Kimseyi arkada bırakamayız

Özgür Gürbüz-BirGün / 12 Haziran 2025

Foto: wilsan u on Unsplash
İklim krizinden hepimiz etkileniyoruz ama bazılarımız daha fazla etkileniyor. Çocuklar, dar gelirliler, engelliler, açık havada çalışmak zorunda olanlar... Avrupa Çevre Ajansı’nın iklim krizinden dezavantajlı grupların nasıl daha fazla etkilendiğini açıklayan son raporunda[1] belirlediği başlıklar bunlar. İklim krizini durdurmak ve bu süreçte bahsi geçen dezavantajlı gruplara destek olmak zorundayız. Kimseyi arkada bırakamayız.

Türkiye’de nüfusun dörtte birini çocuklar oluşturuyor. Çocukların da yüzde 90’ı kentlerde yaşıyor. Dışarda oynaması, zaman geçirmesi beklenen çocuklar yeşil alanların azlığıyla ünlü kentlerimizde artan sıcaklıklara sunduğumuz kurbanlar gibi adeta. 2020 yılında doğan bir çocuğun dede ve ninelerine kıyasla 2 ila 7 kat daha fazla sıcak hava dalgasına maruz kalacağı araştırmalarda belirtiliyor. Biz ise onlara içinde ağaç görülse müze ilan edilecek kentler bırakıyoruz. Belediyelerin bazıları bu gidişatı tersine çevirmeye çalışıyor ama merkezi hükümet yeşil alanları betona boğmaya kararlı. İklim değişikliğinden sorumlu bakanlığın İstanbul Fikirtepe’de kurduğu yeni beton kent, Kanal İstanbul projesi, Sazlıdere Su Havzası’nın tahribatı en güncel örnekler.

Hepimiz yalıtımsız, plansız yapılaşmanın ürünü kentler ve onların içindeki dairelere hapsedildik. Güneşin nereden batıp doğduğunu bile hesaba katmayan bu apartmanları kışın ısıtmak, yazın soğutmak bir dert. Hele de dar gelirli bir aile iseniz, enerji faturalarıyla baş etmek mümkün değil. Sıcak hava dalgaları binaları klimaya mahkum ediyor, aşırı yağışlar da altyapı sorunlarıyla birleşince evleri, sokakları su altında bırakıyor. Klima faturasını ödemek ya da daha korunaklı bir evde oturmaksa ciddi bir maddi güç gerektiriyor. 

Enerji yoksulluğu önümüzdeki günlerde en çok konuşacağımız sorunumuz olmaya aday. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın raporlarında bile aşırı yoksulluk sınırı altında yaşayanların sayısının 3,6 milyon haneye ulaştığın belirtiliyor. Asgari ücrete yakın geliri olanların oranı yüzde 83. Çoğumuz artık yoksuluz ve iklim krizine karşı geçici de olsa tedbir alacak maddi imkanlardan yoksunuz. Evlerimizi sigortalama veya oluşan hasarı karşılama şansımız da yok.

Türkiye’de 1 milyona yakın mevsimlik tarım işçisi var. Özellikle yaz aylarında, şiddeti ve sıklığı iklim krizi nedeniyle giderek artan sıcak hava dalgalarına rağmen çalışmak zorundalar. 1 milyon mevsimlik tarım işçisinin 300-400 bininin çocuk olduğu da belirtiliyor. İklim krizinden korunmak için elinde hiçbir imkanı olmayan bir başka dezavantajlı gruptan bahsediyoruz. Bu grubun arasında etnik azınlıklara mensup yurttaşlar ve göçmenler de var. Onlar için sorunları çözmek daha da zor.

Dünya Sağlık Örgütü sadece Avrupa’da her yıl sıcak hava dalgası kaynaklı 175 bin kişinin öldüğünü belirtiyor. Türkiye’de ise ölüm nedenlerine dair detaylı veriler olmadığı için kesin bir rakam verilemiyor.

Sadece dezavantajlı gruplar üzerinden verdiğimiz bu örnekler milyonlara karşılık geliyor. Türkiye’yi yönetenler ise iklim krizi sorununu sadece fon bulmak için bir araç gibi görüyor. Ne sorunun çözümü ne de mağdurları korumak adına ciddi bir adım atılmıyor. Hükümet yurttaşlarını unutmuş olabilir ama bizim kimseyi arkada bırakma lüksümüz yok. Adil ve herkesi kapsayan bir çözüm için mahallelerde, kentlerde konuyu gündeme getirmeli, yerel yönetimlerden siyasi partilere herkese ulaşarak çözüm için onları harekete geçirmeye zorlamalıyız. Geçmek istemeyenden de bir an önce vazgeçmesini bilmeliyiz.



[1] Social fairness in preparing for climate change: how resilience can benefit communities across Europe

Sorumlu yapay zeka talebi

Özgür Gürbüz-BirGün / 5 Haziran 2025

Foto: Hamburg Sustainability Conference
Günümüzde yapay zekanı yan yana gelmediği konu yok. Hamburg’taki Sürdürülebilirlik Konferansı’nda (Hamburg Sustainability Conference) ise yapay zek beş farklı kelimeyle yan yana getirildi: İnsanlar, gezegen, refah, barış, işbirliği. Yapay zekadan kaçmak mümkün görünmüyor ve kaçmak isteyen de yok gibi. O zaman sorumlu yapay zeka kavramına hoş geldiniz.

Sorumlu Yapay zeka kavramının bu beş bileşeniyle bizleri Sürdürülebilir Gelişme Hedefleri için Yapay zeka başlığını taşıyan Hamburg Deklarasyonu oldu. Sorumlu yapay zeka talep eden ilk küresel deklarasyona aralarında Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, Almanya Çevre Bakanlığı, Fransa Dışişleri Bakanlığı, teknoloji firmaları ve sivil toplum örgütlerinin de olduğu onlarca imzacı destek verdi. Avrupa Birliği’nde olduğu gibi bu konuda düzenleme yapanlar ya da benzer tavsiyelerde bulunanlar vardı ancak bu deklarasyonla sözler taahhüde dönüyor. İnsan hakları temelli bir yapay zekaya öncelik verilmesi, ayrımcılık yapmayan, özel hayata ait verilere dikkat eden, gelir ve gelişmişlik seviyesine bakmadan herkesin kullanabileceği, geliştirebileceği ve ekonomik fayda sağlayabileceği bir yapay zeka kullanımı ilk taahhüt.

KÜÇÜK İŞLETMELER DESTEKLENMELİ

Yapay zekanın gezegenle de dost olması ise ikinci başlık. Yapay zeka için gereken altyapıda enerji tüketiminin ve karbon ayak izinin azaltılması ama daha da önemlisi, yapay zekanın iklim krizi ve biyoçeşitlilik kaybı gibi büyük çevresel sorunların çözümünde kullanılması sözünü veriyorlar. Ekonomik gelişme ve eşitlik konusuna odaklanan “refah” taahhüdü ise yereldeki küçük ve orta ölçekteki yapay zeka üzerinde çalışan girişim ve işletmelerin desteklenmesi böylece hem ülkelerarası hem de ülke içinde uçurumlar oluşmaması amaçlanıyor.

KADIN TEMSİLİYETİ SORUNLU
Sorumlu yapay zekanın barışa katkıda bulunması için toplumsal uyumu desteklemesi, çocuklara yönelik çevrimiçi şiddet de dahil olmak üzere, kadınlar ve kız çocuklarının yanı sıra marjinalleştirilmiş gruplara karşı zararlı söylemler barındırmaması isteniyor. Bazı araştırmalar yapay zeka alanında çalışan uzmanların sadece yüzde 22’sinin kadın olduğunu gösteriyor. BM Kadın Birimi, düşük gelir grubundaki ülkelerde kadınların internet erişiminin yüzde 20 civarında olduğunu belirtiyor. Yapay zekanın geliştirildiği ülkeler, erkek egemen söylem ve veriye erişim sorunu da yapay zekanın çalışmasını da etkileyebiliyor. İşbirliği başlığı ise yapay zekayı adeta küresel bir müşterek olarak gören bir kavram, sürecin ilerlemesi için açık erişim, bilgi paylaşımı ve diğer ilkeleri de kapsayacak ortak çalışmaları kapsıyor. Deklarasyon kamu kuruluşlarından sivil toplum örgütlerine kadar bu dünyadaki herkese açık.

