Geleceği konuşmuyoruz

Özgür Gürbüz-BirGün/29 Kasım 2018

Filmlerimiz, dizilerimiz, yazılarımız hatta politikacıların nutukları bile geçmişle ilgili. Bu bir “geçmişten öğrenme” çabası olsa anlayışla karşılanabilirdi elbette ama bu aslında “gelecekten kaçışın” belirtisi. Geleceğe dair bir hedefin olmayışının itirafı. Geçmişe adım atarak geleceği inşa edemeyeceğimizi henüz öğrenemedik.

Bugün Osmanlıcılığa sığınanların, aslında yeni bir başarı yaratamadığı ve gelecekle ilgili kitlelere umut verecek bir icraat bulamadığı ortada. Tarihe, onun da sadece hoşlarına giden kısmına sığınmaları işte tam da bu yüzden. Mevcut durumu iyiye götüremedikleri için bugünü değil geçmişi tartışmaya açıyorlar. Bugünün otoriterleşme, ekonomik kriz ve dış politikanın iflası gibi sorunlarını herkes biliyor ama CHP dönemini sadece tarih ve siyasetle ilgilenen gençler hatırlıyor. O yüzdeni gündemi geçmişe çekmek ve istediğiniz gibi çarpıtmak iktidara vakit kazandırıyor.

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ilk dönemlerinde projeleriyle gündemi kontrol ediyordu. Geleceği şekillendirmek, kısa dönemli projelerle ya da bizdeki gibi inşaat işleriyle olmasa da bunların en azından “bugün ve yarınla” ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Projelerin hemen hemen hepsinin ülkeye ekonomik ve çevresel zararlar getirmesiyle proje dönemi de kapandı. Köprüler, şehir hastaneleri, enerji projeleri sermayeyi eritti, kredi muslukları kapandı ve daha da önemlisi gelecek kuşakların ihtiyacını da karşılayacak doğa büyük yara aldı. Doğayı, ülkenin ekonomik ve sosyal geleceğini kuracağımız zemini, böyle yaralamaya devam ettikçe bundan 10, 20 veya 50 yıl sonrası için bir erek oluşturamayız. O zaman, gelsin İsmet İnönü!

İkinci bir neden de bugüne ve geleceğe dair söz söylemenin tehlikeli olması. Behzat Ç. dizisini hepimiz hatırlıyoruz. Emniyet içerisinde herkesin bildiği örgütlenmelere atıfta bulunması bile olay olmuştu. Sistemi eleştiren, hatta bırakın eleştirmeyi bugün yaşananı gösteren dizi ve filmler yayından kaldırılabiliyor, sansürlenebiliyor. Hükümetin, 16 yılda yarattığı ülkeyi halkına göstermeye tahammülü bile yok. Mesele siyaset de değil. Sigara üzerinden anlatalım…

Sigarayı ekranda göstermek isterseniz buzlamak zorundasınız ama biliyorsunuz ki ülkede varmış gibi yapılan sigara yasağı gerçekte uygulanmıyor. Nöbetteki polisinden, statları dolduran seyircisine kadar herkes yasağa rağmen sigara içiyor. AKP yetkilileriyse her fırsatta sigara yasağını başarı öyküsü gibi anlatıyor. Televizyonlar, gazeteler, sosyal medya ve siyaset; bırakın geleceği, yaşadığımız hayatı gündemine alabilse bunun gibi gerçekleşmeyen birçok icraat gözler önüne serilecek.

Geçmişe dönmek hiçbir ilerlemeci ülke için ideal ya da erek olamaz. Dünyaya bakarak, gerçekten de ne kadar geçmişte yaşadığımızı görebiliriz. Son 25 yılda 300 milyondan fazla insanı yoksulluktan kurtaran Çin, 2050’ye kadar nüfusun yüzde 80’ini kentlere taşımayı hedefliyor. Bu sadece bir yer değiştirme hedefi değil. Endüstriyel kentlerdeki nüfus 500 milyona çıkarken, 600 milyon insan da ileri teknoloji kullanılan yörekentlerde (banliyö) yaşayacak.

