Bize bir şey olmaz!

Özgür Gürbüz-BirGün / 17 Nisan 2024
Foto: norevisions-Unsplash
 

Dün sabah güne, Beypazarı marka sodanın yüksek miktarda bor içermesi nedeniyle İsviçre’de satışının durdurulması haberiyle başladık. Doğurganlığı etkileme olasılığı varmış. Türkiye’deki benzerlerinde durum nedir bilmiyoruz, hükümet ne yapacak onu da bilmiyoruz. Malum bor bizim burada kutsal element, temizlik malzemelerinde bile kullanıyoruz. Belki de o amaçla kullanıp sorunu çözerler, büyütülecek bir mesele değil.

Bayramda Fransa’ya incir göndermişiz. İncirler soda kadar şanslı değilmiş, sınırda yakalanmışlar kontrole. Sınır değerlerin 10-15 kat üstünde aflatoksin bulunduğu için onlar da 11 Nisan’da memleketlerine kesin dönüşe zorlanmışlar. Aflatoksin kanserojen bir madde ama malum bize bir şey olmaz. Umarım yetkililerin söylediği gibi yakılmaz, biz yeriz.

***

Avrupa’nın Gıda ve Yem İçin Hızlı Uyarı Sistemi (RASFF) kayıtlarında Türkiye oldukça popüler bir ülke. Son bir haftada hangi ürünler gümrükteki kontrollere takılmış, hangileri geri gönderilmiş bakıyorum.

Sallama çayda, kardiyolojik ve psikiyatrik yan etkileriyle bilinen sibutramin çıkmış, İtalyanlar geri göndermiş. “Potansiyel tehlike” kategorisinde. Zayıflama amaçlı kullanılan bu riskli madde acaba bir zayıflama çayında çıkmış olabilir mi? RASFF kayıtlarında bu bilgi yok. Sağlık Bakanlığı yetkilileri elbette peşine düşüp, analizleri yapacak, bir risk varsa Avrupa’daki ülkelerin yaptığı gibi marka bilgisini kamuoyuyla paylaşacak, ürünü toplatacaktır diye düşünüyorum. Yoksa tüm rejim çayları zan altında kalır. Yanlış mı düşünüyorum ey rejim yapanlar, siz söyleyin?

Fransızlar bir başka incir kargosunda yine aflatoksin bulmuş, sağlam bir degajmanla onları da yurtlarından uzaklaştırmışlar.

Almanya’ya bizi daha fazla kıskanmaması için ekmeğe sürüp yiyebilecekleri tatlı bir şey göndermişiz ama içinde alerji yapabilecek fındık ve fıstık olduğunu yazmayı unutmuşuz. Gümrüğe takılmış. Sorun değil, biz yeriz. Bizde alerjiden ölen olsa, “ne yedin” diye soran olmaz. Bir şey yiyebiliyor olması zaten şükredilecek bir durum. Şükreder, Allah devletimize zeval vermesin deyip geçeriz.

Bu arada biri Fransızları durdursun, 11 Nisan’da üçüncü kez incirde aflatoksin bulmuşlar.

Almanlar da boş durmamış, aynı gün Türkiye’den ithal ettikleri susam ezmesinde salmonella bakterisi yakalamışlar. İlginçtir, 8 Nisan’da İspanya’ya gönderilen susam ezmesinde de aynı durumla karşılaşılmış. Onlar da şutlamış bizden giden ürünleri. Türkiye’den giden bakteriye bile vize vermiyor Avrupa artık.

Türkiye’ye en çok ürün iade eden kazanıyor. Fransa-Almanya kapışmasında durum Fransa lehine 3-2 ama mavililerin incir aşkı durmuyor. Dördüncü incir kargosunda da kanserojen aflatoksin bulmuşlar. Fransa 4-2 öne geçiyor.

***

Fransa gümrüğünde kesin Türkiye’ye gıcık birileri var. Türkiye'den gönderilen kimyon tohumlarında pirolizidin alkaloidi tespit etmiş, kimyonları da geri postalamışlar. Hızını alamamış, kurutulmuş kekiği de laboratuvara analize göndermişler. Onda da pirolizidin alkaloidi çıkmış. Gıda mühendisi Bülent Şık pirolizidin alkoloitleri, belli bir doz aşıldığında karaciğerde ciddi hasarlara neden olabilen, kanser yapıcı ve genetik malzemede hasar oluşturucu kimyasal maddeler şeklinde tanımlıyor. Tanıştırmış olayım da siz kekik deyip geçmeyin.

Bulgaristan’a gönderilen taze biberle bir haftalık Avrupa Birliği gümrük maceramızı noktalayalım. Taze biberde acetamiprid bulunmuş. Zararlı böcekleri öldürmek için kullanılan bir böcek ilacı kendisi. Böcek bastıysa tarlayı zehri biraz fazla kaçırmış olabilir üreticilerimiz. Çok da takılmamak lazım. Memleketin bekasından önemli mi?

Özetle söylersek, Türkiye’de ne yediğimizi bize açık açık söylemedikleri için komşulara bakıp öğrenmeye çalışıyoruz. Baktıkça da hükümet zamlarla bizi aç bırakarak sağlığımızı korumaya çalışıyor olabilir mi diye düşünmeye başladım. Istakoz zor elbette de ucuza gelse ekmeği bile dışarıdan almak daha sağlıklı olabilir ülkemizde. Gülelim acınacak halimize.

Atom bombası yerine nükleer santral saldırısı

Özgür Gürbüz-BirGün/10 Nisan 2024

Foto: UAEA
İki yıldır Rusya’nın kontrol ettiği Zaporijya Nükleer Santralı, savaş başladığından bu yana tanıklık ettiği en büyük saldırıya maruz kaldı. Rusya’nın iddiasına göre Ukrayna’ya ait insansız hava araçları (İHA) üç ayrı noktaya saldırı düzenledi. Santralın altı numaralı ünitesinin çatısında yüzeysel kavrulma olduğunu Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) da teyit etti. UAEA Başkanı Rafael Mariano Grossi, “Altı numaralı ünitedeki hasar nükleer güvenliği tehlikeye atmamış olsa da bu olay reaktörün muhafaza sisteminin bütünlüğünü zayıflatma potansiyeline sahip ciddi bir olaydı” açıklamasını yaptı.

Uçak düşse bir şey olmazdan İHA ile reaktörün muhafaza sisteminin bütünlüğünün zayıflatılabildiği noktaya geldik. Nükleer yalanları çürütmek için bu cümleyi ayrıca not alınız. İki yıl boyunca Avrupa’nın en büyük nükleer santralında meydana gelen silahlı, toplu ve en son İHA’lı saldırılar bize gösteriyor ki nükleer santrallar savaşta hedef olabiliyor. Nükleer karşıtlarının yıllardır dile getirdiği ve medyanın büyük bir bölümü ile nükleer lobinin kulaklarını tıkadığı bu gerçek artık gün gibi ortada.

Nükleer santrallara düzenlenen saldırıların reaktörlere doğrudan zarar vermesi, elektrik kesintisine yol açması, jeneratörleri devre dışı bırakması, soğutma sistemine sarar vermesi gibi onlarca farklı sonucu olabilir ve bunlar da bizi bir başka Çernobil veya Fukuşima kazasına benzer bir durumla karşı karşıya bırakabilir. Bugün sistem karşıtı silahlı küçük grupların bile İHA’lara erişebildiğini düşünürsek, dünyadaki her nükleer santral çatışma zamanlarında bir hedef olabilir ve sahip olan ülkeye atom bombası atmak kadar bir etki yapabilir. Mersin’de, Sinop’ta nükleer santral isteyenler, bunu bir güç gösterisi sananlar Türkiye’yi tam tersine zayıflattıklarını da anlarlar umarım. 

***

Zaporijya Nükleer Santralı, 1984 ila 1995 yılları arasında elektrik üretmeye başlamış altı adet 1000 megavat gücünde üniteden oluşuyor. Rus teknolojisi bu reaktörlerin beşi tasarım ömürlerini doldurmak üzere. Saldırıya maruz kalan son reaktör ise 30 yaşında. Savaş nedeniyle reaktörlerin soğuk durdurma evresine geçirildi. Soğuk durdurma, reaktörlerin elektrik üretmediği, daha az miktarda soğutma suyuna ihtiyaç duydukları bir aşama. Bazı kaynaklar ise dört ve altı numaraları reaktörlerin, bölgedeki konutlara ısı sağlaması için “sıcak durdurma” aşamasında olduklarını söylüyor. Sıcak durdurma, reaktörün fisyon reaktörünün kendi kendine zincirleme reaksiyonu devam ettirme (kritiklik durumu) öncesindeki aşama. Sıcak durdurma seviyesinde daha çok soğutma suyuna gereksinim duyarsınız, basınç seviyesi yüksektir. O yüzden de risk daha fazla.

Zaporijya’daki tek risk İHA saldırısı sonucu reaktörlerdeki yakıtın açığa çıkması değil. İHA saldırısından birkaç gün önce santrala elektik sağlayan iki iletim hattından biri de top mermileriyle devre dışı kalmıştı. Santrala elektrik gitmemesi, olası bir kapatma durumunda reaktörlere gereken elektriğin dizel jeneratörlerle sağlanması anlamına geliyor. Jeneratörler çalışmaz, yakıt biterse siz de bitersiniz. Dizel jeneratörler bir yere kadar yardım edebilir çünkü mesele sadece reaktörler değil. Nükleer santrallarda kullanılmış nükleer yakıtların depolandığı havuzların da sürekli soğutulması gerekir. Yoksa orada da radyasyon sızıntısı olabilir. Fukuşima’da yaşanan sorunların hepsi çekirdek erimesi meydana gelen reaktörlerden kaynaklanmamış, kullanmış yakıt havuzları da soğutma suyu yokluğunda başa bela olmuştu.

Son bir söz de Ukrayna ve İHA’lara dair. Malum, Ukrayna’nın savaşta kullandığı İHA’ların bir bölümü Bayraktar ailesinin başında olduğu Baykar firmasına ait. Varsayalım ki bu İHA’lar Zaporijya saldırısında kullanıldı. Saldırı başarılı olsa belki bir başka Çernobil benzeri nükleer felaketle karşı karşıya kalacak, yine ülkemizin üzerinden radyasyon bulutu geçiyor mu geçmiyor mu diye endişe içinde yaşayacaktık. Baykar’ın ürettiği silahlar Türkiye’de kanserden ölümlerin artmasına neden olacaktı. Sahip olmakla övünülen silahların kendi halkının ölümüne neden olması, savaş severlerin aklını başına getirir miydi acaba? Elbette bahsettiklerim bir varsayım ama çok da hayalperest olduğumu kim söyleyebilir? Silahın ve silahlanmanın kutsanacak bir tarafının olmadığını anlamak için illa bu olayların yaşanması mı gerekiyor? 

***

Silah tüccarlarının elleri her zaman kanlıdır, silah tüccarının zenginine de fakirine de sahip olmak övünülecek bir şey değildir. Mesele bu bilinç düzeyine ete, süte ota radyasyon yağmadan, evimizin kapısına bayrak asılmadan önce ulaşabilmek.

Halkın gerçek gündemi AKP’ye hezimeti yaşattı

Özgür Gürbüz-BirGün/3 Nisan 2024

CHP, 31 Mart 2024 yerel seçiminden, muhalefetin büyük bir bölümünün de desteğini alarak büyük bir zaferle çıktı. Devletin tüm imkanlarını kullanan, medyanın büyük bölümünü kontrol eden, DEM partisinin güçlü olduğu yerlerde taşıma asker ve polis oylarını bile devreye sokan tek adam iktidarının ortakları ise büyük bir hezimet yaşadı. Montaj videolar, yapay tartışmalar, yurt dışı kökenli gündemlerle her seçimde asıl sorunların konuşulmasının önüne geçen iktidar, bu defa gündemi değiştiremedi. Muhalefet belki de ilk kez bu oyuna düşmedi. Yoksulluk, emekli maaşları, artan kiralar, kredi kartı borçları, okullardaki aç çocuklar, istismar haberleri, kadın cinayetleri, güçlenen tarikatlar, umudunu yitiren gençler, ucuz gıda kuyrukları, ranta kurban edilen doğa ve Filistin’i konuşan halk, sandıkta da tercihini gerçek gündemi doğrultusunda kullandı.

Sarayın şatafatlı yaşamı emekli maaşına yenildi. “Van minüt” edebiyatı ile kazanılan seçimler, İsrail’le ticaretin gerçekliğiyle kaybedildi. Dini, çocuk istismarından dolandırıcılığa kadar kullanan bu yeni düzenin oyuncularının ‘siyasal İslam’ maskesi düştü.

Seçimin çok sayıda kazananı var. Halkın gündemindeki yoksulluk sorununu en iyi gören ve çözüm üretmeye çalışan başkanlardan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş onlardan biri. Tarihi bir fark atarak tekrar seçildi. AKP iktidarı zamanında zenginleşen partililer, tarikatlar, yandaş şirketler yüzünden toplumda şeffaflık, liyakat ve dürüstlük arayışı artmıştı. Bir zamanlar “iki anahtar” söylemiyle oy isteyen AKP ise seçmenin karşısına 600 daireli adayıyla çıkarak bildiğimi okurum mesajı verdi ve kaybetti.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde, Altılı Masa’nın farklılıklarının getirdiği yükü omuzlarında taşımak zorunda kalan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu bu seçime sadece Ekrem İmamoğlu olarak girdi. Bu onu daha da özgür kıldı, seçim kampanyasını istediği gibi yürütmesini sağladı. İstanbul’un sesi gürleştikçe Türkiye’deki diğer illeri de etkiledi. Genel seçimlerde altı partinin çıkaramadığı tek sesi çıkarmayı başardı. İyi bir ekip, basit ama etkili sloganlar, başarılı icraatlar İmamoğlu’nun halka yakın karakteriyle birleşince, Erdoğan ve arkadaşlarını üçüncü kez mağlup etmeyi başardı.

İmamoğlu’nun Türkiye’ye verdiği önemli bir ders daha var. Çılgın projelerin değil, halkın gereksinimini karşılayan icraatların kazanacağını gösterdi. Kanal İstanbul veya üçüncü köprü gibi dev bütçeli, doğa düşmanı projeler yerine, meydan düzenlemeleri, metro çalışmaları, kreşler, yurtlar, kadınlara öncelik veren destek projeleriyle “küçük işlerin büyük başarılar” kazanabileceğini herkese gösterdi. Uçak inmeyen havalimanları, araç geçmeyen köprülerle halkın parasını birkaç şirkete transfer eden ve onları yoksullaştıran iktidara karşı önemli bir çıkıştı bu.

Seçimin bir başka galibi de Özgür Özel oldu. Kısa zamanda çok da kolay olmayan bir değişimi hayata geçirdi. Parti içinde koltuklarına yapışmış birçok kişiyi karşısına alması, aday belirlemede yeni yöntemler denemesi cesaret gerektiren işlerdi. CHP’ye yıllardır kazanamadığı, sağın kalesi kabul edilen birçok belediye başkanlığını getirerek, oy oranını da AKP’nin üstüne çıkardı. Sadece memleketi Manisa’ya değil, bölgeye de hâkim olduğunu Denizli, Kütahya, Afyon ve Uşak’ta alınan sonuçlarla ispatladı. Partide genç isimlere ve seçimde de kadın adaylara daha fazla yer verdi. Seçime girdikleri 107 kadın adaydan 35’i başkanlık koltuğuna oturdu. İzmir’in neredeyse yarısı kadın belediye başkanlarınca yönetilecek. CHP’nin kazandığı dört büyükşehir, iki il, 28 ilçe ve 1 belde belediyesini artık kadın başkanlar yönetecek. Yıllardır sağ partilerin elinde olan Korkuteli ve Üsküdar’ın kadın adaylarla kazanılması üzerinde konuşulması gereken hamleler. Kadınlardan söz açılmışken, adı sık sık Hizbullah’la birlikte gündeme gelen Batman’da ipi önde göğüsleyen DEM Partili Gülüstan Sönük’e de ayrı bir parantez açmak gerek. Onun Batman’da vereceği mücadele Türkiye’deki kadın hareketi ve laiklik açısından da büyük önem taşıyacak.

Çevre mücadelesi için de bu seçimden birkaç güzel sonuç çıktı. Nükleer karşıtı hareketin yakından tanıdığı Metin Gürbüz Sinop Belediye Başkanı seçildi. Artvin Belediye Başkanı Bilgehan Erdem’i Cerattepe’deki madene karşı yürütülen mücadeleden de tanıyoruz. Osman Belovacıklı, Gerze’de termik santralı ilçeye sokmayan direniş sırasında belediye başkanıydı şimdi yeniden seçildi. İzmir’de Karabağlar, uzun yıllar Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanlığı yapmış Helil İnay Kınay’a emanet edildi. Amasra’da termik santrala net bir şekilde hayır diyen isimlerden Recai Çakır güven tazeledi. Akbelen direnişindeki destansı mücadelesiyle herkesin saygı ve sevgisini kazanan Necla Işık, İkizköy’ün yeni muhtarı oldu; “sistemin surlarında gedik açıldı”.

Sarayın surlarının yıkılması için dört yıl mı yoksa daha kısa bir süre mi bekleyeceğimizi ise belediyelerin performansı gösterecek. Cumhuriyetin ikinci yüzyılı için artık bir umut var, en önemlisi bu umuda sıkı sıkıya sarılmak.

İklim planından yine kömür çıktı

Türkiye’nin iklim krizi konusunda önümüzdeki altı yıl boyunca yapacaklarını anlatan eylem planı açıklandı. Planda iklim krizinin bir numaralı sorumlusu görülen kömür santrallarından vazgeçmeye dair bir eylem yer almıyor. 

Özgür Gürbüz-BirGün/31 Mart 2024 

Foto: O. Gurbuz - Afşin Elbistan A santralı
İklim krizine yol açan seragazı emisyonları artırmaya devam eden Türkiye, açıkladığı yeni eylem planıyla 2030’a kadar yapılacakları özetleyen yol haritasını açıkladı. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın desteklediği “İklim Değişikliği Azaltım Stratejisi ve Eylem Planı (2024-2030)” başlığını taşıyan raporda, atmosfere bırakılan seragazı emisyonlarının baş sorumluları olan petrol, kömür ve gaz gibi fosil yakıtlara dair önemli bir yaptırım yer almıyor. Planın enerji bölümünde yenilenebilir enerji kaynaklarının her türünün ve nükleer enerjinin kapasitesinin artırılmasıyla nükleer enerjiye teşvik verilmesini de içeren stratejiler öne çıkıyor.

KÖMÜRE DEVAM
“Engellenemeyen sera gazı emisyonlarının azaltılması için karbon yakalama, kullanma ve depolama yol haritası oluşturulması” başlıklı enerji stratejisi maddesi ise Türkiye’nin yoluna fosil yakıtlarla devam edeceğinin ipuçlarını veriyor. Kömür ve gaz gibi fosil yakıtla çalışan santralları kapatmaya ya da sayısını azaltmaya dair bir ibare planda yer almıyor. Santrallardan çıkan seragazlarını yakalayıp gömerek atmosfere gitmesini engellemeyi amaçlayan karbon yakalama konusunda ise yol haritasının hazırlanması, ekonomik potansiyelinin araştırılması gibi stratejiler plana eklenmiş. Uzun zamandır bilinen ancak özellikle maliyetlerinin çok yüksek olması nedeniyle dünyada ilkörnek (prototip) düzeyinin ötesine henüz geçemeyen karbon yakalama ve gömme teknolojilerinin fosil yakıtlarla ilgili tek eylem odağı olması dikkat çekiyor. Karbon yakalama, kullanma ve depolama teknolojilerinin işletme ömrünü tamamlamamış santrallar için önerilmesi, fosil yakıt santrallarının iklim için erkenden kapatılmasına dair bir planın olmadığının da sinyallerini veriyor. Bilindiği gibi Türkiye Avrupa’da kömürlü termik santrallarını kapatmak için henüz tarih vermeyen beş ülkeden biri.

Eylem planında ölçülebilir iddialı hedeflerin olmaması da göze çarpıyor. Hemen hemen tüm başlıklarda rakamsal hedeflerden çok, “yol haritası oluşturulması”, “iyileştirilmesi” gibi 2030 sonunda değerlendirilmesi zor eylemler yer alıyor. Ulaşım başlığı altında, demiryolu yolcu taşımasının toplam yolcu taşımacılığındaki payının artış oranı’ izleme göstergesi olarak plana eklense de hangi değerin başarılı kabul edileceğine dair bir rakama rastlanmıyor. Ölçülebilir hedef konusundaki nadir iyi örneklerden biri enerji bölümünün ilk strateji maddesinde yer alan şebeke emisyon faktörünün azaltılması. 2020 itibarıyla, şebekeye verilen her bir kilovatsaat elektriğin üretimi sonucu atmosfere 437 gram karbondioksit bırakılıyordu. Bu rakamın 352 grama düşürülmesi hedeflenmiş.

EMİSYON TİCARETİ ÖN PLANDA
Çevre Bakanlığı’na bağlı İklim Değişikliği Başkanlığı’nın hazırladığı planda emisyon ticareti konusunda çok sayıda eylem maddesi var. 2024-2026 yıllarını kapsayan Orta Vadeli Program’daki Emisyon Ticaret Sistemi’nin (ETS) kurulmasına dair tedbirlere de atıf yapılıyor. ETS kapsamında, gönüllü piyasalardan uluslararası piyasalara kadar uzanan bir dizi araştırma ve mevzuat değişikliğine de işaret ediliyor.

49 strateji ve 260 eylemden oluşan planda göze çarpan diğer başlıklar arasında, sanayide ürün bazında karbon ayak izinin ve karbon yoğunluğunun azaltılması, sürdürülebilirlik raporlamalarının ve neredeyse sıfır enerjili binaların yaygınlaştırılması, ulaştırmada elektriklendirmenin geliştirilmesi, yutak alanların korunması ve artırılması, gübre kullanımında bilinçlendirme, hayvancılık kaynaklı metan emisyonlarının azaltılması, Türkiye’nin net sıfır emisyon hedefinin eğitim sistemine entegre edilmesi ve düşük emisyonlu bir ekonomiye geçişin adil dönüşüm ilkesiyle planlanması da yer alıyor.