COP24 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
COP24 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İklim değişikliğinin kitabı var parası yok

Uzun tartışmalara sahne olan Polonya’daki iklim müzakereleri Paris Anlaşması’nın kurallar kitabının çıkmasıyla sona erdi. Gelişen ülkelere mali yardım konusunda ise eksikler var.

Özgür Gürbüz-BirGün/ 17 Aralık 2018

Polonya’da iki haftadır süren iklim müzakereleri 1,5 gün gecikmeyle sonlandı. Taraflar, 15 Aralık Cumartesi gününün son saatlerinde Paris Anlaşması’nın Kurallar Kitabı’nı kabul etti. Tıkanma noktasına gelen müzakerelerden sonuç alınması başta hükümet temsilcileri olmak üzere birçok kişiyi sevindirdi ancak sivil toplum örgütleri başta malis destek olmak üzere çözülmesi bekleyen sorunlar yüzünden endişeli.

Katoviçe’deki BM 24. Taraflar Toplantısı’nın en büyük beklentisi kurallar kitabının çıkmasıydı ancak ikinci bir beklenti ise ülkelerin Paris Anlaşması kapsamında verdikleri seragazı azaltım hedeflerinin iyileştirilmesiydi. Bu konuda aralarında Kosta Rika, Şili, Ukrayna ve Norveç’in de bulunduğu iki elin parmağından az ülke net bir yanıt verdi. Diğer ülkeler ise 2020’ye kadar iklim hedeflerini iyileştireceklerini söyleyerek toplantıdan ayrıldılar. Ülkelerinin mevcut taahhütleri dünyanın ortalama yüzey sıcaklığındaki artışı 3 derecenin üzerine götürüyor. Halbuki, halihazırda 1 dereceye ulaşmış ısınmanın 1,5 derecenin veya en kötü ihtimalle 2 derecenin altında kalması gerekiyor.

Mali konular sıkıntılı
Toplantı sonucunun en zayıf tarafı ise mali konularla ilgiliydi. Gelişmiş ülkelerin 2020 yılından sonra her yıl az gelişmiş ülkelere dağıtılacak Yeşil İklim Fonu’na (Green Climate Fund) 100 milyar dolar ayırması gerekiyor. Şu ana kadar ülkelerin her yıl fona bulunacağı katkıya dair verdikleri taahhütler 10 milyar dolar civarında. Önümüzdeki iki yıl içinde kalan 90 milyar doların bulunması gerekiyor. Türkiye’nin Yeşil İklim Fonu’ndan yararlanma isteği ise bir kez daha kabul görmedi. Toplantının son saatlerinde Türkiye heyetinin yaptığı itiraz karar metninin çıkmasını bir süre daha geciktirdi. İklim konferanslarında bir metnin kabul edilmesi için her üye devletin onayı gerekiyor. Daha sonra Türkiye itirazlarını sonlandırdı ve kapanışa geçildi.

Türkiye’nin Ek-1’den çıkma isteği reddedildi
Polonya’da Türkiye’nin BM İklim Değişikliği Çerçeve Anlaşması’nın Ek-1 listesinden çıkma talebi kabul görmedi. Ek-1 listesi, iklim müzakerelerinde ağırlıklı olarak gelişmiş ülkelerin bulunduğu bir liste. 1992 yılında OECD ülkelerini temel alarak hazırlandı ve bugüne kadar müzakere sürecinde ülkelerin yükümlülüklerini belirleyen kıstaslardan biri oldu. Paris Anlaşması’ndan sonra seragazı azaltım yükümlülükleri ülkelerin veridikleri taahhütlerle ölçüleceği için bu liste önemini biraz yitirse de Yeşil İklim Fonu’ndan ve benzer ktredilerden yararlanma konusunda bu liste değerlendirmelere alınabiliyor. Türkiye de daha iyi şartlardaki kredilere ulaşamayacağı nedeniyle listeden çıkarılmasını istiyor. Birçok uzman, bu isteğin tüm müzakere sürecini etkileyeceği nedeniyle Paris Anlaşması’nın yürürlüğe girmesine bir yıl kala gerçekleşmesinin zor olduğu görüşünde. Katoviçe’deki toplantıda da Türkiye’nin bu talebi kabul görmeyerek konferans gündeminin dışına çıkarılmıştı.

Türkiye Paris Anlaşması’na taraf olmayan 13 ülkeden biri. 2019 yılında Meclis’ten taraf olma kararı çıkması 2019 sonunda Şili’de yapılacak görüşmelere gözlemci ülke sıfatıyla katılmak zorunda kalacak.

***
Çevre Örgütleri ne diyor?

Özgül Erdemli Mutlu
TEMA Vakfı Çevre Politikaları ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı
BM İklim Zirvesi’nin ilk haftasında nispeten umut dolu açıklamalar ve başarılı sonuç beklentisi hakimken, ikinci hafta hem resmi delegasyonlarda hem sivil toplumda endişe vardı demek yanlış olmaz. Salyangoz hızında devam eden müzakerelerde, delegeler parantezler üzerinde saatlerce tartışırken, iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek gençlerin ‘hemen, şimdi harekete geç’ çağrısının karar alıcıları ne kadar etkilediği şüpheli. Kömür karasının arka planda olduğu COP24’e gençler eylemleri ile renk getirmiş olsa da, baskıya devam eden STK’ler geçen saatler ile Katoviçe’de pek çok hedefin ıskalanmış olacağından kaygılı.

