Ukrayna etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ukrayna etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Nükleer silaha gerek kalmadı

Özgür Gürbüz-BirGün / 15 Ağustos 2024

Amacım ukalalık yapmak değil, öyle anlaşılırsa peşinen özür dilerim ama bunları yazmak zorundayım…

Foto: Wikipedia
Akkuyu Nükleer Santralı yapılırsa Güney Kıbrıs’taki füzelerin menzilinde kalacağı haberini sanırım 1997 yılında Yeni Yüzyıl gazetesinde çalışırken yapmıştım. Nükleer enerjiyi savunanalar bunu bir fantezi olarak değerlendirmiş, ciddiye almamıştı. 2004 Kasım ayında, Elektrik Mühendisleri Odası’nın Elektrik Mühendisliği dergisine yazdığım, “Nükleer Lobi Kapıda, Sakın Açma” başlıklı yazımda ise nükleer kaza riskine dikkat çekerek, özellikle Japonya’da meydana gelen kazaları sıralamıştım. Şu cümleyi de ekleyerek: “Bırakın Çernobil’i, en modern teknoloji ve standartların eksik olmadığı Japonya’da bile kazaların ardı arkası gelmemektedir.” Nükleeri savunanlar ise bir daha Çernobil olmaz masalını anlatmaya devam etti. Yedi yıl sonra Fukuşima kazası meydana geldi. Çernobil’de bir reaktörün kalbinde erime olmuştu, Fukuşima’da üç reaktörde birden oldu.

Nükleer karşıtlarının nükleer enerji meselesine nükleeri savunanlardan çok daha fazla hakim olduğunu gösterecek daha çok örnek var. Rusya Ukrayna savaşı Zaporijya Nükleer Santralı’nı tehdit etmeden önce de defalarca nükleer santralların savaş ve terör saldırılarının hedefi olabileceğini yazmış, söylemiştik. Dört gün önce Zaporijya Santralı’ndaki soğutma kulelerinin birinden yükselen kara duman, tüm dünyanın gözlerini tekrar nükleer tehlikeye çevirdi. Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) santralda inceleme yapan heyeti, ilk raporunda lastik yakılması ve drone saldırısı iddialarını destekleyen bir bulguya rastlamadıklarını söylese de soğutma kulesinde hasar olduğunu ve bunun orta kısımlarda olduğunu doğruluyor.

Bildiğiniz gibi santraldaki ilk çatışma bu değil. Santrala giden ve soğutma sistemlerinin çalışması için hayati öneme sahip elektrik hatları da birkaç kez hedef alınmış ve devre dışı kalmıştı. O saldırılardan sonra santraldaki altı reaktör de durdurulmuştu. Yine de tehlike geçmiş değil çünkü santral sahasında kullanılmış nükleer yakıtlar var. Yakıtlar reaktörlerden çıkarılsa bile soğutulmaları için 10-15 yıl su dolu havuzlarda bekletilmeleri ve sürekli soğuk su pompalanması gerekiyor.

Nükleer tehlike Zaporijya ile sınırlı değil. Ukrayna’nın Rusya’nın Kursk bölgesine yaptığı saldırı, çatışmaların yaklaşık 50 km uzağındaki Kursk Nükleer Santralı’nı da tehdit ediyor. Rusya’nın Kursk Santralı’nda iki çalışır durumda reaktör var, iki yeni reaktörün yapımı da sürüyor. Bir tanesi bu yılın başında kapatılan iki reaktöre ait kullanılmış nükleer yakıtların sahada olma olasılığı da çok yüksek. UAEA, 9 Ağustos’ta Kursk Nükleer Santralı konusunda da tarafları uyaran bir mesaj yayımlamıştı.

Nükleer santralların savaşta hedef olduğu ve olacağı Rusya-Ukrayna savaşı ile iyice netleşti. Amacınız tarihin en alçak suçlarından birini işlemekse artık nükleer silaha ihtiyacınız yok. Türkiye’de nükleer santral isteyenlerin önemli bir bölümünün, nükleer santralı nükleer silahla karıştırdığını veya silah üretmek için nükleer santral istediğini gösteren araştırmalar var. Bu isteğin milliyetçi muhafazakâr cephe tarafından söze döküldüğünü de sokakta veya sosyal medyada biraz dolaşsanız görebiliyorsunuz. Bu kitle, Türkiye’nin nükleer silah yapmayacağına dair uluslararası anlaşmalara imza attığını veya Rusya’nın Akkuyu’daki santralından silah üretmek için hem Rusya hem de Türkiye’nin tüm dünyayı karşına alması gerektiğini bilmiyor. Nükleer silah üretmek için nükleer santrala sahip olmanın şart olmadığını da.

Türkiye’de bazı kesimlerin inanışının aksine, hedef olma riski nedeniyle nükleer santrallar artık bir ülkeyi güvenlik açısından da daha zayıf yapan bir unsur haline geldi. Bir nükleer santralın, nükleer silaha sahip olmayan başka ülkeler tarafından hedef alınabileceğini, Rusya ve Ukrayna’daki son gelişmeler bir kez daha ama hiç olmadığı kadar net biçimde herkese gösterdi. Yurtta barış, dünyada barış ilkesinden uzaklaşmış bir Türkiye için nükleer santral yapmak artık ateşle oynamaya benziyor. Bu uyarım, benzer hayallerle kandırılmış ve nükleer santral satılmış İran ve Mısır için de geçerli. Son olarak, nükleer santralın tüpgaz gibi patlamadığını da hatırlatalım.

Türkiye arabulucu olmaya mecbur

Özgür Gürbüz-BirGün/9 Eylül 2022

Foto: Margarita Marushevska - unsplash.com 
Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle başlayan savaşta Türkiye iki ülke arasında arabulucu olmaya çalışıyor. Dünyanın Rusya’ya ambargo uygulayanlar ve uygulamayanlar diye adeta iki kutba ayrıldığı dönemde arabuluculuk yapabilecek ülke sayısı fazla değil. Türkiye’nin barışı hedefleyen arabuluculuk çabaları değerli olur ama bu bir istekten çok mecburiyet.

Türkiye’nin Ukrayna ve Rusya ile ilişkileri çelişkilerle dolu. Ukrayna’ya satılan silahlı insansız hava araçları (SİHA) sık sık gündeme geliyor. 27 Haziran’da SİHA’ların üreticisi Baykar firması üç savaş aracını Ukrayna’ya hibe etmiş, yaptıkları açıklamalarda da Ukrayna yanlısı bir duruş sergilemişti. Baykar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar’ın da yönetiminde olduğu Bayraktar ailesinin bir şirketi. Türkiye’nin siyasi sistemindeki çarpıklık ve tek adam yönetimi nedeniyle ister istemez bu şirketle Ukrayna arasındaki silah ticareti, Türkiye’nin yönetimiyle ilişkilendiriliyor. Türkiye Ukrayna’nın yanında gibi okunuyor. Rusya rahatsız. Akkuyu’daki manevraların bir ucu SİHA’lara uzanıyor olabilir.

UKRAYNA İLE TİCARET BÜYÜYOR
Ukrayna ile Türkiye arasındaki ticaret de gün geçtikçe değerleniyor. 2021’de Ukrayna’ya ihracatımız 2,9 milyar dolara ulaşmıştı. İthalat ise daha fazla, 4,5 milyar dolar. Rusya’yla ticaret hacmimiz daha büyük, dolayısıyla verdiğimiz dış ticaret açığı da. 2021 yılında Rusya’ya 5,7 milyar dolarlık ürün ihraç ederken 29 milyar dolara yakın ithalat yapmışız. İki ülkeyle yaptığımız ticarette alınan ve satılan ürünler birbirine yakın. Rusya’dan hububat ile petrol, kömür ve doğalgaz gibi fosil yakıtlar ithal ederken, yaş meyve, makina, otomotiv ürünleri satıyoruz. Ukrayna’dan ise demir çelik başta olmak üzere hububat, metal cevheri alıyor, makina, demir ve çelik satıyoruz. Silah satışı ise savaşla birlikte 30 kat artış gösterdi, 2022’nin ilk üç ayında 60 milyon dolar seviyesine çıktı. Kalan üç çeyrekte aynı rakamlar gerçekleşirse 2021 ihracatının yaklaşık 12’de biri kadar silah ihracatı yapılmış olacak.

