Sosyal medya “faturamı ödeyemiyorum” paylaşımlarından
geçilmiyor. Enerjide devrim niteliğinde bir değişiklik şart. Peki, nasıl
yapacağız?
Özgür Gürbüz-BirGün Pazar/20 Şubat 2022
Kime dokunsak enerji faturalarından yakınıyor. Kazancımız
faturaları ödemeye yetmiyor. Aldığımız hizmetin kalitesi düşük. Enerji sektörü
birkaç şirketin kontrolünde. Enerji dönüşümünün, başka bir deyişle, enerjide
devrim niteliğinde bir değişikliğin şart olduğu ortada. İyi ama nasıl
yapacağız? Üretim ve dağıtımı kamulaştırsak tüm sorunlar çözülür mü? Uygun her
yere güneş paneli koyarsak iklim krizi başta olmak üzere çevre sorunları biter
mi? Başka bir dünya hepimizin istediği ama o dünyanın resmini nasıl yapacağımızı
yeterince konuşmuyoruz.
Resmin özelliklerini ise biliyoruz; doğaya en az zararı
verecek, iklim krizine yol açmayacak, daha fazla enerji tüketmeyi değil
enerjiyi verimli kullanmayı öne çıkaracak, istendiğinde erişilebilir olacak ve
temel ihtiyaç olduğuna göre kimse yokluğunu çekmeyecek.
İklim krizine neden olan kaynaklar belli; petrol, kömür ve
doğalgaz kullanılmayacak. Nükleer santralların kaza, sızıntı ve atık sorunu
çözülemedi, seragazı emisyonları konusunda da masum değil; rüzgara göre
6 kat daha fazla emisyona yol açıyor. Amacımız doğayı korumak ve gelecek
kuşaklara yaşanabilir bir dünya bırakmak. Bu durumda geriye yenilenebilir
enerji kalıyor. Barajların doğaya verdiği zararı da yaşayarak öğrendiğimize
göre onları da listeden çıkartabiliriz. Kötü uygulamaları örnek almadan, güneş,
rüzgar, biyokütle, jeotermal, dalga ve hidrojenle yola devam edebiliriz.
Endüstriyel bir toplumda yaşayacaksak eldeki kaynaklar bunlar.
Yenilenebilir yeter mi?
Yenilenebilir enerjinin talebi karşılama sorunu da yok. 2019
yılında küresel enerji tüketimi 65 petavatsaatti (PWh). Bugünün teknolojisiyle sadece
güneşten 5800 PWh elde edebiliyoruz ve halihazırda bu potansiyelin yüzde
60’ı ekonomik. Türkiye’de de petrol ve gaz yok ama rüzgar ve güneş bol. Burada
sorun potansiyel değil, onu değerlendirmek için kullanılacak kaynakların
eldesinde doğaya verilecek zarar. Bu yüzden de enerji tüketimini azaltmayı ve
enerjiyi verimli kullanmayı her şeyin önüne koymalıyız. Yoksa bir çıkmaz sokağa
gireceğiz.
Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı (IRENA), 2050
yılında sıcaklık artışını 1,5 derecenin altında tutacak bir senaryoda, enerji
tüketimini yüzde 10 oranında azaltmak, talebin neredeyse yüzde 90’ını
yenilenebilir enerjiden karşılamak mümkün diyor.
Güneş, rüzgar pahalı mı?
Şimdi maliyetlere bakalım. Enerji sektöründe kabulü yüksek
olan Lazard şirketinin 2021 sonuna dayanan hesaplamalarına göre büyük ölçekli
güneş ve rüzgar santrallarından elektrik üretmenin kilovatsaat başı maliyeti
2,6 ila 3 sent aralığına gerilemiş görünüyor. Türkiye’deki son ihalelerde de bu
fiyatlar ortaya çıktı zaten. En ucuz seçenekler güneş ve rüzgar, onu bazı
doğalgaz santralları ve jeotermal enerji izliyor. Ardından kooperatiflerce
kurulan güneş santralları geliyor. Kömür, güneş termal santrallar, nükleer ve
bireylerin çatılarına kurdukları güneş panelleri bu sırayı izliyor. Fiyatı
belirleyen onlarca etken var elbette; örneğin sosyal maliyetler burada yok. Buna
rağmen güneş ve rüzgarın başını çektiği yenilenebilir enerji kaynakları açık
ara önde. Ucuz enerji istiyorsak adres belli.
Güneş batınca ne olacak?
Rüzgar ve güneş gibi bazı kaynaklar sürekli elektrik
üretmedikleri için yokluklarında sistemi biyokütle, jeotermal, hidrojen ve
batarya sistemleriyle desteklemek gerekecek. Güneş enerjisinin depolama
destekli uygulamalarında maliyetler artsa da 5-10 yıl içinde depolama
maliyetlerinin de hızla düşmesi bekleniyor. Bu teknolojilerin en büyük
avantajlarından biri de sizi şebekeden bağımsız hale getirip, dağıtım
şirketlerinden kurtarması olabilir. Bir sitede veya köyde, küçük bir güneş ve
rüzgar gücünü, biyogaz santralı ya da elektrik depolama sistemiyle
desteklediğinizde tüm faturalarla vedalaşabilir, yatırımın maliyetini
çıkardıktan sonra çok daha ucuza elektrik üretebilirsiniz. Çatınıza koyacağınız
güneş panelleri ve bir depolama sistemiyle bağımsızlığınızı ilan edip, petrol
fiyatı arttı, doğalgaz zıpladı haberleriyle ilgilenmezsiniz. Güneşin yakıt
maliyeti yok.
