Özgür Gürbüz-Al Jazeera Dergi / 2014*
Burçin ve Emre Akbulut yedi ay önce evlenmiş. Maraş’ın
Çoğulhan beldesinde yaşıyorlar. Komşuları Türkiye’nin en büyük iki termik
santrali. Evleri santrallerin bacalarının altında. Başlarını kaldırdıklarında koca
bir beton yığınıyla göz göze geliyorlar. Külü ve tozuyla iç içeler.
Burçin Çoğulhan’ı bırakıp, evlenmeden önce yaşadığı
Ankara’ya dönmek istiyor. “Eşimi bırakmam ama burada da yaşanmaz” diyor. Emre
eşinin kendisini terk etmesinden korkuyor, “800 lirayla nereye gideceğim ben?”
diye soruyor. “Doğma büyüme buralıyım” diyen Emre Akbulut, işini sorduğumuzda
“Taşeronda çalışıyorum, bu külde, yine pislikte” diye yanıtlıyor.
Kaldıkları ‘site’ 30 yıl önce faaliyete geçen Afşin
Elbistan A santralinin çalışanları için yapılmış ama bugün birçoğu boş. Sıvaları
dökülmüş binalar, adeta yıkılmayı bekliyor. İyi para kazananlar Çoğulhan’ı terk
edip Elbistan veya Afşin’e taşınmış. Santralin hemen karşısında oturmak isteyen
yok. Akbulut ailesinin tüm geliri Emre’nin aldığı asgari ücret, o yüzden de
burada oturmaktan başka çareleri yok. Emre, santralin kapatılabileceğine
inanmıyor, tek isteği “külün gelmediği bir yere” göçmek. Burçin bize balkonunu
gösteriyor, her gün yıkıyorum ama simsiyah diyor. Bir de ‘gazdan’ şikayetçiler,
“Silikon da çeksek yatak odasına kadar giriyor” diyor Burçin.
Santralden uzaklaştıkça gürültü ve arada bir yüreğimizi
hoplatan uğultu duyulmuyor. Dertler ise mesafeye direniyor. Cafer Aydoğan,
Berçenekli köyünde yaşıyor. “Dumanını biz yiyok, parasını el alıyor” diyor,
köylerinden santralde çalışan sadece bir kişi olduğunu söylüyor.
Köyde kalanlar ya terk edilmişliği yaşıyor ya da,
çoğunluğu, köyü terk edip gidiyor. Aydoğan, santralin tarıma etkisi oluyor dese
de kendilerini kuvvetli esen poyrazdan dolayı şanslı kabul ediyor. “Üç çocuğum
var İstanbul’da çalışıyor. İşe alsalar onları getiririm. Burada iki kişi
birbirimizin gözüne bakıyoruz, burada 15 kişiydik” diyor. Aşık Mahzuni Şerif’in
köyünde ona nazire yaparcasına, Karacaoğlan’ın dizeleriyle anlatıyor durumu, “Bir
ayrılık bir ölüm” gibi diyor. Aydoğan’ın unuttuğu ‘yoksulluk’ ise zaten
herkesin dilinde. Eşi Edibe Aydoğan’la kısa bir süre önce evlenmişler. Edibe
Aydoğan Hataylı ve başka bir yerde yaşamak istiyor. “Sağlıkçı yok, bakkal yok,
şehre servis yok. Bir iğneye Afşin’e, Elbistan’a gidiyorum. Bir şey
kurutamıyorum hep bacanın külü” diyor. Santralin yakınında yaşayan herkes gibi
onlar da unutulduklarını düşünüyor.
Unutulmuşluk sadece köylerde değil, santralin içinde de, tenha
koridorlarda, eskimiş yapıda kendini hissettiriyor. Afşin Elbistan A termik
Santrali İşletme Müdürü Faik Sağlam’ın odasına yaklaşınca sessizliği bir türkü bozuyor.