EŞİTSİZLİĞE KARŞI İTTİFAK
Hamburg Sürdürülebilirlik Konferansı boyunca iki konuda daha mutabakat sağlandı. Dünya çapındaki sosyal uyumu baltalayan eşitsizlikle mücadele ve kamu kurumlarına güveni yeniden inşa etmek için bölgesel işbirliği ve diyaloğu öne çıkaran Eşitsizliğe Karşı Küresel İttifak girişimi başlatıldı. Sürdürülebilir Kalkınma için Sermayeyi Ölçeklendirmek adı verilen bir başka girişim de 2025 sonuna kadar kurulacak bir şirket aracılığyla güneş enerjisi gibi sürdürülebilir projelere finansmanı kolaylaştırmayı amaçlıyor.

Hamburg’taki konferans gıdadan enerjiye, yapay zekadan biyoçeşitliliğe kadar uzanan birçok alanda görüşmelere ev sahipliği yaptı. En çok konuşulan konulardan biri de başta BM olmak üzere adı geçen konularla ilgili çözüm üretmeye çalışan uluslararası örgütlerin güçsüzleştirilmesiydi. Sürdürülebilirlik, özellikle de küresel sorunlarda, uluslararası işbirliği olmadan mümkün görünmüyor. İklim krizi müzakereleri bunun en somut örneği.

 ***

“Çok Taraflılık bitiyor algısı endişe verici”
UNDP Başkanı Achim Steiner

Foto: O. Gurbuz

Şu anda en zengin ülkelerin birçoğunun, sorunları birlikte çözmek ve birbirimize yatırım yapmak için on yıllardır inşa ettiğimiz bu mimariye yatırım yapma konusundaki geleneksel inanç ve taahhütlerinden bir cümleyle nasıl geri çekildiklerini gözlemliyorum ve kaçınılmaz olarak ABD hükümetinin son kararları birçok kuruluş için bu istikrarsızlaştırıcı anı güçlendirdi. Ancak bu artık yüzleşmek zorunda olduğumuz fiziksel ve finansal bir risk. Bence daha endişe verici eğilim, bu algı veya kasıtlı olarak çok taraflılığın işe yaramadığı, sorunları çözemediği propagandasının yapılması. Aslında asıl endişelenmemiz gereken şey, insanların güvenlerini ve bakış açılarını kaybetmeleri halinde, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra sürekli savaşa girme riskiyle başa çıkmamıza yardımcı olmak için doğmuş bir fikri ortadan kaldırabilecek olmaları.

***

Yapay zekasız e-posta atamayız
Hamburg Yapay Zeka Merkezi Yönetim Kurulu Başkanı Alois Krtil

Yapay zekanın sağladığı enerji tasarrufuna bakmadan sadece yapay zekanın enerji tüketiminden bahsetmek biraz haksızlık olur. Dünya çapında manuel işlemler yapıyorsunuz ve bu da çok fazla doğal kaynak tüketiyor; karşılaştırma yapmak çok zor. İletişim, örneğin internet vb. zaten küresel ve veri merkezleri ile merkezi olmayan ağlar tarafından yönlendiriliyor ve yapay zeka olmadan bunlar olmayacaktı. Eposta gönderemeyecek, telefon açamayacaktık. Yapay zeka dil modelleri gibi onlarca yıldır çalışıyor ve bu da elbette kaynak tasarrufu sağlıyor. Enerjiyi unutun demiyorum elbette ama herkesin yeniden icat etmek zorunda kalmaması farklı bir paradigma, bu nedenle enerji tasarrufu da yapılıyor.