Özgür Gürbüz-BirGün / 16 Mayıs 2024
|
Foto: @WhiteHouse
|
ABD’nin Rusya’nın enerji alanındaki hakimiyetini azaltma
çabaları devam ediyor. ABD Başkanı Joe Biden’ın Rusya'dan zenginleştirilmiş
uranyum ithalatını yasaklayan yasa tasarısını imzalamasıyla eksik halkalardan
biri daha tamamlandı. Fosil yakıtlardan (petrol, gaz ve kömür) sonra Rusya’nın
nükleer ihracatı da kısıtlanmaya çalışılacak.
ABD, tasarı yasalaştıktan 90 gün sonra Rusya'dan
zenginleştirilmiş uranyum ithal edemeyecek. Ancak… ABD Enerji Bakanlığı
tedarikte sıkıntı yaşandığı anlarda istisnalara izin verebilecek. Bu
istisnalara verilen izin de 2028’e kadar.
ABD’nin nükleer reaktörlerinde kullandığı zenginleştirilmiş
nükleer yakıtın dörtte biri Rusya’dan geldiği için istisnalara açık kapı
bırakıldı. Dünyada çok fazla nükleer yakıt üreticisi yok. ABD, Fransa, Japonya
ve Kanada’nın, Rusya’nın tedarikinin yerini alacak uranyum üretimi için kapasite
artıracağı haberleri gelse de kısa vadede sorun yaşanabilir.
Avrupa gazda ABD'ye bağımlı
Buraya kadar her şey anlaşılabilir. Sonuçta yapılan, Ukrayna saldırısı
nedeniyle Batı’nın Rusya’ya karşı aldığı tavırla örtüşen hatta gecikmiş bir
hamle. İlginç olan ise şu. ABD’nin aldığı ve Avrupa’nın da katıldığı ambargo
kararların, ABD için ekonomik zorluk yaratmaktan çok bir şekilde fırsata dönüşmesi.
Avrupa’daki ülkelerin gaz tedariki için Rusya yerine ABD’yi seçmesi, ülkenin gaz
ihracatını rekor seviyelere taşıdı. ABD, 2023 yılını dünyanın en büyük gaz
ihracatçısı olarak kapattı. 89 milyon tonluk LNG ihracatının yüzde 60’ından
fazlası Rusya’ya sırtını dönen Avrupa’ya yapıldı. Finlandiya ve Almanya’ya
2022’den bu yana yüksek miktarda gaz satışı başladı. İtalya ve Fransa’ya
satılan gaz miktarı savaş öncesi döneme göre 3-4 kat arttı. Artık Avrupa Rus
gazına değil Amerika’nın gazına bağımlı.
Nükleer yakıt Westhinghouse'dan
Nükleer yakıt ambargosu da benzer bir kaderi paylaşabilir. Avrupa’nın zenginleştirilmiş
uranyumda Rusya’ya bağımlılık oranı yüzde 31. Avrupa’yı bekleyen asıl tehlike
ise nükleer yakıt. Zenginleştirilmiş uranyumu başka kaynaklardan bulma şansınız
var ancak AB ülkelerinde (Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Finlandiya, Macaristan
ve Slovakya) 19 adet Rus yapımı VVER tipi nükleer reaktör var. Ermenistan ve
Ukrayna’dakiler de cabası. Bu reaktörlerin yakıtlarını üretmek ayrı bir iş.
Dünyada bu konuda çalışan tek şirket de Westinghouse. Olur da AB ülkeleri
Rusya’yı nükleer yakıt konusunda boykot etmek isterse gidecekleri tek adres bir
Amerikan şirketi.
Türkiye ne durumda?
Mersin Akkuyu’daki Rus reaktörleri de haliyle Rusya'dan gelen yakıta ve bu
teknolojiye bağımlı. Ambargo genişlerse Türkiye ne yapar, bu sorunun yanıtı
yok. Akkuyu Nükleer Santralı’nın sahibi Rusya olduğu için Türkiye’nin yakıt
tedarikçisini değiştirme şansı pek yok. Bu konu, S-400 gibi Türkiye ile ABD
arasında yeni bir kriz konusu olabilir. Bizim için de nükleer enerjinin
yakıtından teknolojisine ne kadar dışa bağımlığı olduğunu hatırlatan önemli bir
unsur.
ABD’nin Rusya’dan alınan zenginleştirilmiş uranyuma ambargo
koyma kararı aslında nükleer planlarının bir parçası olabilir. İklim krizi
konusunda ABD tarafı, bir yandan yenilenebilir enerjiyi desteklerken bir yandan
da nükleer enerji propagandası yapıyor. ABD uzantılı çevre örgütlerinin bile
nükleer enerjiyi, “düşük karbonlu” veya “temiz enerji” sınıfına alarak propagandaya
katkı yaptığını görüyoruz. Rusya başka ülkelere nükleer santral satışında en
başta gelen ülkelerden biri. ABD bu pazarı hedefliyor da olabilir.
Küçük nükleer iyidir; yersen...
Son birkaç yılda nükleeri yeşile boyama niyeti iyice görünür hale geldi.
Özellikle “küçük modüler reaktör” adıyla, bildik nükleer teknolojiyi yeniden pazarlama
çabalarında ABD baş rolü oynuyor. Rusya’ya bağımlılıkla korkuttukları eski doğu
bloku ülkeleri başta olmak üzere, bu plan Türkiye’de etkili oluyor. Polonya,
Bulgaristan ve Çek Cumhuriyeti dışında, Enerji Bakanı Alparslan Bayraktar’ın
açıklamalarından anlaşıldığı üzere Türkiye de bu tuzağa düşmüş durumda.
Akkuyu’nun yanı sıra Sinop ve Kırklareli’ne büyük santral
yapacağını söyleyen Türkiye’nin, üstüne küçük reaktör işine girmek istemesinin
elektrik ihtiyacıyla bir ilgisi olmadığını defalarca yazdık. Nükleer sevdasının
ardında ABD’yle arasını düzeltme çabası mı yoksa yine bol akçeli işler yaratıp
yandaşlara dağıtma isteği mi var; henüz bilmiyoruz. ABD’li danışmanların küçük
reaktör pazarlamak adına Ankara sokaklarında dolaştığını, Altılı Masa’nın ortak
mutabakat metnine bile bu fikri sokmayı başardıklarını ise biliyoruz. Nükleer
lobiyi asla küçümsemeyin.
Merak edenler için bir cümleyle küçük nükleerlerin
büyüklerinden farklı olmadığını, hatta daha maliyetli, atık, kaza ve
saldırılara hedef olma konularında daha sorunlu olacaklarını hatırlatalım.
ABD’deki tek projenin çivi çakılmadan, maliyet yüzünden iptal edildiğini ve
dünyada bir örneği olmadığını da ekleyelim. Haliyle reklam çalışmaları tersini
söylüyor. Yerseniz...