2018 Seçim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
2018 Seçim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Çevreciler şimdi ne yapacak

Özgür Gürbüz-BirGün/2 Temmuz 2018

Seçimlerden sonra doğayı korumaya çalışanlar ne yapacak? Hükümet kurulur, eskisine benzer bir iktidar ülkenin başa geçerse çevre konusunda başımıza neler geleceğini üç aşağı beş yukarı tahmin edebiliyoruz. Ormanlar şantiyeye, kıyılar betona, dereler kocaman birer boruya, ovalar bölünmüş yola, zeytinlikler santrala dönecek. Bu kötü gidişatı durdurmak, halkın sağlığını ve canlıların yaşam alanlarını korumak için biz ne yapacağız onu düşünmekte fayda var. Yeni yıl hedefleri gibi oldu ama ben size aklımdakileri yazdım.

Çevre ile siyaset arasındaki bağı göstermeliyiz. Seçimde bir kez daha gördük ki insanlar sandığa giderken çevre sorunlarını ilk sıraya koymuyor. Bizim önümüzdeki dönemde siyasetle doğa arasındaki inkar edilemez bağı artık açıkça göstermemiz gerekiyor. Termik santrala karşı mücadele ederken, “çözüm nedir diye soranlara” artık sadece “kömür değil güneş” demek yetmez. Çözümün siyasetten ve sandıktan geçtiğini, “aman siyasete bulaşmayalım” demeden, işin en başından anlatmalıyız. Suçlu hangi partiyse onu halka göstermeli, kampanyalar sırasında o partinin yerel örgütlerinden, yetkililerinden yanıt ve savunma istemeliyiz. İşin başındakiler karşımıza çıkmaya korkuyor. O zaman biz de bulduğumuz ilk sorumlunun yakasına yapışmalıyız.

Yalnız mücadele etmekten vazgeçmeliyiz. Mevcut örgütler aklımız ve yüreğimizdekileri tamamen yansıtmayabilir ama birlikte olmak bugün en güçlü dayanağımız. Sosyal medyada bile doğruları tek başımıza söylemenin eksik olduğu bir zamandayız. Meramımızı aynı anda bir etiket altında toplayınca gündemi belirliyoruz. Birlikte aynı şarkıyı söylediğimizde çok güçlüyüz. Örgütlenmeme lüksümüz yok. Mahallede, dernekte, sendikada veya bir siyasi partinin çevre ile ilgili çalışan kollarında buluşmak zorundayız. Az değiliz ama bir arada olmayınca az gibi görünüyoruz.

Talanı durduramasak bile açığa çıkarmalıyız. Çevreye zarar veren faaliyetleri durdurmak istiyoruz elbette ama bir amacımız da bu talanı ifşa etmek. Biz söylemezsek, yazmazsak, protesto etmezsek tarihe suçluları belli olmayan bir cinayet romanı bırakacağız. Olayın cinayet olduğunu bile kimse bilmeyecek. O yüzden de tek amacımız cinayeti önlemek değil bazen de şahitlik etmek, katile, “senin ne yaptığını biliyoruz” demek. Bu kapsamda, sesinize yer veren, davalarınızı sahiplenen medyaya destek olmak, onlara içerik ve maddi destek sağlamak da hiç olmadığı kadar değerli hale geldi. İhmal etmeyin, destekleyin.

