Özgür Gürbüz-BirGün/5 Haziran 2015
Mutsuz
evliliklerde eşlerin birbirine tatsız yakarışlarından biri, “hayatımı yedin”dir. 7 Haziran’da
milyonlar sandığa, “Hayatımı yedin(iz)”
diye söylenerek gidecek. Yemek fiilinin her anlamda hakkını verdiklerini bilerek.
13 yıl, dile
kolay. 13 yıl önce başka bir ülkede yaşıyorduk. Demokrasiyi oturtmaya çalışan
sancılı bir ülkede. O zaman sorsaydınız “en
kötüsü bu” derdik. Şimdi ise her sabah kalktığımızda “en kötüsü dündü” diyoruz. Her gün daha kötüye giden bir ülkedeyiz.
Özal ile başlayan ‘çağ atlama’
sloganlarına gülüyorduk ama Erdoğan hükümetleriyle çağın gerisine düştük.
Bugün
Türkiye’de ‘imam nikahı’ numarasıyla
kadınları köleleştirmeyi savunan bir hukuk sistemi var. Kadınların dünyanın
birçok gelişmiş ülkesinden önce seçme ve seçilme hakkının tanındığı ülkenin
geldiği nokta bu.
Bugün Türkiye’de taraf tutan, taraf tutmayanı bertaraf etmek için hukuken bir bahane bile uydurma gereği duymayan mahkemeler var. Sahte delillerle insanları hapse atan, bu sahte delilleri göre göre gerçekmiş gibi haber yapan ‘gazeteciler’ var. Siyasetçi değil ahlak zabıtası kesilenlerin yolsuzluk kasetleri var. Dindarmış gibi yapanların boş zamanlarında dini “bakara makara” diyerek tiye alması var. Madende işçi arkadaşını kaybeden işçiye tekme atan danışman var. Sonucunda birbirine bağıran çağıran, farklı düşündüğü için karşısındakini öldüren bir halk var. Karısına, sevgilisine aşkını onu öldürerek gösteren erkekler var. 13 yılda ülkeyi getirdikleri nokta bu. Biz ‘konuşurken’ yaptıkları bu. Artık şiddet ve nefretin olmadığı bir ülkeyi hatırlamayan çocuklar var.
Bugün Türkiye’de taraf tutan, taraf tutmayanı bertaraf etmek için hukuken bir bahane bile uydurma gereği duymayan mahkemeler var. Sahte delillerle insanları hapse atan, bu sahte delilleri göre göre gerçekmiş gibi haber yapan ‘gazeteciler’ var. Siyasetçi değil ahlak zabıtası kesilenlerin yolsuzluk kasetleri var. Dindarmış gibi yapanların boş zamanlarında dini “bakara makara” diyerek tiye alması var. Madende işçi arkadaşını kaybeden işçiye tekme atan danışman var. Sonucunda birbirine bağıran çağıran, farklı düşündüğü için karşısındakini öldüren bir halk var. Karısına, sevgilisine aşkını onu öldürerek gösteren erkekler var. 13 yılda ülkeyi getirdikleri nokta bu. Biz ‘konuşurken’ yaptıkları bu. Artık şiddet ve nefretin olmadığı bir ülkeyi hatırlamayan çocuklar var.
7 Haziran
seçiminde AKP’nin yenilmesi veya HDP’nin barajı geçerek Meclis’teki dengeleri
bozması halinde bu Türkiye sıfırlanacak.
İlmek ilmek dokuyarak yaratacağımız yeni bir ülkeye uyanacağız.
25-30 yaşlarındaki
insanlar ilk defa yeni bir lider görecek. Başbakan-cumhurbaşkanı tanımları
değişecek. Ülkeyi yönetenlerin işinin ülkede yaşayanları azarlamak olmadığını
öğrenecekler. Siyasetin hakaretle değil mizahla, nükteyle yapıldığı günleri
görecekler. Türkiye’de nefretle, kinle, ötekileştirerek ve hakaretle siyaset
yapma biçimi sıfırlanacak.
Dış politika
da sıfırlanacak. Komşularıyla kavga eden, onları tehdit edip, iç işlerine
karışan Türkiye gidecek yerine “yurtta
barış dünyada barış” diyen Türkiye gelecek. Tırlar sıfırlanacak,
kasalarındaki silahlar boşaltılacak.
Ayakkabı
kutularıyla iş yapanlar, eşe dosta sınav sorusu paslayanlar, tecavüzcüleri
serbest bırakanlar, ayakkabı kutusu hırsızlarını koruyup, işçilerin grevlerini
erteleyenler de sıfırlanacak.
İhalelerden
alacağı paralar uğruna ülkeyi nükleer bataklığa sokanlar, ülkenin derelerini
olmadık HES’lere teslim edenler, kömür için zeytine kıyanlar, rant için
ormanları kesenler; hepsi sıfırlanacak. Seçimde iktidar değişirse yeni bir
Türkiye kurma umudu hiç olmadığı kadar güçlenecek. 5 Haziran Dünya Çevre Günü gibi
birçok önemli tarih, belki de bir süre sonra sorunlarla anılmayacak aksine
kutlanacak. Böyle bir umut var çünkü herkes kötüyü gördü. Ortada kötünün
tekrarına müsaade etmeyecek bir irade var.
Seçimden
istenilen sonuç çıkmazsa bir sıfırlama da orada olacak. Muhalefetin eski bildikleri
sıfırlanacak. Yeni bir eylem planı, yeni bir örgütlülük gerekecek ama ne olursa
olsun bir 13 yıl daha heba edilmeyecek. Bu maçın ikinci yarısı yok.