BirGün gazetesi için hazırladığım üç günlük yazı dizisinin ikinci bölümü. İlk bölüm için lütfen buraya tıklayınız.
NÜKLEER RÖNESANS HAYAL OLDU
Özgür Gürbüz-BirGün/27 Nisan 2014
NÜKLEER RÖNESANS HAYAL OLDU
Özgür Gürbüz-BirGün/27 Nisan 2014
Nükleer
enerjinin en büyük şansı 1973’teki petrol kriziydi. Kriz, birçok ülkede paniğe
neden oldu ve o zaman sınırlı olan seçenekler içinde nükleer enerjinin
yıldızını parlattı. Fransa bu paniğin en iyi örneğidir. Bugün Fransa’da çalışır
durumda 58 nükleer reaktör var ve elektrik ihtiyacının yüzde 73’ü nükleer
santrallerden sağlanıyor. Bu 58 reaktörün 36 tanesi, petrol krizinden hemen
sonra başlatılan nükleer enerji hamlesi sonucu 1977 ile 1989 yılları arasında
kurulmuştur. 1977’ye kadar kurulan reaktörlerin birçoğunun düşük kapasiteli
olduğu da düşünülürse, Fransa’nın bugün sahip olduğu kurulu gücünün o paniğin sonucu
olduğu açıkça görülebilir. Fransa, 1999 yılından sonra sadece bir reaktör inşa
etti. Bugün yapımı süren tek reaktör (Flamanville) ise aynı Finlandiya’daki
ikizi gibi mali bir felakete yol açtı ve ne zaman faaliyete geçeceği
bilinmiyor.
Rakamlarla dünyada nükleer
enerji
Petrol
krizinin hızıyla nükleer enerjiyi kurtuluş sananların birçoğu, ABD’deki Üç Mil
Adası kazasıyla irkildi. Çekirdek erimesi, yani reaktörün kalbindeki yakıt
hücrelerinin hasara uğraması, bununla birlikte nükleer reaksiyonun kontrolden
çıkması nükleer endüstrinin korkulu rüyasıdır. Üç Mil Adası’nda kısmen bir
çekirdek erimesi yaşanması başta ABD olmak üzere bazı ülkelerde tedirginlik
yaratsa da, nükleerden kaçış Çernobil’le başladı. 1986 yılında dünyadaki
elektrik tüketiminin yüzde 11’i nükleer santrallerden sağlanıyordu. Çernobil’den
sonra yeni siparişlerin durması, nükleer enerjinin yükselme eğilimine de darbe
vurdu. Mevcut inşaatların tamamlanmasıyla 1997’de nükleer enerjinin küresel elektrik
üretimindeki payı yüzde 17’lik tarihi zirvesini gördü. Dünya enerji tüketimine
katkısı ise yüzde 6 civarındaydı çünkü nükleer santraller sadece elektrik
üretebilirler. Fosil yakıtlar ve yenilenebilir enerji kaynakları ısı ve
elektrik üretebildikleri için nükleere karşı hep avantajlıdır.
Nükleer
endüstri Çernobil sonrası akıllı bir manevrayla kabuğuna çekildi. Çernobil’in
unutulmasını beklemekten başka çareleri yoktu. 2000’den sonra Çernobil’in
unutulduğunu düşünen nükleer lobi tekrar atağa geçti. Bu sefer ‘nükleer rönesans’ sloganıyla sahneye
girdiler. Daha fazla bekleyemezlerdi zira yeni teknik eleman yetişmiyor, mevcut
kadrolar emekliye ayrılıyordu. Üniversitelerde nükleere ilgi azalmıştı. Yeni ve
daha güvenli olduğu söylenen nükleer reaktörlerle yeniden elektrik piyasasına
hücum ettiler. Avrupa ve Amerika’yı ikna edemeseler de, Asya’dan aldıkları
siparişlerle endüstri canlanır gibi oldu. Türkiye gibi birçok ülke yeniden
nükleer enerjiyi konuşmaya başladı. Buna rağmen, 2010 yılı sonunda (Fukuşima
kazasından önce) nükleer santrallerden üretilen elektriğin payı yüzde 12’ye
kadar geriledi. Güvenli nükleer reaktörler piyasanın tek talebi değildi. Ucuz
olmaları da gerekiyordu. Atık sorunu hâlâ çözülememişti. Üstelik, güvenli
nükleer santral demek maliyet demekti. Nükleer enerji, kömür, gaz, rüzgar,
güneş ve hidroelektrik gibi kaynaklarıyla rekabet edemiyordu. 2010 sonunda
küresel elektrik üretiminde nükleerin payı yüzde 12’ye düşerken, yenilenebilir
enerji kaynakların payı yüzde 20’ye çıkıyordu. Fukuşima sonrası ise nükleer
enerjinin küresel elektrik üretimindeki payı yüzde 10’lara kadar düştü. Bir
başka deyişle, 30 yıl öncesine geri döndü.
bitmeyen nükleer santral
inşaatları
1974’te Uluslararası
Atom Enerjisi Ajansı (UAEA), 2000 yılına gelindiğinde nükleer santrallerin
dünyadaki kurulu gücünün 4 bin 500 gigavata (GW) ulaşacağını tahmin ediyordu.
