Mersin'de nükleer santral kurmaya çalışan Rusya, Türkiye'de kurduğu Akkuyu NGS A.Ş. aracılığıyla okullarda nükleer
santralleri anlatmaya başlıyor. Milli Eğitim izin vermiş. Tam bir kurda
kuzu teslim etme durumu. Çocuklarımızın beynini yıkayacaklar.
İşin trajik tarafı, Türkiye'de bu işi yapacak kadro bile yok, bizzat
nükleer santral kurmak isteyen Rus şirket bu işi yapıyor. Sesimizi
yükseltmek lazım. Özellikle de Mersin'deki velilerin okullara gidip,
çocuklarının bu beyin yıkama sürecine alet olmaması için seslerini
çıkarmaları gerek. İlk protestolar başladı. Mersin NKP üyeleri Milli Eğitim Bakanlığı önünde basın açıklaması yaptı ve verilen izinlerin iptali için dilekçe verdi.
Greenpeace de bir imza kampanyası başlattı: İmzalamak için aşağıdaki adrese tıklamanız yeterli.
http://imza.greenpeace.org/nukleermasallar
Özgür Gürbüz tarafından kaleme alınan makale, analiz ve haberlere bu adresten ulaşabilirsiniz. Yazıları başka bir yerde yayımlamak için izin almalısınız. E-posta: ozgurgurbuzblog(at)gmail.com
Elektrikli araçların sayısı artıyor
ABD'de elektrikli araç sayısı 300 bine yaklaşmış. Sadece 2014'te 120 bin
elektrikli araç satılmış. Elektrikli araçlar çevreyi petrol ve gazla
çalışan rakiplerine göre daha az kirletiyor ama bir şartla. O araçları
mutlaka yenilenebilir enerji kaynaklarından (rüzgar, güneş, jeotermal,
biyokütle vb.) sağladığımız elektrikle şarj etmeliyiz. Yoksa bir anlamı
yok. Asıl çözümün de daha fazla yürümekte, bisiklette ve toplu taşımada
olduğunu unutmayalım. Kısacası, aküsünü güneş enerjisiyle dolduran
elektrikli otobüsleri yine otomobillere tercih etmeliyiz. Belediyeler de toplu taşıma filolarını buna göre organize etmeli.
Yaşasın tekbir
İngiltere hükümeti iklim değişikliğine yol
açan kömür santrallerini 2025’e kadar kapatacağını açıkladı. Bizim Enerji
Bakanlığı duyuyor mu olan biteni bilmiyorum. Tek bildiğimiz onlarca kömür
santrali kurmayı planladıkları. Adana, Zonguldak, Aliağa ve Çanakkale civarında
beşer onar termik santral planları var. Ne halka soruluyor ne de doğru dürüst
çevre etkileri araştırılıyor. Oradaki insanlar ne yapacak, nerede yaşayacak,
nasıl bir hava soluyacak belli değil. Türkiye’nin iklim değişikliğine katkısı da
ortada. Dünyanın en çok elektrik üreten
20. ülkesiyiz. Ürettiğimiz elektriğin yüzde 70’ten fazlasını termik
santrallerden (doğalgaz ve kömür) sağlıyoruz. Her yıl sellerde insanlarımız
ölüyor, kuraklık yüzünden tarlalarda ürünler kavruluyor ama tek yaptığımız iş
olan biteni seyretmek. Ha, bir de aklımıza geldikçe tekbir getiriyoruz. Statta,
okulda, sokakta tekbir. Maşallah!
İngiltere’de sanayi devrimini
gerçekleştiren iki hammadde vardı; kömür
ve demir. İngiltere işte bu iki hammaddenin birinden vazgeçiyor. Sadece
İngiltere değil, gelişmiş ülkelerin hemen hemen hepsi aynı yönde ilerliyor.
İsveç, Danimarka gibi ülkeler çoktan petrolsüz, kömürsüz bir gelecek için planlarını
yaptı. Ekonomisi bize yakın ülkeler de boş durmuyor. Örneğin Portekiz; elektrik
üretiminin yüzde 60’dan fazlası yenilenebilir enerjiden sağlanıyor.
OECD
bile kömür santrallerinin verimsizlerine ihracat kredilerini kesme konusunda
anlaşmaya vardı. Yakında detaylar ortaya çıkacak.
Kısacası dünyada yeni bir çağ başlıyor, adına güneş çağı diyelim. Türkiye bu
çağın neresinde? Biz devre tekbir getirerek başlamıştık, tekbir getirerek devam
ediyoruz. Arada da kayda değer bir şey yok. Ya Allah yola devam ama gittiğimiz
yolun sonu yok farkında değiliz.
Filmler bize yol gösteriyor
Yalnız değiliz. İş mücadeleye gelince bu
dünya çok küçük. Yeni otoyollara, havaalanlarına, sofranıza kadar uzanan
genetiği değişmiş organizmalara (GDO), kentleşmeye karşı direnen çiftçilere
sadece Türkiye’de rastlanmıyor. Dünyanın dört bir yanında insanlar benzer
kavgaları veriyor. Amaçları aynı, yaşam hakkını savunmak, yaşamı sürdürülebilir
kılmak. Farkları ise buldukları çözüm yolları.
Yenilenebilir enerji yeter hem de artar
Özgür
Gürbüz-BirGün/13 Kasım 2015
Tarifa, İspanya. Foto: O. Gurbuz. |
Nükleere, kömüre karşı çıkıp rüzgar
dediğimizde, “fırıldaktan elektrik mi
üreteceksiniz” dediler.
Daha sonra işin içine güneş girdi. Güneşle
tekneleri yürütebilir, evlerinizi aydınlatabilirsiniz dedik, bize “güneşle ampul bile yakamıyoruz”
dediler.
Dalga geçtikleri ‘dalga enerjisinin’
dünyadaki kurulu gücü 2012’de 530 MW’ı geçti. Yatağan termik santralinin
verimini düşünürsek belki bir o kadar elektrik ‘dalga’dan üretiliyor.
Her söyledikleri yanlış çıktı. İşe yaramaz
dedikleri güneş, rüzgar, jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynakları tüm
dünyanın, başta iklim değişikliği olmak üzere çevre sorunlarından kurtulma
ümidi oldu. Bizimkiler de dil değiştirdi. Önce fırıldak dedikleri rüzgar
enerjisine sonraları, “canım, o da olsun
ama az olsun” demeye başladılar. Şimdi son kozlarını oynuyorlar. Son
haftalarda hem Enerji Bakanı Alaboyun’un ağzından hem de yandaş medyadaki
haberlerden şu masalı dinliyoruz. Yenilenebilir yetmez!
Yeter beyefendiler yeter! Yetmeyi bir yana
bırakın, artar bile! Şimdi size Enerji Bakanlığı’nın bile elinde olmayan bir
teknikle Türkiye’nin elektrik talebini yenilenebilir enerjiyle nasıl
karşılanabileceğini hesaplayacağım. Bu tekniğin adı ‘bakkal hesabı’.
Diyorlar ki, 2023’e kadar bu ülkenin
400-450 milyar kilovatsaat (kWs) elektriğe ihtiyacı var (Sabah Gazetesi, 21
Ekim). Bu zamana kadar abarttıkları bu talep tahminleri hep yanıldı. Ne
dedilerse azı oldu ama biz yine de bu rakamı doğru kabul edelim. Sekiz yıl
sonra 450 milyar kWs elektriğe ihtiyacımız olacakmış gibi yapalım. Türkiye’nin
2014 yılı elektrik üretimi 252 milyar kWs. Geriye 200 milyarlık bir açık
kalıyor. Tutun bu rakamı aklınızda, şimdi bakkal hesabını yapmaya başlıyoruz.
Türkiye’nin güneşten elektrik üretme potansiyeli ne kadar? Enerji Bakanlığı’nın Güneş Enerjisi Potansiyeli Atlası’na göre 380 milyar kWs. Yetmeyi bırakın artıyor bile. Gelin iddia edilen açığı sadece güneşten karşılamayalım. Biraz da rüzgar yapalım.
Türkiye’nin güneşten elektrik üretme potansiyeli ne kadar? Enerji Bakanlığı’nın Güneş Enerjisi Potansiyeli Atlası’na göre 380 milyar kWs. Yetmeyi bırakın artıyor bile. Gelin iddia edilen açığı sadece güneşten karşılamayalım. Biraz da rüzgar yapalım.
Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü’ne
göre Türkiye’de ekonomik rüzgar enerjisi
potansiyeli 48 bin megavata (kurulu güç) denk geliyor. Bu da yılda 150 milyar kWs elektrik üretmek demek. Bakkal
hesabı jeotermale, biyokütleye, hükümetin potansiyelin tümünü kullanacağız
dediği HES’lere gelmeden bitti. Türkiye’nin değil elektrik açığı fazlası var.
Hem de bu hesabı ilk yapmamız gereken işi, enerji tasarrufunu ve verimliliği
hiç konuşmadan yaptık. Türkiye’nin yüzde 20-25 oranında tasarruf/verimlilik
potansiyeli olduğunu yine devletin kendi raporlarından biliyoruz. Bu
potansiyeli değerlendirsek gerçek talep 350 milyar kWs’lere düşecek.
Uzatmayalım, Türkiye aklını kullanırsa ne bu
kadar elektriğe ihtiyaç duyacak, ne de üretmek için kömür ve nükleer santrallere
muhtaç kalacak. Hesap açık ve net. Buna rağmen, aymazlık mı, fosil yakıt ve
nükleer lobilerinin etkisi mi yoksa çıkar meselesi mi bilinmez; hükümet bu ve
benzeri sloganlarla kafaları karıştırmaya devam ediyor. Bugün kullandıkları
“yenilenebilir yetmez” iddiası işe yaramayınca başkasını bulacaklar. Türkiye’nin
kurulu gücünün yüzde 84’ü ‘baz santraliylen, yani günün hemen hemen her
saatinde elektrik üretebilme kabiliyetine sahipken, “rüzgar, güneş kesintili, bize baz santral lazım” diyecekler. Bizi
bu argümanlarla uğraştırırken, yeşil enerji devriminin Türkiye’ye gelmesini
geciktirecek, yapabildikleri kadar kömür santralini, nükleeri, HES’i yapıp,
gidecekler.
Hükümet de biliyor, kömürün, nükleerin, dev
barajların, merkezi elektrik üretim santrallerinin, halka sormadan yapılan her
yatırımın vadesi doldu. Tutarsızlıkları, demeçlerinden okunabiliyor. Hem dışa
bağımlılığı azaltacağız diyorlar hem de dışa bağımlılığı azaltabilecek tek
seçeneğimiz yenilenebilir enerji kaynaklarına “yetmez” diyorlar. Çelişkinin böylesi
görülmedi. Ama olsun, istikrarlı çelişkiler bunlar. 13 yıldır böyle.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)