Aslı Gemci
WWF-Türkiye Kıdemli Çevre Politikaları Uzmanı
Paris Anlaşması'nı hayata geçirmek için bir kurallar kitabının kabul edilmesi ve COP24’de yüksek kararlılığının devamına dair verilen sinyaller memnuniyet verici ancak dünya liderleri Katoviçe'ye emisyonları yarıya düşürmek ve küresel ısınmanın felaketini önlemek için 12 yıla sahip olduğumuzu bilerek geldi. Henüz iklim konusunda bu acil durumunun üstesinden gelecek kararlılığı göstermiyorlar. Bu yılki müzakerelerde Paris Anlaşması'nı yürütmek için bir kurallar kitabı oluşturdu fakat kritik boşluklar hala mevcut ve gelecek yıllardaki iklim müzakerelerinde ele alınması gerekecek. Gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere sağladığı iklim finansının nasıl raporlanacağı, 2020 yılına kadar 100 milyar dolarlık hedefin nasıl karşılanacağı ve 2025 sonrası için genel finans hedefinin nasıl şekilleneceği konuları net değil.

***
“Türkiye defteri kapatmadı”
Prof. Dr. Mehmet Emin Binpınar
Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı - İklim Değişikliği Başmüzakerecesi 

Türkiye (Paris) defterini hiçbir zaman kapatmadı. 2020 yılına aday olduğumuzu Çevre Bakanımız Murat Kurum burada açıkaldı. 26. Taraflar Toplantısı’nı Antalya’da yapmak istiyoruz, gönüllüyüz. İşin içinde olmak istiyoruz hatta taraflar toplantısına 150 milyon avro para harcamak istiyoruz ama bir haksızlık var. Ekonomik durumu bizim gibi olan ülkeler bu uluslararası finans mekanizmalarından faydalanıyor. Türkiye’ye kapıları kapatmayın. Yeşil İklim Fonu’ndaki adaptasyon fonlarına talip değiliz. Bizim derdimiz krediler. Uluslararası kredileri zaten kullanıyoruz, en çok kullanan ülkelerden biriyiz, onları kapatmayın diyoruz. Biz inşallah önümüzdeki sene müzakerelerde ‘gözlemci’ ülke statüsünde olmayacağız. Öyle düşünüyorum, inanıyorum buna. Kolay değil ama içeride de burası kadar müzakere edilmesi gerekiyor. Üst düzeye bu işin taşınması gerekiyor. Bu problemin gözlemci olmadan çözülebileceğine inanıyorum.

Öğrenciler iklim için eylemde


Polonya’da devam eden iklim müzakerelerinin son gününe öğrencilerin eylemi damgasını vurdu. Politikacıları gelecekleri konusunda yeterince çaba harcamamakla suçlayan öğrenciler tüm dünyada cuma günleri okul boykotu çağrısı yapıyor.

Özgür Gürbüz-BirGün/ 15 Aralık 2018

Photo: O. Gurbuz
15 yaşındaki İsveçli genç eylemci Greta Thunberg’in “iklim grevi” büyüyor. İsveç hükümetini iklim değişikliğini durdurma konusunda yeterince önlem almamakla suçlayan Thunberg, her cuma okula gitmek yerine İsveç’teki meclis binası önünde oturma eylemi yapıyor. İki haftadır Polonya’nın Katoviçe kentinde devam eden BM iklim konferansına katılan Thunberg, dünyadaki diğer öğrencileri de cuma günleri okulu boykot etmeye çağırıyor. Polonyalı öğrenciler, 15 yaşındaki İsveçli iklim eylemcisinin çağrısına dün konferans merkezinde yaptıkları oturma eylemiyle destek verdi.

Resmi adı, 24. Taraflar Konferansı olan zirvenin ana salonlarına giden merdivenlerini yarım saat boyunca işgal eden 30’dan fazla öğrenci, okula gitmeyerek, büyük bir ilerleme katetmeyen görüşmeleri protesto etti. Hükümetleri iklim krizini durdurmak için harekete geçmeye çağıran öğrenciler, müzakerelere katılan delegeleri şarkılı bir protestoyla karşıladı. Ekim ayında Hükümetlerarası İklim Paneli’nin (IPCC) hazırladığı ve dünyanın ortalama sıcaklık artışını 1,5 derecenin altında tutmak için 12 yıl içinde harekete geçmemiz gerektiğini söyleyen rapora da gönderme yapan öğrenciler, “12 yıl kaldı” ve #iklimgrevi yazılı pankartlar açtılar.

Eylemden sonra konuştuğumuz, öğrencilere destek olan Avaaz Kampanya Direktörü Iain Keith, Greta Thunberg’ın her cuma okul grevi yapma çağrısına öğrencilerin bir parlamento veya belediye binası önünde ya da görüşmeleri tıkayan bir fosil yakıt (kömür, petrol, doğalgaz) şirketinin kapısında yapılabileceğini, iklim grevinin sonuç alınıncaya kadar devam edeceğini söylüyor. Keith, “Polonya’da en az 16 okulda iklim grevi var. Almanya’da yüzlerce öğrenci okula gitmeyip Bundestag (Almanya Parlamento binası) önünde eylem yaptı. Birkaç hafta önce Sidney’de 15 bin öğrenci iklim eylemine katıldı. Giderek büyüyen devasa bir hareket” açıklamasını yaptı.

Öğrenciler isyanda
Katowice’deki (Katoviçe) görüşmeler hakkında ise, “IPCC 1,5 derece raporuna göre bu gidişatı değiştirmek için 12 yılımız var, ancak buradaki görüşmeler ihtiyacımız olan sonucu vermiyor” diyen Keith, “Ülkelerin, 1,5 derece raporundaki sonuçları kabul etmeleri ve verdikleri taahhütlerdeki karbon emisyonlarını 1,5 derece raporuna göre iyileştirmeleri gerekiyor. En gelişmiş ülkelerin 10 yıl içinde emisyonları yarıya indirmeleri lazım. Herkes için her yerde yüde 100 yenilenebilir eneriye geçiş gerçekleştirilmeli” diyor.

Avaaz Kampanya Direktörü, görüşmelerin yavaş ilerlediğini belirterek, “Tüm gece buradaydık, birkaç tane taslak metin var, nasıl ilerleyeceğini göreceğiz fakat çocuklar ayaklanıyor, buraya gelip liderlere bunun milliyetçilikten daha önemli olduğunu söylüyor. Herkesin ve gelecek nesillerin de karşı karşıya olduğu küresel bir krizden bahsediyoruz” açıklamasını yaptı.

Görüşmeler yavaş ilerliyor
Resmi takvime göre dün bitmesi gereken görüşmeler, Paris Kurallar Kitabı’nı ilgilendiren birçok konuda görüşmelerin uzaması nedeniyle yavaş ilerliyor. Ülkelerin Paris Anlaşması kapsamında verdiği taahhütlerin iyileştirilmesi talebi konusunda da net bir ilerleme şu ana kadar görülmedi. Özellikle gelişen ve az gelişmiş ülkelere verilecek finansal destek konusu müzakereleri yavaşlatıyor. Haber hazırlandığı sırada müzakerelerin cumartesi gününe sarkma olasılığı konuşuluyordu.

Gerçekle yüzleşmeye 12 yılımız kaldı

Özgür Gürbüz-BirGün/ 13 Aralık 2018

Polonya’nın Katoviçe kentinde deva eden iklim konferansında son iki güne girildi. 30 bine yakın katılımcıya 100 civarında bakan da eklendi. Herkes ne kadar kritik bir toplantıda olduğumuzdan bahsediyor ancak görüşmelerin istenilen hızda gitmediği ortada. BM İklim Değişikliği 24. Taraflar Konferansı’na başkanlık eden Michal Kurtyka, salı gecesi beklenmedik bir hamleyle, Paris Anlaşması Kurallar Kitabı’yla ilgili bir değerlendirme yapıp, Çarşamba sabahı yeni bir metinle müzakerelere devam edileceğini söyledi. Gelişen ve gelişmiş ülkelerden bir grup bakana da uzlaşma ve ortak metin için danışmanlık görevi verildi. Bu yazıyı yazdığım sırada öğle saatlerine gelmiştik ama yeni metni henüz gören yok. Gelecek elbet...

Görüşmeleri yavaşlatan noktaların finans, şeffaflık, seragazı azaltımı ve ülkelerin Paris’te verdikleri yetersiz taahhütlerin iyileştirilmesiyle ilgili olduğu biliniyor. Yani, neredeyse her başlıkta sorun var. Bu kadar fazla başlıkta uzlaşma olmaması her zaman kötü haber anlamına gelmez. Bu aslında iklim zirvelerinde sıkça karşılaştığımız bir durum. Son iki günde her şey hızlanabilir veya toplantı uzayabilir. Toplantının pazar gününe sarkabileceği bile söyleniyor. Elbette riskli bir durum bu. Son güne kadar uzlaşma sağlanamazsa genelde orta yol bulunmaya çalışılıyor ve bu “orta yol çözümleri” bbizi istenilen yere götürmekten uzak oluyor. Bizi iklim krizinin içine düşüren de hep bu oyalayıcı ama ileri götürmeyen sonuçlar oldu.

Gerçek şu ki, 12 yıl içierisinde seragazı emisyonlarının yüzde 45 oranında azaltmak zorundayız ve kaybedecek bir dakikamız bile yok. Kaybettiğimiz her gün ortalama sıcaklıktaki artışı bir adım daha ileriye götürüyor. Halihazırda dünya 150 yıl öncesine göre 1 derece daha sıcak. 12 yıl içinde hayatımızı kökten değiştirmez, petrol, kömür ve doğalgaz gibi fosil yakıtları kullanmaya devam edersek geri dönülemez noktaya varmış olacağız.

Nedir o geri dönülmez nokta? Bilim insanları dünyanın bildiğimiz dünya olması için ortalama sıcaklıktaki artışın 1,5 dereceyi geçmemesi gerektiğini söylüyor. 2 derece ise politikacıların sevdiği hedef. Zararın neresinden dönersek kardır misali 2 derecenin altında kalınması hedefleniyor. Paris Anlaşması’nda verilen taahhütlere bakarsak gittiğimiz yer üç derece ve üzeri. Halbuki yarım derecenin bile milyonlarca canlının hayatı üzerinde büyük etkisi var. Canlı deyince sadece börtü böcekten bahsetmiyorum. İnsanların hayatı da tehlikede. Tehlike 100 yıl sonra değil; bugün.

