Akkuyu’da nükleer santral kurmak isteyen Rus şirketi Rosatom doğa
belgeseli hazırladı. Nükleeri ‘temiz enerji’ olarak gösteren belgesel
National Geographic’te de yayımlanacak
Özgür Gürbüz-BirGün/24 Kasım 2018*
Mersin’in Akkuyu bölgesinde nükleer santral kurmak isteyen Rusya’nın
devlet şirketi Rosatom, nükleer enerjiyi Türkiye’ye sevdirme çabalarına
bir yenisini ekledi. Vahşi Cennetler adlı, iklim değişikliğiyle
mücadeleye dikkat çektiği iddia edilen belgeselin tanıtımı ve ilk
gösterimi 22 Kasım’da Ankara Cermodern’de yapıldı. Belgesel, Aralık
ayında National Geographic kanalında yayınlanmaya başlanacak.
Türkiye’nin doğal yaşam alanlarındaki bitki örtüsü ve hayvanlarına
odaklanan belgesel, iklim değişikliğini durdurmak için temiz enerjiye
geçiş yapılması gerektiğini söylüyor. Belgeselin nükleer enerjiyi
“temiz” olarak değerlendirdiğini tahmin etmek zor değil.
‘Rosatom göz boyamaya çalışıyor’
Tarım
Orkam-Sen Mersin Şube Başkanı Yılmaz Kilim, Akkuyu’da inşa edilmesi
planlanan santralın Göksu Deltası’na 40 km mesafede olduğuna dikkat
çekiyor. Yılmaz Kilim, “Göksu Deltası, Ramsar Sözleşmesi ile koruma
altına alınmış. Türkiye’de gözlemlenen 464 kuş türünden 332’sinin
görüldüğü bu alan zengin biyoçeşitliliğiyle dünyanın en önemli sulak
alanlarından biri ve gözlemlenen kuş türlerinin bir kısmı da bu alanda
ürüyor“ diyor.
Santralın normal çalışma koşullarında bile soğutma sisteminden kaynaklı
deniz suyunda yaratacağı sıcaklık artışı buradaki canlı yaşamını
tehlikeye sokacak diyen Kilim, “Santralın deniz ekosistemi üzerinde
yaratacağı etki, ÇED sürecinde Mersin Üniversitesi ve ODTÜ Deniz
Bilimleri Enstitüsü tarafından defalarca dile getirildi. Bir kaza anında
yaşanacaklar Çernobil ve Fukuşima’da tecrübe edildiği halde, Rosatom’un
iklim değişikliğiyle mücadeleye dikkat çeken belgesel film yapması veya
yaptırması nükleer enerji sektörünün kirli sicilini örtbas etme
çabasından başka bir şey olamaz. Yavuz hırsız ev sahibini bastırır
misali Rosatom sözde çevreci faaliyetleriyle göz boyamaya çalışıyor”
açıklamasını yaptı.
Fokların üreme alanını tehdit ediyor
Türkiye’nin
yaban hayatını göstermesi beklenen belgeselin, bölgede yaşayan Akdeniz
foklarına yer verip vermeyeceği de merak konusu. Dünyada 750 bireyin kaldığı
tahmin edilen Akdeniz fokları, Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (IUCN)
tarafından nesli tehlikedeki türler arasında gösteriliyor. Fokların inşaat
nedeniyle bölgeyi terk edecekleri, üredikleri mağaraların tahrip olacağı ÇED
raporunun dava sürecinde, bilirkişi raporunda bile yer almıştı. Bilirkişi
heyeti, “Santral sahası etki alanında bulunan nesli kritik derecede tehdit
altında olan Akdeniz fokunun 1. derece sit alanı olan Beşparmak adasındaki
yaşam alanlarının korunması konusunda gerekli hassasiyet gösterilmelidir.
Akkuyu nükleer enerji santralinin inşaat dönemindeki deniz trafiği ve işletme
aşamasındaki soğutma suyu nedeniyle özellikle Beşparmak adası mevkiinde yer
alan üreme mağarası ve çevresine tehdit oluşturması kaçınılmazdır. Bu bölgede
yapılacak olan her türlü faaliyet Akdeniz fokunun bulunduğu bölgeyi terk
etmesine neden olacaktır” demişti.
National Geographic’te yer almasına tepki
Belgeselin
National Geographic aracılığıyla birçok ülkede yayınlanacak olması da
bir başka eleştiri konusu oldu. Bunun bir halkla ilişkiler çalışması
olduğunu söyleyen Kuzey Ormanları Savunması’ndan (KOS) Ayşe Yıkıcı,
‘nükleer için seçilen bölgelerdeki tüm canlıların yaşamları tehdit
altında’ diyor. Yıkıcı, “Akkuyu’nun yanı sıra Sinop ve İğneada’da
nükleer santral yapılması gündemde. Bu alanlar kuzey rüzgârlarını
taşıyan koridorda yer alıyor. Yani, İstanbulluların ve diğer insanların
havasını da temizleyen bölgeler bunlar. Sonuç olarak, hem içindeki ağaç,
kuş, endemik bitkiler hem de tüm insanlık için korunması, yaşatılması
gereken bu bölgelerin yine insanlar tarafından yok edilmesinin doğayı,
canlıları anlatan bir belgesel kanalında böyle yansıtılmasını anlamak
mümkün değil” diyerek itirazını dile getiriyor.
Haber hazırlanırken National Geographic kanalına ulaşmaya çalıştık ancak yetkili kimseye ulaşamadık.
Rosatom’un bu ilk “halkla
ilişkiler” çalışması değil. Türkiye’deki şirketi Akkuyu NGS Elektrik Üretim
A.Ş. de sık sık benzer faaliyetlerde bulunuyor. Özellikle Mersin bölgesindeki öğrencileri
kendi merkezlerinde bilgilendirme toplantılarına çağıran şirket, balıkçılardan
Büyükeceli köylülere kadar birçok kişiyi de yurt dışı gezi ve etkinliklere
götürüyor.
*Gazetede kısaltılmış hali yayımlandı
Özgür Gürbüz tarafından kaleme alınan makale, analiz ve haberlere bu adresten ulaşabilirsiniz. Yazıları başka bir yerde yayımlamak için izin almalısınız. E-posta: ozgurgurbuzblog(at)gmail.com
Fidan dikerek çevre sorunları çözülür mü?
Yeşil BirGün 01 / 20 Kasım 2018
BirGün TV'de yayımlanan Yeşil BirGün programı.
İstanbul’u bahçeyle kurtaramazsınız
Özgür Gürbüz-BirGün/19 Kasım 2018
İstanbul’un
artık taşı toprağı beton. Gözlemler kadar raporlara da yansıyan bir gerilemeden
bahsediyoruz. Arcadis tarafından hazırlanan Sürdürülebilir Kentler Dizini 2018 (The Sustainable Cities Index
2018) adlı değerlendirmede İstanbul, dünyadaki 100 büyük kent içinde 82. sırada
yer alıyor. Londra ilk sırada, onu Stockholm, Edinburgh, Singapur ve Viyana
izliyor.
Bahane
arayanlara peşin peşin söyleyelim. İstanbul’un sınıfta kalmasının tek nedeni
çevre değil. İnsanlar, çevre ve kâr başlıkları altında; sosyal, çevresel ve
ekonomik değerlendirmelere göre bu sıralama yapılıyor. İstanbul bu üç başlık
altındaki değerlendirmelerin hepsinde de sonlarda yer alıyor.
Sosyal değerlendirme,
fırsat ve yaşam kalitesine bakılarak yapılıyor. Sağlık, eğitim, suç oranı,
gelir adaletsizliği ve ulaşım gibi kıstaslar değerlendiriliyor. İstanbul 75.
sırada.
Çevresel
değerlendirme, enerji kullanımı yönetimi ve kirliliğe bakılarak yapılıyor. Suya
erişim, sağlık önlemleri, hava kirliliği, seragazı emisyonları, enerji
tüketimi, geri dönüşüm, bisiklet yolları ve doğal afetlere direnme gibi
kıstaslar değerlendiriliyor. İstanbul 88. sırada.
Ekonomik
değerlendirme, iş ortamı ve ekonomik performansa bakılarak yapılıyor. Ulaşım
altyapısının verimliliği, işsizlik oranı, küresel ekonomi içerisindeki yeri,
turizm, iş yapma kolaylığı, işsizlik oranı, teknolojik altyapı ve
üniversitelerdeki teknoloji araştırmaları gibi kıstaslara bakılıyor. İstanbul
80. sırada.
En çarpıcı
olan da belki bu; İstanbul’un ekonomik değerlendirme notu. Parayı ve ticareti
her şeyin önüne koyarak, yeşili ve insana ait değerleri (sağlıklı bir kentte
yaşamak, eğitim, ulaşım) hiçe saymalarına rağmen İstanbul bu konuda bile 100
ülke içinde 80’inci olmuş. Nereden tutsanız elinizde kalıyor. Raporu dış güçler
falan hazırlamıştır diye bahanelere hiç başlamayın. Arcadis adlı tasarım ve
danışmanlık firması yeni havalimanından iş almış firmalardan biri.
Kentin bu hale
gelmesinin sorumlusu belli. Sorumlular da bu kente “ihanet ettiklerini” zaten itiraf
etti. O yüzden suçlunun adını yazmak, İstanbul’u 1994’ten beri yöneten Adalet
ve Kalkınma Partisi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Önümüzdeki yerel seçimlerde
yapılan yanlışları düzeltmeyi, kenti küçültmeyi, en azından genişletmemeyi düşünen
bir yönetime şehrin anahtarını vermezsek, son sıraları görmemiz kaçınılmaz.
İstanbul’un içine bahçe yaparak kentin sorunlarını çözemeyiz, kenti bir bahçeye
çevirip, rantı, plansızlığı, yasadışılığı ve betonu bahçenin dışında bırakmalıyız.
Birçok dev projeyi yıkmak pahasına bunu yapmalıyız. Bahçesinde insan yetiştiren
bir kent kuramazsak, İstanbul hep beton kokacak.
***
Dünyayı kurtaran filmler
Hepimiz
kentlerimizi değiştirmek, doğamıza sahip çıkmak istiyoruz ama nasıl yapacağımız
konusunda kafamız biraz karışık. Kafa karışıklığını azaltan belgeseller bana
hep yardımcı oldu, size de olabilir. Hem dünyanın karşı karşıya kaldığı çevre
sorunlarını görmek hem de çözümlerden ilham almak için, 22-25 Kasım
tarihlerinde İstanbul’da gerçekleşecek Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali’ne
gitmenizi öneririm. Aralarında Türkiye’nin de olduğu 21 farklı ülkeden derlenen
filmler sizi bekliyor. Orada görüşmek üzere. surdurulebiliryasamfilmfestivali.org
Enerji Bakanlığı bütçesinde pahalı nükleer tartışması
Özgür Gürbüz-BirGün/12 Kasım 2018
Hükümet
nükleer enerjinin Türkiye’de gündem olmaması için yıllardır elinden geleni
yapıyor. Akkuyu ve Sinop’a yapılmak istenen nükleer santral projeleri kamuoyu
önünde tartışılsa, konuyu İsmet İnönü’ye getirmek bile hükümetin hatasını
gizlemeye yetmez. O yüzden de her adım gizlilik içinde atılıyor.
Kontrollerindeki gazeteler bile konuyu gündeme getirmekten kaçınıyor. Ancak
bütçe görüşmelerinde cin şişeden çıktı. Enerji Bakanlığı’nın bütçesini
eleştiren muhalefetin gündeminde nükleer enerji vardı.
