Ekolojik Haklar Merkezi

Özgür Gürbüz-BirGün/30 Nisan 2018

Yaşadığınız yerin yakınında hayvanların satışından para kazanan bir işletme (pet shop da deniyor) var. Orada satılan hayvanlara çok kötü davranıldığını gördünüz. Ne yapabilirsiniz?

Sabah gazetenizi aldınız. BirGün’ün Yeşil BirGün sayfasını açtınız. Bir de baktınız ki oturduğunuz ilde bir taş ocağı açılıyor. Halkın katılımı toplantısının ÇED sürecinde zorunlu olduğunu biliyorsunuz ancak nerede ve ne zaman yapılacağını bilmiyorsunuz. Nasıl öğreneceksiniz?

Türkiye’de çevre sorunları ve suçları o kadar arttı ki yukarıdaki örnekleri çoğaltmak ne yazık ki çok kolay. Hayvan barınaklarından belediyelerin uygulamalarına, evinizin önüne yasak olmasına rağmen park edip yolu tıkayan bir araçtan eski bir binanın yıkımında ortaya çıkan usulsüzlüklere kadar onlarca nedenden dolayı çevresel suçlar işlenebiliyor. Birçoğumuz bu suçları durdurmak bazen de yapılan işler hakkında daha fazla bilgi sahibi olarak ortaya çıkabilecek sorunlara engel olmak istiyoruz. İstiyoruz ama ne yapacağımızı bilmiyoruz. Konuyu bilen bir avukata danışmak her zaman kolay değil. Bu konularda çalışan avukatların çoğunun çevre sorunlarıyla gönüllü ilgilendiği de düşünülürse, tek tek herkesin sorularına yanıt vermeleri de pek mümkün değil. Bu sorunu çözmek için kurulan Ekolojik Haklar Merkezi hepimizin derdine deva olabilir. Nasıl mı? Öğrenmek istiyorsanız internette ekolojikhaklar.org adresine gidip derdinizi anlatmanız veya sizin gibi derdi olanlar ne yapmış bakmanız mümkün.

Uzun zamandır Türkiye’de çevre sorunlarıyla ilgili davalara bakan uzman hukukçular tarafından hazırlanmış bu sanal merkez, ekolojik sorunları ortaya çıkmadan önlemeye ve mevcut sorunları gidermek için yurttaşlara kullanabileceği temel haklarını hatırlatmaya çalışıyor. Avukatlık hizmeti vermeyen ama üç ana kategoride (başvuru hakkı, bilgi edinme hakkı ve katılma hakkı) bizlere yol gösteren siteye mesaj bırakabiliyor, soru sorabiliyor veya mevcut sorulara/sorunlara verilmiş yanıt ve çözüm önerilerinden faydalanabiliyorsunuz. Ücretsiz bir danışma hattı.

Yaşadığınız kentin meydanında bir inşaat sürüyorsa ilgili bakanlığın görüşünü bilgi edinme hakkınızı kullanarak öğrenebilirsiniz. Herhangi bir konuda verdiğiniz dilekçenize yanıt verilmediyse başvuru hakkınıza nasıl sahip çıkacağınızı Ekolojik Haklar Merkezi’ne sorabilirsiniz. Semtinizde bir AVM yapılıyor ve siz katılma hakkınızı kullanarak ÇED sürecine dahil olmak istiyorsunuz. Ekolojik Haklar Merkezi’ne hangi AVM’lerin ÇED’e tabi olup olmadığını sorabilirsiniz. Yalın bir dille derdinizi anlatmanız, sesli mesaj bırakmanız veya sitede arama yaparak daha önce sorulmuş benzer soruların yanıtlarına bakmanız yeterli.

Site beş aydır çalışıyor. Şu ana kadar sorulan sorulardan birkaç örnek aşağıda.

·       Ormanda, ağaç kesimi yapıldığını gördüm. Kesimin izinsiz olup olmadığını nasıl öğrenebilirim?

·       Hayvanların Alışveriş merkezlerinde (AVM) sergilenmesi konusunda ne yapabilirim?

·       Bakanlık ÇED Raporunu kabul etmiş, kabul işlemine dava açabilir miyim?

Yanıtlarını yazmıyorum, merak ediyorsanız yukarıda yazdığım adrese gidip bakmanız yeterli.

Unutmayın, Anayasa’nın 56. maddesi, “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir” der. Çevreyi korumanın yolu da bilgiye ulaşmaktan geçiyor. Ekolojik Haklar Merkezi sayesinde bu hakkımızı kullanmak gerçekten de çok kolaylaştı. Anayasa’nın size verdiği görevi yerine getirin ve hakkınızı kullanın.

Nükleer enerji demokrasiyi sevmez

Özgür Gürbüz-BirGün/23 Nisan 2018

Foto: Cephir
Çernobil nükleer santralındaki kazanın üzerinden 32 yıl geçti. Santralın çekirdek erimesi yaşanan reaktörünün üstü iki yıl önce dev bir beton-çelik karışımı lahitle örtüldü. Çünkü içeride hâlâ radyasyon var. Sadece reaktörün erimiş kalbinde değil, santralı merkez alan 30 kilometre yarıçapındaki bir alanda toprakta, ağaçta, suda radyasyon var. İnsan ömrünün onlarca katı bir süre boyunca yaşamı tehdit edecek radyasyon denen o illetin korkunç yüzünü ilk kez 12 yıl önce Çernobil’e gittiğimde görmüştüm. Betonla, çelikle ve yalanla örtülecek bir mesele olmadığını o zaman daha iyi anladım. Şeffaf, yaşamı savunan, demokratik yönetimlerde, nükleer enerjinin var olamayacağını da.

Sinop Valiliği, provokasyonları ve güvenliği bahane edip dün Sinop’ta yapılması gereken mitingi yasaklamasaydı şimdi bu satırlarda izlenimlerimi okuyacaktınız. Ankara Valiliği de farklı davranmadı. 1 Mayıs İşçi Bayramı için hazırlanan bazı slogan ve afişlerin “anlamının anlaşılamadığı” gerekçesiyle tekrar gözden geçirilmesini istedi. Yasakladı aslında… Yasaklananlar sloganlar arasında “Nükleer Santral İstemiyoruz” da var. Valiliğin kafasını karıştıracak kadar anlaşılamaz olduğu kesin. Hükümetin kontrolündeki medya sabah akşam nükleer enerji hakkında yalan bilgiler yayarken ve halkı “biz nükleer isteriz” dedirtmeye çalışırken “istemiyoruz” diyen bir sloganın ülkedeki her beyni kontrol ettiğini sananlar tarafından anlaşılamaması şaşırtıcı değil.

Nükleer enerji doğası gereği demokrasiyi sevmez. Demokrasi de onu sevmez zaten. Nükleer santrallardaki ufak sızıntıların duyulmaması, bilinmemesi gerekir. Halkın bağımsız örgütler vasıtasıyla denetimlere katıldığı, şeffaf toplumlarda nükleer barınamaz. Nükleer enerjinin maliyetinin, 244 bin yıl radyoaktif kalan radyoaktif atık sorununun kamuoyunun gözleri önünde tartışıldığı bir ülkede nükleer santrale evet diyen kalmaz. Dört yıl için seçtiğiniz bir hükümet, nasıl olur da bizden sonra gelecek yüzlerce kuşağı ilgilendiren bir konuda karar alma hakkını kendinde görebilir? İşte size çocuklarımızın bayramını kutladığımız bir 23 Nisan sorusu! Bu soruyu tartışabilecek çok az demokrasi var dünyada. Nükleer enerjinin pahalı olduğunu, radyoaktif atıkların yok edilemediğini ve bir nükleer kazanın nelere yol açacağını bilen herkes nükleere “hayır” der. Hele de elektrik üretmenin onlarca daha temiz ve ucuz yolunun olduğunu öğrendiğinde.

Bu yüzden de nükleer enerji televizyonlarda canlı yayınlanan ve iki tarafın bir araya getirildiği açık oturumları sevmez. Bakınız Türkiye. Son yıllarda hükümetin elindeki kanallarda bir nükleer karşıtı gördünüz mü? Bırakın sadece nükleer enerjiye karşı birini konuşturmak, bir tartışma programını bile kaldıramaz nükleer enerji. O gün kaybederler. O yüzden de Enerji Bakanı, Mersin ve Sinop’a nükleer santral kurmak isteyen AKP yetkilileri, bir nükleer karşıtıyla tartışmaktan kaçar. Hodri meydan! Canlı yayın şartıyla ben hazırım.

Fukuşima öncesi 17 nükleer reaktörü olan Almanya’nın kazadan hemen sonra nükleer santrallarının hepsini 2022’ye kadar kapatma kararı alması ve şu ana kadar 10’unu kapatması da demokrasi nedeniyledir. Merkel kazadan önce tam tersini düşünen bir nükleerciydi. Kaza olduğunda hem gerçeği gördüğü hem de tüm Almanya’da sokağa çıkan nükleer karşıtlarına yenik düştüğü için bu kararı almak zorunda kaldı. İtalya ve Avusturya gibi ülkeler ise halk oylamalarıyla nükleerden vazgeçti. Avusturya bitmiş reaktörü çalıştırmadan kapattı, İtalya Çernobil sonrası 4 nükleer reaktörünün kapısına kilit vurdu. Demokrasi nükleeri sevmez demiştik, sandıkta ispatlandı.

Nükleer enerji bir ülkenin demokrasi seviyesini ölçmenin en iyi yollarından biridir. Bugün merkezden alınmış kararlarla yeni reaktör yapanlar Çin, Birleşik Arap Emirlikleri, Belarus gibi tek sesin hâkim olduğu yerler olurken, tartışan veya vazgeçenler ise demokratikleşme sürecinde birkaç adım önde olan Belçika, Norveç, İsviçre, Danimarka ve Yunanistan gibi ülkelerdir. Sinop Valisi ve onu kontrol eden Ankara’nın mitingleri yasaklamasının ardında da bu korku var. Demokratikleşme korkusu.

Bugün mitingleri, sloganları yasaklayanlara en iyi yanıt da demokrasiye sahip çıkılarak verilecek. Miting yaparak, basın açıklamalarına kitlesel katılımları sağlayarak, duyulması istenmeyen sloganları atarak ve 24 Haziran’da çok sesliliğe, demokrasiye karşı oy kullanarak. Oyunuzu nükleer santral yapanlara vermediğinizde bilin ki bu ülkede asıl kazanan demokrasi olacak. Çünkü nükleer enerji demokrasiyi sevmez.

2019 Bartınlı

Özgür Gürbüz-BirGün/16 Nisan 2018

Hattat Holding’e ait Hema Elektrik’in Amasra yakınlarına kurmak istediği kömürlü termik santral projesi aslında tüm ilin, Bartın’ın havasına, suyuna ve toprağına hücum eden bir proje. 1320 megavatlık dev kömür santralının ardında, kömür karası kıyafetleriyle hazırda bekleyen bürokratlar, politikacılar var. Bugün saldırıya geçtiler.

Kömür ordusu hücumda. Hücumdalar hücumda olmasına da termik santralın ÇED iptal davasının görüleceği Zonguldak İdare Mahkemesi’nde onları 2019 Bartınlı bekliyor. Kömürlü santralın ÇED raporunun iptali için dava açan bu 2019 kişi, ellerinde bir hafta önce zeytinlerle buluşturdukları memleket toprağı, yüreklerinde temiz hava ve arkalarında binlerce Bartınlıyla mahkeme salonunu dolduracak. Elektrik için yaşamın kaynağı suyu bile feda etmeye hazır Hema şirketini durdurmaya çalışacak. 300 Ispartalı gibi filmi çekilir mi bilmem ama bu mücadele de tarihe yazılacak.