Yarım derecelik farkı örnekle anlatalım. İngiltere Meteoroloji Ofisi ve Exeter Üniversitesi’nde görev yapan iklim bilimci Prof. Richard Betts, ortalama sıcaklıktaki artışın nehir taşkınlarına etkisini incelemş, dün burada, Katoviçe’de çalışmasını bizlerle paylaştı. Eğer sıcaklık artışını 1 derecede tutabilirsek her yıl nehirtaşkınlardan etkilenen insan sayısını 54 milyonla sınırlayabileceğiz. Yarım derecelik artışa daha izin verirsek bu sayı 78 milyona çıkacak. 2 dereceye çıkarsak her yıl 97 milyon insan taşkınlardan etkilenecek. Paris Anlaşması’yla ülkelerin verdikleri tahhütleri iyileştirmez ortalama sıcaklığı 4 dereceye çıkartırsak 211 milyon insan her yıl evini, tarlasını ve belki de canını sele kaptıracak. İşte her bir yarım derecenin hayatımızı nasıl değiştireceğinin en çarpıcı örneklerinden biri.

Çözüm var. Bilimsel ve ekonomik açıdan bizi çözüme götürecek adımları atmak zor değil ama teknoloji ve ekonomi çözümde kullanılacak araçlar sadece. Sosyal bir dönüşüme ihtiyacımız var bunu kimse kabul etmek istemiyor. İklim krizinden çıkmak için tüketim toplumdan, kapitalizmden uzak yeni bir yaşam kurmamız gerektiğini herkes biliyor. Çalışma saatlerini düşürmek, nüfusu kontrol etmek, uçakla uzun seyahatleri sınırlamak gibi birçoğumuzun hoşuna gitmeyecek önlemler almak zorundayız. Karbondioksiti atmosfere bırakanlara vergi koymak yerine, Fransa’da olduğu gibi yükü işçi sınıfının omuzlarına bırakmaya kaltığınızda toplumsal isyanlara yol açabilecek bir saatli bomba var elimizde. O yüzden de birçok kuruluş Katoviçe’deki toplantıda sadece daha çok güneş paneli demiyor, beraberinde adil iş, kaynaklara herkesin hakça erişebildiği bir dünya talebinde de bulunuyor. Belki de bu yüzden 24 yıldır müzakere edilen ama çözüm yolları ortada olmasına rağmen sonuca gidilmeyen bir konu iklim değişikliği. Sosyal değişim olmazsa iklimin değişeceği kesin. Bu gerçekle yüzleşmeye 12 yıl kaldı.

İklimde en kötü 11 ülke arasına girdik

Ülkelerin iklim değişikliğini durdurma konusundaki çabalarını değerlendiren İklim Değişikliği Performans Dizini açıklandı. Geçen yılki değerlendirmede 47. sırada yer alan Türkiye, üç sıra gerileyerek en kötü 11 ülke arasına girdi.

Özgür Gürbüz-BirGün/11 Aralık 2018

Polonya’da devam eden iklim müzakerelerinin ikinci ve son haftası ülkelerin iklim karnesinin açıklanmasıyla başladı. Germanwatch, New Climate Institute ve Climate Action Network adlı üç örgütün hazırladığı rapora göre en iyi performansı gösteren ülkeler İsveç, Fas ve Litvanya olurken, sonunculuğu Suudi Arabistan aldı. Türkiye ise 60 ülkenin yer aldığı değerlendirmede geçen yıla göre üç sıra gerileyerek 50. sıraya yerleşti ve en kötü 11 ülke arasında yer aldı.
2005 yılından beri her yıl açıklanan rapor, ülkelerin seragazı emisyonlarına, yenilenebilir enerji yatırımlarına, enerji kullanımına ve iklim politikalarına bakıyor. Emisyonlar, ülkelerin aldığı notu yüzde 40 oranında etkilerken, diğer üç kalemin her biri ülke puanına yüzde 20 oranında etki ediyor.

Fas, örnek ülke olmaya devam ediyor
Photo: Germanwatch
Gelişmiş ülkelerin emisyonlarının beş yıllık azalışın ardından 2018’de yeniden artışa geçmesinin beklenmesi bu ülkelerin notlarını etkiledi. İlk üç dereceyi hak eden ülke yine olmazken, İsveç, 4. olarak listenin başındaki yerini korudu. Fas ise iklim konusundaki çalışmaları nedeniyle İsveç’in hemen arkasına yerleşti. Fas’ın bu kadar iyi derece almasının nedenini sorduğumuz Germanwatch kuruluşunun Kıdemli Danışmanı Jan Burck, Fas’ın en iyi performans gösteren ikinci ülke olmasını, kendisine net hedefler koyup bunları sürekli ölçmesine ve yenilenebilir enerjinin payını ciddi oranda artırmasına bağlıyor.