RUSYA’YA 11 MİLYAR DOLAR ÖDEDİK
Türkiye’nin Rusya ile ticaretinin temelini oluşturan enerji ithalatı işgalden bu yana artmaya devam ediyor; ihracatı ise azalıyor. Enerji ve Temiz Hava Araştırma Merkezi’ne (CREA) göre Türkiye, AB ve Çin’in ardından 10,7 milyar avroluk fosil yakıt ithalatıyla Rusya ekonomisine destek olan ülkeler sıralamasında en başlarda yer alıyor. Rusya’ya enerjide bağımlılığımız savaş öncesinde vardı ancak Temmuz-Ağustos 2022 ile Şubat-Mart 2022 dönemleri karşılaştırıldığında (mevsimsel farklılıklar göz önüne alınarak) Türkiye’nin ithalatını artıran beş ülkeden biri olduğu görülüyor. Özellikle de petrolde. Hindistan, Çin, BAE, Mısır ve Türkiye’den oluşan beş ülkenin Rusya’dan aldığı petrol miktarını arttırdığı görülüyor. Rusya’nın kömür ithalatı AB’nin yasağıyla yeni bir darbe alıp daha da gerilese de, petrol ve Çin’e yönelen kömür ve LNG satışları, yükselen fiyatların da etkisiyle Rusya’ya hâlâ fosil yakıt kaynaklı gelir getirmeye devam ediyor. Türkiye’nin de bu gelirin oluşmasında payı büyük. Buradan bakınca da Türkiye Rusya’nın yanında gibi okunuyor.

Vazgeçilmesi zor iki ülke arasında kalan Türkiye’nin ilişkileri sürdürme çabası “mecburi arabuluculuk” şeklinde de yorumlanabilir. Türkiye, ne enerjide bağımlı olduğu Rusya’ya sırtını çevirebilecek durumda ne de NATO, AB ve ABD’nin desteklediği, ticari ilişkilerini artırdığı Ukrayna’yla ipleri koparacak güce ve isteğe sahip. Vicdanen ya da etik değerlere göre karar verme yetimiz de dış politikadaki gelgitler ve ülkenin Suriye’den Akdeniz’e içinde bulunduğu karmaşık ilişkiler nedeniyle elimizden alınalı uzun bir zaman oldu.

ENERJİ DEVRİMİ ÇÖZÜMÜN ANAHTARI
20 yıldır sürdürülen yanlış enerji politikaları elimizi kolumuzu bağladı. Petrol, kömür ve doğalgaz gibi hem dışa bağımlı hem de iklim krizini büyüten fosil yakıtlara bağımlı enerji politikası Türkiye’yi bu üç kaynakta da Rusya’ya bağımlı kıldı. Rusya’ya nükleer santral yapma izni vererek bu bağımlılığa elektrik de eklendi. Fosil yakıtlara ve Rusya’ya bağımlılığı azaltmanın tek ilacı enerji tüketimini azaltmak, enerjiyi verimli kullanmak ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek. Türkiye bunu yapmıyor çünkü enerji devrimi, hükümete yakın enerji şirketleri başta olmak üzere, çıkar ilişkileriyle süslenmiş kara ve hava yollarına esir olmuş taşımacılığı, vergi politikalarını, köprü ve otoyol gelirlerini hatta dönüşüme ayak uydurma kapasitesi tartışılır bürokrasi ve akademiyi bile tehdit ediyor. Rüzgar enerjisine gülen bürokratlar, hidrojen enerjisiyle dalga geçen, elektrik depolanamaz diyen akademisyenler gördü bu gözler. Türkiye’nin enerjide darboğaza sokan sorun artık tamamen politik, önümüzde teknik bir engel yok. Güneş var, rüzgar var, enerji fazlası, tasarruf potansiyeli var. Sorunu çözmek için zaten hepsinden çok “cesarete” ve “doğayı korumayı önceliklendiren bir anlayışa” ihtiyacımız var. Dış politikadan ekonomiye, bağımsızlıktan istihdama tüm sorunların çözümünde enerji devriminin rolü çok önemli.

Nükleer santrallar savaşta hedef oluyor

Özgür Gürbüz-BirGün/12 Ağustos 2022

6 Ağustos’ta Hiroşima’ya, 9 Ağustos 1945’te ise Nagazaki’ye atılan nükleer bombalar 200 binden fazla insanın öldürdü. Atom bombasının insanlığın en karanlık yüzü olduğunu öğrenmemizin üzerinden 77 yıl geçti. 77 yıl bizi daha iyi birer insan yapacağına tüm bildiklerimizi ve utancımızı unutturdu. Çok değil, bir hafta önce Ukrayna’da Zaporijya Nükleer Santralı bir kez daha topların hedefi oldu. Nükleer santrali hedef almakla bir atom bombasını uçaktan sivil halkın üstüne bırakmak arasında çok büyük fark yok. Çernobil veya Fukuşima gibi kontrolden çıkmış bir nükleer reaktörün “küçük çocuk” veya “şişman adam”dan pek farkı yok. 

Zaporijya’da son saldırı sonucunda nükleer santrala giden elektrik hattı zarar gördü. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, beş gün sonra hattın onarıldığını açıkladı. Nükleer santrallarda elektrik üretimini artırıp azaltmak ve acil durumda santralı durdurmak için elektriğe ihtiyaç duyulur. Dizel jeneratörlerce veya başka bir yerde üretilen elektriğin santrala ulaşması güvenlik tedbirleri arasındadır. Rusya’nın kontrolündeki bu dev santralda iki reaktör hâlâ çalışıyor. Santral sahasındaki binalar hedef alınıyor ve santrala giden dört dış elektrik hattından sadece bir tanesi görevini sürdürüyor. O da geçtiğimiz hafta beş gün çalışmadı. Bütün bunlar bilinmesine rağmen savaşan taraflar santralı hedef almaya veya üs gibi kullanmaya devam ediyor. Yeni bir dönemin başlangıcındayız. İlk çıktıklarında nükleer silah üretmek için kullanılan nükleer enerji santralları şimdi düşmanına nükleer silah atmanın bir yolu haline geliyor. Çılgınlık elbette ama adı üstünde savaştan, dünyanın en aptal eyleminden bahsediyoruz. Mersin Akkuyu’da nükleer santral kurmaya çalışanlar, bunu da iyice düşünsünler.

SAVAŞLAR İKLİM KRİZİNİ DE KÖRÜKLÜYOR
Savaşlar ve savaş araçları insanlar kadar doğayı da hedef alır, bu yüzden de bir çevreci, ekolojist veya yeşilin savaş karşıtı ve pasifist olması kimseyi şaşırtmaz. Vietnam’ı hatırlayın. ABD’nin Vietnam’da kullandığı 20 milyon galona yakın portakal gazı aslında bitki öldüren bir asittir. Savaş sırasında 22 bin kilometrekarelik dev bir alan portakal gazına maruz kaldı. Binlerce insanın yanı sıra ağaçlar ve bitkiler de öldü. Dioksin de içeren bu gaz nedeniyle tüm bitkiler ve ağaçlar bir daha yeşermeyecek şekilde yanıp gittiler. Atık yakma tesislerinin dioksine neden olduğunu da bir parantez açıp hatırlatalım.

Perspectives Climate Group adlı danışmanlık şirketi, savaşların iklim krizine etkisini gösteren bir rapor hazırladı. Irak savaşı sırasında Kuveyt’te 1 milyar varil petrolün yakıldığını baz alarak atmosfere bırakılan karbondioksitin 320 milyon ton olduğunu hesaplamışlar. Türkiye 2020 yılında 370 milyon ton karbondioksiti atmosfere bırakmıştı.

Vietnam’da yok edilen Mangrov ormanları da fotosentez yoluyla içlerine hapsettikleri 300 milyon ton civarında karbondioksiti atmosfere bırakmış. Hesaplanması gereken doğrudan emisyonlar da var. Özellikle de hava ve deniz kuvvetlerinden bahsetmeliyiz. F-35 savaş uçağı her 80 kilometrede 1 ton karbondioksit açığa çıkarırken, bir muhrip saat başı 9 ton karbondioksit salıyor. Türkiye’de yaşayan bir kişinin yıllık karbon emisyonunun 5 ton olduğunu hatırlatalım. 80 kilometre giden bir otomobilin arkasında bıraktığı karbon ayak izi ise yaklaşık 10 kilogram. İklim zirvesine uçakla giden çevrecileri eleştiren medya, bu duyarlılığı neden her gün litrelerce yakıt tüketen savaş araçları konusunda göstermiyor acaba?

Savaşın yol açtığı yıkımı ölçmekte ilk akla gelecek unsurun emisyon olmadığını elbette biliyorum ancak, ölen canlıları, yıllar boyunca sürecek etkilerin yanı sıra savaşların iklimi değiştirdiğini de unutmamalıyız. Savaş karşıtı olmadan iklim koruyucusu olmak mümkün değil. Çevre ve ekoloji hareketinin özünde milliyetçilik, militarizm, şiddet, ayrımcılık, insan merkezcilik olamaz. Korumak istediğimiz doğa bir bütün. Kuşun, temiz havanın, okyanusun ülkesi yok.

Devlet destekli silah tüccarlarının ellerini ovuşturduğu bir çağdayız. Ukrayna’dan Tayvan’a kadar her yerde savaş davulları çalıyorlar. Daha çok silah satmaları için onlara daha fazla savaş gerek. Bizim ihtiyacımız olansa 1960’lardaki çiçek çocuklarının, 1 Mart tezkeresi öncesi yapılan eylemlerin ruhunu hatırlamak Hem “büyük insanlığı” hem de iklimi kurtarmak için.

Beş maddede Ukrayna’da nükleer kriz

Özgür Gürbüz-BirGün/8 Mart 2022

Harita: Bankwatch
Ukrayna’nın işgaliyle başlayan savaşın ortasında kalan nükleer santrallar dünyaya bir kez daha korku dolu anlar yaşattı. Zaporijya Nükleer Santralı’nın Rusya tarafından ele geçirilmesi sırasında çıkan çatışma ve kapalı Çernobil Nükleer Santralı’nın durumu herkesi endişelendirdi. Rusya’ya ait silahlı birliklerin kontrolünde çalışan nükleer santrallardaki Ukraynalı görevlilere telefon ulaşmak oldukça zorlaştı. Ukrayna’da son 12 günde yaşananları 5 maddede özetledik.

1. Çernobil’den bilgi almak zorlaştı
24 Şubat sabahında Rusya’nın Belarus’tan girerek ele geçirdiği Çernobil Nükleer Santralı’nda kontrol hâlâ Rusya’nın elinde. Dünyanın en büyük nükleer kazalarından birine neden olan santralda atık havuzu ve diğer depolama alanlarında kullanılmış yakıt ve birçok radyoaktif materyal bulunuyor. Ukrayna kaynakları, 12 gündür çalışanların stres altında olduğunu, vardiya değişimi yapamadıklarını belirtiyor. Çernobil Santralı’yla sabit telefon ve cep telefonu bağlantısı yok. Bilgiler, muhtemelen, gizlice yapılan görüşmelerden geliyor ve şu an için radyasyon seviyesinin tehlike sınırında olmadığını belirtiyor. 1986 yılındaki kazadan sonra radyoaktif serpintiye maruz kalan yasak bölgeden radyasyon verisi de alınamıyor. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA), soğutma suyu ve atıklarla ilgili riskin düşük olduğunu vurguluyor ancak çalışanların baskı altında yanlış karar alabileceğine işaret ediyor.

2. Zaporijya Santralı Rusya’nın kontrolüne geçti
Zaporijya Nükleer Santral’ında çıkan yangın ve çatışma görüntüleri tüm dünyaya korkulu anlar yaşattı. Rusya’nın ele geçirdiği santralde Rus askerleri ile çalışanlar arasında gerginlik yaşanmıştı. Durum iki gün öncesine göre daha sakin ancak cep telefonu kullanımı ve iletişim sınırlandırılmış. Ukrayna Nükleer Düzenleme ve Denetleme Kurumu’na (UNDDK) göre radyasyon verileri normal seviyede. Silahlı askerlerin ve askeri araçların çalışanlar üzerinde stres yarattığına dikkat çekilmiş. Santralın ele geçirilmesi sırasında da stres kaynaklı tıbbi müdahaleler olduğundan bahsedilmişti. Vardiyaların yeniden düzenlendiği ve durumun görece iyileştiği hem UAEA hem de UNDDK tarafından açıklandı.

3. Santral hasar aldı mı?
Her iki kaynak da santralın aldığı hasarın bir sızıntıya yol açmadığını belirtse de bilgiler farklı. UNDDK çatışmayla ilgili iki önemli iddiada bulunuyor. 1 numaralı reaktör binasının hasar aldığını ve iki top mermisinin kullanılmış nükleer yakıtların bekletildiği "kuru depolama" tesisini vurduğunu öne sürüyor. UNDDK, hasarın büyüklüğü için ayrıca inceleme yapılması gerektiğini, yangına neden olan bombalamanın da eğitim binasında ciddi hasara yol açtığını yaptıkları yazılı açıklamada belirtmiş. Uluslararası Atom Ajansı'nın 5 Mart 2022 tarihli basın bülteni ise reaktör binası ve atık depolama tesisindeki hasardan bahsetmiyor ancak eğitim binasındaki yangından bahsediyor. Daha önceki güncellemelerinde (4 Mart 2022, Güncelleme 11) santrala saldırı sırasında iki kişinin yaralandığını da belirtmişti. Bu bilgiye Ukrayna kaynakları yer vermemişti.

4. Nükleer kaza riski
Nükleer santraların terör saldırılarında hedef olabileceğini gösteren birçok araştırma var. Zaporijya Nükleer Santralı’nda yaşanan çatışma, nükleer santralların kaza riski dışında savaşlarda da bilerek ya da bilmeyerek hedef olabileceklerini gösterdi. Nükleer endüstri, bu saldırıların Fukuşima ya da Çernobil gibi bir kazaya neden olmayacağını düşünüyor. Avrupa Nükleer Birliği Başkanı Leon Cizelj, “Bir başka Fukuşima olması için gerçekten de sert bir saldırı olması gerekir” diyor. Nükleer santralların güvenliği konusunda çalışan ve Nükleer Materyal Yönetimi Enstitüsü üyesi Edwin Lyman ise Endişeli Bilim İnsanları Birliği için yazdığı bir makalesinde, “Rusya’nın kasten Zaporijya’yı hedef aldığını bilmek mümkün olmasa da bütün nükleer santrallar dolaylı ateş sonucu kritik destek sistemleri veya çevreleyen tesislerde meydana gelecek bir hasar sonucunda nükleer erimeye ve radyasyon sızıntısına neden olabilir, bu da binlerce kilometrekarelik bir alanı kirletebilir” diyor.

5. Nükleer santrallarda son durum
Ukrayna'nın işgalden önce 15 adet çalışabilir durumda nükleer reaktörü vardı. UNDDK'nin 7 Mart 2022 sabahında yaptığı güncellemeye göre, halihazırda elektrik üretimine devam eden reaktörler şunlar: Zaporijya'da 2 ve 4 numaralı reaktörler, Rivno'da 2,3 ve 4 numaralı reaktörler, Hmelnitski'de sadece 1 numaralı, Güney Ukraynalı Santralı'nda ise 1 ve 2 numaralı reaktörler. 15 reaktörden 7'si devre dışı; çalışanlardan ikisi Rusya'nın kontrolünde. 2020 yılında nükleer reaktörler Ukrayna'nın elektrik üretiminin yüzde 51'ini karşılamıştı. Nükleer santralların hepsi Rusya yapımı ve yakıtlarının yüzde 60'ı da Rusya'dan geliyor.

Zaporijya Nükleer Santralı Rusya'nın kontrolünde

Özgür Gürbüz/5 Mart 2022

Ukrayna'nın en büyük nükleer santralında çıkan çatışma ve yangın dünyayı haklı olarak endişelendirdi.

Bugün, Ukrayna Nükleer Düzenleme ve Denetleme Kurumu (UNDDK) ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) konuyla ilgili ayrı ayrı açıklamalar yaptı. Son durum hakkında daha fazla bilgiye sahibiz ancak soru işaretleri ve birbiriyle örtüşmeyen açıklamalar da var. Konuyla ilgili değerlendirmemi aşağıda bulabilirsiniz.

Zaporijya Rusya'nın kontrolünde
İki kaynak da Zaporijya Nükleer Santralı'nın Rusya Federasyonu tarafından ele geçirildiğini açıkça söylüyor. Santralda hâlâ Ukraynalı görevliler çalışsa da kontrol Rusya'da. Kontrolün Rusya'ya geçmesiyle çatışma sonlanmışa benziyor ancak
santralın içinde gergin saatler yaşanmış. Santrala bağlı direkt telefon hatlarından biri kesilmiş, diğeri çalışıyor. Ukraynalı yetkililere cep telefonuyla da ulaşılabildiğini her iki kurum da söylemiş (Rusya'nın ele geçridği Çernobil santralında ise kablolu telefon iletişimi yok, açıklanmayan yöntemlerle bilgi alınıyor). 

Santralda gergin bir durum var
Rusya'nın santralı ele geçirmesinden sonra gergin saatler yaşandığı belli oluyor. UAEA ve UNDDK, çalışanların yeniden vardiya sistemine geçtiklerinin altını çiziyor. UAEA Başkanı Rafael Mariano Grossi'nin, Ukrayna'daki nükleer santrallarda çalışanların dinlendirilmesi ve vardiyalı çalıştırılmasının önemine değinmesi ve  Rusya güçlerinin kontrol ettiği, Ukraynalı çalışanların yönettiği ZaporijyaNükleer Santralı'ndaki durumu "böyle çok uzun gitmez" (certainly cannot last for too long) şeklinde açıklaması bunun bir işareti. Özetlersek, vardiya sistemine dönülmüş, çalışanların detaylı teftiş yapmalarına da izin veriliyor bunlar iyi haber ancak orada bir gerginlik olduğu aşikar. Ukrayna tarafı, yorgunluk ve silahlı güçlerin bölgede olmasının hata olasılığını artırdığına dikkat çekmiş. Bir vardiyanın 24 saat çalıştığını, yaralı veya ölü olmasa da stres kaynaklı tıbbı destek almak zorunda olan çalışanlar olduğunu belirtmiş. UAEA, daha üstü kapalı açıklamalar yapmış.


UNDDK, Zaporijya'daki gerginliğin hata olasılığını artırdığını söylüyor.