Bugün itibariyle bu rakam sadece 372 GW ve buna bir yıldır çalışmayan
Japonya’daki yaklaşık 50 GW da dahil. Rakamlar küresel eğilimin nükleerin
lehine gitmediğini gösterse de bu tablo ülkeden ülkeye değişebiliyor. Dünyada
çalışabilir durumda 435 reaktör var ve UAEA’ya göre 72 reaktör de yapılıyor. 72
reaktörün 28’i Çin, 10’u Rusya, 6’sı
Hindistan, 5’er tanesi Güney Kore ve ABD, 2’şer adedi Birleşik Arap
Emirlikleri, Ukrayna, Slovakya, Japonya, Arjantin ve Pakistan, 1’er adet de Belarus,
Brezilya, Fransa ve Finlandiya’da inşa ediliyor. Detaylara bakmazsanız ‘72’ sayısı size çok gelebilir, öyle
düşünmenizi de istiyorlar. Halbuki bu 72 reaktörün bazıları yıllardır, yapımı
sürenler listesinde yer alıyor. Örneğin Arjantin’deki Atucha-2 reaktörü;
1981’den beri inşa ediliyor. Arjantin’de yapımı süren diğer reaktör ise bir
prototip. ABD’deki Watts Bar-2’nin inşaatına ise 1972’de başlandı.
Hindistan’daki Kudankulam’da iki reaktör 12 yıldır bitirilemedi. Slovakya’daki
iki reaktör 1987’den beri yapılıyor(!). Ukrayna’da durum hemen hemen aynı. Nükleer
reaktörün yapımız uzadıkça, kâr etmesi zorlaşır. İlk yatırım maliyeti yüksek
olduğu için biran önce elektrik üretip, satmaları gerekir. Bu örneklerin
hepsinin ortak noktası ekonomik bir felaket olmaları.
Yine aynı
listede, Rusya’da 10 yeni reaktörün yapıldığı söyleniyor ancak bu 10 reaktörün iki
tanesinin deniz üstü için tasarlanmış, küçük reaktörler olduğu yazmıyor.
Pakistan’daki iki reaktör de küçük, toplamı bir Yatağan santrali etmiyor. Japonya’daki
iki inşaat Fukuşima’dan sonra rafa kalktı ama hâlâ yapımı sürenler listesinde
yer alıyor. Finlandiya’da Fransızların dünyanın en üstün teknolojisi diye
pazarladıkları Olkiluoto reaktöründe inşaat durdu. Zarar 5 milyar avroyu geçti.
Fransa’da da durum farklı değil. Flamanville-3 reaktörünün yapımı 7 yıldır
sürüyor ve ne zaman biteceği belli değil. Nükleer enerji alanında dünya lideri
sayılabilecek Fransa’nın 2025'e kadar elektrik üretiminde nükleerin payını yüzde
50'ye indirmeyi planlaması da iyi okunmalı. Görüldüğü gibi, nükleer endüstri dünyada
72 reaktör inşa halinde demeyi sever ama her zaman olduğu gibi sizden
gerçekleri gizler. Yeni yapımların yarıdan fazlasının Çin ve Rusya’da olduğu
göze alınılırsa, dünyada herkesin nükleer enerjiye koşmadığı açıkça görülüyor.
Nükleer enerji söylendiği gibi ucuz ve güvenli olsaydı bu tablo bambaşka
olurdu.
***
Hangi ülkeler nükleerden
vazgeçti?
·
Avusturya
tek reaktörü Zwentendorf’u bitirmesine rağmen hiç çalıştırmadan kapattı. 1978’de
halk oylaması yapıldı ve yüzde 51 nükleere hayır dedi.
·
Çernobil
sonrası İtalya 4 reaktörünü birden kapattı. İtalyanlar Haziran 2011'deki yeni halk
oylamasında da nükleer enerjiye hayır dediler.
·
İspanya’da
Zorita ve Vandellos-1 reaktörleri kapatıldı, 7 reaktör kaldı.
·
Litvanya'da
İgnalina-I ve İgnalina-2 (2004, 2009) kapatıldı.
·
İsviçre
Fukuşima öncesi yeni reaktör yapmayı planlıyordu. Kazadan sonra 5 reaktörü
2034'te kapatma kararı aldı.
·
Belçika
2025'e kadar 7 reaktörünü kapatacak.
·
Yunanistan,
İrlanda, Danimarka, Norveç, Portekiz, Latvia, Lüksemburg nükleer santral
kurmadıkları gibi Fukuşima sonrası nükleere karşı bir deklarasyon yayınladılar.
·
Almanya,
Fukuşima’dan hemen sonra 8 reaktörü aynı anda kapattı. Kalan 9 reaktör de
2022’ye kadar kapatılacak.
3. Bölüm: Nükleer enerji ucuz mu? / Türkiye nükleere mecbur mu?
3. Bölüm için lütfen buraya tıklayınız.
3. Bölüm için lütfen buraya tıklayınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder