6 Aralık 2013 Cuma günü yayınlanacak Çimlere
Basmayın programında neler var? Merak edenler için kısa bir bilgi notu
hazırladık. İşte programımızdan bazı başlıklar:
* Japonya Fukuşima haberlerini yasaklıyor mu?
* Çanakkale Belediye Başkanı'nın Kazdağları isyanı
* Buğday ambarına termik santral olur mu?
* Türkiye'de tarım nereye gidiyor? Türkiye kendi kendine yeter bir ülke
mi? Biz soruyoruz, Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu Başkanı Abdullah
Aysu canlı yayında yanıtlıyor.
* 3 Aralık Dünya Engelliler
Günü'nde hazin tablo. Engellilerin erişim/ulaşım hakkını gazeteci Nilay
Vardar'la konuşuyoruz. Vardar, Engelsiz Hayat Dayanışma Derneği üyesi
fiziksel engelliler ile geçirdiği bir günü anlatıyor, gözlemlerini
aktarıyor.
* Yeşil ajanda: Tüm Türkiye'den çevre ve ekoloji etkinlikleri, duyurular.
* Ve "yeşil" türküler...
Çimlere Basmayın programını her cuma 13:00-14:00 saatleri arasında www.yonradyo.com.tr üzerinden dinleyebilirsiniz.
Çimlere basmayın, bu programı da kaçırmayın.
Özgür Gürbüz tarafından kaleme alınan makale, analiz ve haberlere bu adresten ulaşabilirsiniz. Yazıları başka bir yerde yayımlamak için izin almalısınız. E-posta: ozgurgurbuzblog(at)gmail.com
“Buğday ambarını ateşe vermeyin”
Foto: Elif Sezginer Verün |
Özgür Gürbüz-Birgün/5 Aralık 2013
TEMA Vakfı, Konya’nın Karapınar ilçesindeki düşük
kaliteli linyit rezervlerinin elektrik üretiminde kullanılması için termik
santral kurulmasına karşı çıkıyor. Elektrik Üretim Anonim Şirketi (EÜAŞ) ise
bölgede 5 bin 870 megavat gücünde termik santral kurulmasını planlıyor. Farklı
alanlarda çalışan dokuz uzmanın hazırladığı ‘Konya Karapınar Kapalı Havzası
Termik Santral Etkileri Uzman Raporu’nu bir basın toplantısıyla açıklayan TEMA
Vakfı, bölgeye termik santral yapılırsa 60 bin kişinin tarımsal ve içme suyu
ihtiyacının riske gireceğine dikkat çekiyor. 30 yıl çalışacak termik
santrallerden çıkacak küller de 5 bin 220 futbol sahası büyüklüğünde bir alanı
10 metre yüksekliğe kadar dolduracak.
KONYA HAVZASI SUSUZ KALABİLİR
Basın toplantısında konuşan Adıyaman Üniversitesi Ziraat
Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Erhan Akça, bölgede yıllık yağış
ortalamasının metrekare başına 250 mm, çölleşme sınırının da 200 mm olduğuna
dikkat çekti. “Akarsu olmayan bir yerde yeraltı sularını kullanıyoruz. Bu
yüzden de kuraklık ve obruklar oluşuyor” diyen Akça, yer altı sularıyla
oynamanın çok tehlikeli olduğunu söyledi.
İTÜ Kimya Metalürji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail Duman ise
konuşmasında su kıtlığı ve açık madencilik tehlikesine değindi. Duman santralde
kullanılacak soğutma suyu için yer altı sularının kullanılmasının ciddi
sorunlara yol açacağına dikkat çekti. Duman, “Karapınar’dan yer altı suyunu
çekeyim derseniz tüm Konya Havzası’nın suyunu çekersiniz. Bu bile soğutma
kulelerinin su ihtiyacını karşılamıyor. Buğday ambarını ateşe vermeyin” dedi.
Kömür rezervinin yer altı sularının altında bulunması da bir başka sorun.
Raporda, bölgede çıkarılacak kömürün ortalama 138 metre derinlikte bulunduğu,
kömür sahasının olduğu bölgede ise yeraltı su düzeyinin en çok 20 metre
derinlikte olduğu yazılı. Bu da yeraltı suyunun pompalarla boşaltılmasını
gerektirebilir. Böyle bir uygulamanın yeraltı suyundaki düşüşü hızlandıracağı
ve bölgedeki obrukların sayı ve büyüklüğünü arttıracağı öne sürülüyor.
HER YIL 13,5 MİLYON TON KÜL ÇIKACAK
Toplantıda dikkat çekilen bir diğer konu ise açık ocak
madenciliğiydi. Bölgede 1 milyar 830 milyon ton linyit rezervi tespit
edildiğini belirten Duman, EÜAŞ’ın bu rezervin 1 milyar 580 milyon tonunu açık
ocak madenciliğiyle çıkartılmasını planladığını, bu kararın nasıl alındığını bilmediklerini
söylüyor. Açık ocak işletmeciliği
tonlarca toprağın kazılması anlamına geliyor.
Duman, “1 m3 kömür çıkartmak için 9,4 m3’lük kazı
yapılması, kalan 8,4 m3 toprağın da bir başka yere nakledilmesi gerekiyor”
diyor. Bu da, tüm kömür rezervinin çıkarılması için 22 milyar tonluk bir
hafriyata denk düşüyor. Bu hafriyatın binde birinin tozlaşarak havaya kalkması
30 yılda 22 milyon ton tozun bölgeye uçuşması anlamına geliyor. Yılda 700 bin
ton tozdan bahsediyoruz. Tüm kapasiteyi değerlendirecek termik santrallerin
kurulması halinde yakılan kömürlerden çıkacak kül miktarı da yılda 13,5 milyon
tonu bulacak.
DEMİR ÇELİK YENMEZ
Ege Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim
Üyesi Prof. Dr. Ali Osman Karababa ise toplantıda termik santrallerin
yaratacağı sağlık sorunlarını anlattı. “Bu bir cinayettir, bunun başka bir
anlamı yok” diyen Karababa, kömür santrallerin başta solunum yolu hastalıkları
olmak üzere çok çeşitli sağlık sorunlarına yol açtığını belirterek, ABD’de
termik santral kaynaklı hava kirliliğinin çocukların yüzde 9’undan fazlasında
görülen astım ataklarını tetiklediğini söyledi. Karababa, “Endüstriyel hiçbir
ürünü yiyemezsiniz. Tarımsal kaynakları koruyabildiğiniz sürece Anadolu’da
yaşam devam edecek. Madenden altın çıkarırısınız, demir çelik üretirsiniz ama
bunları yiyemezsiniz” dedi.
Tema Vakfı, kömür madeni ve termik santral projesinden
vazgeçilmesini, bölgenin kalkınması için sürdürülebilir tarım uygulamalarının
desteklenmesini istiyor.
***
“350 bin ton buğday ürettik”
Muttalip Yıldırım
TEMA Vakfı Karaman Temsilcisi
Rüzgar erozyonu en büyük sorunumuz, toprağımız az,
suyumuz yok ama ekonomimiz tarıma dayalı. Karaman bölgesinde üretilen buğday,
kuru fasulye ve bakliyat üretimi yeterli. İhracat bile yapıyoruz. 500 bin ton
civarı elma üretiyoruz. Geçen yıl 350 bin ton buğday
35 bin ton kuru fasulye ürettik. İşsizlik sorunumuz yok.
Çorak alanda zoru başarmışız. Buradaki sanayi de tarıma dayalı. Termik santral
yapıldığında tarım zarar görecek, dolayısıyla sanayi de zarar görecek. İşimiz
iyi, para kazanıyoruz. Bölgede kişi başına düşen gelir 15 bin doların üzerinde.
Bu sistemi neden bozalım? Karaman’da 250 bin kişi yaşıyor.
Çelişkiler Partisi
Özgür Gürbüz-BirGün/1 Aralık 2013
Hatırlayın,
bundan 10 gün önce Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, “HES’lerle
ufak dereleri mahvediyoruz. 10 megavattan (MW) az enerji üretecek HES’lere
kesinlikle (izin) vermeyeceğiz. Bundan sonra bunun hesabını sorarsınız”
demişti. Soralım o zaman.
Antalya’nın Manavgat
ilçesine bağlı Ahmetler Köyü’nde bir hidroelektrik santral (HES) yapılmak
isteniyor. İnşaat çevrecileri ve tüm köyü ayağa kaldırdı. Köylüler neredeyse
bir aydır çadırlarda yatıp kalkıyor, inşaatı engellemeye çalışıyor. Delta
Yatırım Holding’e bağlı Seçenek Enerji çalışanlarıyla köylüler arasında ciddi çatışmalar
yaşandı, yaralananlar oldu. Köylüler, silahla taciz ateşinde bulunulduğu iddiasıyla
firma çalışanlarından şikayetçi oldu. Firma yetkilileri “Bakanlık dahil tüm izinleri aldık” diyor ama köylülerin yanıtı çok
net: “Burada biz yaşıyoruz, bize
sordunuz mu?” Tüm bunların üstüne Bakan Bayraktar’ın açıklaması geldi.
Ahmetler’de yapılmak istenen HES’in büyüklüğü 9,96 MW, 10 MW’tan küçük. Buyurun
o zaman, ‘kesinlikle izin vermeyin’
de bitsin şu Ahmetler’in çilesi.
Bu ne yaman
çelişki demeyin dahası var. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldiği günden
beri hep aynı şeyi söylüyor; “enerjide
dışa bağımlılığı azaltacağız” diyor. Önerdikleri formül yerli ve
yenilenebilir kaynakları kullanmak. Lafı uzatmaya gerek yok. 2004 yılında
Türkiye elektrik üretiminin neredeyse yarısı yerli kaynaklardan sağlanıyordu. 2011’de
bu oran yüzde 44’e geriledi. Artmadı, geriledi.
Yerli enerji
meselesi zaten karışık. Kömür bu topraklardan çıkınca yerli kabul ediliyor.
Santralin sahibi yabancı şirket de olsa kural değişmiyor. Bu kadar basit değil.
Kanımca ‘yerli enerji tanımı’ özelleştirmeler
ve yabancı sermayenin girişiyle tarih oldu. Önümüzde Yatağan, Kemerköy ve
Yeniköy termik santrallerinin özelleştirilme süreci var. Hepsi yerli kömürle
çalışıyor ve sahibi devlet. İşçiler direniyor ama satış gerçekleşirse özel
sektöre geçecek. Yerli ya da yabancı fark etmez, kâr kamunun değil özel
sektörün cebine girecek. Biz bu
santrallerin ürettiği elektriğe hâlâ ‘yerli elektrik’ mi diyeceğiz?
Bitmedi, hükümetin
bir başka çelişkisi de cari açık enerji ithalatı söylemi. Cari açık ne zaman
büyüse enerji ithalatından şikayet edilir. Suçlu da hep doğalgazdır. 2012
yılında Türkiye enerji ithalatına 60 milyar dolar ödedi. Bunun 4,6 milyar
doları kömüre gitti. Petrol ihracatına
31,5, doğalgaza da 23,2 milyar dolar harcandı. Doğalgazla uğraşalım ama
asıl kalem petrolü neden ihmal ediyoruz? Hükümetten petrol kullanımını
azaltacak bir öneri, tedbir duydunuz mu? Aksine, yeni otoyollar, 3. Köprü ve İstanbul
Boğazı’na yapılacak sadece araçların kullanacağı tüp geçit projesiyle araç
kullanımı dolayısıyla petrol tüketiminin arttırılması amaçlanıyor. Mega
kentler, toplu taşımanın ihmali, havayolu taşımacılığının desteklenmesi de
cabası.
11 yıldır
iktidardaki AKP’nin çelişkileri enerjiyle sınırlı değil. Kürt sorununun çözüm
sürecini, “Bu ülkede kaç aydır kan
dökülmüyor” diyerek tartışma ve eleştirilere tamamen kapatanlar, Suriye’de
izlediği politikalarla ölümleri destekliyor. Kan dökülmemesi gerçekten de
önemli ve hepimizin ilk önceliği olmalı ama bu ilke Türkiye’nin iç
politikasıyla sınırlı kalmasın. Türkiye’nin içlerinde El Kaide gibi örgütlerin de
bulunduğu güçleri desteklediği Suriye’de
bugüne kadar 113 bin insan öldürüldü. Bunların 11 bin 420’si çocuk; 17 yaşın
altında. Esad karşıtı güçlerden desteğinizi çekseniz, çözüm müzakere
yoluyla bulunsa daha iyi olmaz mı? Türkiye’de olduğu gibi
Suriye’de de kan dökülmese fena mı olur?
Adalet ve kalkınmayı
geçtim. Cemaat, MGK ilişkileri de malumunuz. Eğitimden enerjiye kadar diğer
alanlarda da sorunlar ortada. İzlediği politikalarla bir ‘çelişkiler partisi’ var karşımızda. İstikrar için oy vereceklere
duyurulur.
Çimlere Basmayın-7 (29 Kasım 2013)
29 Kasım 2013 Cuma günü yayınlanacak Çimlere Basmayın programında neler var? Merak edenler için kısa bir bilgi notu hazırladık. İşte programımızdan bazı başlıklar:
* Yağmurlar sel oluyor ama biz çözüm için ne yapıyoruz?
* Bakanlık da HES sorununu kabul etti.
* Gizem serbest ama hâlâ yargılanıyor.
* Organik Tavuk nedir? Marketlerdeki tavuklardan ne farkı var? Buğday Derneği Ege Bölge Sorumlusu Nurhayat Bayturan canlı yayında soruları(n)mızı cevaplıyor.
* Gezgenin yok olmasına izin vermiyoruz diyenlerin artık bir gazetesi var: Yeşil Öfke
* Manavgat-Ahmetler Köyü'nde HES'e karşı direniş sürüyor. Köylüler 24 gündür çadırlarda nöbet tutuyor. Manavgat Kaymakamı ile köylüler arasında neler konuşuldu?
* Turgutlu'da nikel madenine karşı direniş sürüyor. Turgutlu Çevre Platformu'ndan Ayla Yönet canlı yayında neden hayır dediklerini anlatıyor.
* Yeşil ajanda: Tüm Türkiye'den çevre ve ekoloji etkinlikleri, duyurular.
* Ve "yeşil" şarkı ve türküler...
Çimlere Basmayın programını her cuma 13:00-14:00 saatleri arasında www.yonradyo.com.tr üzerinden dinleyebilirsiniz.
Çimlere basmayın, bu programı da kaçırmayın.
* Yağmurlar sel oluyor ama biz çözüm için ne yapıyoruz?
* Bakanlık da HES sorununu kabul etti.
* Gizem serbest ama hâlâ yargılanıyor.
* Organik Tavuk nedir? Marketlerdeki tavuklardan ne farkı var? Buğday Derneği Ege Bölge Sorumlusu Nurhayat Bayturan canlı yayında soruları(n)mızı cevaplıyor.
* Gezgenin yok olmasına izin vermiyoruz diyenlerin artık bir gazetesi var: Yeşil Öfke
* Manavgat-Ahmetler Köyü'nde HES'e karşı direniş sürüyor. Köylüler 24 gündür çadırlarda nöbet tutuyor. Manavgat Kaymakamı ile köylüler arasında neler konuşuldu?
* Turgutlu'da nikel madenine karşı direniş sürüyor. Turgutlu Çevre Platformu'ndan Ayla Yönet canlı yayında neden hayır dediklerini anlatıyor.
* Yeşil ajanda: Tüm Türkiye'den çevre ve ekoloji etkinlikleri, duyurular.
* Ve "yeşil" şarkı ve türküler...
Çimlere Basmayın programını her cuma 13:00-14:00 saatleri arasında www.yonradyo.com.tr üzerinden dinleyebilirsiniz.
Çimlere basmayın, bu programı da kaçırmayın.
Çaresiz değiliz çare ‘SİZ’siniz.
Özgür Gürbüz-BirGün/24 Kasım 2013
Varşova’daki
iklim zirvesi bitti. 19. taraflar toplantısı (COP 19) da geride kaldı. Bu
toplantıdan da küresel iklim değişikliğini durduracak bir anlaşma çıkmadı. Belirsizlik,
zaman kaybı bıktırıyor. Bu yüzden de sivil toplum örgütleri zirve bitmeden
toplantıyı terk etti.
Salonları,
masaları terk etmek için geç bile kaldık. Masanın bir tarafında ‘yetkisiz
hükümet yetkilileri’ diğer tarafında iklim değişikliğini durdurmak isteyen
sivil toplum örgütleri var. Sorumlular, hükümetleri kukla gibi oynatan dev şirketler
ise uzaktan olan biteni izliyor. Her hükümet yetkilisi söze iklim
değişikliğinin ne kadar can yakacağıyla başlıyor. Sivil toplum da aynı şeyleri
söylüyor. Tehlikeyi inkar eden yok ama iş anlaşmaya gelince eller masanın
altına iniyor. Fosil yakıt imparatorluğunu (petrol, kömür ve doğalgaz) güneşe
kaptırmak istemeyenler belli ki hükümetleri kontrol edebiliyor. Çok güçlüler ama benden “çaresizsiniz”
dememi beklemeyin çünkü çare sizsiniz!
Eriyen
buzul dağlarına karşı ben ne yapabilirim demeyin. Cuma günü kefaletle serbest
bırakılan Greenpeace eylemcisi Gizem Akhan ne yapıyorsa onu yapabilirsiniz.
İşinden evine bisikletiyle giden Evrim Güvenç’i kendinize örnek alabilirsiniz.
Daha çok yürüyebilir, evde daha az elektrik tüketebilirsiniz. Evde atıklarınızı
ayırabilir, mahallenizdeki çöp kutularına atabilirsiniz. Küsseniz daha iyi olur
ama otomobilinizle arkadaşlığınızı, “az görüşülenler” listesine alabilirsiniz. Küçük
bir işletmeniz varsa, Gelibolu’da gözleme satan Ferhat Ormancı gibi, enerjinizi
rüzgar ve güneşten karşılayarak önemli bir seragazı azaltımı yapabilirsiniz.
Alışverişe yanınızda bez torbayla gidebilir, sabahları bir poğaça için bir
plastik torba tüketmek yerine aynı torbayı çantanıza atarak aylarca tek
torbayla yetinebilirsiniz. Marketlerden süt, meşrubat alırken ille de
depozitolu cam şişe diye tutturabilirsiniz. Tasarruflu ampuller, verimli ev
aletleri ve büyüklerimizin nasihatleriyle elektrik faturanızı 70-80 liralardan
40-50 liralara indirebilirsiniz. İklim
değişikliği devasa bir sorun olabilir ama en büyük düğümleri çözmek için bile
ipin ucunu bulup oradan tutmanız gerekir. Bu önlemlere ‘sistem içi çözümler’ diyenler olabilir. Devrim olunca her şeyin
yoluna gireceğini düşünebilirsiniz. Aynı fikirde değilim. İstediğiniz dünyada
önce siz yaşayacaksınız ki başkalarından talep edebilesiniz. Devrim sizsiz, bizsiz olacak değil.
Değişmesini istediğiniz sistemin özü insan. Bu yazıyı okuyabildiğinize göre
siz de bir insansınız, değişecek ve değiştirecek sizlersiniz.
Varşova’daki
fiyaskonun haberini aldığımda bu sorunu çözmeye niyetli bir grup ‘çılgınla’
birlikte Ankara’da Sivil İklim Zirvesi’ndeydik. Zirveyi, Tüketiciyi ve İklimi
Koruma Derneği (Tüvik-Der) ile Küresel Denge Derneği birlikte düzenledi. Toplantıda
iklim değişikliğini durdurmak için bireysel, yerel ve ulusal önlemleri birlikte
konuştuk. Türkiye’nin enerji, ulaşım ve atık konularında seragazı emisyonlarını
indirmek için hangi yolları izlemesi gerektiğini tartıştık. “Ulusal hedef, yerel hareket” diyen Küresel
Denge Derneği Başkanı Nuran Talu, “Yerel
yönetimlerin yeni belediye başkanlarının bu işe odaklanması lazım. Türkiye’nin
iklim değişikliği konusundaki kötü performansının nedenlerini, 3. Köprü, ODTÜ
gibi projelerden dolayı çok iyi biliyoruz” diyor. Türkiye artık bir hedef
almalı, yerel yönetimler de bu hedefe paralel iklim eylem planlarını harekete
geçirmeli.
Talu,
CHP’den Çankaya Belediye Başkan Aday Adayı. Talu gibi Sinop’tan Metin Gürbüz de
çevre mücadelelerinin içinde yer alan bir başka isim. Seferihisar Belediye
Başkanı Tunç Soyer’in, Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven’in çevre için
yaptıklarını hepimiz takip ediyoruz. Antalya, Gaziantep, İstanbul Kadıköy ve Bursa
Nilüfer aklıma gelen diğer örnekler. Yerel seçimlerin çevreci başkan
adaylarının lehine sonuçlanması Türkiye’nin çevre sorunlarını çözmesi yönünde
ilk adım olabilir. Son sözü Tüvik-Der’den Önder Algedik’e bırakıyorum: İklimi
değil belediyeleri değiştir!
Temiz enerjinin önlenemeyen yükselişi
Özgür Gürbüz-BirGün/17 Kasım 2013
Müjdemi isterim.
Enerji Bakanı Taner Yıldız, 2023’e kadar Türkiye’nin kurulu gücüne 50 bin
megavatlık ilave yapılacağını söyledi. Türkiye’deki enerji santrallerinin şu
andaki kurulu gücü 61 bin megavat. Yıldız’ın isteği gerçekleşirse Türkiye, 90
yılda kurduğu enerji santrali kadarını önümüzdeki 10 yılda kuracak. Her yer
baraj, her yer termik ve nükleer olacak. 122 milyar dolarlık yatırımdan söz
ediliyor. Bu hedeflere ulaşılır mı, emin değilim. Amacın bu olduğunu da
sanmıyorum. Böyle bir ihtiyaç da yok. Asıl amaç pazarın büyüklüğüne vurgu
yaparak yabancı yatırımcı ve finansmanı Türkiye’ye çekmek. Ekonominin ayakta
durabilmesi için inşaata, inşaatların hayata geçmesi için de paraya ihtiyaç
var. “Enerji talebi var mı”, “Daha az enerjiyle aynı işi yapabilir miyiz”
diye soran yok. Çünkü bu çarpık ekonominin çarkı ancak tüketerek dönüyor. Daha
fazla nehir, daha fazla orman ve canlı (insan dahil) tüketerek ekonomiyi sözüm
ona büyütüyoruz.
1990 yılında Almanya ekonomiye
100 birimlik katkı yapmak için 100 birim enerji harcıyordu. 2010 yılında ise 94
birim enerji harcayarak ekonomiye 131 birim katkı yapar hale geldiler. Enerjiyi
artık daha verimli kullanıyor, daha az enerjiyle daha çok iş yapıyorlar. Peki,
ya Türkiye? Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) iktidara geldiği 2002 yılından
günümüze enerji verimliliği konusunda en ufak bir ilerleme gerçekleşmedi.
2002’de 1 birim ekonomik katkı için 240 kg eşdeğeri petrol harcıyorduk, 2011’de
ise 232 (Eurostat verileri). Aynı
zaman diliminde Almanya bu rakamı 157’den 128’e düşürdü. İyiyken daha iyi oldu.
Enerjiyi verimli kullanmak ekonomik durgunluk anlamına da gelmiyor. Yeni sektörler,
istihdam alanları ortaya çıkıyor. Hükümetin her gün enerji ithalatından şikayet
edip, enerjiyi daha az kullanmak için harekete geçmemesinin mantıklı bir
açıklaması yok. Vergi gelirlerini petrol,
doğalgaz ve otomobil satışlarına bağlamak bahane olabilir ama bunda ısrar etmek
kabul edilemez.
Türkiye’nin ekonomiyi tüketerek
büyütme niyeti sürdükçe enerji talebi de artacak. Bu değişmeli, önce talep artışını
kontrol etmeliyiz. Bunun için onlarca farklı yol var. Toplu taşımayı teşvik
etmek, yeni binalara yalıtım standartları getirmek, enerji yoğun aletlerden
daha çok vergi almak, enerjiyi verimli kullanan üretim araçlarına teşvik vermek
gibi. Enerji talebindeki artış ‘takdir-i
ilahi’ değil. Talebi yönetmeye başladıktan, artışı makul seviyelere
getirdikten sonra yenilenebilir enerji kaynaklarıyla yola devam edebilirsiniz.
Rüzgar, güneş, biyokütle gibi kaynaklar 10-15 yıl öncesine göre hem daha ucuz
hem de daha verimli. Bugün dünyada tüketilen elektriğin yüzde 4’ü rüzgar
türbinlerinden sağlanıyor. 60 yıllık geçmişe, milyarlarca dolarlık
sübvansiyonlara rağmen nükleer enerjinin payının yüzde 12 olduğunu düşünürseniz,
bu hızlı gelişmeyi daha iyi görebilirsiniz. Küçümsenen rüzgar enerjisinin
Türkiye’de üretilen elektriğin yüzde 3’ünü sağladığını da ekleyelim.
Uluslararası Enerji
Ajansı’nın birkaç gün önce açıkladığı Dünya Enerji Görünümü raporunda,
yenilenebilir enerji kaynaklarının (hidro dahil) 2015’ten önce kömürün ardından
en önemli elektrik üretim kaynağı olacağı yazıyor (Yeni Politikalar Senaryosu). Dünyada üretilen elektriğin yüzde
31’i bu kaynaklardan sağlanacak. 2035’te elektrik üretiminde kömürün payı yüzde
33, gazın yüzde 22 ve nükleerin payı yüzde 12 olacak. İşin ilginç tarafı yenilenebilirdeki
artışın üçte ikisi başta Çin olmak üzere OECD dışındaki ülkelerden geliyor.
Yenilenebilir pahalı diyenlerin bir hesap hatası yaptığı ortada.
Çimlere Basmayın'da bu hafta (15 Kasım 2013)
15 Kasım 2013 Cuma günü yayınlanacak Çimlere Basmayın programında neler var? Merak edenler için kısa bir bilgi notu hazırladık. İşte programımızdan bazı başlıklar:
* Dünyada üretilen elektriğin yüzde 4'ü rüzgar türbinlerinden sağlanıyor. Peki ya, Türkiye'de durum ne?
* İzmir'in göbeğinde radyasyonlu hurda bulundu. İkinci bir İkitelli vakası mı yaşanacak?
* Kuzguncuk Bostanı kurtuldu.
* Antalya'nın Manavgat ilçesine bağlı Ahmetler Köyü'nde HES'e karşı çıkan köylülere silahlı saldırıda bulunulduğu iddia ediliyor. Karpuz Çayı'na yapılmak istenen HES'e karşı çıkan köylüler 10 gündür direniyor. Köylülerin Avukatı Ramazan Ecevitoğlu canlı yayında sorularımızı yanıtlıyor.
* Gündemimizde Filipinler'deki Haiyan Tayfunu ve iklim değişikliği var. Özel dosyamızı kaçırmayın.
* Yeşil Gerze Çevre Platformu Sözcüsü Şengül Şahin, son yıllarda çevrecilerin kazandığı en büyük zaferlerden birini anlatıyor. Gerze'de termik santrali nasıl durdular? Bu mücadeleden herkesin çıkaracağı dersler var.
* Yeşil ajanda: Tüm Türkiye'den çevre ve ekoloji etkinlikleri, duyurular.
* Ve "yeşil" şarkı ve türküler...
Çimlere Basmayın programını her cuma 13:00-14:00 saatleri arasında www.yonradyo.com.tr üzerinden dinleyebilirsiniz.
Çimlere basmayın, bu programı da kaçırmayın.
* Dünyada üretilen elektriğin yüzde 4'ü rüzgar türbinlerinden sağlanıyor. Peki ya, Türkiye'de durum ne?
* İzmir'in göbeğinde radyasyonlu hurda bulundu. İkinci bir İkitelli vakası mı yaşanacak?
* Kuzguncuk Bostanı kurtuldu.
* Antalya'nın Manavgat ilçesine bağlı Ahmetler Köyü'nde HES'e karşı çıkan köylülere silahlı saldırıda bulunulduğu iddia ediliyor. Karpuz Çayı'na yapılmak istenen HES'e karşı çıkan köylüler 10 gündür direniyor. Köylülerin Avukatı Ramazan Ecevitoğlu canlı yayında sorularımızı yanıtlıyor.
* Gündemimizde Filipinler'deki Haiyan Tayfunu ve iklim değişikliği var. Özel dosyamızı kaçırmayın.
* Yeşil Gerze Çevre Platformu Sözcüsü Şengül Şahin, son yıllarda çevrecilerin kazandığı en büyük zaferlerden birini anlatıyor. Gerze'de termik santrali nasıl durdular? Bu mücadeleden herkesin çıkaracağı dersler var.
* Yeşil ajanda: Tüm Türkiye'den çevre ve ekoloji etkinlikleri, duyurular.