Akkuyu'da temel atma töreni |
HDP Diyarbakır
Milletvekili Garo Paylan, Rusya ile yapılan anlaşmada revizyon yapılarak
teşviklerin artırıldığını ancak 12,35 sentlik yüksek fiyata dokunulmadığını
vurguladı. CHP’nin Doğa Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gülizar
Biçer Karaca da, yenilenebilir enerjiye verilen alım garantisini TL’ye çevirme
kararı alacağını söyleyen hükümete, nükleer için verilen 12,35 dolar sentlik
alım garantisini neden TL’ye çevrilmediğini sordu. Görüldüğü gibi, nükleerin
diğer santrallara göre 2-3 kat daha pahalıya elektrik üreteceği ve bunun da
tüketici ve ekonomiye olumsuz yansıyacağı artık herkesin gördüğü bir gerçek.
Gülizar Biçer Karaca,
ülkenin elektrik santrallarının kurulu gücünün 87 bin megavat, 2017’de en
yüksek kullanımın ise 47 bin megavat olduğunu hatırlatarak arz fazlasına da
dikkat çekti. Bu arz fazlasına rağmen neden nükleer ve kömür santrallarıyla
doğamızı, sağlığımızı yok etmeye çalışıyoruz dedi. Bu sorunun yanıtını bence
AKP’de bilmiyor. Zaten bir yanıt da gelmedi.
İyi Parti
Genel Başkan Yardımcısı Durmuş Yılmaz, “Nükleer
enerjiye biz İyi Parti olarak, kategorik olarak karşı değiliz ama görünen o ki
bugün nükleer enerjinin diğer enerji alternatifleriyle kıyaslandığında önemi
biraz daha azalmış gibi görünüyor” dedi. Yılmaz, nükleer santralde
kontrolün Rus tarafında olduğunu, projenin zamanında yapılamayacağını ve
yenilenebilir enerjiye, özellikle de güneşe öncelik verilmesi gerektiğini
söyledi.
Enerji Bakanı
Dönmez eleştirilere yanıt verirken Garo Paylan ile ilginç bir diyaloga girdi ve
pahalı fiyat eleştirisine, “12,35 sent
eskelasyonsuz bir fiyat yani 2041’de bittiğinde bugünün fiyatlarıyla 6,5 sent”
yanıtını verdi. Aslında bu tarihi bir cümle çünkü, 15 yıllık alım garantisi
bittiğinde nükleer santraldan üretilecek elektriğin maliyetinin 6,5 sent
olacağını öğrenmiş olduk. Durum böyleyse, Akkuyu ve Sinop’taki iki santral
projesini derhal iptal etmeniz gerekir. Bu santrallar 60 yıl için tasarlandı,
45 yıl daha bu fiyattan elektrik satacaklarsa yandık. Bakan Dönmez de çok iyi
biliyor ki bugün rüzgar ve güneş ihalelerinde oluşan fiyat 6,5 sentin yarısı.
Rüzgar ve güneşin fiyatının artmayacağı, muhtemelen daha da düşeceği göz önüne
alınırsa, nükleerin ne alım garantisinin olduğu 15 yıl boyunca, ne de sonraki
45 yılda Türkiye adına hiçbir ekonomik faydasının olmayacağı açık.
Elimizde,
elektrik faturasını daha da artıracak, mülkiyeti Rusya’ya ait, atık sorunu
çözülmemiş, kaza olduğunda etkisi 1999 depreminden onlarca kat fazla olacak bir
elektrik fabrikası var. Diğer fabrikalar ise aynı elektriği sorunsuz hem de
daha ucuza üretiyor. Aramızda nükleeri seçerim diyen bir çılgın var mı? Varsa
bu ülkede iktidar olma şansı var çünkü burası çılgınların ülkesi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)