Sağlam’ın üstü boş masasındaki dizüstünden geliyor müzik. Notalar, 1984’te
faaliyete geçen santralden daha eski.
Afşin A da aynı B gibi kamuya ait. Santralleri Elektrik
Üretim A.Ş. (EÜAŞ) işletiyor. EÜAŞ, bu yaz Afşin’deki iki santralin sekiz
ünitesinden beşinin çalışmasını istiyor. Kuraklığın vurduğu barajların açığını
kömür kapatacak. A santralini ziyaret ettiğimiz sırada dört üniteli santralin
tek ünitesi devredeydi. Sağlam, bir ünitenin ertesi gün devreye gireceğini
söylemişti, öyle de oldu. Hedef yaza kadar üçü A’dan ikisi B’den beş üniteyi
devreye sokmak diyen Sağlam, “Özelleştirme ve diğer yatırımların bir miktar
gecikmesi nedeniyle çevre konusunda biraz dezavantajlarımız var. Günübirlik
olarak veya belirli programlarla bunları gideriyoruz. Şu anda çok da fazla,
çevreyi olumsuz anlamda etkileyecek bir şeyimiz söz konusu değil” diyor. Aslında
denklem basit. Ne kadar çok ünite devreye girerse çevre o kadar çok kirleniyor
çünkü A santralinde desülfürizasyon ünitesi yok. Baca gazı arıtma tesisleri de
denen bu filtreler kükürt ve azotoksitleri tutmaya yarıyor. Tutulmazsa “asit
yağmurlarıyla” karşılaşmak olası. Bölgede kuruyan bağlar, verim kaybı için
ödenen tazminatlar var.
“Tazminatların toplam tutarını hukukçular bilir” diyen
Sağlam, son yıllarda santrallerin eskiden olduğu gibi çevreye anormal derecede
zarar verdiğini söyleyemeyiz diyor. Santraldeki üniteler, sistem ve türbinlerin
yaşlı olması nedeniyle 340 megavat (MW) değil 250 MW’lık bir yük seçimiyle
çalıştırılıyor. Böylece sık sık arıza yapan santralin daha uzun süre çalışması
sağlanıyor. 2009’da 4. ünite, 2010’da ise 3. ünitede büyük arızalar çıkmıştı.
İşletmeciler için santralin yaşı kadar kömürün düşük kalitede olması da dert.
Tasarım yapılırken linyit kömürünün 950 ile1600 kalori değerinde olacağı
hesaplanmış. Sağlam, “Biz en iyi şartlarda ortalama 1050 ile çalışıyoruz.
Sahada 1600 kalori kömür yok” diyor.
Kömür kaliteli olsa da dert bitmiyor. Dört ünite
çalışırsa santral günde 60 bin ton kömür yakıyor.
Bunun yüzde 20-30’u küle
dönüşüyor. Elektromanyetik filtreler de külü tutuyor. Tutulan kül ise kömür
çıkarılan sahalara boşaltılıyor. Uçmasın diye üstü toprakla örtülüyor bazen de
saha ağaçlandırılıyor. Faik Sağlam’a göre A santralinin çevreye bıraktığı kül
parçacık oranı 3 ila 400 miligram arasında. Yönetmeliklerdeki sınır değer
100mg. 30 yıllık bir santral için bu değerlerin iyi olduğunu söyleyen Sağlam,
kamunun artık bu tip bir santrale müsaade etmediğini, özelleştirme kapsamındaki santralin yeni
sahiplerinin gerekli tesisleri yapmak zorunda kalacağına dikkat çekiyor.
İçerden gördüğümüz ve bilgi aldığımız santrali bir de
yukarıdan görmek için 110 metre yukarı çıkıyoru
z. Asansörler ve merdivenler
haliyle tuz ve kum dolu, santral eski. Bir saati bulan gezi sırasında vardiyalı
çalışan 1000 işçiden belki sadece 10’uyla karşılaşıyoruz. Bu rakamın 400 kadarı
taşeron. Santralin çatısından kömür sahalarını ve 2011’de meydana gelen göçüğün
olduğu Çöllolar Havzası’nı görebiliyoruz. Kazada 11 kişi ölmüş, dokuz işçinin
cesetlerine ise aradan geçen üç yıla rağmen ulaşılamamıştı. Hukuki süreç
sürdüğü için havzada kömür üretimi de durdu. İki santral de artık Kışlaköy
kömür sahasından gelen kömürle çalışıyor.
Santrali dolaşırken bize eşlik eden Müdür Yardımcısı
Muhammet Olgun, kükürt oranının düşüklüğü nedeniyle desülfürizasyon ünitesinin
gerekli olmadığını ancak elektromanyetik filtrelerin rehabilite edilmesi
gerektiğini söylüyor. Soğutma suyu nedeniyle çiftçilerin kuyu sularında azalma
olduğu iddialarını ise gerçekçi bulmuyor. Olgun, “Deşarj ettiğimiz noktada
biraz sıkıntı olabilir. Ankara genel müdürlük arıtma için bir çalışma yapıyor”
diyor.
Su meselesi külden daha tartışmalı bir konu. TÜBİTAK MAM
Çevre Enstitüsü tarafından hazırlanan Ceyhan Havzası ile ilgili raporda termik
santral soğutma suyu için nehirden su çekilmesi bölgedeki olumsuz faaliyetler
arasında sıralanmış. Raporun 195. sayfasında da, “Elbistan Termik Santrali
Kahramanmaraş bölgesinde ciddi bir kirletici kaynaktır. Santralin çevresindeki
tarım arazilerinde yoğun şekilde şeker pancarı yetiştiriciliği yapılmakta,
tesisten çıkan atık sular uygun şekilde arıtılmadan tarım arazilerinin
sulanması amacıyla kullanılmaktadır. Santralden kaynaklanan emisyonlar
sebebiyle bölgede hava kirliliğinin de var olduğu gözlenmiştir” açıklamasıyla
santrallerin etkileri detaylandırılmış. Çomludüz Köyü eski muhtarı İsmail Kurt
raporu görmemiş olabilir ama aynı fikirde: “Yeraltı sularını da çektiler. 8-10
metrede kuyulardan içme suyu alıyorduk şimdi 50-60 metreden su çıkıyor”.
İsmail Kurt’u Çomludüz’deki köy odasında bulduk. Görmüş
geçirmiş derler ya, öyle biri. 10 çocuk ve 65 yıl var hayatında.
Kurt, bahçedeki masada, sonradan kalabalık bir grubun
dahil olduğu sohbetimizde kelimeleri seçerek kullanıyor. Ona göre bölgedeki her
10 kişiden dokuzu hasta, Çoğulhan’da ise onu. Kendisi de kalp ve damar hastası,
“Kirlilik geldiği zaman nefes alamıyorum” diye söze başlıyor. Kurt’un
şikayetleri ortak ama termik santralle mücadelesi hayli eskilere uzanıyor.
1970’lerin ortalarında santral için arazileri istimlak ediliyor. 20 dönüm
tarlası 700 TL karşılığında istimlak ediliyor. “O zaman ben muhtardım, 20 dönüm
tarlamız vardı, bir inek parası alamadım” diyor.
Üzüm bağlarının hepsi kurumuş, artık arpa, buğday,
mercimek ve nohut ekiyorlar. Kalan araziler verimsiz hale geldi, zarar gördü
diye yakınan Kurt, “Bundan 2-3 sene önce biz bunları mahkemeye verdik. Analiz
yaptılar bazı arazilerde yüzde 50-60 verim kaybı çıktı. Devlet kabul etmedi.
