Bugün Akkuyu devrede olsaydı, olmayan elektrik
talebi ve Rus şirkete verilen 15 yıllık alım garantisi yüzünden şu anda
İstanbul’un ihtiyacı kadar elektriği diğer seçeneklerden aldığımız fiyatın
neredeyse iki katına almış olacaktık.
Özgür Gürbüz-Evrensel/26 Nisan 2015
Nükleer
santral pazarlamacıları ellerindeki bu belalı teknolojiyi satmak için yıllardır
türlü masallar uyduruyor. Nükleer santral kurulunca ekonomik kalkınma
yaşanacağını anlatıyorlar ama Arjantin, Brezilya ve Filipinler’deki nükleer
maceraların o ülkeleri nasıl ekonomik felaketlere sürüklediklerinden bahsetmiyorlar.
Bazen de hiç ilgisi olmayan işleri nükleer santralle ilişkilendiriyorlar. Uzaya gitmek veya ‘kalkınmak’ gibi. Bugüne
kadar uzaya gönderilen tüm roket ve araçların katı veya sıvı yakıt kullandığını
bilmiyor olamazlar. Uzay mekiğinin yörüngedeki görevi sırasında güneş
panelleriyle elektrik ürettiğini eminim duymuşlardır.
‘Kalkınma’
için söylenenler de içi boş sloganlardan başka bir şey değil. Nükleer
santraller sadece elektrik üretebilir. Elektrik tek başına gelişmenin aracı
olmadığı gibi ucuz, temiz ve güvenli olmadığı zaman yarardan çok zarar getirir.
Türkiye’nin kurulacak nükleer santralden üretilecek elektriği satın almayı
taahhüt ettiği fiyat kilovatsaat (kWs) başına 12,35 dolar sent. Rüzgar,
jeotermal gibi daha temiz kaynaklara ödediği fiyatın (rüzgar 7,3–jeotermal 10,5
dolar sent) çok üstünde. Hesap bu kadar
basit, nükleer enerji ucuz değil. Nükleer enerji, olası bir kazada ise
bırakın ülkenin gelişmesine katkıda bulunmayı, tarihi ekonomik krizlerin bizzat
nedeni. Fukuşima’nın Japonya ekonomisine verdiği zararın 250 ile 500 milyar dolar arasında olacağı tahmin ediliyor. Doğaya
ve yaşama verilen tahribatın yanında bu bir hiç tabii.
Tüm bu
bilgilere rağmen nükleer lobi, pilot reklamında oynatmak için kandırdığı oyuncu
gibi herkese yalan söylemeye devam ediyor. Zaten nükleer enerjiyi satmanın tek
yolu yalan söylemek. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) başvurduğu yol da bu.
“Elektrik ihtiyacı için nükleer lazım” söylenen
en önemli yalanlardan biri. Ortada bizi nükleere mecbur edecek bir elektrik
ihtiyacı olmadığı gibi aksine, elektriğin daha verimli ve tasarruflu kullanıldığı
yeni bir enerji sistemiyle karşı karşıyayız. Peki, AKP’nin elektrik talebi varmış gibi gösteren rakamları nereden
geliyor? Hükümetin elektrik talebiyle ilgili verileri TEİAŞ tarafından yapılan
tahminlere dayanıyor. Bu tahminler ise hükümetin onlara verdiği büyüme
rakamlarıyla nüfus gibi diğer etkenleri hesaba katıyor. Aslında yapılan gerçek
bir tahmin bile değil. “Şu kadar büyümek istiyoruz, o halde ne kadar elektriğe
ihtiyacımız olur” diye sorulup, sorunun yanıtına uygun bir senaryo yazılıyor.
Böyle olunca da tahminler kabul edilemeyecek oranlarda yanlış çıkıyor.
Bir örnek
verelim. Rusya ile Akkuyu’ya nükleer santral yapılması için anlaşma 2011’de
imzalandı. Aynı yıl yapılan TEİAŞ’ın tahmini, nükleer santralin ilk reaktörünün
devreye gireceği söylenen 2020’de Türkiye’nin elektrik talebinin 398 milyar
kilovatsaati (kWs) bulacağını söylüyordu. Bu tahminin tutmayacağı belliydi.