İnandıklarımızı hayata geçirmeliyiz. Örgütlü faaliyetlerimizin yanında, kendi başımıza yapacağımız çok önemli işler de var. Biliyoruz ki doğanın bir numaralı düşmanı kapitalizm ve onun büyüttüğü tüketim toplumu. Bugünkü iktidarı ayakta tutan da o. Hayatımızı sadeleştirmek, az tüketmek ve özellikle de bu talana destekleyen şirketleri ve hatta bireyleri boykot etmek yaşamı hiçe sayanlara verilecek en büyük derslerden biri. Bu boykotlar işe yaramaz deyip, kestirip atmaktan vazgeçelim. Tembelliğimize bahane bulmayalım. Doğaya zarar veren bir inşaat şirketinden ev almamaktan, doğanın talanına yeşil ışık yakan iktidara yakın bir süpermarket zincirinden alışveriş etmemeye kadar onlarca seçeneğiniz var. Ekonomik gücünüz ne olursa olsun yapabileceğiniz bir eylem var. Tamirciden, gıdaya, doğru kişilere ulaşmak için çevrenizdeki dostlarınızdan yardım isteyebilirsiniz. Tüketim ve hatta üretim kooperatiflerinin bir parçası olabilir, sosyal medyadaki ağlardan yararlanarak sistemin sizi daha az kullanmasını sağlayabilirsiniz.

Çevre mücadelesi ömür boyu sürecek. Doğruları söylemeye, savunmaya devam edeceğiz. Bu mücadele kazanma veya kaybetmenin ötesinde bir dava. Bu davanın hayat boyu süreceğinin bilinciyle, yılmadan yola devam etmek zorundayız. Çoğunluğun her zaman haklı olmadığını biliyoruz; seçimler o anlamda bir şey ifade etmiyor. Tek başımıza kalsak da doğru bildiğimizi söylemek zorundayız.

Her gün aynı sloganla güne merhaba diyelim. Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!

Enerjide hangi parti daha çevreci

Özgür Gürbüz-BirGün/28 Mayıs 2018

Seçim tarihi yaklaştıkça seçmenlerin karar verme süreci kolaylaşıyor. Seçim bildirgeleri, liderlerin vaatleri ortaya çıktıkça oy vereceğimiz partinin bize nasıl bir gelecek hazırladığına dair öngörülerimiz netleşiyor. Parti bildirgeleri bize bu bilgiyi veriyor. Şimdi satırların izin verdiği kadarıyla AKP, CHP, HDP ve İyi Parti’nin enerji konusundaki görüşlerini özetlemeye çalışayım.

Kömür
AKP iktidarda kalırsa daha fazla kömür santralı yapacağını, kamunun elindeki kömür sahalarını da özelleştirmeye devam edeceğini açıklamış. En az 5 bin megavat (MW) gücünde yerli kömürle çalışan santral yapma hedefleri var. Bildirgede bu kadar çok kömür olunca hava kirliliği konusunda ne yapacaklar diye baktım ama tek bulduğum izleme istasyonlarının sayısının artıracakları bilgisi. Hava kalitesi başlığı altında gürültü kirliliğinden bile bahsedilmiş ancak havanın kirli olduğundan bahsedilmemiş, haliyle çözüm için herhangi bir hedef koyulmamış. Bildirgede kentlerin havası temizlendi deniyor ama bildiğiniz gibi en son Çevre Mühendisleri Odası 81 ilden sadece altısının havasının temiz olduğunu açıklamıştı. Türk Toraks Derneği ve diğer sivil toplum örgütleri de benzer raporlar yayımlamıştı.

CHP hava kirliliğini azaltacak önlemlere öncelik vereceğiz, doğalgaz altyapısı olan kentlerde yakıt yardımını kömür yerine doğalgazla yapacağız demiş. Daha fazla örnek yok ama hava kirliliği sorununu kabul etmiş. AKP gibi termik santrallarda verimli ve yüksek teknoloji kullanma vurgusu var hatta bu teknolojilerin kullanılmasını yasal zorunluluk haline getireceğiz diyerek bir adım öne geçmişler. Zira, AKP döneminde özelleştirilen termik santrallara adeta çevreyi kirletme hakkı verilmiş, en basit filtreler bile olmadan çalıştırılması için Elektrik Piyasası Kanunu’nda yapılan bir değişiklikle çevre mevzuatına uyum konusunda muafiyet getirilmişti. Anayasa Mahkemesi’nden dönen değişiklik ısrarla yeniden yasalaştırılmıştı.