Daha sonra bir analiz daha yaptılar verim kaybını yüzde 5-10’a düşürdüler. Bize
az para ödemek için. Üç yıl önce bazılarını ödediler bazılarını ödemediler. Ben
200 dönüme, 30-40 bin lira civarı bir para aldım. 200 bine 10 bin alan da oldu,
7 bin alan da. Benimki yüksek gibiydi. Avukatlar artık devlet verim kaybını
ödemiyor diyor” ve durumdan şikayet ediyor.
Elbistan’da termik santral şikayetleri üç gruba
ayrılıyor. Termik santrallerin kapatılmasını isteyenler, kapatmazlarsa bize iş veya
tazminat versin diyenler ve yeni santraller yapılacaksa göç etmek isteyenler.
Tekin Temiz Kaşanlı’da market sahibi. “Biz bunu kaldırmaktan yanayız, hiç
olmasın” diyerek safını belli ediyor. 400 haneli köyde 400 kişi yaşıyor. Herkes
göç etmiş. “En büyük şikayetimiz hava kirliliği. Bu köyün geçimi yüzde 80 bağcılık
üzerineydi, hepsi kurudu. Tepki göstersem bile tekim, genelde birlik yok. Bize
bir getirisi yok, elektriğinden faydalanıyoruz ama burada çalışan yok. Doğa
desen yok, hava desen yok; su desen yok!” Temiz’in termik santral özeti böyle.
O sırada markete giren Ali Tabak, Temiz’in bıraktığı yerden devam ediyor:
“Sadece tozundan faydalanıyoruz. İş verseler çalışırım. Şikayetimiz şudur, eğer
santral kuruluyorsa başta buranın adamı alınmalıdır. Kirliliğine karşıyız ama
yapılıyor. Sözümüz para etmiyor, ne kadar söylesek boş”.
Çaresizlik ön plana çıksa da köylülerin sözlerinin karşı
tarafa ulaştığı ortada. Afşin Elbistan B santrali İşletme Müdürü Mustafa Has şikayetlerden
haberdar. Santral A’ya göre çok yeni, 8 yıllık bir santral. Buna rağmen
arızalar onun da belini bükmüş. Şubat 2013’te çıkan yangın ve jeneratör
problemleri nedeniyle iki ünite çalışmıyor. Mayıs ortasından itibaren kalan iki
ünitenin birlike üretim yapması planlanıyor. Mustafa Has, Çöllolar sahasından
kömür gelmediği için üretimin daha çok çıkarılacak kömür miktarına bağlı
olduğunu söylüyor. 2013 yılında aynı A santrali gibi 2 milyar kilovatsaatin
üzerinde elektrik üretimi yapılmış. İki santralin üretimi neredeyse ülke
üretiminin yüzde 2’sine denk düşüyor.
Çevreyle ilgili sorularımızı sorduğumuzda Has
duraksamadan yanıt veriyor. “Bizde desülfürizasyon ünitesi var. Çalışmasında
herhangi bir problem yok” diye söze başlıyor ama B santrali de problemsiz
değil; kül burada da sorun. Has problemi şöyle açıklıyor: “Baca gazı arıtma
tesisi 1. ünitede hemen hemen her zaman devrede ama 4. ünitede zaman zaman
devrede olmuyor. Toz oranının (kül) yüksek oluşu. Aynı kömür ama 1. ünite ile
4. ünitenin kül silosu dediğimiz, küllerini attığı ortak bir depo var. Buraya
4. ünitenin uzaklığı 471 metre, 1. ünitenin uzaklığı 150 metre. 1. ünite de
hiçbir problem yok, yakın mesafede olduğu için. Diğer ünitede külün içerisinde
kum olduğu için bunu uzaklaştırmada zorlanıyoruz. Bu nedenle 4. ünitede baca
gazı arıtma tesisini devreye almadığımız durumlar oluyor”
Mustafa Has, kül sorununun Çöllolar’dan gelecek kaliteli
kömürle aşılacağına inanıyor. Aşılacak ama olayın bir de kömür boyutu var.
Afşin Elbistan Linyitleri’nin (AEL) yıllık üretim projeksiyonu 10 milyon ton.
Dört ünite çalışsa 18,5 milyon ton kömür gerekiyor. İki santralde hâlihazırda
sekiz ünite var. Has, “AEL bazen taban kömürü dediğimiz silisyumu (kumu) fazla
olan kömüre girebiliyor. Normalde bunların madencilikte ayıklanması gerekir.
Miktar anlamında çok düşük üreten AEL o lükse sahip değil, her şeyi kazıp
gönderiyorlar. Kum, kömürün içerisinde fazlaca bulunduğu zaman kül olarak
atamıyoruz. Her şey kalori değil. Kaloriye bakıyorsunuz 1100-1150, ama külünü
atamıyorsunuz. Düşük kapasitelerimizin nedenlerinden biri de bu” açıklamasıyla
kömür sorunun bir başka boyutunu dile getiriyor.
Mustafa Has’a göre baca gazı arıtma sorunu çözüldüğünde B
santralinin sorunları da bitecek. “Bizim santralimiz 7-8 yıllık yeni bir
santral. Elektromanyetik filtrelerde bir sıkıntı yok. Katı partikül anlamında
doğaya emisyon atmıyoruz. Çevre İl Müdürlüğü’nden haberli habersiz denetimlere
uğruyoruz” diyen Has, santralin çevreye etkileri olsa da abartıldığı kadar
olduğunu düşünmüyor.
Has hava kirliliğinin asıl kaynağının santraller değil
ısınma amaçlı yakılan kömürler olduğunu öne sürüyor. Bölgenin dağlarla çevrili
olması da sorunu körüklüyor, çözümün ısınmada doğalgaza geçmek olduğunu
söyleyen Has, “Yaptığımız işin çok masum olduğu iddiasında da bulunmuyoruz,
mutlaka doğanın dengesini değiştiriyoruz. Atmosfer ısınıyor ama Türkiye’nin
büyüme hızı, enerji ihtiyacı ve dışa bağımlılığı da ortada. Düşünün, elektriği
yüzde 50 oranında doğalgazdan temin ediyorsunuz ve bu kaynak sizde mevcut
değil. Rusya ve İran’dan alıyorsunuz bu komşularla ilişkilerimiz ortada. Yerli
kaynaklara yönelmeli, bunu yaparken çevre hassasiyetine uyulması gerekiyor. Her
şey enerji her şey para değil, sağlık da önemli. İnşallah optimum çözümler
üretilir. Bizim işimiz elektrik üretmek, çevre bizi ilgilendirmez de demiyoruz”
diyor.
Afşin Elbistan Türkiye’nin en büyük linyit yatağına
sahip. Birleşik Arap Emirlikleri ile yapılan anlaşma iptal olsa da hükümetin
buraya 8 bin megavat gücünde yeni santraller kurma isteği sürüyor. Mevcut
santrallerin de özelleştirme süreci sürüyor. Köylerde,
“yeni santraller yapılacaksa bize yer göstersinler gidelim” diyen çok insanla
karşılaştık. Kiminin umudu iş, kiminin ki sağlık. Umutlar tükenmemiş ama
üzerlerinde koca bir kül tabakası var.
Görüşler:
Emre Akbulut / Çoğulhan
Burada yaşıyoruz ama buranın ekmeğini yabancılar yiyor,
özellikle doğudan, Siirt’ten gelenler. En azından kamuda çalışmayı istiyoruz. Dört
yıllık üniversite mezunuyum, taşeronda çalışıyorum 800 TL’ye. Tıbbi cihaz
okudum. Hastanede çalıştım ama özeldeydim. Orada da geçinemedim, buraya geldim.
Kül almayan yerlere, Elbistan tarafına göçmeyi istiyoruz. Buraları kaldırsınlar
bize bir yer göstersinler. Maaşımız yüksek olsa biz başka yere de gideriz.
Çiftçilik de öldü, kül yağa yağa ürün de alınamıyor. Taşeronda çalışabilmek
için de tazminatını vermek zorundasın. 10 milyar senede imza atıyorsun. Senet
onlarda, işte böyle yaşıyoruz. Mecbur. Yetkililer bir yer göstersin. Yeter
artık!
Edibe Aydoğan / Berçenek
Rüzgâr bu tarafa vurduğunda külleri sana göstereyim de gör.
Gömlekleri siyah siyah topluyorum, bir daha makinaya atıyorum. Bir şey
kurutamıyorum hep bacanın külü. İnsanın sağlığı olmazsa yaşayabilir mi?
Balkonları iki gün yıkamazsak simsiyah su akıyor. Erkekler sabah gidiyor akşam
geliyor.
Nercüvan Yıldız / Berçenek
Külden şikayetçiyiz. Okul yok, servis yok. Bakmıyorlar
bizim köyümüze. Akciğerde enfeksiyonluyum. Daha bir teşhis koyamadılar,
boğazımdan rahatsızız. Dört çocuğum var, burada kimse yok, bir Allah bir de
ben. Kim geliyor ki, kime şikayet edek. İlk siz geldiniz.
İsmail Kurt / Çomludüz Köyü eski
muhtarı
Bağ ve bahçeleri kuruttu. Üzüm bağları kurudu, cevizler
kurudu. Burada meyve sebze yetişmesi mümkün değil. Domatesi yetiştiriyorsun,
poyraz gelmediği zaman üstü kömür tozu. Kışın belli olur, kar yağsın üstü senin
pantolon gibi (siyah) olur. Santrallerin açılmasını istemiyoruz hiç
istemiyoruz. Bizim isteğimizi kabul edeceklerse var olanları da kapatsınlar.
Bunların hiç kimseye faydası yok, devlete de yok, bakma… Bunun sıkıntısını en
çok çekenler ev hanımları. Çamaşırları dışarı seremiyorlar, sererlerse
eskisinden daha kirleniyor.
Zeynep Sali / Tatlar
Köyün çıkışında bir bağım vardı şimdi bir şey
kaldıramıyorum. Keşfe geldiler. Senin bağın termiğe geliyor, ötekiler gelmiyor
dediler. Onlar kendileri geldi bağ kurudu diye. Fotoğrafını çektiler, benim de
fotoğrafımı aldılar. İsmimi sormadılar. Çocuklar İstanbul’da. Bağın tazminatını
versinler, bana bir yardımda bulunsunlar. Hepsi 4 dönüm 400 metre. Güzde
geldiler. Kocam öldü. Sekiz çocuğum var, dördünü ben evlendirdim, dördünü
babası. Hiç birinin bir zanaatı yok.
***
Türkiye’nin
seragazı emisyonları (CO2 eşdeğeri) hızla artıyor
Bağımsız iklim ve enerji danışmanı Önder Algedik,
Türkiye’nin seragazı emisyonlarındaki artışı, ekonomide fosil yakıt merkezli
bir modelin temel alınmasına bağlıyor. Türkiye’nin bugün yapacağı her yeni
termik santral önümüzdeki 40 yıllık iklim politikalarını ve emisyon
miktarlarını belirliyor. Böyle gitmesi durumunda, Türkiye’de kişi başına düşen
emisyon miktarı AB ortalamasını 2020’den önce yakalayacak. Şu anda Türkiye’de
kişi başına düşen emisyon miktarı yılda 5,9 ton. Avrupa’da ise bu rakam 10 ton
civarında ve 2020 hedefleriyle daha da düşecek.
* Bu yazı Al Jazeera dergisinde, internette editoryal değişikliklerden geçtikten sonra yayımlandı. Buradaki metin ilk kaleme aldığım halidir. Yayımlanmış olandan biraz daha farklıdır.