Türkiye'de her gün 7 milyon 200 bin öğrenciye
süt dağıtılıyor. İlk gün yaşanan zehirlenme olayından sonra konu birçok yönüyle
tartışılmaya başlandı. UHT sütlerin sağlıklı olup olmadığı, çocukların laktoza
karşı hassaslığı, aç karnına okula gelmeleri gibi birçok konu defalarca gündeme
geldi. Muhalefetin eleştirileri hükümeti kızdırınca rüzgar yine tersine döndü
ve medyada kampanyayı öven haberler ağırlık kazandı. Süt üreticilerinin
desteklediği kurumların halkla ilişkilercileri bile 'süt uzmanı' kesilip
televizyonlarda nutuklar atmaya, kampanyayı övmeye başladılar. Hepsinin
atladığı nokta ise kampanyanın yerlerde sürünen 'çevre' boyutu oldu. Kimse her
gün dağıtılan 7 milyon 200 bin tetrapak kutunun (karton kutu da deniyor) başına
ne geldiğini düşünmedi bile.
Gelin birlikte hesaplayalım. Günde 7,2,
haftada 36 ve ayda 144 milyon adet tetrapak kutu kampanya boyunca çöpe gidecek.
Kampanya 10 ay sürse bu 1 milyar 440 milyon kutu demek. Bu kutular
doğaya bırakıldığında yok olmaları onlarca yıl sürebiliyor. İki dakikada içilen
bir süt için onlarca yıllık bir günaha imza atmak doğru mu? Ne doğru ne de
çevreci. Çünkü bu ambalajlar sanıldığı kadar kolay geri dönüştürülemiyor. Peki
çözüm nedir, ne yapmalı?
SÜTLER CAM ŞİŞEDE DAĞITILMALI
Bütün ambalajlar içerisinde en çevreci olanı
tartışmasız cam şişeler. Okul Sütü Kampanyası'nda dağıtılan süt, cam şişelerle
dağıtılsa çocuklar için örnek teşkil edecek bir çevre hareketine de öncülük
edebilir. Sütler sınıflara kasalarla gelir. Okulda sütünü içen çocuk sınıftaki
kasaya cam şişeyi geri bırakır ve belki de ilk kez bir geri dönüşüm
uygulamasını hayata geçirmiş olur. İlköğretim çağında geri dönüşümle tanışan, çevreci
ambalajları seçmeyi öğrenen çocuklar doğa koruma konusunda da bilinçlenmiş
olurlar. Okula her gün süt getiren araçlarla kasalar geri götürülebilir.
Böylece ek bir külfet veya enerji sarfiyatına da neden olunmaz. Sadece
şişelerin temizlenmesi için su ve enerji harcanır ki, bu da kutuların üretimi
ve kullanıldıktan sonra atık haline gelmesiyle kıyaslandığında göze
alınabilecek bir bedel. Onları dağ ve bayırdan toplamanın enerji kaybı daha
fazla bile olabilir. Süt kampanyası devam edecekse, dağıtılan sütler cam şişede
dağıtılmalı; bu çok açık. Şimdi gelelim şu ambalaj meselesine...
İyi bir halkla ilişkiler kampanyası sonucu,
yanlış da olsa 'karton kutu' dediğimiz bu ambalajlar aslında plastik,
alüminyum ve kartondan oluşuyor. Bu da doğal olarak 'geri dönüşümü'
zorlaştırıyor. İcat eden firmanın adından dolayı bu ambalajlara genelde
tetrapak kutu deniyor. Geri dönüşüm için kutuların yapımında kullanılan
hammaddeleri tekrar elde etmek, yani plastik, alüminyum ve kağıdı ayırmak
gerekiyor. Teknik olarak bu mümkün ama bu teknolojiye sahip geri dönüşüm
firmalarının sayısı sınırlı. Türkiye'de bu teknolojiye sahip kaç firma var,
üretilen karton-plastik karışımı kutuların yüzde kaçı bu tesislerde geri
dönüştürülüyor belli değil. Firmaların geri dönüşümle ilgili rakamlarını kim
denetliyor o konu da karışık. Çevre Bakanlığı bu konuda ÇEVKO Vakfı'nı
yetkilendirmiş ancak bu vakfın kurucuları zaten ambalaj atığını üreten
firmalar. Örneğin, bu kutu pazarının dünya lideri Tetra Pak firması ÇEVKO'nun
da kurucuları arasında. Sadece tetrapak kutu değil tüm geri dönüşüm sisteminde
bağımsız denetçi eksiği göze çarpıyor.
