tasarruf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tasarruf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

‘Rekortmen halka’ enerji faturası cezası!

Özgür Gürbüz-26 Eylül 2024 / BirGün

Enerji Bakanı Alparslan Bayraktar bir süredir elektrik ve gaz faturalarında değişiklik yapılacağını ve çok tüketenlerden devlet desteğini keserek daha fazla tahsilat yapılacağının sinyallerini veriyor. Bayraktar, “Desteği tüketim esaslı ortaya koymak gerekiyor” diyor ve destek gruplarını doğru tanımlamaktan bahsediyor. Bu iş nasıl yapılacak, işin o kısmı ise hiç net değil. 

Öncelikle daha çok enerji tüketmenin nedenlerinin doğru analiz edilmesi gerekir. Örneğin, kalabalık bir ailenin daha fazla elektrik tüketmesi nedeniyle cezalandırılması doğru olmaz. Bahsedilen tedbirler hanelerin enerji faturalarına kadar uzanacaksa, kişi başına düşen enerji tüketimi gibi yeni ölçümlerin yapılması gerekir ki misafir kovalamaya kadar varır bu iş. 

Tedbirler ya da pahalı fiyatlandırma, şirketleri de kapsayacaksa, işletmelerin çalışma alanlarına göre detaylı sınıflandırma yapılması gerekir. Enerji yoğun bir alanda çalışan işletmeyle (dondurulmuş gıda ürünleri satan bir market gibi) bir terzinin elektrik faturaları haliyle aynı olamaz. Bu yüzden işyerleri için sadece tüketim miktarına bakarak, “sen daha fazla tüketiyorsun, o yüzden de daha fazla ödeyeceksin” denemez. Zenginsin, senin elektrik bedelin daha fazla olacak diyen bir yöntem de gelir vergisindeki adaletsizliğin enerji faturaları üzerinden düzeltilmeye çalışılması anlamına gelir. Hükümet 22 yılda yarattığı gelir adaletsizliğini böyle çözemez. Görüldüğü gibi ‘tüketim esaslı faturalandırma’ öyle kolayca çözülecek bir konu değil.

Enerji fiyatlarını halka yansıtmamak için sübvanse ediyorum, bu da ekonomiye büyük bir yük oluyor deyip, yapılan gizli açık zamları haklı çıkarmaya çalışmak ilk bakışta anlaşılır gelse de o hükümete, “Sen neden halkını enerji faturalarını karşılayabilecek düzeyde zenginleştiremedin de devlet desteğine muhtaç ettin” diye sorarlar.

Hükümet her zaman yaptığı gibi yükü yurttaşların omuzlarına atmaya çalışıyor ve sorumluluk almaktan kaçınıyor. Asıl yapması gereken ise enerji tasarrufunu ve enerjinin verimli kullanılmasını teşvik edecek yapısal değişiklikleri hayata geçirmek olmalı. Elektrik tasarrufu yapılsın, konutlarda daha az elektrik tüketilsin ve enerjide dışa bağımlılık azalsın mı istiyorsun? O zaman buyurun size bir çözüm önerisi. Elektrik faturalarının üçte birini oluşturan buzdolaplarının enerjiyi verimli kullananlarından KDV’yi kaldır veya makul bir seviyeye indir de halk 15-20 yıl kullanacağı buzdolabını alırken daha az elektrik tüketenini tercih etsin. Hanelerde elektrik tüketimi düşerse, devletin desteklediği faturaların da tutarı azalır. 

Gaz çok pahalı, herkes kullanabilsin diye biz destekliyoruz mu diyorsun? O zaman konutlarda yalıtım standartlarını arttır, denetimleri sıklaştır da insanlar evlerinde daha az gaz yakarak ısınabilsinler. Yeni binalarda ısı pompasını zorunlu tut. Balkonlara güneş paneli kurulmasına izin ver. Her yeni apartman elektrik tüketimini belli bir oranda güneşten karşılamak zorunda olsun; çatısına, otoparkına güneş paneli koymayana ruhsat verme. Enerji kooperatiflerinin önünü aç, halk kendi elektriğini üretsin. Gerekiyorsa bu önlemleri uygun faizli, uzun geri ödeme süreli kredi paketleriyle destekle. Bunların hangi biri yapıldı da iş faturaya geldi? 

