2053 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
2053 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Ulusal Enerji Plansızlığı

Özgür Gürbüz-BirGün / 6 Ocak 2023

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın yeni yıl hediyesi, 2022 sonunda açıklanan Türkiye Ulusal Enerji Planı oldu. 2020-2035 yılları arasında enerji alanında atılacak adımları özetleyen rapor, birçok dilekten (temenni) oluşan bir mektuba benziyor. Herkes iyi herkes gerekli. Hedeften yoksun politikaları hep eleştirdik. Bu belgede ise onlarca hedef var ama gerçeklikleri ve tutarlılıkları o kadar tartışmalı ki mecburen yine eleştireceğiz.

Planı şöyle özetleyebiliriz. Şimdi neyimiz varsa 2053’te daha çok olacak. Rüzgar, güneş, nükleer fark etmez. Hepsinden daha çok yapacağız. Elbette bu fikir, raporun içinde kendine yer bulmuş enerji yoğunluğunu düşürme hedefleriyle çelişiyor. Enerjiyi daha verimli kullanacağımız varsayılıyor ama talep öyle bir artıyor ki verimlilik ve tasarruf yapılıyor mu belli olmuyor. Enerji yoğunluğu verilerinin 20 yılda gerilediği dile getirilse de 2013 sonrası yerinde saydığından bahsedilmiyor. İlk yıllarda politika değil teknoloji kaynaklı olduğunu düşündüğüm düşüş ile olmayan bir başarı hikayesi yazılmış.

Bakanlığa göre enerji talebi artmaya devam edecek. Türkiye’nin, 2020 yılında 147,2 milyon ton eşdeğeri petrol (TEP) olan birincil enerji tüketimi 2035 yılında 205 milyon TEP’e ulaşıyor. 15 yılda Türkiye’nin enerji talebi üçte bir oranında artıyor. 2020 yılında 306 terevatsaati bulan elektrik tüketimi 2035’te 510 terevatsaat seviyesine çıkıyor. Yılda ortalama yüzde 3,5 artıyor.

Bu talebe can mı dayanır? Dayanmaz. O yüzden talebi karşılamak için yüzlerce santral yapılması planlanıyor. 102 gigavat (GW) düzeyine ulaşan Türkiye’nin elektrik kurulu gücünün 2035’te 190 GW’a ulaşması umuluyor. Güneş enerjisi kurulu gücü beş, rüzgar kurulu gücü ise yaklaşık üç kat artıyor. Hükümete bir nükleer santral yetmiyor, ikincisinin de yapılarak nükleer kurulu gücün 7,2 GW’a çıkarılması planlanıyor. Elektrik depolama ve hidrojen enerjisi gibi artık dünyanın kabul ettiği seçenekler de planlara girmiş. İyi bari diyoruz, biraz seviniyoruz. Kömürde 2030’a kadar 1,7 GW’lık “mütevazi” bir artış öngörülürken, doğalgazda ayak gazdan çekilmemiş, 2035’e kadar 10 GW’lık yeni kapasiteden bahsedilmiş. Mesele kömür ve doğalgazsa, iklim krizi yokmuş gibi çek panpa!

Esprimizi yaptık, ana fikrin daha çok santral yapmak olduğunu da anlattık sanırım. Kömürden, nükleerden vazgeçip güneş ve rüzgara ağırlık verilse, rakamlar daha kabul edilir olacak ama ortada stratejik bir plan yok. Türkiye’yi geleceğe hazırlamak istiyorsanız nükleer ve kömür gibi eski fikrin ürünü santrallarla güneş gibi başka bir geleceğin üretim yöntemini aynı sepete koymamanız gerekir. AKP, iktidarının ilk yıllarında sermaye çekebilmek için enerji sektörünün reklamını yapar, yatırımcılara çağrıda bulunurdu. Özelleştirmelerle birlikte herkes enerji sektörüne girdi. Bugün talebin neredeyse iki katına ulaşan fazla kapasite nedeniyle o pazara davet ettiği her şirketi şimdi teşviklerle ayakta tutmaya çalışıyoruz. Ulusal Enerji Planı o pazarlama stratejisinin devamı gibi duruyor.