Türkiye politika değişikliğine gitmeli
Jan Burck, Türkiye’nin yenilenebilir enerji yatırımları konusunda lider ülkelerden biri olmasına rağmen seragazı emisyonlarının yüksekliği ve fosil yakıt (petrol, kömür ve doğalgaz) kullanımının hâlâ yüksek oranlarda olması ve belirgin bir uluslararası iklim politikasının olmayışı nedeniyle son sıralarda yer aldığına dikkat çekiyor. “Her şey poltikalarla ilgili, Türkiye politika değişikliğine gitmeli. Fosil yakıtlara verilen sübvansiyonu durdurup, ithalata son vermeli” diyen Burck, Türkiye’nin Ek-1 ülkeleri listesinden çıkarılma isteğinin bu yılki değerlendirmede yer almadığına, Gelecek yıl Türkiye’nin zaten kötü olan politikalar notunun biraz daha geriye gidebileceğine de dikkat çekiyor.
Almanya orta sıralara geriledi
Performans değerlendirmesinin ilginç sonuçlarından biri de yenilenebilir enerji yatırımlarıyla öne çıkan Almanya’nın, kömür ve ulaşım sektörünü karbonsuzlaştırma konusunda net bir karara alınamaması nedeniyle 22. sıradan 27. sıraya gerilemesiydi. Çin’in ilk kez bu değerlendirmede 33. sıraya çıkarak en kötüler arasından kendini kurtarması ise uzmanlar tarafından olumlu bir gelişme şeklinde değerlendirildi. Hindistan’ın da 11. sıraya yerleşmesi karamsar tablonun umut veren tarafı oldu.

En kötü performans gösteren 10 ülke arasında en düşük notu Suudi Arabistan aldı. 100 üzerinden 8,82 alabilen Suudi Arabistan’ı, ABD ve İran izliyor. En kötü 11 ülke arasında dünyanın en büyük kömür üreticilerinden Avustralya; gaz ve petrol ihracatçıları Rusya, Kanada, Kazakistan ile Güney Kore, Tayvan, Malezya ve Türkiye bulunuyor.

Dünya ısınıyor petrolcüler vazgeçmiyor

Polonya’da devam eden iklim müzakerelerinin ilk haftası geride kaldı. İklim değişikliğini durdurmak için 12 yılımızın kaldığını söyleyen bilimsel rapor petrolcülerin engeliyle karşılaştı. Türkiye içinse konferans başlamadan bitti. 

Özgür Gürbüz-BirGün / 10 Aralık 2018

Polonya’da devam eden iklim müzakerelerinde ilk hafta geride kaldı. Haftaya damgasını, ekim ayında Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından açıklanan ve iklim değişikliği hedeflerinin tutturulmadığını söyleyen rapor vurdu. Raporun iklim müzakereleri bünyesine alınması isteği ve metinde geçen “iyi karşılanmıştır” sözüne itiraz eden Suudi Arabistan, ABD, Rusya ve Katar’ın uzlaşmaya yanaşmaması nedeniyle bu cümle metinden çıkarıldı. Petrol ve gaz üreticisi bu dört ülke, raporun müzakerelerde etkili bir doküman olmasına neden olabileceği kaygısıyla, “iyi karşılanmıştır” kelimesi yerine “raporu dikkate” alacağız sözcüğünü kullanmayı öneriyordu.

Aralarında Türkiye’nin de olduğu 195 ülkenin üye olduğu IPCC’nin “1,5 derece Küresel Isınma Özel Raporu”, 12 yıl içinde karbondioksit emisyonlarının yüzde 45 oranında azaltılması gerektiğini aksi takdirde dünyanın ortalama sıcaklık artışının bu yüzyıl sonuna kadar üç dereceyi bulacağını söylüyor. Rapor resmi metinlere istenildiği gibi giremese de müzakereler için bir referans noktası kabul ediliyor. 12 yıl içinde seragazı emisyonlarını neredeyse yarı yarıya azaltmak içinse başta kömür, petrol ve doğalgaz olmak üzere fosil yakıt kullanımında ciddi oranlarda azaltıma gidilmesi gerektiriyor.

Türkiye’nin isteği gündem dışına itildi
Tam adı, Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Anlaşması 24. Taraflar Konferansı (COP24) olan iki haftalık müzakereler Türkiye adına adeta başlamadan sona erdi. Türkiye, İklim Değişikliği Çerçeve Anlaşması’ndaki pozisyonunu değiştirmek için toplantı öncesi yer aldığı Ek-1 Grubundan çıkmak istediğini BM Sekretaryası’na iletmişti. Bu istek toplantının ilk günü müzakerelerin yarım saat geç başlamasına neden oldu. Tartışmalar sonucunda Türkiye’nin isteği gündem dışı bırakıldı.

Türkiye, daha önce de benzer girişimlerde bulunmuş, gelişen ülkelere maddi yardım yapması istenen Ek-2 listesinden çıkarılmıştı. 1992’de OECD üyesi olan ve ekonomisi geçiş sürecindeki ülkelerden oluşturulan Ek-1 listesinden çıkma isteğinin ardında, Türkiye’nin iklim fonlarından daha fazla yararlanabileceği “iddiası” yer alıyor. Türkiye’nin Paris Anlaşması kapsamında verdiği seragazı emisyonlarını 2030’a kadar iki katına çıkarma taahhüdü, güçlü bir hedef konmamasına rağmen neden daha fazla maddi yardım talep ediliyor eleştirisini gündeme getiriyor. Türkiye, Paris Anlaşması’nı imzalayan ancak taraf olmayan 13 ülkeden biri. Türkiye’nin, 2020 yılında hayata geçecek anlaşmaya taraf olmaması halinde süreç dışında kalması söz konusu. BM Genel Sekreteri
Antonio Guterres’in dediği gibi, “Tren istasyonu terk etti, içinde olmayanlar arkada kalacak.”

Paris Anlaşması Kurallar Kitabı
Konferansın ikinci ve son haftasından herkesin beklentisi farklı. En büyük beklenti bir yıl sonra görevi Kyoto’dan devralacak Paris Anlaşması’nın nasıl işleyeceğini gösteren, “Kurallar Kitabı”nın ortaya çıkması. Emisyoların nasıl ölçüleceği, raporlanacağı, finansal destekler ve uyum gibi konularda büyük ölçüde uzlaşma sağlansa da özellikle emisyon azaltımı konusunda görüşmelerin sürdüğü belirtiliyor. Anlaşma kapsamında ülkelerin taahhüt ettiği seragazı emisyon azaltımlarının bilim insanlarının 1,5 derecelik hedifinden çok uzak olduğu ve dünyayı üç derecelik bir ısınmaya götüreceği biliniyor. Bazı ülkeler “politik hedef” diye adlandırabileceğimiz iki derecelik artışı daha gerçekçi buluyor. Mevcut ve yetersiz taahhütlerin iyileştirilip iyileştirilemeyeceği ve bunun Kurallar Kitabı’nda nasıl tarif edileceği hala büyük bir soru işareti.

İklim eylemcileri Polonya'ya giremedi

Özgür Gürbüz-BirGün / 9 Aralık 2018 Katoviçe-Polonya

İlk haftası geride kalan Birleşmiş Milletler (BM) iklim konferansında
eylemciler polis engeline takıldı. Polonya’nın Katoviçe kentinde devam eden ve kısaca COP24 diye adlandırılan görüşmelerden daha kuvvetli bir sonuç çıkmasını isteyen çevreciler dün (8 Aralık) Katoviçe kentinde bir yürüyüş gerçekleştirdi. Yürüyüşe katılmak için Polonya’ya gelmek isteyen 12 eylemcinin ülkeye girişine ise izin verilmedi. 350.org grubuna göre, son üç gün içerisinde Polonya’ya girmesine müsaade edilmeyen kişi sayısı 170'i buldu. Çekya üzerinden trenle Polonya’ya gelen Zanna Vanrentergh adlı eylemci ise Belçika Elçiliği’nin devreye girmesiyle ülkeye giriş izni alabildi.

Polonya hükümetinin bazı eylemcilerin ülkeye girişine izin vermemesi ve tren ve otobüslerde uzun ve gözdağı veren kontroller yapması tepkilere neden oldu. Yüzlerce çevre örgütünün iklim müzakerelerinde ortak hareket etmek için oluşturduğu İklim Eylem Ağı’ndan (CAN) Dr. Stephan Singer, İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin değişmez kurallarından birinin eksiksiz ve etkin bir katılım olduğuna vurgu yaparak eylemcilerin ülkeye girişine izin verilmemesini ciddi bir şekilde değerlendirdiklerini söyledi. 350.org örgütünün yöneticisi May Boeve ise olayı kınayarak, ‘ülkenin güvenliğini tehdit ettikleri’ iddiasıyla Polonya’ya alınmayan bu kişilerin iklim krizine sürdürülebilir çözümler bulmak için uğraşan, bu işe kendini adamış insanlar olduğunu söyledi.

12 eylemcinin ülkeye alınmamasına rağmen iklim yürüyüşü binden fazla kişinin katılımıyla Katoviçe kentinde yapıldı. Yürüyüş sırasında oldukça fazla sayıda polisin görev yapması ve BM İklim Değişikliği Çerçeve Anlaşması’nın 24. Taraflar Toplantısı’nın yapıldığı merkezin etrafının polis kordonuna alınması dikkat çekti.

Çevre kuruluşlarının yanı sıra kadın örgütlerinin, nükleer karşıtı grupların ve bazı siyasi partilerin de yürüyüşe destek verdiği görüldü. Birkaç hafta önce Londra’da beş köprüyü trafiğe kapayan ve kendilerini Yokoluş İsyanı olarak adlandırılan grup da yürüyüş öncesi bir açıklama yaptı. Soğuk havaya rağmen oldukça hareketli geçen yürüyüşte, iklim değişikliğine dikkat çekmek için yaptığı çalışmalarla gündeme gelen Leonardo Dicaprio’nun pankartını taşıyan eylemciler, çocuklarıyla yürüyüşe gelen aileler ve iklim değişikliğinden en çok etkilenmesi beklenen yerli halkların temsilcilerinin katılımı özellikle dikkat çekiciydi.

Dünya yanıyor Türkiye fon peşinde

Dünya küresel ısınmayı nasıl 1,5 derecede tutacağını konuşurken, enerji politikasını kömüre bağlayan Türkiye’nin iklim fonlarından daha fazla yararlanmak için müzakere statüsünü değiştirmeye çalıştığı ortaya çıktı.

