Altılı Masa’nın “hükümet programı” diye nitelenen “Ortak Politikalar Mutabakat Metni” açıklandı. Metnin enerji bölümüne baktığımızda serbest piyasa koşullarını iyileştirecek, AKP döneminde kaybolan şeffaflığı ve rekabeti geri getirecek öneriler olduğunu görüyoruz. Kalıcı yaz saati uygulaması ve dağıtım şirketlerine faturalar üzerinden aktarılan bazı kaynakların incelenerek iptal edilecek olması gibi çoğunluğu mutlu edecek işlere de programda yer verilmiş. Enerji alanında kamulaştırma veya Türkiye’nin içinde bulunduğumuz çağa uyumunu sağlayacak radikal bir değişim hareketi ise görünmüyor. Metindeki nükleer enerji kısmı ise buram buram ‘nükleer lobi’ kokuyor.
Akkuyu Nükleer Santralı’nı kapatma konusunda taahhüt
veremeyen Altılı Masa, sözleşme detaylarını ve anlaşma dışında verilmiş hakları
gözden geçireceğiz diyor. Rusya ile yapılan Uluslararası Anlaşma ortadayken başka
bir şey var mı diye bakmak bir oyalama taktiği. Kaldı ki, bu incelemenin
amacının santralı çalıştırmama veya kapatma olmadığı da ortada. Çünkü
mutabakatta, “daha güvenli ve daha hızlı inşa edilebilir yeni nesil ‘Küçük
Modüler Reaktörler’ kuracağız” diyen bir hedef daha var. Yeni
nükleer reaktör kurma niyeti olanlar, eskisini kapatmaz.
Öncelikle ‘küçük modüler reaktör’ diye pazarlanmak istenenin yeni bir şey
olmadığını, mevcut reaktörlerin küçük kapasiteli olanlarına (300 MW ve altı)
nükleer endüstri tarafından verilen bir isim olduğunu belirtelim. Bir çeşit pazarlama
kampanyası. Geçmişte Rusya ve ABD’de küçük reaktörler kullanılmış, sorunlar ve
maliyetler nedeniyle devamı gelmemişti. Nükleer endüstri maliyetleri düşürmek
amacıyla, ölçek ekonomisinden de yararlanma niyetiyle büyük reaktörler yapmaya
başlamıştı. Elektrik üretim maliyetleri istenildiği gibi azalmayıp, rüzgar ve
güneş gibi kaynaklarla rekabet edemeyince büyük reaktörler de gözden düştü.
İşsiz kalma korkusu yaşayan nükleer endüstri, en azından ilk yatırım maliyetini
düşürmek amacıyla yeniden bu eski fikri piyasaya sürdü. İklim sosuyla süsledi.
Birileri Altılı Masa’yı fena kandırmış olmalı ki mutabakat metnine bile girmiş.
Kim acaba?
23 Aralık 2022 tarihinde, Anadolu Ajansı’nın “ABD'li uzman, Türk şirketlerinin modüler nükleer reaktör yapımında avantajlı olduğunu belirtti” başlıklı haberini okuyun. ABD Dışişleri Bakanlığı Nükleer Enerji Kıdemli Danışmanı Justin Friedman’ın, Türkiye’deki inşaat şirketlerini davet eden, ‘ileride bu reaktörleri ihraç edebilirsiniz’e kadar uzanan bol atmasyonlu demeci size fikir verecektir. ABD’den nükleerci bir danışmanın Türkiye’ye tavsiyelerini görünce aklıma 2004 yılındaki bir olay geldi. O tarihlerde Türkiye’nin ilk yenilenebilir enerji yasası Meclis’te bekliyor, rüzgâr ve güneşe alım garantisi verecek bu yasa bir türlü Meclis’ten geçmiyordu. Kulislerde yasayı engelleyenin dönemin Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan olduğu konuşuluyordu. 18 Ekim 2004 tarihinde Dünya gazetesindeki bir haberde, kendisini iknaya gelen yenilenebilir enerji sektör temsilcilerine, “BP'ye, Shell'e, Amerikan Enerji Kurumu'na sordum; yenilenebilir enerji gereksiz!” demişti. Babacan, rüzgarı güneşi, petrolcülere ve Amerika’ya sormuştu. Sonuçta yasa ve Türkiye’de yenilenebilir enerjinin gelişmesi gecikti.
Nükleerde topu tek başına Deva Partisi’ne atmayalım ama insan ister istemez ABD kaynaklı benzer bir öğüt verme durumu var mı merak ediyor. Diğer beş liderin “veto” yetkisini kullanmadığını da unutmamak gerek. Hatırlarsanız, İstanbul Sözleşmesi’nin metinde olmaması bir liderin veto etmesiyle açıklandı. Demek ki altı lider de nükleerden memnun, veto etmeye gerek görmemiş!
Küçük nükleer reaktörlerin büyükleri gibi atık sorunu ve kaza riskinden muaf olmadıklarını, yerleşim yerlerine daha yakın kurulmaları planlandığı için de terör saldırısı ve kazalarda daha büyük sorunlara yol açacağını hatırlatalım. Yenilenebilir enerji kaynaklarından ucuz olmaları da mümkün görünmüyor.
Mutabakat metninin enerji bölümündeki diğer vaatler bolca doğalgaz ve petrol içeriyor. Türkiye’yi başta doğalgaz olmak üzere bir merkez haline getirip yeni boru hatları ve arama çalışmaları destekleniyor. Altılı masa da iktidar gibi iklim ve çevre gibi konularını ayrı başlıklar altında ele alıyor. Sorunun kaynağı enerji kullanımı iklim ve doğa ile ilişkisiz gibi davranılıyor. Temel kurgu baştan aşağı yanlış. Kömürden çıkacağız deyip, kömürü gazlaştırmaktan bahsedenler, ikisini de yakınca seragazı emisyonu çıkacağının farkında bile değil. 2050’ye net sıfır hedefi koyup, Türkiye ve tüm komşularına petrol ve doğalgaz boru hattı döşemenin mantığı yok. Dünyanın 2050’ye doğru iklim dostu, karbonsuz bir dünya olacağını düşünüyorsanız neden ana yurdu boru hatlarıyla örüp, doğalgaz ve petrolden para kazanma hayali kuruyorsunuz? 10 yıl kullanıp çöpe atmak için mi?
Kopyalayıp yapıştırmakla, sağdan soldan toplamakla enerji ve çevre politikaları olmuyor. Umarım seçmenlerin tek adam rejiminden kurtulma istekleri bütün bu yanlışları görmezden gelmeye yetecek kadar güçlüdür.