İyi Parti kömür santralları kuracağını belirtmiş. Uygun teknolojik çözümler denmiş ama kömürle ilgili hava kirliliği veya başka bir çevre sorunundan bahsedilmemiş. Üç partinin kömüre karşı tavır almadan iklim değişikliğiyle nasıl mücadele edeceği kocaman bir soru işareti olarak havada asılı kalmış.

HDP ise sermayenin çıkarı için yapılacak termik santral gibi uygulamalara son vereceklerini söylemiş. Bu söylem geçen seçimde de vardı ve çok net değil. Kamu yaparsa sermayenin çıkarı olmayacağı için onay veriliyor mu sorusu geliyor aklıma. Bildirgede ayrıca “Ormanların, derelerin, havanın, suyun, taşın, toprağın, ağacın, kurdun, kuşun, böceğin, tüm yaşamın haklarını koruyacak, yaşamın bilgisini savunacağız” denmiş.

Nükleer
AKP tahmin edileceği gibi Mersin, Sinop ve üçüncü bir yere nükleer santral kurmaktan bahsediyor. İşin ilginç tarafı, yabancı şirketlerin elindeki bu projelerle dışa bağımlılığın azaltılmasının hedeflendiği söylenmiş. Yakıtından, işletmesine yabancılara bağlı santrallarla bu iş nasıl olacak belli değil.

CHP bir önceki seçime göre tabanına kulak vermişe benziyor. Sinop ve Mersin projelerini gözden geçireceklerini, uluslararası yükümlülükler çerçevesinde mümkünse iptal edeceklerini yazmışlar. Bir başka yerde ise “Mevcut nükleer enerji teknolojilerine dayalı, sorunlarını giderememiş riskli santrallerin, ülkemizde kurulmasına izin vermeyeceğiz” deniyor. Bana fisyonla değil füzyonla gel diyorlar. Bu da nükleer santrallara güle güle demek aslında. CHP, diğer partilerin değinmediği nükleer silah konusunda da barışçıl bir tavır sergilemiş. Nükleer ve kimyasal silahların bölgede ve dünyada yayılmasına karşı mücadele edeceklerini söyleyen tek parti olmuş.

İyi Parti nükleer enerjiyle ilgili bir şey söylememiş. HDP’nin tavrı ise net; Sinop ve Mersin’deki projeleri iptal edeceğini söylemiş.

Sorunlar nükleer ve kömürle sınırlı değil ama bu iki örnek partilerin bakışını görmek için bize fırsat veriyor. Biraz da çözüm tarafına yani ne yapacaklarına bakalım.

İklim değişikliği
AKP’nin iklim değişikliği ile mücadelede “yeşil büyüme” sloganını seçtiğini ve akıllı şehirlere odaklandığı görülüyor. 2016 yılında Paris Anlaşması’nı imzaladık denmiş ama sürecin tamamlanmadığından ve Türkiye’nin anlaşmaya taraf olmayan 23 ülkeden biri olduğu es geçilmiş. İklim fonlarından en çok yararlanan ülkelerden biri olmasına rağmen hâlâ Yeşil İklim Fonu’ndan para alınmaya çalışılacağı belirtilmiş. Seragazı azaltım hedefi ise yok. Paris onaylanmadığı için havada kalsa da 2030’a kadar artıştan azaltma hedefi var. Kamu alımlarında çevre dostu ürün tercihi, Ankara’dan başlayarak hastane ve AVM gibi merkezlerde “sıfır atık” politikası ve atıkların kaynağında ayrıştırılması gibi iklimle ilgili öneriler dikkat çekici. Ağaçların korunmasından çok fidan dikimine odaklanıldığını, fidan ithalatının önüne geçmek için de önlem alınacağı da gözümden kaçmadı. Tersi daha kolay olurdu sanki.

CHP, AKP’nin aşırı tüketimle doğaya zarar verdiğine değinmiş ve çözüm için yeşil ekonomiye geçişi önermiş. Düşük karbonlu sektörlere ve yeşil teknolojilere yatırım yapılacağı vurgulanmış. ÇED sürecini etkin uygulamanın yanı sıra sivil toplumun uzun zamandır dillendirdiği “Sosyal Etki Değerlendirmesi”nin de sürece ekleneceği vurgulanmış. İklim değişikliğinden en çok etkilenecek çitfçi, balıkçı ve tarım işçilerini koruyacak politikalar uygulanacağı belirtilmiş. Paris ve toplam seragazı azaltımıyla ilgili bir hedef yok ama deniz ve demiryoluyla birlikte toplu ulaşımı, verimli uygulama ve ürünleri teşvik ederek seragazı emisyonlarını azaltmayı amaçladıkları yazılmış.  Bu arada hem AKP hem de CHP’nin emisyon yerine kullanılan “salım” kelimesini yanlış yazıp “salınım” yazdıklarını da belirtmeliyim.

İyi Parti, iklim değişimi kaynaklı zararlardan korunmak için gerekli önlemlerin alınacağını söylerken HDP konuya değinmemiş.

Enerji hedefleri
AKP önümüzdeki dönemde yerli ve yenilenebilir kaynaklara önem vereceğini söylüyor. Bu hedefin içinde oldukça tartışmalı HES yatırımlarına Ilısu (Hasankeyf) ve Yusufeli gibi iki büyük barajın yanında 10 bin MW’lık onlarca hidroelektrik santralın eklenmesi de var. Güneş ve rüzgar enerjisinde de 1000 MW’lık büyük projelerden bahsediliyor. İktidar partisinin tüm planlarının büyük şirketler ve elektrik üretiminde merkezileşme üzerine kurulu olduğunu söylemek mümkün. Burada hem CHP hem de İyi Parti daha farklı bir yol öneriyor.

CHP de AKP gibi yerli ve yenilebilir enerji dese de çözüm yolunu birkaç şirketten değil halktan ve devletten geçirmeye çalışmış. Örneğin, apartmanlarda güneş paneli kullanacaklara sıfır faizle kredi vermeyi, ısı yalıtımı ve panel yatırımının mali yükünü karşılama sözü vererek, sorunu yine güneşle ama daha küçük ve faydası halka gidecek yatırımlarla çözmeyi amaçlamış. Sokak aydınlatması için de güneş enerjisini önermiş. Bor madenlerini özelleştirmeyeceklerini, özellikle kamuya ait madenlerin rödovans sözleşmelerini iptal edip kamulaştırılacağını söylemiş.

İyi Parti de “yalnızca makro ve büyük ölçekli projelere değil, mikro ölçekli projeleri de ön planda tutan düzenlemeler yapılacaktır” diyerek çağa daha uygun çözüm önerileri sunmuş. Çatılarda güneş panelleri, bireylerin kurulum yapmasını sağlayacak düzenlemeler yenilenebilir enerji hedefleriyle iç içe yer almış.

HDP’nin Cumhurbaşkanlığı Bildirgesi’nde “Güneş ve rüzgardan yararlanarak her eve temiz ve ucuz enerji sağlayacağız” sözü durumu özetliyor. Tasarruf öne çıkıyor, yerelde üretime vurgu yapılıyor. Su ve elektrik kullanımında, asgari ihtiyaç miktarına kadar ücretsiz sunulması vaadi de önemli.

Bu bölümde CHP’nin hedefleri daha detaylı, İyi Parti’yle birlikte bireysel üretime, mikro çözümlere yönelmeleri ülke için umut veriyor.

Bildirgelerde benim gözüme çarpanlar bunlar. Detaylar için sizleri de okumaya davet ediyorum.

Karar sizin!

Not: Bu değerlendirme yapılırken AKP'nin Cumhurbaşkanlığı Seçimleri ve Genel Seçim Beyannemesi 2018, CHP Seçim Bildirgesi 2018, İyi Parti Parti Programı, HDP Parlamento ve Cumhurbaşkanlığı seçim bildirgelerinden faydalanılmıştır.  İyi Parti henüz seçim beyannamesini açıklamamıştı.