ABD'de elektrikli araç sayısı 300 bine yaklaşmış. Sadece 2014'te 120 bin
elektrikli araç satılmış. Elektrikli araçlar çevreyi petrol ve gazla
çalışan rakiplerine göre daha az kirletiyor ama bir şartla. O araçları
mutlaka yenilenebilir enerji kaynaklarından (rüzgar, güneş, jeotermal,
biyokütle vb.) sağladığımız elektrikle şarj etmeliyiz. Yoksa bir anlamı
yok. Asıl çözümün de daha fazla yürümekte, bisiklette ve toplu taşımada
olduğunu unutmayalım. Kısacası, aküsünü güneş enerjisiyle dolduran
elektrikli otobüsleri yine otomobillere tercih etmeliyiz. Belediyeler de toplu taşıma filolarını buna göre organize etmeli.
Özgür Gürbüz tarafından kaleme alınan makale, analiz ve haberlere bu adresten ulaşabilirsiniz. Yazıları başka bir yerde yayımlamak için izin almalısınız. E-posta: ozgurgurbuzblog(at)gmail.com
Yaşasın tekbir
İngiltere hükümeti iklim değişikliğine yol
açan kömür santrallerini 2025’e kadar kapatacağını açıkladı. Bizim Enerji
Bakanlığı duyuyor mu olan biteni bilmiyorum. Tek bildiğimiz onlarca kömür
santrali kurmayı planladıkları. Adana, Zonguldak, Aliağa ve Çanakkale civarında
beşer onar termik santral planları var. Ne halka soruluyor ne de doğru dürüst
çevre etkileri araştırılıyor. Oradaki insanlar ne yapacak, nerede yaşayacak,
nasıl bir hava soluyacak belli değil. Türkiye’nin iklim değişikliğine katkısı da
ortada. Dünyanın en çok elektrik üreten
20. ülkesiyiz. Ürettiğimiz elektriğin yüzde 70’ten fazlasını termik
santrallerden (doğalgaz ve kömür) sağlıyoruz. Her yıl sellerde insanlarımız
ölüyor, kuraklık yüzünden tarlalarda ürünler kavruluyor ama tek yaptığımız iş
olan biteni seyretmek. Ha, bir de aklımıza geldikçe tekbir getiriyoruz. Statta,
okulda, sokakta tekbir. Maşallah!
İngiltere’de sanayi devrimini
gerçekleştiren iki hammadde vardı; kömür
ve demir. İngiltere işte bu iki hammaddenin birinden vazgeçiyor. Sadece
İngiltere değil, gelişmiş ülkelerin hemen hemen hepsi aynı yönde ilerliyor.
İsveç, Danimarka gibi ülkeler çoktan petrolsüz, kömürsüz bir gelecek için planlarını
yaptı. Ekonomisi bize yakın ülkeler de boş durmuyor. Örneğin Portekiz; elektrik
üretiminin yüzde 60’dan fazlası yenilenebilir enerjiden sağlanıyor.
OECD
bile kömür santrallerinin verimsizlerine ihracat kredilerini kesme konusunda
anlaşmaya vardı. Yakında detaylar ortaya çıkacak.
Kısacası dünyada yeni bir çağ başlıyor, adına güneş çağı diyelim. Türkiye bu
çağın neresinde? Biz devre tekbir getirerek başlamıştık, tekbir getirerek devam
ediyoruz. Arada da kayda değer bir şey yok. Ya Allah yola devam ama gittiğimiz
yolun sonu yok farkında değiliz.
Filmler bize yol gösteriyor
Yalnız değiliz. İş mücadeleye gelince bu
dünya çok küçük. Yeni otoyollara, havaalanlarına, sofranıza kadar uzanan
genetiği değişmiş organizmalara (GDO), kentleşmeye karşı direnen çiftçilere
sadece Türkiye’de rastlanmıyor. Dünyanın dört bir yanında insanlar benzer
kavgaları veriyor. Amaçları aynı, yaşam hakkını savunmak, yaşamı sürdürülebilir
kılmak. Farkları ise buldukları çözüm yolları.
Yenilenebilir enerji yeter hem de artar
Özgür
Gürbüz-BirGün/13 Kasım 2015
Tarifa, İspanya. Foto: O. Gurbuz. |
Nükleere, kömüre karşı çıkıp rüzgar
dediğimizde, “fırıldaktan elektrik mi
üreteceksiniz” dediler.
Daha sonra işin içine güneş girdi. Güneşle
tekneleri yürütebilir, evlerinizi aydınlatabilirsiniz dedik, bize “güneşle ampul bile yakamıyoruz”
dediler.
Dalga geçtikleri ‘dalga enerjisinin’
dünyadaki kurulu gücü 2012’de 530 MW’ı geçti. Yatağan termik santralinin
verimini düşünürsek belki bir o kadar elektrik ‘dalga’dan üretiliyor.
Her söyledikleri yanlış çıktı. İşe yaramaz
dedikleri güneş, rüzgar, jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynakları tüm
dünyanın, başta iklim değişikliği olmak üzere çevre sorunlarından kurtulma
ümidi oldu. Bizimkiler de dil değiştirdi. Önce fırıldak dedikleri rüzgar
enerjisine sonraları, “canım, o da olsun
ama az olsun” demeye başladılar. Şimdi son kozlarını oynuyorlar. Son
haftalarda hem Enerji Bakanı Alaboyun’un ağzından hem de yandaş medyadaki
haberlerden şu masalı dinliyoruz. Yenilenebilir yetmez!
Yeter beyefendiler yeter! Yetmeyi bir yana
bırakın, artar bile! Şimdi size Enerji Bakanlığı’nın bile elinde olmayan bir
teknikle Türkiye’nin elektrik talebini yenilenebilir enerjiyle nasıl
karşılanabileceğini hesaplayacağım. Bu tekniğin adı ‘bakkal hesabı’.
Diyorlar ki, 2023’e kadar bu ülkenin
400-450 milyar kilovatsaat (kWs) elektriğe ihtiyacı var (Sabah Gazetesi, 21
Ekim). Bu zamana kadar abarttıkları bu talep tahminleri hep yanıldı. Ne
dedilerse azı oldu ama biz yine de bu rakamı doğru kabul edelim. Sekiz yıl
sonra 450 milyar kWs elektriğe ihtiyacımız olacakmış gibi yapalım. Türkiye’nin
2014 yılı elektrik üretimi 252 milyar kWs. Geriye 200 milyarlık bir açık
kalıyor. Tutun bu rakamı aklınızda, şimdi bakkal hesabını yapmaya başlıyoruz.
Türkiye’nin güneşten elektrik üretme potansiyeli ne kadar? Enerji Bakanlığı’nın Güneş Enerjisi Potansiyeli Atlası’na göre 380 milyar kWs. Yetmeyi bırakın artıyor bile. Gelin iddia edilen açığı sadece güneşten karşılamayalım. Biraz da rüzgar yapalım.
Türkiye’nin güneşten elektrik üretme potansiyeli ne kadar? Enerji Bakanlığı’nın Güneş Enerjisi Potansiyeli Atlası’na göre 380 milyar kWs. Yetmeyi bırakın artıyor bile. Gelin iddia edilen açığı sadece güneşten karşılamayalım. Biraz da rüzgar yapalım.
Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü’ne
göre Türkiye’de ekonomik rüzgar enerjisi
potansiyeli 48 bin megavata (kurulu güç) denk geliyor. Bu da yılda 150 milyar kWs elektrik üretmek demek. Bakkal
hesabı jeotermale, biyokütleye, hükümetin potansiyelin tümünü kullanacağız
dediği HES’lere gelmeden bitti. Türkiye’nin değil elektrik açığı fazlası var.
Hem de bu hesabı ilk yapmamız gereken işi, enerji tasarrufunu ve verimliliği
hiç konuşmadan yaptık. Türkiye’nin yüzde 20-25 oranında tasarruf/verimlilik
potansiyeli olduğunu yine devletin kendi raporlarından biliyoruz. Bu
potansiyeli değerlendirsek gerçek talep 350 milyar kWs’lere düşecek.
Uzatmayalım, Türkiye aklını kullanırsa ne bu
kadar elektriğe ihtiyaç duyacak, ne de üretmek için kömür ve nükleer santrallere
muhtaç kalacak. Hesap açık ve net. Buna rağmen, aymazlık mı, fosil yakıt ve
nükleer lobilerinin etkisi mi yoksa çıkar meselesi mi bilinmez; hükümet bu ve
benzeri sloganlarla kafaları karıştırmaya devam ediyor. Bugün kullandıkları
“yenilenebilir yetmez” iddiası işe yaramayınca başkasını bulacaklar. Türkiye’nin
kurulu gücünün yüzde 84’ü ‘baz santraliylen, yani günün hemen hemen her
saatinde elektrik üretebilme kabiliyetine sahipken, “rüzgar, güneş kesintili, bize baz santral lazım” diyecekler. Bizi
bu argümanlarla uğraştırırken, yeşil enerji devriminin Türkiye’ye gelmesini
geciktirecek, yapabildikleri kadar kömür santralini, nükleeri, HES’i yapıp,
gidecekler.
Hükümet de biliyor, kömürün, nükleerin, dev
barajların, merkezi elektrik üretim santrallerinin, halka sormadan yapılan her
yatırımın vadesi doldu. Tutarsızlıkları, demeçlerinden okunabiliyor. Hem dışa
bağımlılığı azaltacağız diyorlar hem de dışa bağımlılığı azaltabilecek tek
seçeneğimiz yenilenebilir enerji kaynaklarına “yetmez” diyorlar. Çelişkinin böylesi
görülmedi. Ama olsun, istikrarlı çelişkiler bunlar. 13 yıldır böyle.
AB İlerleme Raporu’nda enerji karnemiz
Özgür Gürbüz-Yeşil Ekonomi/11 Kasım 2015
Avrupa
Birliği’nin (AB) bu yılki Türkiye İlerleme Raporu açıklandı. Siyasi
değerlendirmelerin oldukça kötü olduğunu belirtelim. Öyle ki, raporun adı bu
gidişle ‘ilerleme raporu’ değil, ‘gerileme raporu’ olacak. Biz işin
enerji bölümüne bakalım. Enerji kısmında övgüler de var, yergiler de. Başlık
başlık yazalım.
Enerji
güvenliği konusunda Türkiye sınıfı geçmiş. AB’nin geçer notunun ardında,
elektrik şebekesini komşu ülkelerle birleştiriyor olmamız, Türkmenistan gazını
Avrupa’ya götürmek üzere yapılan anlaşmanın onaylanması ve Avrupa Elektrik
İletim Sistemi İşleticileri Birliği’yle (ENTSO-E) kalıcı bağlantı anlaşmasının
yapılması var. Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı (TANAP) projesindeki
ilerlemenin de katkısı unutulmamalı. Enerji güvenliği konusunda olumsuz
sayılabilecek tek değerlendirme, Rusya ile ilişkilerin Suriye meselesi yüzünden
bozulmasıyla hayata geçirilip geçirilmeyeceği bile tartışılan Türk Akımı
projesi. AB bu projenin geleceğini ‘belirsiz’ kabul ediyor. Enerji güvenliği
konusunda AB müktesebatıyla uyumlu, adil ve şeffaf bir gaz nakil geçişi için
uygun koşulların hazırlanması talep edilmiş. Bu bölüm bana enerji güvenliğinin
bizim açımızdan değil daha çok AB açısından değerlendirildiği izlenimini
çağrıştırmadı değil.
Enerji
piyasasında ise üretim özelleştirmelerinin devamı, Enerji Piyasaları İşletme
A.Ş.’nin (EPİAŞ) kurulması ve serbest tüketici sınırlarının düşürülmesi ‘önemli ilerleme’ kategorisinde
değerlendirilmiş. Gaz piyasasında da serbest tüketici olma sınırının
düşürülmesi olumlu not getirirken, Doğalgaz Piyasası Kanunu’nda değişikliğe
gidilmemesi olumsuz not almamıza neden olmuş.
Yenilenebilir
enerjide 2023’e kadar kurulu gücün 61 bin megawata (MW) çıkarılması hedefi AB’nin
gönlünü kazanmamıza neden olmuş. Olur mu, gerek var mı; hiç sanmıyorum. AB,
Türkiye’de başta HES olmak üzere yaşanan çevre sorunlarıyla çok ilgilenmemiş.
Yine de yenilenebilir enerjinin gelişiminde AB müktesebatında belirtilen devlet
sübvansiyonlarıyla ilgili kırmızı çizgilere dikkat edilmesini istemiş. İyi
notlar aldığımız bölümler bunlar. Karnenin gerisi velilere gösterilemeyecek
cinsten. Bisikleti unutun.
‘Enerji verimliliği konusunda hiçbir ilerleme yok’ diye yazmışlar. Oldukça net bir sıfır vermişler.
Hep söylüyoruz, ölçülebilir, rakamsal hedef vermiyorsanız bir değeri yok diye.
AB de aynı şeyi söylemiş. 2015-2019 yıllarını kapsayan stratejik planda
belirgin bir hedefin olmadığına dikkat çekmiş. Enerji Verimliliği Kanunu’yla
ilgili mevzuatın da uyuşmadığına dikkat çekilmiş.
Nükleer
enerji, nükleer güvenlik ve radyasyondan korunma konularında AB müktesebatına
uygun tek bir ilerlemenin dahi olmadığı vurgulanmış. Radyoaktif bir sıfır
yazıyoruz karneye. Japonya ile Sinop’a yapılmak istenen nükleer santralle
ilgili hükümetlerarası anlaşma imzalanması ve Mersin’de denizle ilgili inşaata
başlanmasına rağmen notumuz zayıf. Çok önemli bir uluslararası anlaşmaya
Türkiye’nin hâlâ taraf olmadığına dikkat çekilmiş. Bu anlaşma, ‘Kullanılmış Yakıt İdaresinin ve Radyoaktif
Atık İdaresinin Güvenliği Üzerine Birleşik Sözleşme’ başlığını taşıyor.
Dünyada 42 ülke taraf. Sözleşme, nükleer atık ve yakıt güvenliğiyle kullanılmış
yakıtların kontrolünü sağlamayı amaçlıyor. Nükleer atıkların nasıl saklanacağı
bu anlaşmayla bir anlamda uluslararası denetime açık hale getiriliyor. Nükleer
tesislerden doğaya bırakılan radyoaktif maddeler, nükleer atıkların taşınması
gibi konular da sözleşme kapsamında yer alıyor. Kanun tasarısı 2011’den beri Meclis
gündeminde ama AB Uyum Komisyonu henüz raporunu vermedi. Nükleer enerji
konusunda dikkat çekilen iki konu başlığı daha var. Nükleer Enerji ve Radyasyon
Kanun Tasarısı taslağının akıbeti ile ortada bağımsız bir düzenleyici kurumun
bulunmaması. Belli ki ne Rus şirket ne de hükümet nükleer enerji konusunda
şeffaflık ve denetim istemiyor. AB ise özetle şu yorumu yapıyor: “Nükleer santral yapmak için inşaata
başlamak istiyorsun ama ne kendi içinde yasal sürecin hazır ne de Avrupa ve
dünyayla uyumlu yasaların var. Sıfırı basıyorum” diyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)