* Ve "yeşil" şarkı ve türküler...
Çimlere Basmayın programını her cuma 13:00-14:00 saatleri arasında www.yonradyo.com.tr üzerinden dinleyebilirsiniz.
Çimlere basmayın, bu programı da kaçırmayın.
Fukuşima'da 26 çocukta tiroit kanseri
Kimseyi korkutmak, acıları derinleştirmek istemiyorum ama nükleer santrallerin bir kaza veya sızıntı anında çevreye, doğaya ve insan sağlığına etkileri korkunç. Fukuşima'daki çocuklarda tiroit kanserine rastlandığını anlatan bugünkü haber hepimizi üzdü. 26 çocukta tiroit kanseri görülmüş, 33 çocuk ise risk altında.
Fukuşima kazasından 2,5 yıl sonra bu nükleer felaketin insan sağlığı üzerindeki ilk etkileri görülmeye başlandı. Umarız bu çocuklarımızın hepsini tedavi edebiliriz. Fukuşima kazası sonrası yaşanan acılar, umarız Japonya'daki insanların daha güvenli, nükleersiz bir geleceğe sahip olmasına vesile olur. Benzer bir sorunla karşı karşıyayız. Türkiye'nin iki ucunda, Mersin ve Sinop'ta nükleer santraller kurulmaya çalışılıyor. Birlikte mücadele edersek Mersin ve Sinop'taki çocuklarımızı benzer tehlikelerden koruyabiliriz. Türkiye'yi sonu olmayan bir maceradan, büyük bir mali külfetten uzak tutabiliriz.
İşin bir başka boyutu daha var. Bugün gelen kanser haberi sürpriz değil. Size Mart 2013 tarihli iki haber iletiyorum. Başlıklara tıklayarak haberleri okuyabilirsiniz.
Fukuşima tiroit kanserini patlatacak
Fukuşima çevresinde yaşayanlarda kanser oranı yüzde 30
Bugün yaşadıklarımız ne yazık ki öngörülüyordu. Radyasyondan kaçarak, koşarak kurtulmak mümkün değil. Bu yüzden hep birlikte, her yerde nükleere hayır demeliyiz. Nükleer santral elektrik üreten bir fabrika ve bugün daha ucuza, daha güvenli yöntemlerle elektrik üretme şansına sahibiz. Rakamlarla, verilerle bunu defalarca açıkladık. Nükleer enerji Türkiye için teknik bir zorunluluk değil. Yanlış bir siyasi tercih ve sonuçları çok ağır olabilir.
Fukuşima kazasından 2,5 yıl sonra bu nükleer felaketin insan sağlığı üzerindeki ilk etkileri görülmeye başlandı. Umarız bu çocuklarımızın hepsini tedavi edebiliriz. Fukuşima kazası sonrası yaşanan acılar, umarız Japonya'daki insanların daha güvenli, nükleersiz bir geleceğe sahip olmasına vesile olur. Benzer bir sorunla karşı karşıyayız. Türkiye'nin iki ucunda, Mersin ve Sinop'ta nükleer santraller kurulmaya çalışılıyor. Birlikte mücadele edersek Mersin ve Sinop'taki çocuklarımızı benzer tehlikelerden koruyabiliriz. Türkiye'yi sonu olmayan bir maceradan, büyük bir mali külfetten uzak tutabiliriz.
İşin bir başka boyutu daha var. Bugün gelen kanser haberi sürpriz değil. Size Mart 2013 tarihli iki haber iletiyorum. Başlıklara tıklayarak haberleri okuyabilirsiniz.
Fukuşima tiroit kanserini patlatacak
Fukuşima çevresinde yaşayanlarda kanser oranı yüzde 30
Bugün yaşadıklarımız ne yazık ki öngörülüyordu. Radyasyondan kaçarak, koşarak kurtulmak mümkün değil. Bu yüzden hep birlikte, her yerde nükleere hayır demeliyiz. Nükleer santral elektrik üreten bir fabrika ve bugün daha ucuza, daha güvenli yöntemlerle elektrik üretme şansına sahibiz. Rakamlarla, verilerle bunu defalarca açıkladık. Nükleer enerji Türkiye için teknik bir zorunluluk değil. Yanlış bir siyasi tercih ve sonuçları çok ağır olabilir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)