükleer santral projesi bir kazaya neden olmadan ve binlerce yıl başımıza bela olacak nükleer atıkları üretmeden iptal edilmeli. Türkiye nükleer santral yapmamayı devlet politikası kabul etmeli ve tüm projeler sonlandırılmalı.
Paris İklim Anlaşması imzalanarak Türkiye kendine bir iklim hedefi koymalı. Bu doğrultuda kömürden çıkış için tarih belirlemeli, adil bir geçiş için işçilerin diğer sektörlerde istihdamını içeren bir yol haritası hazırlamalı.
Ulaşımda yeni havalimanı ve otoyol yapılmamalı. Türkiye’nin büyük şehirlerini birbirine bağlayacak orta hızlı bir demiryolu şebekesi acilen kurulmalı.
Enerjide yeni yatırımların ölçeği küçültülmeli, büyük santrallar yerine yerel talebi karşılayacak küçük ve yenilenebilir enerji santrallarının kurulmasına öncelik verilmeli.
Türkiye’de yeni yenilenebilir enerji santralların mülkiyetinin kooperatiflerin ve bireylerin elinde olması için mevzuatlardaki engeller kaldırılmalı. Bu yapılırsa, birçok çevre sorunu doğmadan önlenir çünkü kimse kendi yaşadığı yere zarar verecek bir projeye girişmez.
Kentlerde toplu ulaşımın geliştirilmesi için çok sayıda çalışanı olan büyük şirketlerden özel bir vergi alınmalı ve metro, tramvay gibi yatırımlar bu vergiyle finans edilmeli. Bisiklet yolları artırılmalı ve bisikletle işe, okula gidiş maddi teşviklerle desteklenmeli.
Bireylerin çatılarına güneş paneli kurmaları için uygun kredi koşulları sağlanmalı.
Belediyeler yeni binalarda su ısıtan ve elektrik üreten panellerin kurulmasını zorunlu hale getiren düzenleme ve teşvik yöntemlerini hayata geçirmeli. Binalar enerji üretimine uygun tasarlanmalı.
Tüm Türkiye’de yalıtım standartları özellikle yeni binalarda artırılarak kışın doğalgaz, yazın klima kaynaklı elektrik tüketimi azaltılmalı.