Kentlerde Yeşil Ulaşım

Bu yıl üçüncüsü yapılacak Yeşil Ekonomi Konferansı’nda kentlerdeki ulaşım politikaları tartışmaya açılıyor. Heinrich Böll Stiftung Derneğitarafından düzenlenen, "Kentlerde Yeşil Ulaşım" başlıklı konferansta toplu taşımacılığın kent içi ulaşımdaki rolünden bisiklet yollarına, kadınların, LGBT bireylerin ve engellilerin ulaşım araçlarına erişimde yaşadıkları zorluklardan ulaşımda yakıt konusuna kadar birçok konu uzmanlar tarafından değerlendirilecek. İstanbul Teknik Üniversitesi, Maçka Kampüsü Sosyal Tesisleri'nde gerçekleşecek Kentlerde Yeşil Ulaşım Konferansı'nda, Karadeniz Sahil Yolu'nu ele alan "Son Kumsal" adlı belgesel de gösterilecek. Bu belgeselle ilgili 2008 yılında yazdığım, Temel Reis'in Taka İnadı adlı yazıma da buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

3 Aralık 2012 tarihinde İstanbul'da düzenlenecek konferansın programı aşağıda. Konferans ücretsiz ve Türkçe-İngilizce eş zamanlı çeviri var.

PROGRAM
09:00 Kayıt
09:30 Açılış konuşması
Dr. Ulrike Dufner - Heinrich Böll Stiftung Derneği

1. OTURUM – Kentlerde sürdürülebilir ulaşım politikaları

09:40 Ana konuşmacı:
Prof. Dr. H. Murat Çelik – İzmir YTE, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi
10:05 Soru-Cevap
10:30 Çay molası

10:45 Yeşil ulaşımın unsurları (Moderatör: Özgür Gürbüz )
Raylı sistemlerin kentiçi ulaşımdaki rolü - Yrd. Doç Dr. Ela Babalık Sutcliffe (ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü)
Karbonsuz bir ulaşım politikası - Önder Algedik (350 Ankara Aktivisti, İklim ve Enerji Danışmanı)
Ulaşım Yatırımlarının Sosyo-Ekonomik Faydaları - Araştırma Gör. Eda Beyazıt (İTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü)
11:45 Soru-Cevap
12:15 Yemek arası

2. OTURUM – Yeşil ulaşım örnekleri ve sorunlar

13:30 Belediyeler ve projeler (Moderatör: Barış Erdoğan)
Antalya Bisikletle Bütünleşik Ulaşım - Sevcan Atalay (Antalya Büyükşehir Belediyesi,
Ulaşım Planlama ve Raylı Sistem Dairesi Başkanlığı)
Yalova’da Organik Ulaşım - Mehmet Nuray Tozlu (Yalova  Belediyesi Ulaşım Hizmetleri Müdürü)
Yavaş Şehirler ve Ulaşım - Prof. Dr. Rıdvan Yurtseven (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Öğretim Üyesi-Cittaslow Türkiye Danışma Kurulu Koordinatörü)
14:30 Soru-Cevap
15:00 Çay molası

15:15 Kentlerde ulaşım ve insanlar (Moderatör: Ulrike Dufner)
İstanbul’un tarihi yarımadası ve yayalar - Sibel Bulay (Embarq Türkiye, Kurucu ve Yönetim Kurulu Üyesi)
Engellilerin ulaşım araçlarına erişimi - Yrd. Doç. Dr. Nilgün Camkesen (Bahçeşehir Üniversitesi, UYGAR Merkezi)
Toplumsal cinsiyet temelinde ulaşım hakkı - Tuğba Özay Baki (İstanbul Feminist Kolektif)
Kentlerde iki teker- Aydan Çelik (Bisiklet Yazarı ve Tasarımcısı)
16:15 Soru-Cevap
16:45 Çay molası

17:00-Ulaşımda yakıt sorunu (Moderatör:Senem Gençer)
Kentiçi ulaşımda hidrojen enerjisi – Dr. Fazıl Serincan (UNIDO-ICHET)
Temiz araçlar ve yakıt – Jonas Ericson (Stockholm Şehri-Temiz Araçlar Bölümü)
17:30 Soru-Cevap
18:00 Çay molası

18:15 Film gösterimi: Son Kumsal(The Shore)

Yönetmen: Rüya Arzu Köksal
Filmin özeti: Güzel bir yaz günü, Vakfıkebir kasabasının Dutluk plajında neşeyle bağrışan çocuklar, top oynayan, horon tepen gençler, güneşlenenler, yüzenler. Bir kaç yüz metre uzakta, onlarca kamyonun sahile boca ettiği kayaları denize dolduran iş makinaları. Koyun diğer ucunda ise otoyolu yine aynı dalgalardan korumak için yapılan dalgakıran inşaatları. Doğal limanların ve balıkçı barınaklarının otoyol yapımı yüzünden yok olmasıyla kendilerine yeni yerler arayan balıkçıların takalarını karayoluyla taşımaları ve trajikomik öyküleri... Karadeniz halkının, yol yapma bahanesiyle denizinden koparılmasının hikâyesi.


Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali başladı

İlki 2008 yılında yapılan Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali, bu yıl 29 Kasım – 2 Aralık tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleşiyor. Festival, bu yıl da neyin sürdürülebilir olduğu veya olmadığına dair dünyanın dört bir yanından örnekler sunarak, gerçek hikâyelerle ilham vermeye çalışacak.

Festival sadece filmleri ve filmlerin içeriğiyle ön plana çıkmıyor. İzleyicileri, konuşmacılar ve müzisyenlerle bir araya getiren renkli etkinlikleri bir buluşma zemini oluşturuyor. Toplumun her kesimini bir araya getirerek birleştirici ve kapsayıcı olmayı hedefleyen Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali'nde bir çiftçiyi, bir iş adamını, öğrencilerini toplayıp gelmiş bir öğretmeni, çocuğunun gelecekte yaşayacağı dünyadan endişeli bir anneyi, akademisyenleri, aktivistleri yan yana otururken ve fikir alışverişinde bulunurken görebilirsiniz. İtalyan Kültür Merkezi ve Salt Galata’da gerçekleşecek bu yılki festivalde gösterilecek filmler ise şunlar:

A Passion for Sustainability / Sürdürülebilirlik Tutkusu, Agricoltori da Slegare / Çiftçilere Özgürlük, Biophilic Design: The Architecture of Life / Yaşam Dostu Tasarım: Hayatın Mimarisi, Bonsai People – The Vision of Muhammad Yunus / Bonsai İnsanlar – Muhammad Yunus’un Vizyonu, Cafeteria Man / Yemekhanelerin Adamı, Carbon for Water / Su için Karbon, Delicios Peace / Lezzetli Barış, Education For A Sustainable Future / Sürdürülebilir Bir Gelecek için Eğitim, Gundondu / Gündöndü, Indonesia's Palm Oil Dilemma / Palmiye Yağı: Endonezya’nın İkilemi, Passive Passion / Pasif Tutku, Perma Kultcha, Play Again / Yeniden Oyna, Sacred Economics / Kutsal Ekonomi, Sucumbíos Tierra Sin Mal / Sucumbíos, Kötülüğün Olmadığı Yer, Seeds of Freedom / Özgürlük Tohumları, Surviving Progress / Kalkınmazedeler, Switch / Şalter, Symphony Of The Soil / Toprağın Senfonisi, Taste The Waste / Çöpün Tadına Bak, The Garden at the End of the World / Dünyanın Ucundaki Bahçe, The Light Bulb Conspiracy: The Untold Story of Planned Obsolescence / Ampul Tuzağı: Kasıtlı Eskitmenin Anlatılmayan Öyküsü, The Man Who Stopped The Desert / Çölü Durduran Adam, Waking The Green Tiger: A Green Movement Rises In China / Yeşil Kaplanın Uyanışı: Çin’de Yükselen Yeşil Hareket, Waste Not / İsraf Etme!, Watershed: Exploring A New Water Ethic For The New West / Havza: Yeni Batı için Yeni bir Su Etiği Arayışı, Yasuni: A Wild Idea / Yasuni: Sıra Dışı Bir Fikir.

Festival hakkında detaylı bilgi almak için;
Web : www.surdurulebiliryasam.org
Facebook : http://www.facebook.com/surdurulebiliryasam
https://www.facebook.com/events/274134846040963/?fref=ts
Twitter : https://twitter.com/SYKolektifi

Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali Hakkında:
2008 yılından bu yana Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali, gerçek hikâyelerle ilham vermek, dünyada ‘sürdürülebilir bir yaşam’ için yapılan çalışmaları, hareketleri, düşünce sistemlerini, uygulamaları, öğretileri, yeni bir bilinç seviyesini ve sürdürülebilir yaşam vizyonunu seyirciyle paylaşarak bireyleri umuda ve sağduyuya davet etmek; onları kendilerini güçsüz kılan bir sistemden sıyrılmaları ve kendi güçlerini keşfetmeleri için cesaretlendirmek amacını taşıyor.

Festivali gerçekleştiren Sürdürülebilir Yaşam Kolektifi, çeşitliliğe değer veren açık ve esnek bir yapı dahilinde yaşamı sürdürülebilir kılmak niyetiyle bir araya gelmiş bireylerin “yaşamı çoğaltacak” projeleri kolektif olarak hayata geçirme amacıyla doğdu. Tamamen sivil bir oluşum olan Kolektif, film festivali gibi "sürdürülebilir yaşam" konusuyla ilgili farkındalık arttırıcı çalışmaları, Sürdürülebilir Yaşam Kolektifi'nin vizyonunu paylaşan bireyler ve organizasyonların desteği ve katılımıyla sürdürüyor.

Doha’dan önce son uyarılar

2005 yılındaki Katrina sonrası Amerikan halkı şaşkınlık içerisindeydi. Sandy sonrası ise bir kabullenme söz konusu.

Özgür Gürbüz-BirGün/25 Kasım 2012

Küresel iklim değişikliği konusunda kötü gidişatı durdurmak isteyenler, durdurmaya çalışıyormuş gibi yapanlar ve aslında durdurmak istemeyenler bu yılki iklim zirvesinde yine bir araya geliyor. Bu, insan kaynaklı iklim değişikliği konusunda hemfikir olmuş hükümetlerin aralarında yaptıkları 18. Toplantı. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Taraflar Toplantısı ya da kısaca “COP 18” de deniyor. 26 Kasım Pazartesi günü başlayacak bu yılki toplantının adresi Katar’ın başkenti Doha.

Geçen yıl Durban’daki toplantıda istenen sonuç elde edilememişti. Bu nedenle yıl sonunda ilk yükümlülük dönemi sona erecek Kyoto Protokolü’nün ikinci yükümlülük döneminde eskisine oranla daha az ülke yer alacak. İklim değişikliğini durdurmaya çalışan sadece Avrupa Birliği kaldı desek yeridir. ABD, Rusya, Japonya ve Kanada gibi ülkeler ellerini taşın altına koymuyor. Çin ve Hindistan giderek daha fazla seragazı üretiyor ama başta ABD olmak üzere tarihi sorumluluğu olan zengin ülkelerin harekete geçmediği bir durumda onlar da sessiz kalmayı tercih ediyor. Afrika ve Asya’daki birçok ülke küresel ısınmayı enselerinde hissediyor ama zengin ülkelerden maddi destek gelmeden harekete geçecek güçleri yok. Fedakarlık yapmaya niyetliler ancak bu işin asıl sorumlusu zengin ülkelerin hiçbir şey yapmadığı bir durumda kendi vatandaşlarını buna ikna etmeleri zor. Uluslararası iklim değişikliği politikası işte böyle bir kördüğüm aslında. 2015’te yeni ve küresel bir anlaşma imzalanması, bu anlaşmayla tüm zengin ülkelerin sorumluluk alması, küresel ısınmayı durdurmak isteyenlerin yeni hedefi, umudu. Bu kadar zamanımız var mı? Tartışılır.

2 DERECEYE DOĞRU
Küresel iklim değişikliğine yol açan seragazlarının kaynaklarının başında fosil yakıtlar geliyor. Kömür, petrol ve doğalgazı ne kadar çok yakarsak, hikayenin sonuna da o kadar çok yaklaşıyoruz. Sera etkisi yaratıp dünyanın ısınmasına neden olan gazların başında da karbondioksit geliyor. Dünya Meteoroloji Örgütü, birkaç gün önce açıkladığı raporda atmosferdeki karbondioksit miktarının 390,9 ppm’i (milyon parçacıkta 390) geçtiğini söyledi. Sanayi devrimi öncesine göre yüzde 40 artıştan bahsediyoruz. Bu rakam 450’ye ulaşırsa dünyanın ortalama sıcaklığının 2 derece artma şansı oldukça yüksek. Şu anda ortalama sıcaklıktaki artış 0,8 dereceye yaklaşıyor ve bu durumda bile iklimin nasıl değiştiğini görüyoruz. Son 10 yılda, atmosferdeki karbondioksit miktarı her yıl ortalama 2 ppm arttı. Bu da 450 ppm’e ulaşmamıza 30 yıl kaldığını gösterir. Kimse ümitlenmesin. Küresel ısınma 450’ye gelene kadar uyuyacak sonra harekete geçecek diye bir şey yok. Birçok iklim kaynaklı sel, kasırga ve kuraklık gibi afet önümüzdeki 30 yıl içerisinde giderek şiddetlenerek kendisini daha fazla gösterecek. Halihazırda hayatımızın bir parçası oldular bile. ABD’deki Katrina kasırgasıyla, Kasım başındaki seçimlerden önce ülkeyi vuran Sandy kasırgası arasındaki en önemli fark da buydu. 2005 yılındaki Katrina sonrası Amerikan halkı şaşkınlık içerisindeydi. Sandy sonrası ise bir kabullenme söz konusu. ABD kasırgaya hazırlandı, şimdi de hasarları hesaplayıp ödemeye koyuldu. Aynı kasırga Bangledeş’i veya Hindistan’ı vurduğunda ise iş bu kadar kolay değil. 2010 yılında Pakistan’daki seli hatırlayın. Zengin ülkelerin sorumluluk almaları, iklim adaletinin hayata geçmesi açısından da önemli. Kirleten öder ülkesini dillerinden düşürmeyenler şimdi ortada yok.

TÜRKİYE NE YAPIYOR?
Türkiye, 1990-2010 yılları arasında seragazı emisyonlarını yüzde 115 oranında artırarak dünyanın en hızlı artışını gerçekleştiren ülkelerin arasındaki yerini korudu. Avrupa’da yıllardır açık ara lider. Durumun farkındayız ama hala önlem alma gereği duymuyoruz. Termik ve doğalgaz santralleri yolda, otoyol ve köprü projelerinin ardı arkası kesilmiyor. Termik yerine yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği, otoyol yerine demiryolu, bireysel taşımacılık yerineyse toplu taşıma gündeme gelmeli ama gelmiyor. Sıfır enerji denen, kendi enerjisini üreten ya da çok az enerji harcayan binalar dünyada konuşulurken biz TOKİ’nin evlerinde sel olmasın diye dua ediyoruz. Uluslar arası arenada küresel iklim değişikliği görüşmelerinin tıkanması Türkiye’nin işine geliyor. Rüzgar tersine döner, herkes sorumluluk almaya başlarsa Türkiye’nin hazırlıksız yakalanacağı ortada.

YAŞAM HAKKINI SAVUNMAK
Küresel ısınma sadece enerjiyle ilgili bir mesele değil. Evet, büyük şirketlerin elindeki dev santrallerin, insanların kendi enerji ihtiyaçlarını karşıladıkları küçük ve temiz enerji kaynaklarıyla yer değiştirdiği bir dünyanın hayalini kuruyor ama dahası var. Petrol gibi sınırlı ve belli bölgelerde bulunan kaynaklar yerine güneş gibi herkesin sahip olduğu bir kaynağa geçişi öngörüyor. Petrol savaşlarının son bulmasını umut ediyor. Bu yüzden de küresel ısınma, zengin ile yoksulun kavgası. Güçlüyle güçsüzün, vicdanlıyla vicdansızın. Küresel ısınmayı durdurmak, sadece insanların değil tüm canlıların yaşam hakkını savunmak demek. Ya içindeyiz, ya da hiçbir yerde.

***
Sinop’ta yoksulluğa, zamlara, savaşa, nükleere, termik santrallere karşı miting yapılıyor. 1 Aralık 2012 Cumartesi günü, Uğur Mumcu Meydanı’nda.

Erman Kunter Farkı

Sıfırdan takım yaratması mucize diye nitelenirken Erman Kunter bize Avrupa basketbolunun zirvesi Euroleague’de dişe diş mücadele eden, ligde başa oynayan bir kadro yarattı.

Özgür Gürbüz-Beyaz forma siyah şort/20 Kasım 2012

Bu yazıyı arka akaya alınan iki mağlubiyetin öncesinde yazmıştım. O iki maçı basit pas hataları yaparak, kolay basketleri kaçırarak kaybettik. Tekrarlanmaz diye umuyorum o yüzden de yazıyı değiştirmedim. Bakalım pişman olacak mıyım?

Beşiktaş Erkek Basketbol takımı şu ana kadar Spor-Toto Türkiye Kupası’nda üç maça çıktı, üçünü de kazandı. İlk kez katıldığı Euroleague’de altı maça çıktı yine üçünü kazandı. Yenildiği rakipleri Barcelona Regal ve CSKA Moskova, ikisini birden son dörtte (final four) görürsek şaşırmayız. Beko Basketbol Ligi’nde ise altı maç geride kaldı. Beşiktaş, Fenerbahçe, Pınar Karşıyaka ve Banvit’e yenildi geri kalan üç maçı ise kazandı. Bir de Cumhurbaşkanlığı Kupası finali var ki, Erman Kunter‘in talebeleri Anadolu Efes gibi güçlü bir rakibi yenerek taraftarlara kupayı hediye etti. 2012 sezonunda kazanılan kupa sayısı dört oldu. Dile kolay!

Erman Kunter takımın başına geldiğinde geçen yılın efsane takımından geriye neredeyse oyuncu kalmamıştı. İlk beşte yer alan dört oyuncu; Erwin Dudley veya Ersin Dağlı, Zoran Erceg, Carlos Arroyo ve David Hawkins takıma veda etmişti. Sponsor bulunamadı, para ve bence yönetimin basketbola ilgisi de çok yoktu. 2012′de üç kupayı almış, Euroleague’de oynayacak bir takıma sponsor bulunamaması başka nasıl açıklanabilir? Yine de yönetimin hakkını yemeyelim, yılın basketboldaki en iyi transferini yaparak Erman Kunter’i takımın başına getirdiler ve gerisi geldi. Kısıtlı bütçesine rağmen, takım oyunu oynamaya yatkın, mücadele eden oyuncuları bir araya getiren Kunter, kısa zamanda dirençli basketbol oynayan bir ekip yaratmayı başardı. Süreklilik sorunu sürüyor ama henüz yolun başındalar.

Birçok kişiye göre jübile zamanı gelen iki yaşlı kurt Tutku ve Muratcan’ı takıma alan Kunter, herkesin dilinde olmayan ama bildiği oyuncularla yola çıktı. Her şey dört dörtlük değil ama bu takım benim zevkime uygun. Yıldızlarla dolu bir takımın kaybettiğini izlemek yerine, daha az ünlü oyunculardan oluşan bir takımın, takım halinde kazanma gayretini seyretmeyi yeğlerim. Takımın şu ana kadar öne çıkan bir yıldızı var demek biraz zor. Evet, Curtis Jerrels çok sayı atıyor ve kritik sayılarla takımı sırtlıyor ama pota altında tek başına herkese meydan okuyan Gasper Vidmar‘ı da unutmamak lazım. Tutku ve Muratcan’ın katkısı büyük. Tutku’nun oyun sıkıştığında attığı paslar kritik öneme sahip. Muratcan savunmada ve hücumda oyun sıkıştığında risk alabiliyor. Serhat Çetin sanki giderek daha iyi bir şutör oluyor. Patrick Christopher, Damir Markota ve yavaş yavaş Beşiktaş’a ısınmaya başlayan Vladimir Dasic sayı üretme rolünü aralarında sıraya koymuş gibiler. Üçünden ikisi iyi oynasa Beşiktaş’ın maç kazanma şansı oldukça artıyor. Şimdilik bu üçlü çok verimli değil ama beklemek lazım.

Dediğim gibi, her şey dört dörtlük değil. Pota altı hâlâ Beşiktaş’ın en sorunlu yeri. Beko Basketbol Ligi’nde Randal Falker‘ın yabancı kontenjanı nedeniyle kadroya alınmadığı zamanlar Vidmar’ın işi iyice zorlaşıyor. Fenerbahçe ve Karşıyaka maçlarının sonunda Vidmar sanırım yorgunluk nedeniyle oynatılmadı. Bu da sorun yarattı. Falker defansta gayretli ancak hücumda eksiği var. Bir başka eksiklik elde Carlos Arroyo gibi, kritik anlarda maçın kaderini değiştirebilecek oyuncu sayısının fazla olmaması. Beşiktaş’ın ne yapacağını tahmin etmek zor değil, bu da sayı üretme konusunda takımın işini giderek zorlaştırıyor. Jerrels top getirdiğinde pas dağıtımında sorun yaşanıyor. Tutku bu işi yaptığında Jerrels sayı üretiyor ama ikisinin birlikte oynaması da hem takımı kısaltıyor hem de iki oyun kurucuyu da yorma riski taşıyor. Takımın en azından yerli bir pivota, Christopher’ın yokluğunda ikinci bir şutöre ihtiyacı var. Var ama çok da dert değil hani. Mücadele eden, basketbolun takım oyunu olduğunu hatırlatan bir takım var sahada. Bunda en büyük pay da kuşkusuz Erman Kunter’in. Sıfırdan takım yaratması mucize diye nitelenirken o bize Avrupa basketbolunun zirvesi Euroleague’de dişe diş mücadele eden, ligde başa oynayan bir kadro yarattı. Kısaca izlemesi zevkli. Kaldı ki, takımın iddiasız olduğu da söylenemez. Fenerbahçe ve Efes’in ‘zengin’ kadrosuna aldanmayın. Maçlarda da Erman Hoca’yı yalnız bırakmayın derim.