Özgür Gürbüz-BirGün/4 Kasım 2016
Türkiye Üçüncü
Sektör Vakfı (TÜSEV), geçtiğimiz hafta ilginç bir araştırmanın sonuçlarını
açıkladı. Türkiye’deki bireysel bağışları ve hayırseverliği araştıran bu
çalışmanın sonuçlarına göre Türkiye’de her birey yılda 228 TL bağış yapıyor. Bu
bağışın da sadece 16,7 lirası kurumlara gidiyor. Aslan payı ise dilencilere
ait. Her yıl yaptığımız bağışın yaklaşık dörtte birini (53,2) dilencilere
veriyoruz. Dilencileri, fitre, zekat ve akrabalara verilen maddi destekler
izliyor.
Bu durumu
görünce iki nedeni olabilir diye düşünmüştüm. Sık sık, gerçekten muhtaç durumda
olup olmadıklarını düşündüğümüz dilencilere, adı sanı belli kurumlardan daha
çok güvendiğimizi ve bağış yapma kültürümüz, alışkanlığımızın olmadığını, ana
göre karar verdiğimizi. Araştırmayı yürütenler beni daha fazla derde düşürmemek
adına bu meseleyi de irdelemiş. Bağışçılara, “yardımlarınızı neden bir STK
(sivil toplum kuruluşu) aracılığıyla yapmıyorsunuz” diye sormuş. Yanıt
verenlerin yüzde 5’i kurumları tanımadığını, yüzde 13’ü tanıdığını ama
güvenmediğini, yüzde 26’sı ise yaptığı yardımların düzensiz olduğundan
bahsetmiş. Yüzde 52’lik bir kesim de, “yaptığım yardım miktarı çok düşük”
diyerek, kurumsal miktarların bütçesinin üstünde kaldığını ima etmiş.
Çalışmanın bir
ilginç sonucu da şu. Araştırmaya katılanların sadece yüzde 10’u çoğu insana
güvenebileceğini belirtirken, yüzde 90’ı diğer insanlara güven konusunda hiçbir
zaman dikkati elden bırakmamak gerektiğini söylemiş. Türkiye çelişkiler ülkesi.
Yapılan bağışların dörtte biri hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığımız
dilencilere gidiyor ama her 10 kişiden dokuzu bağış yapmak için güvenin önemli
bir faktör olduğunu söylüyor. Fikir başka, eylem başka.
Bağış yapılan
konulara bakıldığında ise fakir ve düşkünlere yardım (%20,5), yetimlere yardım
(%13,9) ve eğitim (%11,8) öne çıkıyor. Listenin son sıralarında, çevre koruma
(%1,2), mülteciler (%1,1), sanat, kültür, tarihi koruma (%1) ve hayvanları
koruma (%0,9) konuları yer alıyor. Genelde muhtaç insanlar bağışa itiyor.
Eğitim konusun en çok bağış yapılan alanlar içinde yer almasının dibe vurmuş
eğitim sisteminden mi yoksa ideolojik nedenlerden dolayı mı olduğu da ayrı bir
araştırma konusu olabilir.
Sivil toplum
kuruluşlarının bağış toplamakta çok zorlandığını biliyoruz. Devletin halktan
topladığı vergileri belli sosyal alanlara giderek daha az aktardığını, tüm işi
vatandaşların sırtına yüklemeye başladığı gerçeğini de hatırlarsak, bireysel
bağışların dernekler ve vakıflar için taşıdığı hayati önemi daha da iyi
görebiliriz. 15 Temmuz’da ölen 240 kişi için bile bağış kampanyalarının
yapılması, devletin sosyal işleri vatandaşa yükleme konusunda ne kadar hevesli
olduğunun en net kanıtlarından biri sayılabilir. Saraylar, köprüler yaptıran
devletin 240 kişinin ailesine yardım edecek durumu yoksa, o başka tabii.
Bu durumda sivil toplumun kendini halka anlatması ve bireysel bağış miktarını artırmaktan başka çaresi yok. Son yıllarda yaygınlaşan, internet üzerinden projelere maddi kaynak toplanması, kurumlara yapılan aylık düzenli bağışlar ve koşu organizasyonları da bunun bir göstergesi. Aynı araştırma, bireylerin yüzde 84’ünün bağış yapacağı kurumların iyi yönetildiğinden ve bağışın amaca uygun kullanıldığından emin olmak istediklerini ortaya koyuyor. Peki, bu nasıl yapılacak?
Bu durumda sivil toplumun kendini halka anlatması ve bireysel bağış miktarını artırmaktan başka çaresi yok. Son yıllarda yaygınlaşan, internet üzerinden projelere maddi kaynak toplanması, kurumlara yapılan aylık düzenli bağışlar ve koşu organizasyonları da bunun bir göstergesi. Aynı araştırma, bireylerin yüzde 84’ünün bağış yapacağı kurumların iyi yönetildiğinden ve bağışın amaca uygun kullanıldığından emin olmak istediklerini ortaya koyuyor. Peki, bu nasıl yapılacak?
Yüzde 1’in gücünü küçümsemeyin
Macaristan’da yıllardır
uygulanan bir yöntem derdimize deva olabilir. Macarlar, gelir vergilerinin
yüzde 1’ini istedikleri bir sivil toplum kuruluşuna bağışlayabiliyor. Dernekler,
vakıflar da bu bağışı alabilmek için kampanyalar düzenliyor, kendilerini ve bu
bağışla ne yapacaklarını anlatıyor. Şeffaflık ve kurumların tanınırlığı da bu
süreçte artıyor. Bağışçılar bir form dolduruyor, bir sivil toplum kuruluşu
seçiyor; hepsi bu.
Bu uygulama
Türkiye’de sivil toplumun halk tarafından daha iyi tanınmasını sağlayıp, güven
sorunlarını giderebilir. Dilenciler, muhtaç gruplar adına dergi sattıklarını
söyleyen meçhul oluşumlar, cami yaptırma dernekleri için açılan kontrolsüz
kutular gibi bağışların nereye gittiği belli olmayan grupların halkı
kandırmasının da önüne geçilebilir. Her şey kayıt altına alınır. Şunu da
belirtmeliyim ki benim tercihim, Türkiye’de gelir vergisinden yapılacak
bağışın, araştırmada da görüldüğü gibi, fon bulmakta zorlanan çevre, hayvan
hakları ve benzeri konularda çalışan kuruluşlara aktarılması olur. İnsanların
vergilerinin kendi istekleri dışında kullanılmasını; yüzde 1 oranında da olsa önleyebilir.
Yüzde 1’in gücünü küçümsemeyin.
Araştırmanın tamamına ulaşmak isterseniz: Araştırma için: http://bit.ly/2fvf1uW
Araştırmanın tamamına ulaşmak isterseniz: Araştırma için: http://bit.ly/2fvf1uW