Enerji tüketiminin azaltılmasına kimsenin itirazı olmaz. Türkiye gibi enerjisinin yüzde 80’den fazlasını fosil yakıtlardan (petrol, kömür ve gaz) sağlayan ve dışa bağımlı bir ülkede daha az enerji tüketmenin hem ekonomiye hem de iklim krizini durdurmaya faydası var. O yüzden de hükümetin, uygun politikalarla enerjinin tasarruflu ve verimli kullanılmasını sağlayacak araçları şirketlerin, kamu kuruluşlarının ve yurttaşların kullanımına sunması beklenir. Balık tutmayı öğretmeden herkesten balık tutmasını istemek olmaz! 

24 Ağustos’ta Enerji Bakanı Bayraktar, “Temmuz’da hem elektrik tüketiminde hem de elektrik üretiminde rekor seviyelere ulaştık” diyordu. Klima tüketimi nedeniyle her yıl yaz aylarında yaşanan bu ‘elektrik israfını’, elektrik tüketiminde rekor kırdık diyerek bir başarı öyküsü gibi değerlendiren bu açıklamanın ardından, çok elektrik tüketenden devlet desteğini keserek daha fazla para alacağız denmesi bir çelişki değil mi? 

Bırakın halkımız rekor kırmaya devam etsin Sayın Bayraktar, rekortmenleri cezalandırmayın!

Yaz saatini halka soralım

Özgür Gürbüz-BirGün / 2 Aralık 2022

Türkiye’nin yaz saati uygulamasını kalıcı hale getirilmesine 2016 yılında başlandı. Şimdi görevde
olmayan eski Enerji Bakanı Berat Albayrak düzenlemeyi, tasarruf edeceğiz gerekçesiyle savunmuştu. Danıştay’ın itirazı hükümetin inadı derken torba yasayla birlikte yaz saati uygulaması kalıcı hale getirildi. Kış aylarında ülkenin büyük bir bölümü karanlık sabahlara mahkum edildi.

Aradan geçen süre boyunca ülkenin batısında yaşayanlar güneş ışığı göremeden uyanmaktan, günün daha soğuk saatlerinde hazırlanmaktan, güvenlik korkusu yaşayarak yollara düşmekten şikayet etti. Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti ise Türkiye’nin ileri saat uygulamasını benimseyerek elektrik tasarrufu yaptığını öne sürdü. 2022 Mart ayında bir açıklama yapan Enerji Bakanı Fatih Dönmez, o zamana kadar yapılan tasarrufun 8,3 milyar kilovatsaat olduğunu söyledi. Yaklaşık beş buçuk yılda 8,3 milyar kilovatsaat tasarruf ettiysek, yılda 1,6 milyar kilovatsaat eder. Türkiye’nin 2021 yılı elektrik tüketimi 332 milyar kilovatsaatti. Geçmiş 5,5 yılın ortalamasını 300 alsak, tüketimin yüzde 1,6’sı kadar tasarruf ettiğimiz iddia ediliyor.

İddia diyorum çünkü konuyla ilgili hemen her kurumun talebine rağmen, Enerji Bakanlığı arkasında İTÜ’nün olduğunu söylediği bu çalışmayı kamuoyuyla paylaşmıyor. İleri saat uygulamasının gerçekten tasarrufa yol açıp açmadığını hesaplamak zor. Yıllık tüketim rakamlarını karşılaştırmak yetmiyor çünkü elektrik tüketimini etkileyen, nüfustan sanayiye onlarca faktör var.

2016 yılında yaz saati uygulamasının kalıcı hale getirilmesinden önceki ve sonraki haftadan iki gün seçerek karşılaştırma yapmıştım. 26 Kasım 2016 Çarşamba günü ile 3 Kasım Perşembe (ikisi de hafta içi ve İstanbul’da gece gündüz sıcaklıkları aynıydı) gününe ait elektrik tüketimine baktığımda saatlerin geri alınmadığı 26 Kasım’da elektrik tüketiminin yaklaşık 2 bin megavatsaat arttığını görmüştüm. Tüketim verilerine bakarak yapılacak bir karşılaştırma için kısa vadedeki değişimi göstermesi açısından önemli bir gösterge ama elbette bu bile bilimsel bir veri sayılmaz. İTÜ nasıl yapmış, hesaplamış merak ediyor insan.