Özgür Gürbüz-BirGün/10 Ekim 2018

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından dün açıklanan “Küresel Isınma 1,5 Derece Özel Raporu”, gezegenin ortalama yüzey sıcaklığını 1,5 derecenin altında tutmak için 12 yılımız kaldığını açıkladı. İklim değişikliğinin bir felakete dönüşmemesi için acil ve eşi benzeri görülmemiş tedbirlerin alınmasını söyleyen rapor tüm dünyada konuşulurken, BirGün’ün ulaştığı bilgiler, Türkiye’nin iklim müzakereleriyle ilgili radikal bir değişikliğe hazırlandığını ortaya çıkardı. Türkiye, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nde yer aldığı EK-1 listesinden çıkmak için ilgili BM Sekretaryası’na başvurdu. Türkiye’nin başvurusu, bu yıl sonunda Polonya’nın Katoviçe kentinde düzenlenecek 24. Taraflar Toplantısı’nda (COP24) gündeme alınabilir.

Türkiye’nin bu isteğinin ardında yatan nedenlerin başında, gelişen ülkelere iklim değişikliğini durdurmak için finansman sağlayan Yeşil İklim Fonu’ndan yararlanmak olduğu tahmin ediliyor. Türkiye, daha önceki yıllarda Yeşil İklim Fonu’ndan para almak istediğini dile getirmiş, EK-1 ülkesi olmasının bunun önüne geçtiğini belirtmişti. İlgili bakanlıkların, kalkınma bankalarından gelecek maddi desteğin ve teknoloji transferinin de azalacağı endişesi taşıdığı ve bu nedenle EK-1’den çıkmak için başvurma kararı aldığı da kulislerde konuşuluyor. Türkiye’nin talebinin kabul edilmesi için Çerçeve Sözleşmesi’ne imza atmış ülkelerin oy birliğiyle karar alması gerekiyor.

Türkiye’nin girişimi olumlu sonuçlanmayabilir
Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Semra Cerit Mazlum, Türkiye’nin daha önce benzer bir girişimde bulunduğunu ve başarılı olamadığını hatırlatarak bu girişimin de sonuçsuz kalabileceğini belirtiyor. Mazlum, Türkiye’nin en büyük kaygısının, ileride EK-1 ülkelerinin de finansman sağlayıcı konumuna düşmesi olduğunu tahmin ediyor. Benzer ülkelerin raporlarını incelediğini belirten Mazlum, bizimle aynı konumdaki ülkeler için böyle bir durumun henüz gerçekleşmediğine de dikkat çekiyor. Bazı kurumların da EK-1 listesinde kaldığı sürece Türkiye’nin iklim rejimi dışında yer alan fonlara (Avrupa Yatırım Bankası gibi) erişiminin kısıtlanacağı fikrinde olduğunu söyleyen Mazlum, “Bütün bunlar birleştiğinde EK-1’de kalmak Türkiye açısından dezavantajlı gözüküyor, belki de bu yüzden bir kez daha çıkmayı denemek istediler” diyor.

Kutup ayısı: "Bozuk paraya değil değişime ihtiyacım var"
Semra Cerit Mazlum, Türkiye’nin iklim politikalarındaki sorunun başka bir yerde olduğunu düşünüyor. “Türkiye’nin iklim fonlarına erişememeyi ya da EK-1’de kalmayı, iklim değişikliğini önleme ve iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlama konusunda harekete geçmemenin gerekçesi olarak kullanması yanlış bir politika. Uluslararası düzeyde istediği sonuçları elde edemeyince ulusal düzeyde de gerekli iklim politikaları geliştirilmiyor. Ulusal düzeyde alınacak önlemlerin fonlara erişim koşuluna bağlanmaması lazım” diyen Mazlum, Türkiye’nin ulusal düzeydeki çabayı güçlendirecekse rejim içindeki fonlardan yararlanmasının sorun olmadığını, bu olmazsa da rejim dışında da çok sayıda iklim finansmanı fırsatı olduğunu belirtiyor. Mazlum’un bu yorumu Akla hemen AB’nin iklim fonlarını getiriyor. Türkiye, Ukrayna ile birlikte bu fonlardan en çok yararlanan ülke.

Gündem kömürü hayatımızdan çıkarmak
Avrupa İklim Eylem Ağı (CAN Europe) Türkiye temsilcisi Elif Gündüzyeli ise OECD üyesi Türkiye'nin EK-1’den çekilme isteğinin uluslararası iklim müzakerelerinin tartışma gündemine uymadığına dikkat çekiyor. Mevcut gündem, Paris Anlaşması'nın etkili bir biçimde uygulanması için kuralları ortaya koyma odaklı diyen Gündüzyeli, “Dün yayımlanan IPCC, 1,5C derece özel raporu dünyada kömürlü termik santrallerin 2050'ye kadar kapatılması gerektiğini söylüyor. Bu çerçevede yapılan pek çok modelleme, bunun en adil yolunun 2030'a kadar AB ve OECD üye ülkelerinin, 2040'a kadar Çin’in ve 2050’ye kadar da daha yoksul ülkelerin tüm kömür kaynaklı enerji üretimini bitirmesi olduğunu söylüyor. Yani artık hangi ülke karbonunu ne kadar artırsın konusu masada olamaz. O yüzden esas önemli olan devletlerin çerçeve sözleşme kapsamında hangi ekte oldukları değil; dünyanın insanlık yaşamına elverişli bir halde kalabilmesi için sorumluluk almaları.