Danimarka 2050 yılında enerjisinin tamamını yenilenebilir kaynaklardan sağlamayı hedefliyor. Petrol, kömür ve doğalgazı tamamen terk edecek ülkede kullanılan elektrikten, ulaşıma, ısıtmadan endüstriye kadar her şey güneş, rüzgar, biyokütle gibi kaynaklardan sağlanacak. Danimarka’nın geleceğinde kömüre, nükleere, doğalgaza ve petrole yer yok.

Kişi başına düşen milli geliri 800 doların altındaki Ruanda’nın 2050 hedefi ise yaşam koşullarını yükseltmek. Atılacak adımlar arasında yeşil, akıllı, ekolojik kentler kurmak; ulaşımı modernleştirmek; toplumsal cinsiyet eşitliğini yaygınlaştırmak ve turizmi çeşitlendirmek gibi tüm gelişmiş ülkelerde görebileceğiniz konular var. Şeffaflık ve halkın katılımı da 2050 hedefleri arasında. Kimbilir, belki de otobüs durağının yerini değiştirmeden önce halka soruyorlardır.

Türkiye’nin geleceğe dönük planları ise köprü yapmak, kanal açmak ve yine köprü yapmaktan ibaret. Sosyal ya da çevresel bir değerden, genç nüfusu heyecanlandıracak bir projeden bahsetmek zor. Şimdi neden favori dizimizin Ertuğrul, fon müziğimizin mehter ve haber bültenimizin İsmet İnönü olduğunu anladınız mı?

Doğa belgeseli süslü nükleer propaganda

Akkuyu’da nükleer santral kurmak isteyen Rus şirketi Rosatom doğa belgeseli hazırladı. Nükleeri ‘temiz enerji’ olarak gösteren belgesel National Geographic’te de yayımlanacak 

Özgür Gürbüz-BirGün/24 Kasım 2018*

Mersin’in Akkuyu bölgesinde nükleer santral kurmak isteyen Rusya’nın devlet şirketi Rosatom, nükleer enerjiyi Türkiye’ye sevdirme çabalarına bir yenisini ekledi. Vahşi Cennetler adlı, iklim değişikliğiyle mücadeleye dikkat çektiği iddia edilen belgeselin tanıtımı ve ilk gösterimi 22 Kasım’da Ankara Cermodern’de yapıldı. Belgesel, Aralık ayında National Geographic kanalında yayınlanmaya başlanacak. Türkiye’nin doğal yaşam alanlarındaki bitki örtüsü ve hayvanlarına odaklanan belgesel, iklim değişikliğini durdurmak için temiz enerjiye geçiş yapılması gerektiğini söylüyor. Belgeselin nükleer enerjiyi “temiz” olarak değerlendirdiğini tahmin etmek zor değil. 

‘Rosatom göz boyamaya çalışıyor’
Tarım Orkam-Sen Mersin Şube Başkanı Yılmaz Kilim, Akkuyu’da inşa edilmesi planlanan santralın Göksu Deltası’na 40 km mesafede olduğuna dikkat çekiyor. Yılmaz Kilim, “Göksu Deltası, Ramsar Sözleşmesi ile koruma altına alınmış. Türkiye’de gözlemlenen 464 kuş türünden 332’sinin görüldüğü bu alan zengin biyoçeşitliliğiyle dünyanın en önemli sulak alanlarından biri ve gözlemlenen kuş türlerinin bir kısmı da bu alanda ürüyor“ diyor.

Santralın normal çalışma koşullarında bile soğutma sisteminden kaynaklı deniz suyunda yaratacağı sıcaklık artışı buradaki canlı yaşamını tehlikeye sokacak diyen Kilim, “Santralın deniz ekosistemi üzerinde yaratacağı etki, ÇED sürecinde Mersin Üniversitesi ve ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü tarafından defalarca dile getirildi. Bir kaza anında yaşanacaklar Çernobil ve Fukuşima’da tecrübe edildiği halde, Rosatom’un iklim değişikliğiyle mücadeleye dikkat çeken belgesel film yapması veya yaptırması nükleer enerji sektörünün kirli sicilini örtbas etme çabasından başka bir şey olamaz. Yavuz hırsız ev sahibini bastırır misali Rosatom sözde çevreci faaliyetleriyle göz boyamaya çalışıyor” açıklamasını yaptı. 

Fokların üreme alanını tehdit ediyor
Türkiye’nin yaban hayatını göstermesi beklenen belgeselin, bölgede yaşayan Akdeniz foklarına yer verip vermeyeceği de merak konusu. Dünyada 750 bireyin kaldığı tahmin edilen Akdeniz fokları, Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (IUCN) tarafından nesli tehlikedeki türler arasında gösteriliyor. Fokların inşaat nedeniyle bölgeyi terk edecekleri, üredikleri mağaraların tahrip olacağı ÇED raporunun dava sürecinde, bilirkişi raporunda bile yer almıştı. Bilirkişi heyeti, “Santral sahası etki alanında bulunan nesli kritik derecede tehdit altında olan Akdeniz fokunun 1. derece sit alanı olan Beşparmak adasındaki yaşam alanlarının korunması konusunda gerekli hassasiyet gösterilmelidir. Akkuyu nükleer enerji santralinin inşaat dönemindeki deniz trafiği ve işletme aşamasındaki soğutma suyu nedeniyle özellikle Beşparmak adası mevkiinde yer alan üreme mağarası ve çevresine tehdit oluşturması kaçınılmazdır. Bu bölgede yapılacak olan her türlü faaliyet Akdeniz fokunun bulunduğu bölgeyi terk etmesine neden olacaktır” demişti. 

National Geographic’te yer almasına tepki
Belgeselin National Geographic aracılığıyla birçok ülkede yayınlanacak olması da bir başka eleştiri konusu oldu. Bunun bir halkla ilişkiler çalışması olduğunu söyleyen Kuzey Ormanları Savunması’ndan (KOS) Ayşe Yıkıcı, ‘nükleer için seçilen bölgelerdeki tüm canlıların yaşamları tehdit altında’ diyor. Yıkıcı, “Akkuyu’nun yanı sıra Sinop ve İğneada’da nükleer santral yapılması gündemde. Bu alanlar kuzey rüzgârlarını taşıyan koridorda yer alıyor. Yani, İstanbulluların ve diğer insanların havasını da temizleyen bölgeler bunlar. Sonuç olarak, hem içindeki ağaç, kuş, endemik bitkiler hem de tüm insanlık için korunması, yaşatılması gereken bu bölgelerin yine insanlar tarafından yok edilmesinin doğayı, canlıları anlatan bir belgesel kanalında böyle yansıtılmasını anlamak mümkün değil” diyerek itirazını dile getiriyor.

Haber hazırlanırken National Geographic kanalına ulaşmaya çalıştık ancak yetkili kimseye ulaşamadık. 

Rosatom’un bu ilk “halkla ilişkiler” çalışması değil. Türkiye’deki şirketi Akkuyu NGS Elektrik Üretim A.Ş. de sık sık benzer faaliyetlerde bulunuyor. Özellikle Mersin bölgesindeki öğrencileri kendi merkezlerinde bilgilendirme toplantılarına çağıran şirket, balıkçılardan Büyükeceli köylülere kadar birçok kişiyi de yurt dışı gezi ve etkinliklere götürüyor.

*Gazetede kısaltılmış hali yayımlandı 

İstanbul’u bahçeyle kurtaramazsınız

Özgür Gürbüz-BirGün/19 Kasım 2018

Dünyanın en garip ülkelerinden birinde yaşıyoruz. Ormanlarının ortasından yol geçiren, içlerine saray konduran sonra da “yeşilimiz az” deyip “bahçe” açılışı yapan bir ülke burası. Ormanlarını kaybettiğinde üzülmeyenler, beton bloklar arasında ufacık bir bahçesi olmasına seviniyor.

İstanbul’un artık taşı toprağı beton. Gözlemler kadar raporlara da yansıyan bir gerilemeden bahsediyoruz. Arcadis tarafından hazırlanan Sürdürülebilir Kentler Dizini 2018 (The Sustainable Cities Index 2018) adlı değerlendirmede İstanbul, dünyadaki 100 büyük kent içinde 82. sırada yer alıyor. Londra ilk sırada, onu Stockholm, Edinburgh, Singapur ve Viyana izliyor.

Bahane arayanlara peşin peşin söyleyelim. İstanbul’un sınıfta kalmasının tek nedeni çevre değil. İnsanlar, çevre ve kâr başlıkları altında; sosyal, çevresel ve ekonomik değerlendirmelere göre bu sıralama yapılıyor. İstanbul bu üç başlık altındaki değerlendirmelerin hepsinde de sonlarda yer alıyor.

Sosyal değerlendirme, fırsat ve yaşam kalitesine bakılarak yapılıyor. Sağlık, eğitim, suç oranı, gelir adaletsizliği ve ulaşım gibi kıstaslar değerlendiriliyor. İstanbul 75. sırada.

Çevresel değerlendirme, enerji kullanımı yönetimi ve kirliliğe bakılarak yapılıyor. Suya erişim, sağlık önlemleri, hava kirliliği, seragazı emisyonları, enerji tüketimi, geri dönüşüm, bisiklet yolları ve doğal afetlere direnme gibi kıstaslar değerlendiriliyor. İstanbul 88. sırada.

Ekonomik değerlendirme, iş ortamı ve ekonomik performansa bakılarak yapılıyor. Ulaşım altyapısının verimliliği, işsizlik oranı, küresel ekonomi içerisindeki yeri, turizm, iş yapma kolaylığı, işsizlik oranı, teknolojik altyapı ve üniversitelerdeki teknoloji araştırmaları gibi kıstaslara bakılıyor. İstanbul 80. sırada.

En çarpıcı olan da belki bu; İstanbul’un ekonomik değerlendirme notu. Parayı ve ticareti her şeyin önüne koyarak, yeşili ve insana ait değerleri (sağlıklı bir kentte yaşamak, eğitim, ulaşım) hiçe saymalarına rağmen İstanbul bu konuda bile 100 ülke içinde 80’inci olmuş. Nereden tutsanız elinizde kalıyor. Raporu dış güçler falan hazırlamıştır diye bahanelere hiç başlamayın. Arcadis adlı tasarım ve danışmanlık firması yeni havalimanından iş almış firmalardan biri. 

Kentin bu hale gelmesinin sorumlusu belli. Sorumlular da bu kente “ihanet ettiklerini” zaten itiraf etti. O yüzden suçlunun adını yazmak, İstanbul’u 1994’ten beri yöneten Adalet ve Kalkınma Partisi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Önümüzdeki yerel seçimlerde yapılan yanlışları düzeltmeyi, kenti küçültmeyi, en azından genişletmemeyi düşünen bir yönetime şehrin anahtarını vermezsek, son sıraları görmemiz kaçınılmaz. İstanbul’un içine bahçe yaparak kentin sorunlarını çözemeyiz, kenti bir bahçeye çevirip, rantı, plansızlığı, yasadışılığı ve betonu bahçenin dışında bırakmalıyız. Birçok dev projeyi yıkmak pahasına bunu yapmalıyız. Bahçesinde insan yetiştiren bir kent kuramazsak, İstanbul hep beton kokacak.

***
Dünyayı kurtaran filmler
Hepimiz kentlerimizi değiştirmek, doğamıza sahip çıkmak istiyoruz ama nasıl yapacağımız konusunda kafamız biraz karışık. Kafa karışıklığını azaltan belgeseller bana hep yardımcı oldu, size de olabilir. Hem dünyanın karşı karşıya kaldığı çevre sorunlarını görmek hem de çözümlerden ilham almak için, 22-25 Kasım tarihlerinde İstanbul’da gerçekleşecek Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali’ne gitmenizi öneririm. Aralarında Türkiye’nin de olduğu 21 farklı ülkeden derlenen filmler sizi bekliyor. Orada görüşmek üzere. surdurulebiliryasamfilmfestivali.org