Tasarruf edildiği öne sürülen rakamı da diğer tasarruf potansiyelleriyle karşılaştıralım. Türkiye’nin en yüksek elektrik tüketim miktarına sahip bölgesi İstanbul’un Avrupa yakasını kapsayan Boğaziçi Elektrik Dağıtım A.Ş. kontrolünde. 25 milyar kilovatsaat elektrik dağıtılan bölgede kayıp-kaçak oranı yüzde 7,23. Yıllık 2 milyar kilovatsaati bulan bu kaybı yarı yarıya azaltsanız altı yılda kalıcı yaz saatiyle tasarruf edildiği iddia edilen rakama ulaşmak mümkün. Sadece bir elektrik dağıtım bölgesinde, özelleştirmeyi savunurken kullanılan bahanelerden birinin hayata geçirilmesinden bahsediyorum. Ülke çapında reklam amaçlı tüm ışıkları gece yarısından sonra kapatmak da çok zor değil, derdimiz daha az elektrik tüketmekse.

Ortada ciddi bir tasarruf olmadığı gibi alınan kararın mantıklı bir açıklaması da yok. Elektrik Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Özdağ, Türkiye’deki 46 milyon elektrik abonesinin yüzde 87’sinin37,5 derece doğu boylamının batısında yaşadığına dikkat çekiyor. Kabaca söylersek, bir ülkenin yüzde 87’sini zora sokan, sabahları karanıkta ve soğukta uyanmalarına neden olan bir karardan bahsediyoruz. Benim önerim şu. Gelin o zaman halka soralım, sandıkları koyup bir halk oylaması (referandum) yapalım. Kalan yüzde 13’ü mutlu edemiyorsak da iki ayrı saat uygulayalım ülke genelinde. Dünyada örnekleri var, ABD, Rusya gibi…

Mehmet Özdağ, mesele tasarrufsa işe konutlardan başlayalım diyor. Ülkede 40 milyondan fazla mesken abonesi olduğunu belirten Özdağ, “Binalar için getirilen Enerji Performans Yönetmeliği 2010 yılından sonra binalara Enerji Kimlik Belgesi zorunluluğu getirmişti, bu tarih birkaç defa ertelenerek 2030’a kadar ötelendi. Yirmi yıl içerisinde eski binaların yalıtımı için ne uygun br kredi çıkarıldı, ne de KDV kolaylığı getirldi” diyor. 20 yıllık bu gecikmenin bedelini daha çok doğalgaz yakarak ödedik. Tasarruf mu demiştiniz? İnsanları karanlıkta bırakmadan, ruh sağlıklarını bozmadan, neşesini kaçırmadan tasarruf etmek mümkün. Yeter ki gerçekten istensin. Umarım hükümet bu inadından vazgeçer ve alınan bu ucube kararı tasarrufu bahane ederek savunmaya devam etmez. Ülkenin faiz politikasına benzeyen, amacı belli olmayan ileri saat uygulaması artık kaldırılmalı.

Tasarrufu değil tasarruf tavsiyesi vereni eleştirmeli

Özgür Gürbüz-BirGün/30 Eylül 2022

Grafik: Sol.org.tr
Muhalefet, Enerji Bakanlığı’nın “Aklınla Verimli Yaşa” adlı kitapçıkta verdiği enerji tasarrufu
önerilerini eleştiri yağmuruna tuttu. Bakanlığın “banyoya kum saatiyle girip duşu dört dakikada tamamlayın” önerisi belli ki pek hoş karşılanmadı. Yıllar önce Avustralya’da bir sivil toplum örgütü, iklim krizini durdurmak için benzer önerilerde bulunmuştu. Duşa kum saatiyle değil sevgilinizle girin su ve enerji tasarrufu yapın, birayı da İngilizler gibi ılık içerek buzlukların elektrik tüketimini düşürün diyorlardı. Coğrafya kaderdir diyorlar ya, doğruymuş. Avustralya’da tasarruf için duşa sevgilinizle giriyorsunuz, bizde kum saatiyle…

Hükümetten son günlerde benzer birçok öneri geliyor. Turizm Bakanı Ersoy ucuz olduğu için kışın gezmemizi öneriyor. 1150 küsür odalı bir ‘külliyede’ yaşayan Cumhurbaşkanı da sırf daha iyi otomobile binmek, iyi bir cep telefonu almak için başka ülkelere gidenlere kızarak, ülkemizde daha kötü koşullar da olsa burada yaşayın anlamına gelecek bir mesaj veriyor. Yurt dışında daha iyi koşullarda yaşandığını da itiraf ediyor aslında.

Tasarruf etmek, enerjiyi verimli kullanmak, azla yetinmek; kısaca tüketmemek bence insanı yücelten bir davranış. İyi koşulların ‘en pahalı’ veya ‘en lüks’le eşdeğer olmadığını düşünüyorum. Kapitalist bir dünyada daha fazla tüketme seçeneği varken bu seçeneği dünyanın iyiliği için kullanmayan insanları takdir etmeliyiz. Bu açıdan baktığımızda enerjiyi tasarruflu ve verimli kullanmayı öneren tavsiyelere itirazım yok, aksine destekliyorum. Sorun, başkalarına önerdiğimiz hayat tarzına sahip çıkmamak. 20 yıldır ülkeyi tek başına yöneten bir hükümetin, ‘itibarı zedelememe adına’ kamuda ciddi bir tedbir almadan tarihin en kötü ekonomik krizlerinden biriyle boğuşan halka tavsiyelerde bulunması işte bu yüzden eleştiriyi hak ediyor. Yoksa, tasarruf etmek, enerjiyi verimli kullanmak gelişmişlik göstergesidir. Avrupa Birliği’nden örnek vereyim. AB ülkeleri, 2020 yılında 2017-2019 yılları ortalamasına göre birincil enerji tüketimlerini yaklaşık yüzde 10 oranında azalttı. Koydukları hedefin altındalar ama ekonomik gelişmeyi daha az enerji kullanarak yapmayı başarıyorlar. Aralarında Danimarka, Hollanda, Almanya ve İsveç gibi dünyanın en zengin ülkeleri var.

Muhalefet tasarruf önerilerini eleştirirken buna dikkat etmeli. Tasarruflu olmayı mecburiyetmiş gibi gösteren, yoksulluk belirtisi gibi imgeleyen söylemlerden kaçınmalı. Gördüğüm kadarıyla muhalefet de eleştireyim derken iyi bir sınav veremedi. Dönelim hükümete…

“Asansörler alt katlarda mümkün olduğunca kullanılmamalı” diyen hükümet neden her yere gökdelen benzeri apartmanlar yapılmasına izin veriyor?

“Toplu ulaşım tercih edilmeli” diyen hükümet neden özel uçaklara, makam araçlarına sınırlama getirmiyor? Neden ülkeyi demir ağlarla değil otoyollarla örüyor?

“Buzdolabı, fırın, radyatör gibi ısı üreten gereçlerden ve güneş ışığından uzağa yerleştirilmeli” diyen hükümet neden Şehircilik Bakanlığı’yla planlarda bunu zorunlu tutmuyor?

“Cephe yalıtımıyla en az yüzde 35 tasarruf” yapılacağını bilen hükümet neden var olan yalıtım standartlarını yükseltmiyor, yeni ve eski yapılar için daha yüksek standartları zorunlu tutmuyor?

Sorular çoğaltılabilir. Hükümet halkın tasarruf etmesini istiyorsa, yardımcı olacak ve yol gösterecek önlemleri almak zorundadır. Dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırının 23 bin lirayı geçtiği, enflasyonun şahlandığı bir ülkede herkes tasarruf yapmak ister ama ilk önce bunu ülkeyi yönetenlerde görmek ister.

Enerji Bakanlığı’nın tavsiyeleri arasında gözümüzden kaçırmamamız gereken bir nokta daha var. Bakanlık, tavsiyelerin tamamına uyulduğunda, elektrikte yüzde 35, doğalgazda yüzde 50 ve petrolde yüzde 25 oranlarında tasarruf edilebileceğini söylüyor. Yıllar önce DPT de bir raporunda Türkiye’nin enerji verimliliğiyle elektrik tüketimini yüzde 25 oranında azaltabileceğini açıklamıştı. Tasarruf ve verimlilik ayrı şeyler ama sonuçlar benzer. Türkiye enerjiyi tasarruflu ve verimli kullansa bugün kullandığı elektrik miktarını rahatlıkla dörtte bir oranında azaltabilir. 2021 yılında Türkiye 331 milyar kilovatsaat elektrik tüketti. Dörtte biri 82 milyar kilovatsaat eder. Akkuyu Nükleer Santralı tam güç çalışsa üreteceği elektrik 35 milyar kilovatsaat. Türkiye enerjiyi akıllı ve tasarruflu kullansa Akkuyu’nun üreteceği elektriğin 2,5 katı üretim yapmış gibi olur. Bırakın Akkuyu’yu, Sinop’ta kurulmak istenen nükleer santrala da birçok kömür santralına da gerek kalmaz. Enerji Bakanlığı itiraf etmiş. Muhalefet keşke işin bu tarafını görebilseydi.

Elektrik faturasını devletin ödemesi sorunu çözmez

Özgür Gürbüz-BirGün/14 Şubat 2019

Tanzim satış, nasıl Türkiye’nin tarımsal üretim sorununu çözemeyecekse ihtiyacı olan ailelerin elektrik faturalarının devletçe karşılanması da enerji yoksulluğu sorununu çözemeyecek. Sorunun krize dönüşmesini öteleyecek o kadar.

Düzenli sosyal yardım alan ailelerin 150 kilovatsaate kadar (yaklaşık 80 TL’lik faturaya eş) yaptıkları tüketimin devlet tarafından karşılanacağı bir ay önce duyuruldu. Bu yardım en az 5 kişilik aileler için geçerli. İki kişilik ailelerde 75 kilovatsaate düşüyor, aile üye sayısına göre değişiyor. Faturalarını ödemekte zorlanan ve elektriksiz kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalan aileler için elbette iyi bir haber ama nereye kadar? Seçimden sonra devlet bu karardan vazgeçerse ne olacak? “Bana balık verme, balık tutmayı öğret” diye boşuna dememişler. Burada yaptığımız balık tutmayı öğretmek değil.  

Zor durumdaki insanların faturalarını ödemek yerine devlet neler yapabilirdi, onu tartışalım. Örneğin, evlerinin yalıtım giderlerini karşılayabilir, böylece daha kalıcı bir çözüme imza atabilirdi. İyi bir yalıtımla ısınma giderlerini yüzde 30 ila 50 arasında azaltmak mümkün. Yalıtım tüm apartmanı kapsayacak, zor diyebilirsiniz ama istenirse formüller bulunur. Yapılabilecek daha pratik işler de var. Buzdolabı gibi çok elektrik tüketen cihazları enerji tasarruflu modellerle değiştirerek, elektrik faturalarını hemen azaltacak bir işe imza atılabilirdi. Gelin hesap kitap yapalım.

Buzdolaplarımız, evimizdeki elektrik faturasının üçte birinden sorumlu. 80 TL’lik bir fatura, enerji verimli bir buzdolabının kullanılmasıyla 65-70 TL civarına inebilir. Hükümet, yardım kapsamında evdeki ampulleri de verimlileriyle değiştirebilir; 10 liraya yakın tasarruf da oradan yapılabilir. Eve girmişken enerji tasarrufunun nasıl yapılacağı örneklerle anlatılabilir. Sadece bu üç hamleyle fatura bedeli 60 TL’ye kadar indirilebilirdi. Böylece, devletin karşılamaya çalıştığı fatura yükü giderek azalırdı. LED ampullerin ömürlerinin yaklaşık 10 yıl, buzdolabının 15 yıl olduğunu düşünürseniz uzun vadede devletin ne kadar karlı çıkacağını görebilirsiniz. Devletin yapacağı yardım yılda 240 TL azalır, ortalama sekiz yılda buzdolabı ve ampul yatırımı geri ödenmiş olurdu. Enerji tüketiminin azalmasıyla enerjide dışa bağımlılığın azalacağını, çevrenin korunacağını da unutmayalım.