***
EK-1 nedir?
İklim müzakerelerinin temelini oluşturan EK-1, EK-2 ve Ek Dışı Ülkeler listeleri, ülkelerin gelişmişlik ve zenginlik seviyelerine göre sorumluluklarını belirliyor. OECD ve AB üyesi ülkelerin ağırlıkla yer aldığı EK-1 listesinden, seragazı emisyonlarını sınırlandırmaları bekleniyor. 23 ülke ve AB’nin yer aldığı EK-2 grubundan ise bu yükümlülüklere ilaveten, diğer ülkelere finansman ve teknik destek sağlamaları da bekleniyor. Ek Dışı Ülkeler’in ise seragazı emisyonu azaltma sorumluluğu bulunmuyor. Türkiye sürece EK-1 ve EK-2 ülkesi olarak başlamış, 2001 yılında Marakeş’te düzenlenen Taraflar Konferansı’nda (COP7) EK-2 listesinden çıkmıştı. 2010 yılında Cancun da gerçekleşen toplantıda ise EK-1 ülkelerinden farklı bir konumda olduğunu kabul ettirmiş, finansman, kapasite geliştirme ve teknoloji transferi almanın yolunu açmıştı.

Kaç derecelik bir dünya istersiniz

Özgür Gürbüz-BirGün/9 Ekim 2018

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) dün merakla beklenen, “1,5 Küresel Isınma Özel Raporu”nu açıkladı. Dünyanın ortalama yüzey sıcaklığındaki artışın, sanayileşmeden önceki döneme göre 1 dereceyi bulduğuna dikkat çeken rapor, sıcaklık artışının kritik eşik kabul edilen 1,5 derecenin altında tutulması için az da olsa hâlâ umut var diyor. Umut var ama eylem yok çünkü mevcut ekonomik ve enerji politikaları sürdürülürse 3 derecelerin üstü bile görülebilir. Aradaki fark 1,5 derece ama kaybedeceklerimizi anlatacak kelimeleri bulmak zor.

Kaç derecelik bir dünyada yaşamak istediğimiz aslında bize bağlı. Petrol, kömür ve doğalgaz yakarak, çok tüketen bir dünyada ısrar edersek daha fazla ısınacağımız kesin. Hesap ortada. Sıcaklık artışını 1,5 derecenin altında tutmak için (%67 olasılıkla) atmosfere bırakabileceğimiz seragazı (karbondioksit eşdeğeri-CO2e) miktarı 570 gigaton civarında. Mevcut durumda yılda 52 gigaton seragazını atmosfere bıraktığımız düşünülürse, bütçemizi 12 yıl gibi bir sürede tüketeceğimiz görülebilir. Ondan sonrası tufan… Yapmamız gereken 2030’a geldiğimizde atmosfere bıraktığımız yıllık seragazı miktarını 25-30 gigatona, 2050’de ise sıfıra düşürmek. O yüzden de tüm ülkelere, şirketlere ve haliyle hayat tarzını değiştirmek zorunda olan herkese görev düşüyor. Bunun gönüllülükle olamayacağı açık, karbonsuz bir hayat için katı kurallar konması gerek. Hükümetleri eyleme geçmeye zorlamalıyız.

Olur da sıcaklık artışını 1,5 derecede durduramazsak başımıza ne gelecek, onu da söz konusu rapor söylüyor. İklim değişikliğinin halihazırda etkilerini gösterdiğine dikkat çeken IPCC bilim insanları, yarım derecelik farkın bile ortaya çıkacak hasar ve can kaybını önlemede büyük fark yaratacağına dikkat çekiyor. Örneğin, 1,5 derecenin altında kalırsak, insan nüfusunun sadece yüzde 14’ü her beş yılda bir sıcak hava dalgalarından etkilenecek. 2 dereceye çıkarsak bu oran yüzde 37’e çıkıyor. 2003 yılında Avrupa’da binlerce insanın aşırı sıcaklar yüzünden öldüğünü düşünürsek, on binlerce insanın hayatının risk altında olduğunu görebiliriz. 

1,5 derecelik ısınmada 1,5 milyon ton daha az balık avlanacakken 2 derecede sorun ikiye katlanıyor ve 3 milyon tona çıkıyor. Yarım derecelik artış iki kat daha büyük sorun yaratıyor. Dünyadaki bitkilerin yüzde 8’i yaşam alanlarının yarısını 1,5 derecelik artışta kaybediyor. Bu oran 2 derecede yüzde 16’ya çıkıyor. Su sıkıntısı yaşayacak insan sayısı da aynı şekilde, yarım derecelik artışla ikiye katlanıyor.

İşin hesap kitap bölümü böyle. Politikası ise farklı çalışıyor. İki ay sonra Polonya’da gerçekleşecek BM’in iklim zirvesinde (COP24) taraflar yine masaya oturacak ve önlerinde bilimin onlara sunduğu bu veriler olacak. Buna rağmen masadan dünyadaki tüm canlıların lehine bir anlaşma umuduyla mı kalkacaklar yoksa birkaç şirketi ve devletin istediğini mi yapacaklar göreceğiz. İklim değişikliği sorunu bilimsel raporlarla hiç olmadığı kadar net bir şekilde önümüze konmuş durumda. Sorunu ve yaratacağı yıkımı biliyoruz. İnsanın hırsının önüne geçebilecek miyiz, onu ise bilmiyoruz.