Türkiye’nin büyümesinin yüzde 8-9 oranlarında seyretmesinin sürdürülebilir
olmayacağı ortadaydı. 2014 sonunda yapılan revizyonla TEİAŞ da tahminini
değiştirdi. Şimdi, Türkiye’nin elektrik talebinin 2020 yılında 333 milyar
kWs’te kalacağını söylüyorlar. Aradaki fark 60 milyar kilovatsaat. Bir başka
deyişle, Türkiye’nin 2020 yılında 60 milyar kWs daha az elektriğe ihtiyacı var.
İnanması güç gelebilir ama bu rakam hem
Mersin hem de Sinop’ta kurulmak istenen nükleer santrallerin yıllık üretimine eş.
Enerji Bakanı
Taner Yıldız, Akkuyu’daki göstermelik temel atma töreninde, “Bugün itibariyle
eğer Akkuyu Nükleer Santralı devrede olmuş olsaydı, 15 milyon nüfuslu
İstanbul’un elektriğini karşılayabilecekti” dedi. Sayın Yıldız’ın demeci yanlış!
Asıl söylenmesi gereken şu cümleydi: Bugün
Akkuyu devrede olsaydı, olmayan elektrik talebi ve Rus şirkete verilen 15
yıllık alım garantisi yüzünden şu anda İstanbul’un ihtiyacı kadar elektriği
diğer seçeneklerden aldığımız fiyatın neredeyse iki katına almış olacaktık.
Ruslara verilen alım garantisi TETAŞ’ı oradan üretilecek elektriği 15 yıl
boyunca almaya zorluyor. Şu andaki kur üzerinden hesaplarsak, TETAŞ, Akkuyu
Nükleer A.Ş.’den alacağı her kWs elektriğe 33 kuruş ödeyecek. Halbuki 2013
yılında TETAŞ’ın yaptığı alımlarda ortalama fiyat sadece 17 kuruş. Bakan
Yıldız’ın hayalini kurduğu santral kazara hayata geçseydi, Türkiye tarihinin en
büyük kazıklarından birini daha yiyecekti. Tabi ki bu acı fatura, ihaleleri
verdikleri dost işadamlarına değil elektrik faturalarıyla yine bize
çıkarılacaktı. Nükleer santral planları sonlandırılmadıkça bu tehlike
sürecek.
Elektrik
ihtiyacını karşılamak için Türkiye’de ne yapılmaması gerektiği ortada. Bir
şirkete para kazandıran, doğaya zarar veren, yaşamı tehdit eden ve halkın
olurunu almayan projelerden vazgeçilmeli. İlk yapılması gerekense enerji
verimliliği ve tasarruf yöntemlerini tüm sektörlere yayarak, enerji talebindeki
artışı azaltmak hatta aşağıya çekmek olmalı. Elektrik talebini tahmin etmek yerine yönetmeliyiz. Kalkınma
Bakanlığı’nın 9. Kalkınma Planı, 2012 Yılı Programı’nda da belirtildiği gibi, “…sanayi, binalar ve ulaştırma sektörlerinde
yapılacak verimlilik uygulamalarıyla hem genel enerji hem de elektrik
tüketimlerinin yüzde 20-25 oranında düşürülmesi mümkün”. Eşe dosta inşaat
ihalesi vermek yerine, ithal ettiğimiz enerji kaynaklarını daha akıllı
kullanmalı, talebin karşılanamadığı durumlarda da güneş, rüzgar ve biyokütle
gibi enerji kaynaklarını, halkın sahibi olacağı ve yöneteceği modellerle hayata
geçirmeliyiz. İstenirse, enerjideki bu dönüşüm tüm Türkiye’yi değiştirecek
ekonomik, sosyal ve ekolojik bir dönüşümün öncüsü olur. Önümüzdeki tek engel, nükleer
ihalelerle ceplerini doldurmak isteyen birkaç kişi ve onlara yol gösteren
siyasi irade.