Özgür Gürbüz-BirGün/11 Aralık 2012
İzmir’in
Gaziemir ilçesindeki Aslan Avcı Döküm Sanayi ve Ticaret A.Ş.’ne ait kurşun
döküm fabrikasında beş yıl aradan sonra yeniden radyasyon tespit edilmesi geçen
haftanın aslında en önemli gündem maddesiydi. Hükümet korkusu mu, kapasite
yetersizliği mi bilinmez, medyanın büyük bir kısmı olayı görmezden gelmeye
çalıştı. Fabrikadaki son durumu ortaya çıkaran Radikal gazetesi bile 10 Aralık
günü, radyasyonsuz bir atık haberi yaparak, konuyu nükleerden uzaklaştırmaya
çalıştı. Eleştirdikleri Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nun (TAEK) bile gerisinde
kaldılar çünkü TAEK bile 7 Aralık Cuma günü yaptığı iki açıklamasında da fabrika
sahasında radyoaktif kirlenme olduğunu açıkça belirtmişti.
Bu haberin
gündemde daha fazla kalmasını hükümet birkaç nedenden dolayı istemez. Üç
tanesini sayalım:
- Beş buçuk yıl önce ortaya çıkan nükleer atık meselesinin sonuçlandırılmamış olması devletin bu konudaki zaafını gösterir ki bu da nükleer santral kurmaya hevesli bir hükümetin halkın hayatıyla nasıl kumar oynadığına dair bir işarettir.
- Gündem nükleer atık olunca mesele döner dolaşır nükleer santrallere gelir. Sadece Akkuyu’da kurulacak 4 nükleer reaktörden her yıl 120 ton yüksek seviyede nükleer atık çıkacağı düşünülürse, bir fabrikanın bahçesine gömülü nükleer atıklarla baş edemeyenlerin bunlarla nasıl baş edeceği sorusunu herkes sormaya başlar.
- Mersin’de nükleer santral kurmak için Türkiye ile Rusya arasında yapılan anlaşmanın yüzlerce eksiği olduğu biliniyor. Atık konusu ise tamamen “es” geçilmiş durumda. Nükleer santralden çıkacak atıkların ne olacağı belirsiz. Rus şirket bir demecinde atıklar Rusya’ya gidecek, bir sonrakinde ise Türkiye isterse atıkları satın alabilir diyor. İzmir’deki skandal dikkatleri Mersin’deki skandala çekiyor.
Bu işin
Mersin boyutu. Bir de Gaziemir boyutu var. İzmir’deki atık meselesinde hâlâ
yanıtlanmamış sorular var. TAEK’in 7 Aralık’ta açıkladığı raporu temel alarak tarihlere
göre bir değerlendirme yaparsak bu soru(n)ları açıkça görebiliyoruz.
16
Nisan 2007
Gaziemir’deki fabrikadan İZAYDAŞ'a gönderilen
üç kamyon cürufun birinde radyasyon tespit edilmesiyle sorun ortaya çıkıyor.
Olayın üzerinden beş buçuk yıl geçmesine rağmen fabrikada hâlâ radyasyon olması
sorunun çözülmediğini açıkça gösteriyor. Halk sağlığını 5,5 yıldır tehdit eden
bu sorunu çözemeyen yöneticiler hakkında acilen işlem yapılması gerekir. Çevre
Bakanlığı, Enerji Bakanlığı ve İzmir Valiliği birinci dereceden sorumludur.
TAEK Gaziemir’de Europium 152 (EU-152) bulunduğunu
ve bu izotopun yarı ömrünün 13,5 yıl olduğunu söylüyor. Radyoaktivitenin
tamamen yok olması için 10 yarı ömür gerektiğine göre 135 yıl boyunca doğadan,
insandan yalıtılması gereken atıklardan söz ediyoruz. Geri
kalan 130 yıl için alınan tek önlem fabrikanın etrafına çit çekmek midir?
Halk sağlığını bu kadar yakından ilgilendiren bu olayın güvenliği fabrika
sahiplerine bırakılamaz.
19-20
Nisan 2007
TAEK'ten bir ekip fabrika sahasında çalışıyor.
Fırından çıkan malzemelerin döküldüğü potlarda, kurşun külçelerde, hurda
akülerin ve diğer hurda hammaddenin bulunduğu bölümlerde radyoaktif bulaşma
olmadığı tespit ediliyor. Cürufun bulunduğu depolama sahasında ise en yüksek
300 milirem/saat doz hızı ölçülmüştür. Doğada beklenen radyasyon miktarı 15milirem/saat.
