Özgür Gürbüz-BirGün/25 Ocak 2015*
31
Ocak 2012’de Haydarpaşa Garı’nın kapatılmasıyla başta İstanbul-Ankara olmak
üzere birçok tren seferi iptal edilmişti. Sonuçları ortaya çıkmaya başladı. 2012 yılında Türkiye’de trenle seyahat eden
yolcu sayısında yüzde 22 oranında düşüş yaşanmış. Tren olmayınca yolcular
mecburen kara taşımacılığına yönelmiş. Aynı yıl otomobille yapılan yolculuklar
yüzde 10,5 artarken, havayolu taşımacılığındaki artış da Türkiye’yi bu alanda
Avrupa’nın 'lider ülkesi' yapmış. Sakın sevinmeyelin. Emisyon rakamlarını görünce
havayolu taşımacılığındaki artışın övünülecek bir durum olmadığını
göreceksiniz.
Avrupa
Çevre Ajansı’nın (AÇA) şehirlerarası ulaşımın yarattığı çevre baskısını
incelediği raporu, çok açık bir şekilde bir otomobil ülkesi olma yolunda
ilerlediğimizi gösteriyor. Yüksek hızlı tren reklamlarına aldanmayın. Yapılan
otoyollar, otomobil üreticilerine verilen gizli ve açık teşvikler, köprüler ve
bireyselliği öne çıkaran devlet politikası otomobilleri yolların kralı yaptı.
2008-2012 yılları arasında demiryoluyla yapılan seyahatler yüzde 9,8 oranında
azalırken, 2009-2012 arasında kişi başına düşen otomobille seyahat sayısı yüzde
25,2 oranında arttı.
Artık, yurtiçi yolcu taşımacılığında yüzde
60’lık payla otomobil tercih ediliyor. 1995 yılında bu oran sadece yüzde 36,5’tu.
Demiryolu ise neredeyse yok, payı 2012’de yüzde 1,7’ye kadar geriledi. Kalanı
da otobüslerle yapılıyor ama onun oranı da hızla düşüyor. Bundan 10 yıl
öncesine kadar otobüsler otomobillere karşı direnebiliyordu. Özellikle 2005’ten
sonra direksiyon tamamen otomobile doğru kırıldı.
Türkiye’deki şehirlerarası yolcu taşımacılığında araçların payı (%)
|
|
Otomobil
|
Otobüs
|
Tren
|
1995
|
36,5
|
59,4
|
4
|
2005
|
50
|
47,5
|
2,5
|
2012
|
61,6
|
36,6
|
1,7
|
Kaynak: EEA, Focusing on environmental pressures from
long‑distance transport.
Sadece
otomobil değil, havayolu taşımacılığı da artıyor. Her iki ulaşım yöntemi başta
iklim değişikliği olmak üzere çevreye zarar veriyor. 1990-2012 arasında Türkiye’nin havayolu kaynaklı emisyonları yüzde 311
oranında artmış. Avrupa’daki 32 ülke arasında, Letonya ve Romanya’dan sonra
en çok artışın olduğu ülkeyiz. Daha sık uçağa biniyoruz, daha çok kirletiyoruz.
Türkiye’de
her 100 kişiden 11,4’ünün otomobili var. İngiltere’de bu rakam 46, Fransa’da
51. Avrupa’ya göre rakam hâlâ düşük ama eğilim onların yaptığı hatayı tekrar
ettiğimizi gösteriyor. Otomobil bağımlılığı belalı. Avrupa en çok ulaşım
politikalarını değiştirmekte zorlanıyor. Bu yüzden hedefler koyuyor. Bakın
Avrupa ne yapmak istiyor, biz ne yapıyoruz.
Ulaşım
kaynaklı seragazı emisyonlarını 2050’ye kadar 1990 seviyesinin yüzde 60
oranında altına çekmek istiyorlar. Biz ise havaalanı açıp duruyoruz. Orta
mesafedeki şehirlerarası yolculuklarda hedef, 2050’ye kadar büyük çoğunluğunun
demiryoluyla yapılması. Bizim hedefimiz ise daha çok karayolu ve köprü.
Avrupa’da
2015 hedefi yeni otomobillerin kilometre başına 130 gramdan az karbondioksit
çıkarmasıydı. Bu hedefe şimdiden ulaştılar. Bizde sabah akşam yerli otomobil
konuşuluyor ama çevreyle ilgili bir şey duymadık. Avrupa’da sürdürülebilir biyoyakıtla çalışan
araç sayısı şimdiden yüzde 5’i geçti. Bizde
otomobillerin yüzde 50’si, çevreci olduğu iddia edilen, ithal gazla (LPG) çalışıyor.
Nasıl
sıkışmış bir trafik kornaya basarak açılmıyorsa, çevreci bir ulaşım politikası
da, “biz çok çevreciyiz” demekle olmuyor. Plan, hedef ve icraat lazım.
*Bu yazı gazetede basılandan biraz farklı. Anlam hatalarına neden olmamak için birkaç yerde düzeltme yaptım. Örneğin, biyoyakıtın sürdürülebilir biyoyakıt olduğunu yazdım.