Oysa şimdi yapılan fatura yardımı aileyi devlete daha çok bağımlı yapıyor. Elektrik tüketimini azaltma hedefi yok. Ekonomik kriz derinleşir veya bu politikadan vazgeçilirse yardım kesilebilir. Yardım kesilirse aile yine enerji yoksulu olacak. Halbuki enerji tasarrufu adımları kalıcı. Sayıları 2,5 milyonu bulan desteğe muhtaç ailelerin enerji yoksulluğunu bir ay için değil, 10-15 yıl için azaltabilir.

***

Geçtiğimiz hafta Avrupa Parlamentosu Milletvekili Rebecca Harms ve Heinrich Böll Stiftung Derneği’nin davetiyle Brüksel’de “Nükleer Enerjinin Durumu” adlı bir konferansa katıldım. Nükleer enerjinin dünya çapında gerileyişini gösteren çarpıcı rakamları sizlerle paylaşayım.

Uzun süre elektrik üretmeyenler toplam reaktör sayısından düşüldüğünde, dünya çapında çalışan nükleer reaktör sayısı 416. 2002 yılında bu sayı 438’di. Avrupa’da 10 yıldır tek bir yeni reaktör devreye alınmadı. Nükleer reaktörler yaşlanıyor. Reaktörlerin ortalama yaşı dünyada 30, Avrupa’da ise 34. Tasarım ömrü 40 yıl olan bu reaktörlerin ömrü uzatılıyor ama bu da riski artırıyor. Güneş enerjisinde maliyetler son 10 yılda yüzde 88 azalırken, nükleerde yüzde 23 artmış. Nükleer atık sorununa kalıcı çözüm mümkün görünmüyor. Atıkların yeraltında depolanması düşünülüyor ama hayata geçiren bir ülke bile yok. Litvanya’daki Ignalina santralının söküm maliyetinin 3 milyar avroyu geçeceği tahmin ediliyor. Söküm ve atıklarla ilgili maliyetler başa bela.

Ve son not. İstatistiklere göre, yapımı süren sekiz nükleerden reaktörden birinden inşaat aşamasında vazgeçiliyormuş. O zaman Akkuyu için hâlâ şansımız var.

***
16 Şubat Cumartesi, saat 13.00’da İstanbul Mimarlar Odası’nda ÇYDD tarafından düzenlenen Yerel Yönetimler ve Çevre Politikaları panelinde” ulaşımda iklim dostu seçenekleri” anlatacağım, beklerim.

Danıştay’ın yaz saati pasını hükümet ıskaladı

Özgür Gürbüz-BirGün / 2 Ekim 2017

Dünyada bildiğiniz gibi dört mevsim var ama bizde beş. Yaz saati uygulamasında ısrar ederek yarattığımız beşinci mevsimin adı ‘zombi mevsimi’. Sabahın köründe yola düşen memurdan, okulun kapısını bulmaya çalışan çocuğa kadar ülkedeki herkesi zombiye çeviren ‘kalıcı yaz saati’ uygulaması sayesinde yeni bir mevsimimiz oldu. Halk arasında ‘çapak mevsimi’ diye de geçiyor. Malum, yollar gözleri çapaklı insanlarla doluyor.

Bir yıl önce, elektrik tasarrufu yapacağız diye kalıcı hale getirilen yaz saati uygulaması gerçekten tasarruf ettiriyor mu? Bu sorunun yanıtını geçen yıl Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) vermişti. EMO, 30 Ekim 2016’dan sonra kalıcı hale getirilen uygulamanın daha fazla elektrik tüketilmesine yol açtığını ay ay yaptığı karşılaştırmayla ortaya koymuştu. Yaz saati uygulamasının kalıcı hale getirildiği kış aylarında toplamda 7 milyar kilovatsaat fazla tüketim yapıldı.

Türkiye’de elektrik talebinin hemen hemen her yıl arttığını düşünürsek, bu artışın sadece yaz saatinden kaynaklanıp kaynaklanmadığını anlamak için günlük elektrik tüketim verilerine yakından bakalım. Yaz saati uygulamasının kalıcılaştırıldığı tarihten (30 Ekim 2016) önceki iki günün tüketim verileriyle hemen ardından gelen iki günün verilerini karşılaştıralım. Karşılaştırılan günlerde hava sıcaklığının aynı olması da önemli. Böylece, ısınma amaçlı kullanılan elektrik tüketimi karşılaştırmayı çok fazla etkilemez. Elektrik tüketiminin çok olduğu Batı bölgesinin iki merkezindeki sıcaklıkların aynı olduğu günleri seçmem bu yüzden. Sonuçlar aşağıdaki tabloda.

