Eşkıya deryaya hükümdar olmaz

Özgür Gürbüz-BirGün/19 Ağustos 2016

Lüferi nasıl bilirsiniz? Bu soruyu sormaya hazırlanın çünkü bu balığın da cenaze namazını kılmak üzereyiz. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın yayımladığı balık avını düzenleyen son tebliğ ile lüferin avlanması için sınır kabul edilen alt boyu 20 cm’den 18 cm’ye düşürüldü. Halbuki lüferin üremesi için 27 cm’ye gelmesi gerek. Başka türlü söylersek, yeni düzenleme lüferin denize bir yavru daha bırakmasına izin vermeden avlanmasına olanak sağlıyor. Akıl ve mantık ise balığın neslini devam ettirilebilmesi için üremesine izin verilmesi gerektiğini söyler. Balıkçıların lüferi birkaç yıl değil tüm meslek hayatları boyunca avlayabilmeleri için de bu gerekli. Balıkçılık, birkaç yıl içinde köşeyi dönüp, gelecek nesilleri düşünmeyenlerin ellerine kalmadıysa durum böyle olmalı. Demek ki bu ülkede akıl da, mantık da, balıkçı gibi balıkçı da kalmamış. Ya da var ama sesleri çıkmıyor, çıkamıyor.

Görünen köy kılavuz istemez. Dürüst balıkçıların hepsi, lüferin böyle sorgulanmadan avlanması halinde denizlerimizde nadiren görünen bir tür olacağını zaten söylüyor. Sivil toplum örgütleri, başta Slow Food Fikir Sahibi Damaklar Hareketi olmak üzere herkes yıllardır uyarıyor. Rakamlar da ortada. Uluslararası Doğa Koruma Birliği (IUCN) doğadaki türleri tek tek takip eden ve onların durumu hakkında bilgi veren en önemli kurum. 185 ülkeden 1300’ün üzerinde hükümet kuruluşu ve sivil toplum örgütünün ortak çalışmalarıyla hangi tür tehlikede, ne kadar tehlikede açıklarlar. Türkiye Cumhuriyeti de bu oluşumun bir parçası, işin içinde. Ne diyor IUCN? Diyor ki, lüfer bizim “Kırmızı Liste”mizde yer alan, tüm dünyada nesli tehdit altındaki türlerden biri diyor. Kırmızı Liste’deki durumunu da, nesli tükenmişten başlayan dokuz risk kategorisi içerisinde, tükenmişten dört sıra sonra, hassas olarak belirlemiş.

Sadece IUCN değil ki bu uyarıları yapan. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü de (FAO) sürdürülebilirlik adına türün en az bir kez üremesine fırsat verilmeli uyarısında bulunuyor. Bu işten ticari çıkarı olmayan herkes sorunu işaret ediyor.

Ortada yanıt bekleyen birçok soru var…

1. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, hal böyleyken lüferin avlanma boyunu artıracağına neden daha da kısalttı ve üreme yaşına gelmeden avlanmasına izin verdi açıklamak zorunda. Bunun bir bilimsel açıklaması var mı?

2. Aynı tebliğde orfoz avını yasaklayarak çok doğru bir işe imza atan bakanlık lüfer de neden bu hataya düştü? Orfoz da lüfer gibi avlanma baskısı altındaydı. Çift cinsiyetli ilginç bir balık. 12 yaşına kadar dişi ardından erkek oluyor. Bu nedenle orfozun üreme yaşına gelene kadar avlanmaması gerekiyor. Bakanlık 2020’ye kadar av yasağı getirerek önemli bir adım attı. Lüferi kurtarmak için benzer bir tedbiri almak neden bu kadar zor? Kim engelliyor? 

3. Bir açıklamayı da balıkçılar yapmalı. Fikir Sahibi Damaklar Hareketi’nden Defne Koryürek, tüm iyi niyetiyle hem türü hem de balıkçılıktan geçimini sağlayanları korumaya çalışırken, ona sosyal medya dahil her fırsatta saldıran “balıkçılar” kimler?

4. Koryürek’i FETÖ’cü ilan edip, bu tip çocuksu iftiralarla aradan çıkarmak gibi kimsenin yutmayacağı oyunlara bile başvuran bu balıkçılar gerçekten de İstanbul’daki kaptanları, ticari işletmeleri temsil ediyor mu? Ankara’daki devletimiz bu kişileri muhatap alıyor mu? İstanbul’daki dürüst, denizi seven, onu ekmek teknesi belleyen balıkçıların bu kişilere söyleyecek bir sözü yok mu?

Bu sorularımıza yanıt gelirse, bu köşede yayınlarız. Makul bir yanıtınız yoksa yapılacak tek iş lüferle ilgili kısmı acilen düzeltmek olmalı. Yanıtları beklerken de yapılacaklar var tabii. Eşkıyanın deryaya hakim olmaması için iradenizi, tüketicinin gücünü ortaya koymalısınız. Balık tezgahlarında gördüğünüz lüfere, yavrusu çinekop ve sarıkanata sırtınızı dönün. Bu kışı başka balıklarla geçirin. Eşe dosta haber salın. Lüfer alırsan ben yokum deyin. Yoksa sizin de denizin altını üstünü getirmek isteyen eşkıyadan bir farkınız olmaz.

Hiç yorum yok: