İktidar
partisi Türkiye’nin ilginçliklerine ilginçlik katmaya bayılıyor. Bildiğiniz
gibi 30 Ekim’den itibaren kış saatine geçmek yerine yaz saatinde ısrar etme
kararı aldılar. Her tarafa ‘egemenlik
milletindir’ yazıp seçilmiş belediye başkanlarını içeri atan bir ülkede bu
da ‘normal’ ama biz yine de tartışalım.
Kuyuya atılan taş misali...
30 Ekim’de
saatleri bir saat geri almayacağız. Halbuki, kışa girdiğimiz için, saatleri bir
saat geri almak, geç doğan güneşi yakalamak için bize fırsat veriyordu. Şimdi
ise daha karanlıkta kalkacağız. Özellikle büyük kentlerde yaşayan ve işine,
okuluna gitmek için 2-3 saat yol yapanlar, zifiri karanlıkta yola çıkmak
zorunda kalacak. Enerji Bakanlığı’nın argümanı enerji tasarrufu. Bakan Berat
Albayrak, “Uygulama ile ciddi tasarruf
sağlayacağız. Mesai ve eğitim saatlerinde karanlık süre azalacak, geçiş
dönemindeki olumsuzluklar yaşanmayacak” diyor. O kadar ciddi bir tasarruf
miktarı ki, ortada rakam falan yok. Başbakan da tasarruftan çok saatleri
ileri-geri alma hadisesine vurgu yapıyor: “Kafa
karışıklığı olmayacak. İleri, geri aldın mı, geç mi kaldın, ‘efendim saatler
değişti, gelemedim’... Yok öyle artık. Sen değişeceksin, saatler değişmeyecek”.
Burada anahtar kelime değişim. ‘Koyun’
kesmedi ‘zombi’ olalım istiyorlar.
Daha
karanlıkta kalmak, birçok evde ışıkların daha önce yakılmaya başlaması anlamına
gelecek. İşyerleri için de durum aynı. İnsanın bünyesinin güneşin doğuşu ve
batışına odaklı olmasını, bu nedenle de verim kaybı yaşanacağını bir kenara
bırakalım. Karanlıkta kalkarak ve
çalışarak nasıl enerji tasarrufu yapacağız? Eve döndüğümüzde karanlık
olmayacak olsa oradan tasarruf yapılır ama Türkiye’nin en çok elektrik tüketen
illeri Batı’da. Örneğin İstanbul’da güneşin batışı 18.00 sularında olacak. Kim,
mesaisini bitirip, daha önce eve gidebilir ki? 18.00’den sonra da evlerde yine
ışıklar yanacak. İş sadece elektrik de değil. Kışın havanın en soğuk olduğu
zaman gecenin geç saatleriyle, güneşin doğuşu arasındaki 6-8 saatlik dilim.
Güneşin doğmasıyla hava da ısınmaya başlıyor. Erken kalktıkça evleri,
işyerlerini ısıtmak için daha fazla enerji harcayacağız. Sanırım bu hesabı
yapanlar işin sadece elektrik yönüne bakıp, ısı tarafını unuttular. Amaç Türkiye’yi Batı’dan uzaklaştırmak gibi
bir siyasi nedense, yapılan tam da bu ama Avrupa’yla iş yapanları çok
etkileyecek; ekonomik açıdan mantıklı değil.
Börtü-böcek
yazarınızın kafası bu tasarruf hesabına basmamış olabilir. Ancak işin uzmanı, Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) da
aynı soruları soruyor. Elektrik talebinin azalması nedeniyle üretici ve
dağıtıcıların elektrik satış ve dağıtımından elde ettiği kâr azaldı. Yaz
saatine devam kararıyla Türkiye‘nin elektrik tüketimini artırmaya yönelik
manipülatif bir hamle yapılıyor olabilir diyor. Niyet, dağıtım ihalelerine,
santral özelleştirmelerine hesap kitap yapmadan tonlarca para akıtan firmaların
zararını bizden çıkarmak mı acaba? Neden olmasın, son birkaç yıldır enerji
piyasasında yapılan tüm değişikliklerin ardında bu niyetin olduğunu bilmiyor
muyuz?
Tasarruf mu,
tüketim mi? Nasıl anlarız? Basit. Kasım ayından sonraki elektrik
faturalarınızı, önceki aylarla karşılaştırın. Bakalım, oy verdiğiniz ya da
vermediğiniz hükümet, yaz saatine devam kararıyla sizin daha çok tüketmenize mi
yoksa tasarruf etmenize mi neden olmuş.
Saatlerimizin
akrep ve yelkovanını rahat bırakıp, gerçekten işe yarayabilecek bir öneri
sunalım. Türkiye’nin elektrik tüketiminin temmuz ve ağustos gibi yaz aylarında
zirve yaptığını biliyoruz. Bunun en büyük nedeni de klimalar. Mevcut iktidara
oy vermiş bazı arkadaşlar bunun kalkınmayla falan ilgisi olduğunu sanabilir ama
ne yazık ki doğru değil. Türkiye üreten değil, tüketen bir ülke. Klima
gerçeğinden hareketle, Türkiye’nin sıcak illerinde yaz ayları siesta uygulamasına geçilebilir.
Örneğin, 13.00-15.00 arasında
verilecek siesta molasıyla günün en sıcak anında klimalar kapalı tutularak
enerji tasarrufu sağlanabilir. İspanya
yıllardır siesta yapıyor. Fukuşima sonrası Japonya’da
bazı illerde de siesta uygulaması başlatıldı.
İleri geri
almadan, her gün aynı saatte uygulayacağımız bir model bu. Kafalar karışmaz,
elektrik tasarrufu yapılır, şebekenin en çok zorlandığı saatlerde elektrik
sistemi nefes alır. Talep en üst seviyeye çıktığı için yükselen elektrik
fiyatları da düşer. Şirketler bundan memnun olmayacak ama halkın fatura yükünü
bile azaltabilir. O halde, var mısınız siesta yapmaya?