Fabrikada bir ize rastlanmadığına göre bu atıklar herhangi bir işleme tabi
tutulmadan direkt depolama alanına gömülmüş olabilir. Nükleer atık
ithalatı ihtimali niye araştırılmadı? Prof. Dr. Tolga Yarman, atıkların yurt
dışından getirilme ihtimaline dikkat çekerek bir veya birden çok devletin
sorumluluğu olabilir diyor. Yarman, “Bu fabrikaya yurt dışından atık getirildi
mi? Gümrük kayıtları araştırıldı mı? O tarihlerde fabrikada çalışan işçilerle
konuşuldu mu, işçiler sağlık kontrolünden geçirildi mi” diye soruyor.
30 Nisan 2007 – 01 Mayıs 2007
ÇNAEM uzmanları firma tesislerinde çalışıyor.
Altı aydır atık depolarda bekletilen ve İZAYDAŞ atık tesisine gönderilecek
yaklaşık 1100 ton cüruf üzerinde yapılan ölçümlerde doğal radyasyon seviyesinin
üzerinde ciddi artışlar tespit ediyorlar.
Bu malzemenin yaklaşık 200 tonu kepçe vasıtasıyla geniş bir alana
serilerek yapılan ölçümler sonucunda 15 ton malzeme ÇNAEM'e gönderilmek üzere
ayrılıyor. Geri kalan 900 ton malzemenin firma tarafından aynı metotlarla
ayrıştırılmasının yapılması/yaptırılması gerektiği ifade ediliyor. Fabrika
söyleneni yapmış mı, belli değil.
Bu ziyaretten akılda kalan bir başka nokta ise
şu. 200 tonda 15 ton tehlikeli seviyede radyasyona sahip atık tespit etmiş
olmalılar ki bunu ÇNAEM'e göndermişler. Bu oran esas alınılırsa geri kalan 900
tonda 60 tondan fazla tehlikeli atık var ve orada bırakılmış, fabrikanın sorunu
halletmesi istenmiş. 14-16 Mayıs 2008 tarihleri arasında yapılan bir sonraki ziyarette
yine atık bulunmuş ve firma uyarılmış. Demek ki sorun firmaya bırakılınca
hallolmuyor. Olayın daha ciddi bir şekilde ele alınması için nükleer atıktan
başka ne bulunması lazım?
16-21 Haziran 2008
TAEK yine fabrikaya gitmiş ve 21 ton 300
kg atık ayrıştırmış.
21-26
Temmuz 2008
TAEK ekipleri yine fabrikada çalışmış. Bu
tarih çok kritik çünkü kazı yapılmış ve 5 metre derinlikte atık bulunmuş. Bu da
gösteriyor ki birileri burayı nükleer atık depolamak için kullanmış. Atıklar yine
ÇNAEM'e gönderiliyor ama bu defa miktar 151 ton 900 kg. EU-152 ve EU-154
bulunuyor.
25-31
Ağustos 2008.
Bu defa 8 metre derinlikte kazı yapılıyor ve
73 ton 450 kg radyoaktif cüruf daha çıkıyor.
01
Eylül 2008 ve 03 Eylül 2008
TAEK ekipleri tarafından firmaya hurda
hammadde temin eden Ankara’da yerleşik firma tesislerinde radyasyon ölçüm ve
kontrolleri yapılmış, yapılan ölçüm ve kontrollerde herhangi bir radyoaktif
bulaşma tespit edilmemiş. İstanbul, Kocaeli, İzmir ve Kırıkkkale’deki
tedarikçilerde de radyasyon izine rastlanmıyor. Görüldüğü gibi atıkların
hurdalarla geldiğine dair kanıt yok. İthal edilme olasılığı daha da artıyor.
22-24
Ekim 2008
TAEK, firmanın
"Geçici Depolama Yeri" inşa ettiği ve "Karantina
Sahası" oluşturduğunu belirtiyor. Gelen hammaddelerin radyasyon
ölçümleri yapılıyor, kapalı istif sahasına personel ve insan geçişinin
önlenmesi amacıyla ikinci bir tel örgü çekiliyor. Radyasyon uyarı ve işaretleri
yerleştiriliyor. Bir anlamda Türkiye’nin ilk nükleer atık çöplüğü belgelenmiş
oluyor. Bu tarihe kadar TAEK’in fabrikadan aldığı radyoaktif cürufun miktarı 247 ton 750 kg. Bu tarihten sonra
fabrikadan atık çıkışı olmuyor.
Tüm bunlar gösteriyor ki Türkiye ne nükleer
santral kurmaya, ne oradan çıkacak ve binlerce yıl radyoaktif kalacak atıklarla
baş etmeye hazır. Yapılacak en akıllı iş bir an önce nükleer santral
projelerini iptal etmek ve Gaziemir için ciddi bir çalışma başlatmak olmalı.