Özgür Gürbüz-BirGün / 22 Mayıs 2025
![]() |
Foto: TPIC |
Petrol, Türkiye’nin en çok tükettiği enerji kaynağı, birincil enerji arzındaki payı yüzde 30. Petrol ürünleri ithalatımız 50 milyon ton civarında. Kabaca bir hesapla petrolde dışa bağımlılığımız yüzde 90 civarında. EPDK, Türkiye’nin 2025 yılında bir önceki yıla göre daha az, 53,2 milyar metreküp gaz tüketeceğini tahmin ediyor. Azalan talep, artan üretime rağmen dışa bağımlılık oranının yüzde 96’ının üstünde olacağını görüyoruz. Enerji Bakanlığı’nın rezerv tahminleri de ortada. Gazda tüm rezervimizi çıkarmayı başarıp kullansak belki 10 yıl yetecek. Sonra yola gazda yüzde 100 dış bağımlı bir ülke olarak devam ederiz. Hayaller güzel ama gaza bağlı ekonomi kurarsanız bizi bekleyen gerçek bu.
Özetle söylersek, Türkiye hiçbir zaman petrol ve gazda dışa bağımlılığını azaltamayacak hatta kayda değer seviyelere bile çekemeyecek. Potansiyel belli. Bulunan rezerv de kullanınca bitecek. Gaz, kömür ve petrol rezervlerimiz sınırlı. O yüzden bulduğumuz petrolle ellerimizi yıkayıp ziyan edecek durumda değiliz. Halkı yanıltan bu propagandadan kaçınmalı, tam tersine herkesi tasarrufa, enerjiyi verimli kullanmaya özendirmeliyiz.
Bir de işin çevre ve ekonomi boyutu var. Fosil yakıt dediğimiz petrol, kömür ve gazın hava kirliliğinden iklim değişikliğine kadar onlarca etkisi var. Bu yüzden de bizim en kısa zamanda enerji üretiminde bu kaynaklarla vedalaşmamız, kullanımını en aza indirmemiz gerekiyor. Türkiye’de iktidar kendi koyduğu 2053 net sıfır hedefini de unutmuşa benziyor. Net sıfır demek, ürettiğimiz seragazı emisyon miktarı kadarını doğal yollarla tutmak demek. Termik santraldan çıkan karbon kadar, onu tutan ormanımınız olmalı ki atmosfere net sıfır emisyon bırakalım. Türkiye’nin net sıfır karnesinde ise hal ve gidişat zayıf. 2023 yılında 600 milyon tona yakın emisyon ürettik, orman ve diğer yutak alanların tutabildiği miktar 50 milyon tonlara düştü. 550 milyon ton açık var. Önümüzdeki 30 yılda daha çok petrol, kömür ve gaz yakarak bu açığı kapatamayız, tam tersini yapmalıyız. Bunun için de emisyonların yüzde 70’ten fazlasını üreten enerji sektöründe petrolden, kömürden ve gazdan vazgeçmeliyiz. Yoksa 2053 hedefi daha fazla kredi almak, çevreciymiş gibi yapmak için konulmuş bir hedef miydi?
Elbette bu vedalaşma bir günde olmayacak. Kömürle ve gazla çalışan termik santralları kapatmak, ulaşımda toplu taşıma ve elektrikli tren gibi çözüme geçmek için kademeli bir plana ve ölçülebilir hedeflere ihtiyacımız var. Örneğin 2035’e kadar kömür santrallarını kapatma kararı alınmalı, her yıl hangi santralın devreden çıkarılacağı belirlenmeli. 2030’a kadar Türkiye’nin üç büyük kenti hızlı trenlerle birbirine bağlanmalı. 2035’ten sonra dizel araçların üretimi ve satışı yasaklanmalı. 2026’tan itibaren yeni binalarda enerji tüketimini yüzde 30 azalacak tedbirler alınmalı. Haliyle bu hedefler benim yazdığım gibi değil, ölçerek biçerek belirlenmeli, adil geçiş prensiplerine selam gönderip, çalışanları mağdur etmemeli.
Geçiş süreçlerinde de yerli petrol, gaza öncelik verilip onların kullanılmasında bir sorun yok ama gidilecek yol belli. Hayal satarak oy toplamaktan artık vazgeçmeliyiz. Bugün kömür santralı kurmak isteseniz uygun kredi bulamıyorsunuz, Çin bile başka ülkelere termik santral kurmama kararı aldı. Yakında dizel araç üretimi bitecek, onu benzinli araçlar izleyecek. İklimi değiştirerek ürün üretirseniz, AB’den başlayarak sınırda vergi ödemek zorunda kalacaksınız.
Türkiye’yi geçmişte bırakmak istiyorsanız ellerinizi petrolle yıkayıp, ciğerlerinizi gazla doldurabilirsiniz. Ya da yüzümüzü güneşe döner bu ülkeyi geleceğe hazırlarız.