Bakmayın siz politikacıların, bürokratların arkasında olduğuna. Halkı karşısına alan kömür ordusu Bartın’da zor durumda. Termik santral su olmazsa çalışmaz. Kömürü yakacaklar, suyu ısıtıp buharından elektrik üretecekler. O yüzden de her gün 100 bin Bartınlının su ihtiyacını karşılayan “Kavşak Suyu”nu kullanmak istiyorlar. Şirket, bu suyun arsenik içerdiğini, herhangi bir arıtmadan geçirilmediğini ve Bartın Belediyesi’nin su ihtiyacının sadece yüzde 3’ünü karşıladığını iddia ediyor. Bartın Belediye Başkanı Cemal Akın ise bu iddiaları yalanlıyor. Suyun hem belediye hem de İl Halk Sağlığı Müdürlüğü tarafından düzenli analiz edildiğini, olumsuz bir sonuca rastlanmadığını söylüyor. Cemal Akın, toplam suyun içinde Kavşak Suyu’nun payı yüzde 3 olsa da, 100 bin kişiye sebiller aracılığıyla ulaştırılan ücretsiz bir içme suyu olduğuna dikkat çekiyor. Anlaşılan o ki, gözlerini kapatan isten dolayı yaşamı göremeyenler, Bartınlıların içme suyuna da el koymak istiyor. Bugün görülen davada 2019 Bartınlı sadece zeytinlerini, toprağı, havayı değil, suyunu da savunacak.

Su ile elektrik karşı karşıya geldiğine göre termik sevdalılarına hodri meydan deyip en kritik soruyu soralım: Başka hiçbir yerde bulamayacağınız suyu mu koruyacaksınız yoksa biraz tasarruf ederek, enerjiyi akıllı kullanarak ihtiyaç duymayacağınız şu termik santralı mı? Susuz yaşanmayacağı için elbette her aklı başında insan suyu seçer ama biz yine de şu bilgileri hatırlatalım. Türkiye su fakiri olmaya aday bir ülke. Orman ve Su İşleri Bakanlığı ülkedeki kullanılabilir su miktarının 112 milyar m3 olduğunu söylüyor. 80 milyon olduğumuzu düşünürsek kişi başına düşen yıllık su miktarı 1400 m3. Bu da bizi su stresi yaşayan ülkeler arasına koyuyor. 2030’da nüfus 90 milyon olursa kişi başına düşen su miktarı yılda 1200 m3’lere gerileyecek ve bizi iyiden iyiye su fakiri sınırı kabul edilen 1000 m3’e yaklaştıracak. Bakanlık da bu bilgiyi teyit ediyor. Durum bu kadar ciddi. İklim değişikliği ve suyun kötü kullanımı nedeniyle daha da ciddi olabilir.

Elektrikte ise arz fazlası var. Dağ taş santral doldu, talep sanıldığı gibi “delice” artmıyor. Ülkedeki santralların kurulu gücü 86 bin megavat, en yüksek talep 47 binlerde kaldı. Hedeflenen, lisans almış santralları yapmaya kalksanız 10 yıl sonra kurulu güç iki katına çıkacak ama TEİAŞ’ın 2026 yılı için yaptığı tahminler, o tarihler için en yüksek talebin 68 binlerde kalacağını gösteriyor. Güneş ve rüzgar gibi kömürden daha ucuza elektrik üreten kaynakları yazmıyorum bile.

Şimdi siz karar verin. 2019 Bartınlı gibi suyu korumak için mi mücadele edeceksiniz yoksa ülkenin geleceğini tehdit eden kömür santrallarına karşı dur mu diyeceksiniz? Protestonuzla, sosyal medyadaki mesajınızla, sandıktaki oyunuzla bu kararı sizler vereceksiniz. Ve karar verme günü bugün, yarın çeşmelerden akacak temiz su bulamayabilirsiniz.