SADECE YÜZDE 20'Sİ GERİ DÖNÜŞÜYOR
Dünyada bu kutuların geri dönüşüm oranı
2011'de ancak yüzde 20'ye ulaşmış. Bu rakamı da dikkatli okumalı. 2011'de
üretilen kutuların sadece yüzde 20'si geri dönüştürülmüş, kalan yüzde 80 ise ya
çöpe ya da doğaya atılmış. Firmalar dönüşüm oranlarını her yıl artırdıklarını
söylüyorlar ama bu geçmiş yıllarda doğaya bırakılan ambalajların toplandığı
anlamına gelmiyor. Verilen rakamlar hep o yılın üretiminin ne kadarının geri
dönüştürüldüğünü belirtiyor. Toplanmayan atıklar denizlerde, toprakta yıllarca
çürümeyi bekliyor veya yakılıyor. Her durumda çevre kirliliğine neden oluyor.
Kafanız karışmış olabilir. Daha önce çeşitli
gazetelerde bu kutulardan kütüphane, yatak yapıldığını okumuş olabilirsiniz.
Medyaya yansıyan 'yeşile boyama' kampanyalarına kanmayın. Onlar size geri
toplanan ve preslenerek mobilya yapılan kutuları gösteriyor, aslında yeniden
kullanımdan bahsediyor. Geri dönüşüm ve yeniden kullanım iki
farklı şey. Sürdürülebilirlik, doğanın söz konusu üretimi yaptıktan sonra eski
halinde kalabilmesi, üretimden önceki işlevini sürdürebilmesidir. O ürünün
üretiminde kullanılan hammaddenin yeniden elde edilmesidir. Çevrecilik de zaten çöplerden ev yapmak
değil, çöp üretmemektir.
DEPOZİTO ŞART
Gelelim şu süt ve meyve suyu kutularına. Bu
kutuları her yıl daha fazla kullanıyoruz. Marketlerde cam şişede meyve suyu,
süt bulmak neredeyse bir mucize. Depozito uygulaması unutuldu, çevreyi kirleten
ambalajlar için cezai bir yaptırım ya da caydırıcı bir fiyatlandırma
mekanizması yok. Bir milyarı geçen nüfusuna rağmen Çin bile süpermarketlerde
naylon torbaları cüzi de olsa para karşılığı vererek bir duyarlılık oluşturmaya
çalışırken Türkiye'de ambalaj ve çevre konusu “saldım naylon torbayı çayıra
mevlam kayıra” anlayışıyla yönetiliyor. Şirketler ne derse o oluyor. Onlarca
sosyal sorumluluk kampanyası yürüten bu firmaların internet sitelerinde geri
dönüşümle ilgili bilgiler ya çok eski ya da eksik. Örneğin tetrapak kutularda,
söz konusu geri dönüşümü yapabilecek teknolojiye sahip firmalar Türkiye'de var
mı, varsa nerede çalışıyor belli değil. Bu yazıda sorduğum soruları aslında
benim değil hükümetin firmalara sorması gerekir. Ne var ki hükümet halk sağlığı
ve çevre koruma konularında adeta hayalet gibi, ortada yok. TBMM Çevre
Komisyonu ne yapıyor merak ediyorum doğrusu.
1980'lerden sonra yeniden tasarlanan
Türkiye'de serbest piyasaya tam geçiş için adımlar atılırken, sermayenin ülkeye
gelmesi için gerekli ortamın hazırlanması yolunda hiçbir 'fedakarlıktan'
kaçınılmadı. Geri dönüşüm gibi firmaların karını azaltan, kullan-at mantığıyla
şahlanan tüketimin hızını yavaşlatan, depozito ve benzeri uygulamalar
şirketlerin sinirlerini bozuyordu. Kese kağıtları ve fileler yerini plastik
torbalara, depozitolu cam şişeler ise yerlerini pet şişelere, alüminyum ve
tetrapak kutulara bıraktı. Gelişmiş birçok ülkede depozito uygulamaları ısrarla
sürdürülürken, ülkemizde geri dönüşümün kaderi bin türlü sağlık tehlikelerine
karşı sokaklarda çöpleri karıştıran 'kağıt toplayıcıları'na bırakıldı.
Sizin ve çocuklarınızın geleceği için hayatlarını tehlikeye atan, sigortasız
çalışan bu insanların emeğinin hor görülmesi ve dışlanmaları ise işin bir başka
boyutu.
Sağlıklı büyümeleri için çocuklarına süt
içiren Türkiye, aynı çocuklara, sağlıklı yaşamak için muhtaç oldukları doğayı
kendi elleriyle yok ettirdiğinin farkında değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder