Özgür Gürbüz-BirGün/9 Aralık 2022
Çarşamba günü Meclis’te Enerji Bakanlığı’nın bütçesi konuşuldu. Bütçeyle beraber haliyle AKP-MHP hükümetinin enerji politikası masaya yatırıldı, muhalefet eleştirdi, hükümet övdü. Eller kalktı, bütçeler onaylandı.Bütçe görüşmelerinden birkaç detay aktarayım. AKP Denizli Milletvekili Şahin Tin, konuşmasında 20 yıl önce elektrikte kurulu gücün 31 bin megavat olduğunu söyledi, 20 yılda 103 bin megavata ulaşmasıyla övündü. Övündü ama Şahin Tin’in Türkiye’nin elektrik talebinin en fazla olduğu anda puant güç talebinin 50 bin megavat civarında olduğunu herhalde bilmiyor. Yedek kapasite elbette olmalı ama talebin iki katı kurulu güç açık bir plansızlığa ya da yönetim sorununa işaret ediyor. Hükümet her zaman olduğu gibi talebi düşünmeden, şirketlere kâr sağlamak için attığı adımları en büyük, en fazla gibi sıfatlarla gizleyerek icraatmış gibi anlatmaya çalışıyor. Elektrik talebi ekonomik kriz nedeniyle istenildiği gibi artmayınca, bu boşa kurulmuş santralların vatandaşın vergisiyle sübvanse edildiğini ise anlatmıyor.
AKP İstanbul Milletvekili İffet Polat ile devam edelim. Polat, Akkuyu’daki nükleer santral bittiğinde 16 bin kişiye istihdam sağlayacak diyor. OECD’ye bağlı Nükleer Enerji Ajansı’nı baz alsak bile, bir reaktörde yaklaşık 600 kişinin çalışacağını, 4 reaktörlü Akkuyu’da toplam istihdamın 2 bin 500 civarında olacağını biz biliyoruz. Bu çalışanların önemli bir bölümü de Rusya’dan gelecek. 16 bin kişinin çalışacağı iddiası desteksiz atma rekoru kırabilir. Daha da ilginci AKP Düzce Milletvekili Fahri Çakır, şu anda Akkuyu’da “26 bin Türk’ün çalıştığını” da iddia etti. Bu sayı devamlı değişiyor, 12 bin oluyor, 14 bin oluyor. Bizim bildiğimiz ise işçilerin sık sık iş bıraktığı, maaşlarını almakta zorlandığı ve hepsinin Türk olmadığı.
Çakır belli ki tamamı Rusya’ya ait olan bu nükleer santralı icraatmış gibi anlatmakta zorlanıyor. Daha da eğlencelisi, konuşmasında, “yap-işlet-sahiplen politikasıyla birlikte bu nükleer santralin kurulduğunu” söyledi. Yerli ve milli nükleerden, Rusya’nın sahiplendiği nükleere geldik. Son 10 yıl boyunca, “yerli ve milli” diyerek kandırdığı yurttaşlardan özür dileyecek mi acaba hükümet? Rusya ile yapılan uluslararası anlaşmanın 5. maddesinin 4. fıkrası açık. Orada, “Rus Yetkili Kuruluşları'nın Proje Şirketi'ndeki toplam payları, hiçbir zaman yüzde 51’den (yüzde elli birden) az olamaz” yazar. Rusya isterse santralın yüzde 49’unu satacak, kontrol hep onların elinde olacak. Şu anda da santralın yüzde 100’ü Rus devlet şirketlerinin elinde. Rusya girmemize izin verirse, reaktörlere gidip sarılıp dönerek biz de sahiplenebiliriz elbette. Kaldı ki, şu devirde en son sahiplenilecek şeyin bir nükleer santral olduğunu biliyoruz. O santral kapatılmadıkça hem ekonomiyi hem de yaşamı tehdit edecek.
Yerimiz sınırlı olduğu için bütçe görüşmelerinden alıntı yapacağım son iktidar milletvekili ise Gaziantep Milletvekili Derya Bakbak. Bakbak, iklime ve Paris Anlaşması’nın hedeflerine ulaşmak için küresel emisyonların 2030’a kadar yüzde 45 oranında azaltılması gerekliliğine değindi ve anlaşmanın onaylanmasını başarılı bir icraatmış gibi anlattı. Ardından da “Yeşil kalkınma vizyonunu Türkiye'ye kazandırmak çok şükür bize nasip oldu” dedi. Bakbak, geçtiğimiz ay Türkiye’nin Paris kapsamında hedefini güncelleyerek emisyonları azaltma değil artırma hedefi verdiğinden hiç bahsetmedi. Bahsettiği yüzde 45 azaltım hedefine ulaşmak için Türkiye’nin kömür santrallarını kapatması gerektiğini de söylemedi.
Muhalefet çoğu zaman bu konuşmalara müdahale etti. “Yazıklar olsun” en çok aklımda kalan itiraz cümlesi oldu. Muhalefetin söz aldığı konuşmalarında ise enerji faturalarının getirdiği yük, madenlerde yaşanan kazalar, alım garantileri, özelleştirmeler konu edildi. İyi Parti Denizli Milletvekili Yasin Öztürk nükleere karşı olmadığını söyledi. Öte yandan yenilenebilir enerji politikalarında yapılan değişikliklerin üreticiyi mağdur ettiğini söyledi. Nükleer ve kömürün önceliklendirildiği bir elektrik piyasasında bunun normal olduğunun henüz farkına varamamış.
Bütçe görüşmeleri, Bakanlık ve bağlı kurumların bütçelerinin onaylanmasıyla son buldu. Yanlış veriler ve görüşlerden doğru icraat çıkmayacağı ortada. Harcanan paraya yazık.