Büyütmek için tabloya tıklayınız.
Görüldüğü gibi, 26 Ekim 2016 tarihinde sabah 8’de 31 bin 306 megavatsaat elektrik harcayan Türkiye, bir hafta sonra, yaz saatinin kalıcı hale getirilmesiyle aynı saatte 33 bin 244 megavatsaat elektrik tüketmiş. Tüketim bir günde 2 bin megavatsaat (2 milyon kilovatsaat) artmış. Hava koşulları aynı. Bir haftada ne oldu da elektrik tüketimi bu kadar arttı. Sanayi devrimi mi yaptık? Konutlarda yeni bir elektrikli alet mi kullanılmaya başlandı? Resmi daireler de bilgisayar sayısı mı arttı? Bunların hiçbirinin olmadığını biliyoruz. Yaz saati uygulaması nedeniyle karanlıkta kalkan birçok kişi daha çok elektrik kullandı, güneş doğmadığı için soğuk kalan evlerini belki de çabucak ısıtmak için elektrikli sobaların düğmesine bastı.

Bu dahiyane fikir ilk ortaya atıldığından beri söylüyoruz. Yaz saatini kalıcı hale getirmenin amacı tasarruf etmek değil. Elektrik tüketimi hükümetin istediği gibi artmadı (Aslında hükümetin buna sevinmesi gerek ancak Türkiye’de ekonomi, verimlilik üzerine değil tüketim üzerine kurulu). Türkiye’de bir santral bolluğu var, onlarca enerji santralının yapımı ise sürüyor. 80 bin megavatı geçen kurulu güce sahip Türkiye’de tüketim rekorunun kırıldığı günde 47 bin megavatlık puant talep oluşuyor. Bunun bir numaralı nedeni de klimalar. Hal böyle olunca, elektrik tüketimini artıracak her türlü çılgın fikir (yaz saatinin tüm yıla yayılması gibi) kabul görüyor. Yoksa piyasadaki elektrik fiyatının 2,5 katı fazlasına satış yapacak nükleer santrallar nasıl kurulacak? Talep artmalı, elektrik fiyatları yükselmeli ki, o nükleer santrallardan satılacak elektrikten edeceğimiz zarar bir nebze olsa da azalsın. Durum bu. İTÜ rapor hazırlamış falan hikaye. Sahi, İTÜ’nün raporunu gören var mı?

Yaz saatinin kalıcı olmasına itiraz etmeyen yok gibi ancak geçen hafta Danıştay’ın aldığı karar işin bir başka boyutuna da dikkat çekti. Danıştay, Bakanlar Kurulu’nun böyle bir düzenleme yapmaya yetkisi yok, bu konuda kanun gerekir diye uygulamanın yürütmesini durdurdu. Hükümet ise bu pası alamadı. “Danıştay’ın itirazı var normale dönüyoruz” diyeceklerine, yasal düzenleme yapacağız” diyorlar.

Bu işten sadece sabahları zombiye dönenler şikayet ediyor sanmayın; sanayici de memnun değil. Ege Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Başkanı Emre Kızılgüneşler, Avrupa ile saat farkının açılmasından, sabahları yaşanan verim kaybından şikayetçi. Kızılgüneşler, “Hazır giyim sektörünün yıllık 17 milyar dolarlık ihracatının yüzde 72-73’ü Avrupa’ya yapılıyor. Türkiye’yi Euro bölgesinden uzaklaştıracak her türlü adımın ticaretimize olumsuz yansıdığını deneyimlerimizle biliyoruz” diyor.

Son söz: Ülkede ekonomiden demokrasiye her alanda mevsim kış, bir tek saatimiz yaz.

BirGün’de bu konuda iki yazı yazmıştık; hatırlatalım:
“Bu saat işinden kim karlı çıktı” - http://bit.ly/2wr0fcl 
“Yaz saati değil siesta”-  http://bit.ly/2kdtgXx