2 numaralı reaktör yeniden devrede
5 Mart itibarıyla Zaporijya'daki santralda 6 reaktörden iki çalışır durumda. Biri önceden bakıma alınmıştı, kalan 3 reaktör ise durduruldu, soğuma süreci (reaksiyonun durması) devam ediyor. Bu son bilgi de oldukça ilginç çünkü yine UNDDK'nin 4 Mart 2022, saat 08.20'de yaptığı açıklamaya göre bugün çalıştığı söylenen 2 numaralı reaktör de durdurulmuştu. Neden reaktörü yeniden, yarım güçte olsa da, çalıştırma gereği duydular bunu bilmiyoruz.

UNDDK, 4 Mart 2022 açıklaması    

UNDDK, 5 Mart 2022 açıklaması

Radyasyon seviyesi normal
İki kaynak da radyasyon seviyesiyle ilgili tehlikeli bir durum olmadığını söylüyor. Nükleer endüstriye bu konuda tamamen güvenmem ama komplo teorilerine de yol açmamak gerekir. Şu anda haber alabildiğimiz iki kaynak bu iki kurum.

Reaktör binası ve atık deposu hasar aldı iddiası
UNDDK çatışmayla ilgili iki önemli iddiada bulunuyor. 1 numaralı reaktör binasının hasar aldığını ve iki top mermisinin kullanılmış nükleer yakıtların bekletildiği "kuru depolama" tesisini vurduğu açıklandı. Hasarın büyüklüğü için ayrıca inceleme yapılması gerektiği söylendi. Ayrıca, yangına neden olan bombalamanıneğitim binasında ciddi hasara yol açtığı belirtildi.

UNDDK, 4 Mart 2022, 15:30

Uluslararası Atom Ajansı'nın 5 Mart 2022 tarihli basın bülteni ise reaktör binası ve atık depolama tesisindeki hasardan bahsetmiyor ancak eğitim binasındaki yangından bahsediyor. Daha önceki güncellemelerinde (4 Mart 2022, Güncelleme 11) santrala saldırı sırasında 2 kişinin yaralandığını da belirtmişti. Bu bilgiye Ukrayna kaynakları yer vermemişti.

UAEA, 5 Mart 2022

Çernobil uyarısı
UNDDK, 5 Mart 2022 sabahı Çernobil ile ilgili de bir güncelleme geçti. Orada çalışır durumda bir reaktör yok ancak kontrol altında tutulması gereken, 1986'da büyük bir felakete yol açan 4 numaralı reaktör içinde erimiş yakıt ve kuru depolamada kullanılmış yakıt çubukları var. Ukraynalı yetkililer burada da gergin ortama, uzun çalışma saatlerine dikkat çekiyor ve durumun hataya davetiye çıkardığını söylüyor. Telefon hattı kopmuş, cep telefonu kullanımına anladığım kadarıyla izin verilmiyor ancak sınırlı bilgi akışı herhalde gizlice başkakanallardan yapılabiliyor. Bölgede ciddi miktarda radyasyon olduğunu biliyoruz ama şu anda yasaklı bölgeden veri alınamadığını belirtiyorlar. Bu da oldukça tedirgin edici açıkçası.

Nükleer santrallarda son durum

Ukrayna'nın işgalden önce 15 adet çalışabilir durumda nükleer reaktörü olduğunu hatırlatalım. UNDDK'nin 5 Mart 2022 sabahında yaptığı güncellemeye göre, halihazırda elektrik üretimine devam eden reaktörler şunlar: Zaporijya'da 2 ve 4 numaralı reaktörler, Rivno'da 2,3 ve 4 numaralı reaktörler, Hmelnitski'de sadece 1 numaralı, Güney Ukraynalı Santralı'nda isea 1 ve 2 numaralı reaktörler. 15 reaktörden 7'si devre dışı; çalışanlardan ikisi Rusya'nın kontrolünde. 2020 yılında nükleer reaktörler Ukrayna'nın elektrik üretiminin yüzde 51'ini karşılamıştı. Hepsi Rusya yapımı ve yakıtlarının yüzde 60'ı da Rusya'dan geliyor.