Gelelim tutarsızlıklara. Planda, 2053 net sıfır emisyonuna vurgu var. Net sıfır için Türkiye’nin 2053 yılında atmosfere bıraktığı seragazı emisyon miktarının orman gibi yutak alanların tutabildiği miktarı geçmemesi gerek. Türkiye halihazırda emisyonlarının 10’da birini tutacak bir yutak alan kapasitesine sahip. Ormanları çoğaltmak kolay değil. Karbon gömme gibi yöntemler ise hem tartışmalı hem de Ulusal Enerji Planı’nda da belirtildiği gibi ekonomik değil. Net sıfır hedefi olan ülkeler bu yüzden kömür santrallarını, ardından da doğalgaz santrallarını kapatma planıyla işe başlıyor. 

Türkiye ise 2035 yılına kadar doğalgaz ve kömür santralları yapmayı planlıyor. Yapılan kömür santrallarını da teknik ömürleri dolmadan kapatılmayacağı planda açıkça yazılmış. 2053 yılında birincil enerji kaynakları içinde fosil yakıtlarının (kömür, petrol ve gaz) payının da yüzde 20’de kalacağı belirtilmiş. Enerjinin yüzde 20,8’i fosil olacaksa net sıfır olmaz. Net sıfır hedefinin gerçekçi olmadığı artık resmi raporlara da girmiş durumda. Karbon depolama ucuzlarsa net sıfır oluruz diye hedef olmaz. Nükleerli, kömürlü ve doğalgazlı Ulusal Enerji Planı hiç olmamış. Plana net “sıfır” verip, içinde bulunduğumuz çağa uygun yeni bir plan hazırlayın demek lazım.

Elde çekirdek iklim konferansı izliyoruz

Özgür Gürbüz-BirGün / 11 Kasım 2022

27. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Taraflar Konferansı Mısır'da başladı. 18 Kasım’a kadar sürecek konferans aslında yıl içinde sürdürülen müzakerelerin üst düzey temsilcilere gerçekleştirilen son etabı sayılır. Yılın son toplantısı ama çözüm garanti değil. 27 yıldır aralıksız müzakere eden ülkeler ortalama sıcaklık artışını 1,5 derecenin altında tutma sözü verdi ama eylemlerle sözlerini sağlamlaştıramadı. ,5 derecenin altında kalınamazsa ikinci ve son hedef 2 derecenin altında kalmak; hasarı ve kayıpları azaltmak. Türkiye’nin Mısır’daki gündemi ise 2030 yol haritasının güncellemesi. Paris Anlaşması’na imza atarken iklim krizine yol açan emisyonları azaltma değil artırma sözü veren Türkiye’den artık üstüne düşeni yapmasını ve seragazı emisyonlarını nasıl azaltacağını açıklamasını bekliyoruz. 2053 net sıfır lakırdısı gerçek bir hedefe dönüşecek mi göreceğiz.

Foto: Elif Cansu İlhan
Kısa adı COP27 olan BM çatısı altındaki bu toplantılarda beklenti de umutsuzluk da yıllardır değişmedi. İstikrarlı bir başarısızlıktan bahsediyoruz. Toplantılar önemli raporların açıklanması ile başlıyor; bu yıl da öyle oldu. Dünya Sağlık Örgütü, 2030-2050 yılları arasında iklim krizinin 250 bin erken ölüme neden olacağını açıkladı. Elde çekirdek dünya izliyor…

Sonra sahneye Dünya Meteoroloji Örgütü çıktı. Ortalama sıcaklık arışı sanayi çağı öncesi ortalamanın 1,1 derece üzerinde seyrediyor. Deniz seviyesindeki artış sürüyor, orman yangınlarının sayısı artıyor, seller ve bildiğimiz tüm aşırı hava olaylarının sayısı ve sıklığı artıyor dedi. Elde çekirdek, çit çit çit…

Enerji verimliliği çağrılarına, akıllı ve pasif bina planlarına rağmen 2021 yılında bina ve inşaat sektörü tüm zamanların rekorunu kırarak karbon emisyonlarını 10 gigatona çıkardı. Bina deyip geçmeyin, Avrupa’nın enerji talebinin yüzde 40’ı binalardan kaynaklanıyor, şimdi verimli bina yapmayacaksak, ne zaman yapacağız? Bugün yaptığımız binanın enerji yükünü belki 100 yıl üzerimizde taşıyacağız. Çekirdek çitleyenlerin yanına müteahhitler, kentlerden sorumlu politikacılar da katıldı...

COP 27’de sadece sorunlar dile getirilmiyor, çözüm önerileri de var. Amazon ormanlarının yerli halklarının liderleri, Amazon ormanlarının yüzde 80’inin koruma altına alacak bir anlaşmaya gerek var dedi. Başta Amazonlar, tüm ormanlar bizim petrol, kömür ve doğalgaz kullanarak atmosfere bıraktığımız karbondioksiti tutuyor ve dünyanın daha çok ısınmasını önlüyor. Gezegenin ortak mirası Amazon’u koruyamazsak iklim krizini de durduramayız. Halihazırda yüzde 26’sı tahrip oldu bile. Yerliler, tahrip edilen yüzde 6’lık kısmı da yeniden koruma altına alarak 2025’e kadar orman varlığının yüzde 80’inini koruma altına alacak bir anlaşma istiyor. Yerliler korumaya çalışırken yaşadığımız gezegene yabancı bizler çekirdek elde çitlemeye devam ediyoruz. Çit çit çit…

Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı, 2030’a kadar kömürlü termik santrallardan vazgeçme sürecini hızlandırıp yenilenebilir enerjiye geçersek 2050’de sıcaklık artışını 1,5 derecenin altında tutma şansımız hâlâ var diyor. Demek öyle; çitlemeye devam…

Diyelim sorunu çözmeye niyetimiz yok, bari hasarı azaltmak için uğraşalım. BM Erken Uyarı İnisiyatifi, sayıları iklim krizinin de etkisiyle beş kat artan doğal afetlere karşı önümüzdeki dört yılda 3,1 milyar dolar harcayıp erken uyarı sistemleri kurarsak zararı azaltırız diyor. Rakam da veriyorlar. Harcanan her 800 milyon dolar gelişen ülkelerde 3 ila 16 milyar dolarlık hasarı önleyebilir diyorlar. Sekiz adet F-35 parasıyla on binlerce insan sıcak hava dalgalarına, tayfunlara, sellere karşı uyarılabilecek. İzlemeye devam ediyoruz. Çekirdek paketinin sonuna geldik farkında değiliz.

Bir hafta sonra 2022 yılının iklim konferansı da son bulacak. Biz çekirdek kabuklarıyla kirlettiğimiz yerleri süpüreceğiz, Mısır’daki iklim turistleri ve onların arasında seslerini çıkarmaya çalışan ama başarılı olamayan iklim eylemcileri Şarm El Şeyh’i terk edecek. İklim krizi bir sonraki aşırı hava olayına kadar unutulacak, sonra hatırlanacak ve tekrar unutulacak.

Dönüm noktasındayız. Ya çekirdek çitlemeyi bırakıp gezegeni koruyacağız ya da sonuçlarına katlanacağız. Koruyamadığımız doğa, daha fazla sıtma, yetersiz beslenme, ishal, kuraklık, sel ve sıcak hava dalgaları gibi onlarca felaketle karşılaşmamız anlamına geliyor. Kapitalizm ve yarattığı tüketim toplumu yaşamı yok ediyor. Sesimizi yükseltmeliyiz.