Son birkaç yıldır Türkiye’de elektrik en çok yaz aylarında tüketiliyor. Eskiden elektrik tüketiminin tavan yaptığı dönem kış aylarıydı. Aydınlatma ve ısıtma kaynaklı tüketim kışın artardı. Şimdi tam tersi. Sıcaklar artınca elektrik talebini karşılamak zorlaşıyor. Bunalan düğmeye basıyor. Klimalar elektrik talebini patlatıyor. Klimalar açıldıkça onlara elektrik yetiştirmek için kömür ve doğalgaz santralleri devreye giriyor. Kömür ve doğalgaz yaktıkça da daha çok seragazı ortaya çıkıyor, küresel iklim değişikliği şiddetleniyor. Şiddetlendikçe de hava daha bunaltıcı oluyor, klima sayısı artıyor. Bu kısır döngüye dur demeliyiz.
Türkiye’nin bazı bölgelerinde klimasız
yaşam gerçekten zor. Gerekirse sıcak bölgelerde iş saatlerini değiştirip ‘siesta’
yapılmalı. Öğle saatlerinde işyerleri kapatılabilir, mesai kısaltılabilir.
İspanya yıllardır yapıyor, Kıbrıs’ta uygulanıyor. “Siesta hakkımız, söke söke alırız” ama yine de bir soralım dedim.
Elektrik ithalatının ekonomik kaybını siestayla kıyaslamalı. Hem bu bir yılın
meselesi değil.
Klima kullanmaya mecbur kalıyorsanız da
kullanımı en aza indirelim. Hem faturalarınız azalsın hem de dünya rahatlasın. Öncelikle
biraz dişimizi sıkmalıyız, terleyelim; yazın terlemek normal. Pencereleri
açalım. Yapısal çözümler de var. Sıcak bölgelerde ev yaparken ışık geçiren, ısı
geçirmeyen camlar kullanmalı. Binalar doğru yalıtım malzemeleriyle kaplanmalı.
Yalıtım sanılanın aksine sadece sıcak havanın dışarı çıkmasını önlemez, içeri
girmesini de önler. Bir de bireysel gariplikler var. Kışın evin sıcaklığını 25
dereceye getirmek için ısıtanlar yazın 25 dereceyi gördüğünde evi soğutmaya
çalışıyor. Bir karar verseniz hepimiz için iyi olacak.
KLİMALARI
YEŞİLE BOYAMAK
Bizim şirketler de bir âlem. Klima satan
Alarko firması, küresel iklim değişikliğinin etkilerine dikkat çekmek için bir
fotoğraf yarışması düzenlemiş. Klima alana deterjan verse, mangal hediye etse
daha iyi olurdu. İklim değişikliğinde klimaların payı büyük, insanları kandırmayın.
Mesele bu olsa iyi. Alarko, Cengiz İnşaat ile birlikte Karabiga’da bir kömür
santrali yapmaya çalışıyor. Kömür iklimin bir numaralı düşmanı. Alarko’ya
çağrım var. İklim değişikliği konusundaki hassasiyetiniz fotoğraflarda
kalmasın, Karabiga’daki termik santral projesini iptal edin, biz de
samimiyetinize inanalım.
Bir kandırmaca da Çevre ve Şehircilik
Bakanı İdris Güllüce’den geldi. Güllüce, “Türkiye’nin
kişi başı seragazı emisyon miktarı 5,9 tondur. Bu değer; OECD ortalamasının
üçte biri ve Avrupa Birliği ortalamasının yarısıdır. …sadece ulusal önlemler ve
kaynakları ile 1990-2012 döneminde sera gazı emisyonları yüzde 21 oranında
azaltılmıştır” dedi. Bu cümlede
bir hata olsa gerek. Türkiye’nin seragazı emisyonları 1990-2012 arasında yüzde 133
oranında arttı. Bakan Güllüce tahminen, ‘artıştan azaltımı’ kastediyor. Hiçbir
şey yapmasaydık o yüzde 21’lik indirim de olmazdı, biz yaptıklarımızla artışı
biraz azalttık demek istiyor. İyi de, bu azaltılmış halinin yüzde 133 artış
olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Yapılan da, hava kirliliğine karşı doğalgaza
geçmek gibi biraz da mecburiyetten hayata geçirilen işler.
TÜRKİYE AVRUPAYI YAKALIYOR
Türkiye’de kişi başına düşen yıllık emisyon
miktarı hızla artıyor. 2010’da bu rakam beş tondu, iki yılda 6 tona çıktı. Romanya,
İsveç, Macaristan ve Portekiz gibi birçok ülkeyi yakalamak üzereyiz. Avrupa
ülkeleri azaltım hedeflerini tutturduğu için bizim hızlı artışımız birkaç yıl
sonra onlarla aynı noktaya gelmemize neden olacak. Bir şey yapmamak için
kullandığımız bu bahane de ortadan kalkacak. O zaman ne yapacağız?
Hükümet küresel iklim değişikliğine karşı
mücadelede ciddiyse bizi yönetenlere de çağrım var. Gelin, bir sayısal,
ölçülebilir hedef belirleyelim. 2020’ye kadar seragazı emisyonlarını “şu kadar
azaltacağız” diyelim, rakam verelim. Böyle bir hedef sadece çevreyi korumaz,
Türkiye’de sanayi ve ekonominin çehresini değiştirir. Geleceğin Türkiye’sini
kurmamıza giden yolu açar.