Enerji nerede kullanılacak?
Enerji üretimi ve dağıtımını tamamen kamulaştırsak bile bir
maliyeti olacak. İletim ve dağıtım hatlarının bakımı, santralların işletmesi
gibi hizmetlerin de karşılanması şart. Kamunun kâr beklemeden bu hizmetlerini
sunduğunu düşünürsek faturaların biraz hafifleyeceği ortada. Ancak burada bizi
bekleyen bir tehlike var. Çok ucuz enerji tüketimi artırabilir, enerjinin
verimli kullanılmasının önüne geçebiliriz. Doğu Bloku’ndaki sorunlardan biri de
buydu, o ülkelerde enerji yoğunluğu çok yüksekti. Enerji üretirken ödediğimiz
bedeli fiyata yansıtmanın bir yolu, kullanılan alana göre fiyatlandırmak
olabilir. Ekmek üreten bir fabrikaya verilen elektriğin fiyatıyla, lüks bir
ürün üreten fabrikaya verilen elektriğin fiyatı farklı olmalı. ÖTV ve vergi
kalemleri daha çok tüketiciyi ilgilendirdiği için üretim aşamasındaki karar
verme süreci üzerinde etkisiz kalabiliyor. Ucuz enerjiden çok enerjinin verimli
kullanılmasına ve kimsenin temel ihtiyaç haline gelen enerjiden mahrum
kalmamasına odaklanmalıyız.
Başka bir “kamulaştırma” mümkün
Mümkün olan herkesi, evinin çatısında, köyünde, sitesinde ve
apartmanında elektrik üretmeye teşvik edebiliriz. Enerji kooperatifleri,
belediyelerin kuracağı enerji şirketlerine ortaklık ve daha pek çok farklı
yolla üretimi başka türlü “kamulaştırabiliriz”. Enerjide kendine yeten her köy,
kasaba iletim ve dağıtım kaynaklı maliyetlerin düşmesine, kayıpların azalmasına
yarar. Resmi rakamlara göre iletim ve dağıtım kaybı yüzde 10 civarında. Yarıya
indirmek iki büyük kömür santralının üretimine eş elektrik demek.
Türkiye ısrarla yenilenebilir enerjiyi şirketler aracılığıyla
geliştirmeye çalışsa da bireyler veya kooperatiflerle yola çıkmak da mümkün.
2019 yılında Almanya’daki 120 bin megavatlık yenilenebilir enerji kurulu gücünün
yüzde 40’ına çiftçiler ve bireylerin sahip olduğunu düşünürsek, devletin doğru
yönlendirmeleri, enerjide 4-5 şirkete bağlı kaderimizi kökten değiştirebilir.
2019’da Almanya’nın yenilenebilir enerji kurulu gücü 120 bin megavatı
geçiyordu. 50 bin megavatına yakınının bireylerin elinde olması demek neredeyse
bugün Türkiye’deki tüm barajların, rüzgar ve güneş santrallarının yurttaşların
elinde olması anlamına geliyor. Tarlalarda çiftçilere ait rüzgar türbinleri,
köylerde biyogaz tesisleri ve kentlerde de evlerin çatılarında fotovoltaik
paneller var. Enerji kooperatifleri de oldukça yaygın. Kamulaştırmayı
tartışırken halkın enerji üreticisi ve tüketicisi olduğu başka bir modelin
mümkün olduğunu unutmamalıyız.
Havuç olmadan sopa olmaz
Enerjiyi daha az kullandıracak ve bunu teşvik edecek bir
sisteme ihtiyacımız var. Kademeli fatura gibi, “havuç ve sopa” içeren
uygulamalarla az kullanımı teşvik etmekte bir sakınca yok. Ancak, insanların
tasarruf yapabilmesi için gerekli düzenlemeleri yapmadan çok tüketeni
cezalandırmaya kalkarsanız kademeli tarifede havuç kalmaz, sadece herkesi
sopalarsınız. AKP’nin yaptığı da buydu ve sopayla karşılaşan insanlar isyan
etti. Daha iyi yalıtımlı binalar, enerjiyi tasarruflu kullanan ev aletleri veya
ulaşım araçları, elektrik üreten güneş panelleri için vergi indirimi veya uygun
kredi gibi hiçbir aracı halkın kullanımına sunmayan iktidar partisinin
yurttaşlara “artık az enerji harcayın, harcamazsanız daha çok ödeyin” demesi
haklı olarak herkesi isyan ettirdi. Acı çekiyoruz ama iyi tarafından bakalım.
Yeniden kuracağımız Türkiye’nin enerji politikası nasıl olmalı, onu tartışmaya
başladık.