İklim
değişikliğini durdurmak için çağrı yapan din insanlarına Müslümanlar da
eklendi. İyi niyetli bu çağrıya kulak vermeli ama etkisi hakkında çok umutlanmamalı.
Özgür Gürbüz-BirGün/21 Ağustos 2015
İstanbul bu
hafta iklim değişikliğine karşı mücadele çağrısı yapan Müslüman din adamlarına
ev sahipliği yaptı. İki günlük sempozyumun başında da bir bildirge yayımlandı.
Kur’an’dan hadislere de yer veren bildirge, Müslümanlara iklim değişikliğine
karşı mücadele etmenin dinen uygun ve hatta gerekli olduğunu söylüyor. İyi
niyetli bir girişimden bahsediyoruz ancak yer, zamanlama ve kapsayıcılık
açısından ciddi sorunları var.
Bildiri
bilime, hatta yüzde 100 yenilenebilir enerji gibi iddialı hedeflere bile
gönderme yapacak kadar açık fikirli. Yine de, yer yer fetva havasıyla bizim bu
ülkede alışık olmadığımız bir kültürün temsilcisi. Türkiye gibi laik bir
devletin bu bildiriyi açıklamak için doğru yer olduğunu düşünmüyorum. Bu
toplantıyı düzenleyen çevreciler ilk kırık notu “yer seçiminden” aldı. Aynı
şekilde, katılımcıların kapsayıcılığı konusunda da ciddi soru işaretleri
taşıyorum. Diyanet’in çağrılmasına rağmen katılmadığı toplantıda Anadolu
Alevileri de temsil edilmedi. Türkiye’deki Müslümanların iki büyük temsilcisi
toplantıda yoktu. O zaman toplantı neden Türkiye’de yapıldı? O sorunun yanıtı
yok, mecburen buradan da biraz “not kıracağız”. İstanbul dinlerin ve
kültürlerin buluşması noktasında önemli bir kent ama tek bir dinin, tek bir
kültürün fikrini yansıtacaksanız başka yerlere bakmalısınız. Başka dinlerin
temsilcileri benzer çağrılar yaptı diye aynı eylemi İslam dünyası için
tekrarlamak anlamsız. Türkiye’de tüm dinlerin temsilcilerinin bir araya gelip,
iklim değişikliğini durdurma çağrısı yapması daha anlamlı olurdu.
İklim için herkese ihtiyaç var
Olumsuzluklar
var ama bir gerçek de şu ki, iklim değişikliğini durdurmak için herkese ihtiyacımız
var. Asıl sorun aslında İslam’ın içinde bulunduğu durumla ilgili. 1 milyar 600
milyon Müslümanı eyleme davet edenler, Müslümanların yaşadığı devletlerin
içinde bulunduğu çatışma ve kaotik durumun farkında mı acaba? Müslüman nüfusun
çok olduğu ülkelerin birçoğunda kan gövdeyi götürüyor. Kuzey Afrika ülkelerinde
darbeler, iç hesaplaşmalar ve terör saldırıları var. Suudi Arabistan komşusu
Yemen’i bombalıyor, Suriye ve Irak’ın durumu belli. Afganistan’da bombasız gün
geçmiyor. Liste uzayıp gidiyor. İslamın iklim değişikliği konusunda insanları
ve hükümetleri harekete geçirmek için bir birleştiriciliği olmalı. Yukarıdaki
kısa özette bu birleştiriciliğe dair sinyaller yer almıyor.
Bu
birleştiricilik dünyaya karşı sorumluluğunu bilerek, bencilleşmeyerek, yeni bir
“yeşil ahlak” çevresinde olabilir. Kendini doğaya karşı sorumlu hisseden
insanların bireysel yaşam tarzlarını değiştirmesi, az tüketmesi ve yine benzer kararları
siyasete yansıtmalarıyla gerçekleşebilir. İslamın kapitalizme yenik düşmesi (hemen
hemen her din ve bireyin olduğu gibi) sözünü ettiğimiz “yeşil ahlak”tan
uzaklaşmasına neden oluyor. Başta Orta Doğu olmak üzere yaşanan savaşların
ardındaki iktidar hırsı, inşa edilen kentlerdeki zenginlik tutkusu, gücü
paylaşmamayı savunan otokratik yönetim biçimleri çelişkiyi güçlendiriyor. İslamın çevreci bir anlayışla örtüşebilmesine
fırsat tanıyacak dini ve felsefi akımlar da unutuldu. Azla yetinme, paylaşma,
tüketmeme gibi değerler unutulunca da şu tablo ortaya çıkıyor: Kişi başına
düşen karbondioksit emisyonlarına baktığınızda ilk onda yedi İslam ülkesi var. (Katar,
Kuveyt, Brunei, Umman, BAE, Suudi Arabistan ve Bahreyn) yer alıyor. ABD’nin
bile önündeler. İslam ülkelerinde tüketim toplumunun ciddi çevre sorunları
yarattığı ortada.
Kişi başına düşen karbondioksit emisyonlarında
ilk 10 ülke (2011)
|
|
|
Ton(yıllık) |
1.Katar
|
43,9 |
2.Trinidad Tobago
|
37,2 |
3.Kuveyt
|
29,1 |
4.Brunei |
24 |
5.Auraba
|
23,9 |
6.Umman
|
21,4 |
7.Lüksemburg
|
20,9 |
8.BAE |
20 |
9.Suudi Arabistan |
18,7 |
10.Bahreyn |
18,1 |
60.Türkiye
|
4,4* |
Kaynak: Dünya Bankası, TÜİK
*Türkiye’nin 2013 verisi 6,04
ton.