Özgür Gürbüz-BirGün/12 Ağustos 2016
Afşin-Elbistan Termik Santrali Foto: O.Gurbuz |
Özür dilendi Akkuyu göründü
Çin ile
nükleer enerji alanında işbirliğinin kapılarını açan mutabakat zaptı Haziran
sonunda imzalandı ve dün TBMM’de kabul edildi. Yandaş medyada üçüncü nükleerin
Çin’e verileceği şeklinde yorumlanan bu gelişme Türkiye’nin nükleer enerji
batağına kendisini daha fazla sokacağının sinyallerini veriyor. Ben Çin’e
açılan bu kapının, zor durumdaki Akkuyu ve Sinop projeleriyle de ilgili
olabileceğini düşünüyorum. Uçak krizinden sonra Rusya, Akkuyu’daki hisselerinin
yüzde 49’unu satışa çıkarmıştı. Yüzde 49 çünkü Türkiye ile Rusya arasındaki
anlaşma gereği çoğunluk hisse hep Rusya’da kalmak zorunda. Erdoğan’ın Putin’den
özür dilemesiyle proje yeniden gündeme geldi ama Rusya hem riski azaltmak hem
de petrol ve doğalgaz gelirlerinin düşmesiyle zorlanan ekonomisine kaynak
bulmak için satışta ısrar edebilir. Çinlilerin Ruslarla nükleer işbirliği var,
Rus yapımı nükleer santraller 10 yıldır Çin’de çalışıyor ve yeni yapılanlar
var. Bu hisselere Çin talip olabilir. Sinop’ta ise Çin-Japonya ortaklığı
imkansız gibi. Japonya aradan çıkarsa Çin-Fransa gündeme gelebilir, benzer bir
işbirliği İngiltere’de yapılmak istenen santral için var. Fransa’da para yok
ama Çin’de var.
Bir ikinci
seçenek de Rusya’nın yanına Cengiz İnşaat gibi hükümete yakın bir şirketi
alarak projenin geleceğini sağlama almak istemesi olabilir. Bu ihtimal de
kuvvetli çünkü nükleer santral için verilmiş bir alım garantisi de var. Akkuyu
yapılırsa üretilen elektrik TETAŞ tarafından kilovatsaati 12,35 dolar sentten
satın alınacak. İşi garantiye alma derdi olmasa kimse piyasa fiyatının yaklaşık
üç kat üzerindeki bu alım garantisini başka birine bırakmak istemez. Rantı
bölüştürmek üzerine bir anlaşma yapılmadıysa tabii. Üstelik, Akkuyu projesine
stratejik yatırım statüsü verilmesi de gündemde. Gelsin vergi indirimleri,
kredi destekleri…
Kömüre de alım garantisi
Yerli linyit
kömürle çalışan ve özelleştirilen santrallerin sahipleri, elektrik
piyasasındaki düşük fiyatlardan şikayetçiydi. İstedikleri kârı elde edemiyorlardı.
Hükümete baskı yaptılar, Anayasa Mahkemesi’nin daha önce iptal etmesine rağmen,
özelleştirilen termik santrallerin çevre mevzuatından muaf tutulmasını sağlayan
maddeyi yeni Elektrik Piyasası Kanunu’na tekrar eklettirdiler. Şimdi bu
santraller 2020’ye kadar diledikleri gibi çevreyi kirletebilecek. Bu yetmedi,
dünyanın en kirli elektrik üretme yöntemine, kömürlü santrallere bir de alım
garantisi getirildi. Bu santrallerden üretilen elektriği devlet kilovatsaat
başına yaklaşık 6,2 dolar sentten (megavatsaati 185 TL) satın alacak. Bu rakam,
elektrik talebinin en yüksek olduğu Ağustos ayı için bu yıl belirlenen baz yük
kontrat fiyatlarından (5,4 dolar sent) daha yüksek. Kömürcüler, bütün yıl
boyunca talebin yüksek olduğu yaz aylarındaki fiyattan elektrik satacak. Böyle
özelleştirmeye herkes talip olur. Ne risk var ne de uyulması gereken bir çevre kuralı.
İklim değişikliği, hava kirliliği zaten bizim sözlüklerde yok.
İthal kömür üçkağıtları
Serbest
piyasa, özelleştirme diye diye başımızın etini yiyenlerin yarattığı enerji
piyasası, kömüre, nükleere verilen alım garantileriyle doldu. İlk bakışta iyi
gibi görünen ithal kömüre getirilen ek vergiyle, alavere ve dalavereye davetiye
çıkarıldığının farkındalar mı acaba? Belki inanmayacaksınız ama Platts gibi
enerji piyasasının en önemli kurumlarında bile, Türkiye’nin Kolombiya gibi
ülkelerden gelecek ithal kömüre koyduğu ton başına 15 dolarlık ek verginin
nasıl aşılabileceği üzerine tartışmalar yapılıyor. AB ve bazı ülkeler bu
vergiden muaf tutuldukları için, Kolombiya’dan gelen kömürün Avrupa’da bir
limana indirilmesi ve oradan yeniden Türkiye’ye gönderilmesinin yasal-ekonomik
koşulları konuşuluyor. Hesaplar bu işlemin ton başı maliyetinin 10 dolar
olduğunu göstermiş yani vergiden daha düşük. Kömüre karbon vergisi
getiremeyenlerin, özelleştirilen yerli linyit santrali sahiplerinin çıkarları
için getirdiği kurallar, Türkiye’yi bu tip ticari üçkağıtların hedefi mi yapacak
acaba?
Kayıp-kaçak
bedeli tüketiciye yıkıldı. Kimsenin izlemediği TRT’nin masrafı elektrik faturalarına
yansıtıldı. Bütün dünya, çevreyi kirletmeyen, insanları astım ve kanser hastası
yapmayan güneş, rüzgar gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının önünü açıp,
kömür ve nükleere engel çıkarırken biz tersini yapar olduk. Yenilenebilir
enerji gelişsin, daha rahat kredi bulsun diye çıkarılan alım garantisi formülü,
daha ucuz oldukları öne sürülen kömür ve nükleere uygulanmaya başladı. Sonuçta
elektrik üretiminde aşağıdaki tablo oluştu.
Kaynak
|
Alım garantisi (kWs-USD dolar sent)
|
Nükleer
Akkuyu
|
12,35
|
Nükleer
Sinop
|
11,80
|
Yerli linyit
|
6,2
|
Rüzgar
|
7,3
|
Hidroelektrik
|
7,3
|
Jeotermal
|
10,5
|
Güneş
|
13,3
|
Biyokütle
|
13,3
|
Dünyada güneş
enerjisinin fiyatının 8 sentlere kadar indiğini, Türkiye’de 5-6 sente elektrik
üreten rüzgar santralleri olduğunu hatırlatalım. Yukarıdaki tabloda da açıkça
görüldüğü gibi, çevreyi kirletmeyen, iklim değişikliğine yol açmayan bu
kaynaklar, sosyal maliyetleri hesaba katmasanız bile ülkemizde nükleer ve kömür
santralleriyle baş edebilecek ekonomik güçte. Temiz bir dünya ve gelecek için
önümüzdeki tek engel ise siyasi irade ve rant hesapları. Bunu bilmenizde fayda
var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder