İklim Kanunu kadük olacak

Özgür Gürbüz-BirGün / 10 Temmuz 2025

Foto: BirGün
Maden ve enerji santrallarına, zeytinlikler dahil birçok doğal alanı tahrip etme izni veren torba yasa teklifi Meclis’te kabul edilirse hükümetin öve öve bitiremediği İklim Kanunu kadük olacak.

Dün Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren İklim Kanunu’nun beşinci maddesinin beşinci fıkrası aynen şöyle diyor: “Net sıfır emisyon hedefinin sağlanmasına yönelik emisyonların dengelenmesi için orman, tarım, mera ve sulak alanlarda karbon yutağı kayıplarını engellemek üzere ilgili kurum ve kuruluşlarca tedbirler alınır, yutak alanların ve korunan alanların korunarak artırılması sağlanır”. Kulağa hoş geliyor.

Gelelim Meclis’te görüşülen, ‘süper izin’ yasası diye de bilinen torba kanun teklifine. Teklifte öyle maddeler var ki İklim Kanunu’nun elle tutulur birkaç satırını da yok sayıyor. İklim krizini durdurmak için başta karbondioksit olmak üzere seragazı emisyonlarını azaltmalıyız. Azaltamadığımızı da ormanlar, meralar, tarım alanları ve sulak alanlar gibi yutak alanlarla tutarak atmosfere ulaşmasını engellemek zorundayız. Bu bilgiye İklim Kanunu’nu bir hafta önce Meclis’ten geçiren yasa yapıcılarımız da herhalde sahiptir.

Torba yasa teklifi ise İklim Kanunu’nda yazanın tam tersini yapıyor. Madencilik yapılmasına izin verilen orman alanlarından bahsediyor. Bir başka deyişle, İklim Kanunu’nda korunarak artırılması hedeflenen ormanlar (yutak alanlar) madenciliğe açılıyor. Üstelik izin ve yönetim süreci Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’ne (MAPEG) devredilecek.

Torba yasa teklifine konan geçici maddeyle Muğla’da zeytinliklerin, yani bir başka yutak alanının, kömür madenciliğine açılması da mümkün kılınıyor. Hem karbondioksiti tutan ağaçlar yok edilecek hem de kömür yakılarak atmosfere daha fazla karbondioksit bırakılacak. Zeytincilik Kanunu’nu delmeyi amaçlayan bu madde emsal kabul edilirse başka zeytinliklerde de devamı gelebilir.

Teklifte doğal ve tarihi alanlarla ilgili ilginç bir düzenleme de yer alıyor. Korunan alanlar, sit alanları, sulak alanlar gibi yine önemli yutak alanların farklı endüstriyel projelere açılmasında izin sürecini dört ayla sınırlıyor. Dört ayda başvurulara yanıt alınmazsa, izin verilmiş sayılıyor. Bu kadar önemli, korunması gereken bölgelerde yapılacak tesislere karşı detaylı bir inceleme fırsatı bile verilmiyor. İzin süreçleri oldubittiye getiriliyor. İşte size İklim Kanunu’nun içinin boş olduğunu gösteren bir örnek daha. Gerçek bu olsa da Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Taraflar Toplantısı’na (COP31) Türkiye’de ev sahipliği yapmak isteyen hükümetin, İklim Kanunu çıkardık diye önümüzdeki günlerde yurt dışında bol bol reklam yapacağını da biliyoruz.

İklim Kanunu’nun somut bir hedef, fosil yakıt dediğimiz kömür, petrol ve gazdan vazgeçmeye dair bir yol haritası içermediğini, iklim kriziyle bağlantılı sosyal sorunlara hiç değinmediğini daha önce de yazmıştık. Kanun’da doğru yazılmış denebilecek birkaç satırın da başka kanunlarla boşa çıkarıldığına da tanıklık ediyoruz. İklim Kanunu’ndan geriye ne kaldı derseniz yanıtı kolay. Geriye, birkaç şirketi rahatlatacak ancak iklim krizini durduramayacak emisyon ticareti kalıyor.

İhtiyaçtan satılık nükleer santral

Özgür Gürbüz-BirGün / 3 Temmuz 2025

Foto: Akkuyu Nükleer
Rusya, yapımı geciken Akkuyu Nükleer Santralı’ndaki hisselerinin yüzde 49’unu yeniden satışa çıkardı. Rusya’nın hisse devriyle ilgili ilk haberleri yanlış hatırlamıyorsam 2016 yılında okumuştuk. 2018’de Cengiz Holding, Kolin ve Kalyon İnşaat’tan oluşan üçlü bir konsorsiyumun adı gündeme gelmiş ancak satış işlemi gerçekleşmemişti. Meblağ o zaman da büyüktü şimdi daha da büyük. Satış fikri ise bu defa yazımın sonunda dikkat çektiğim olasılıktan dolayı daha riskli.

Haberlerde 4800 MW büyüklüğündeki Akkuyu’nun değeri 25 milyar dolar olarak belirtiliyor, yarısına yakınını almak isteyenlerin bu durumda 12 milyar doları gözden çıkarması gerek. Rus şirketin eski açıklamalarına dayanan bu tahminlerin yanıltıcı olduğunu düşünüyorum. Amerikan Enerji Bilgi Dairesi’nin verileriyle, bugünkü fiyatlardan hesaplarsak, Akkuyu ölçeğinde bir nükleer santralın yapım maliyeti 37 milyar doları bulabilir. Rusya kaça satar, finansal sıkıntısı ne kadar büyük; bilmiyoruz. 

Neden sadece yüzde 49? Uluslararası anlaşma gereği çoğunluk hissenin Rusya’nın elinde kalma şartı var, o yüzden Rusya daha fazla hisse satamaz. Bu yüzden de işin stratejik boyutu değişmez. Akkuyu kapatılana kadar hep Rusya’nın elinde kalacak. Zaten Rusya çekilse, başka bir firmanın onların ürettiği reaktöre uygun yakıt üretmesi yıllar sürebilir. Bağımlılık hisse devri olsa da baki.

Akkuyu’nun ilk ünitesinin elektrik üretiminin 2026 yılına kaldığını da bu haberle birlikte Akkuyu Nükleer A.Ş.'nin Yönetim Kurulu Başkanı Anton Dedusenko’dan öğrendik. Ne gariptir ki iki ay önce AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan aksini söylemiş, yıl sonunda elektrik üretimi vadetmişti. Dedusenko ise “yıl sonuna kadar şebekeye elektrik vermeye gerekli sistemlerin hazır olacağına eminim” diyor. İşin garibi, Bloomberg.com’daki haberden 6,5 saat sonra Anadolu Ajansı’nın geçtiği haberde ise Dedusenko’nun, “her şey takvime göre ilerliyor” açıklamasıyla adeta ortalık yatıştırılmaya çalışılmış. Gecikmeden bahsedilmemiş. 

Gecikme neden önemli? Elektrik üretimi başlarsa Rusya’ya verilen alım garantisi de devreye girecek ve Akkuyu Nükleer bugünkü piyasa fiyatının iki katına elektrik satacak. Santral daha da gecikirse, hisseleri satın alan şirketlerin kasasına para girmesi de gecikecek ve işler sarpa saracak. Daha da gecikirse diyorum çünkü ilk reaktör yaklaşık 7,5 yıl önce yapılmaya başlandı ve aslında 2023 yılında devreye alınmalıydı.

Gelelim asıl soruya. Rusya işin meyvesini yemeye bu kadar yakınken neden hisse devrine gitmek istiyor? İlk neden Rusya’nın finansal krizi. Ukrayna savaşı ve ambargolar ülkenin gelirlerini azalttı, son bir yılda petrol ve gaz gelirleri yüzde 35 oranında azaldı. Bazı önemli parçaların santrala gelmesi engellendi. ABD ambargosu nedeniyle Rusya’nın Türkiye’ye para transferi de zorlaştı. Türkiye’ye gönderilen para transferleri engellenince gaz karşılığı ödeme seçenekleri bile devreye girdi.

İkinci neden ise uluslararası anlaşmayla ilgili belirsizlik. 8 Mayıs’taki “Rusya’nın süresi doldu” başlıklı yazımda detaylı bir açıklama yapmıştım, Rusya, söz verdiği sürede elektrik üretimine başlayamadığı için alım garantisi anlaşmasının yeniden masaya yatırılmasının yolu açıldı. Şeytanın avukatlığını yapıp, o olasılığı yazalım.

Yukarıda adları geçen malum üç şirkete veya daha fazlasına hisse devri yapıldıktan sonra Türkiye gecikmeyi neden göstererek alım garantisi anlaşmasını pazarlığa açıp, kilovatsaat başına verdiği 12,35 dolar sentlik fiyatı yükseltmeye kalkabilir. Böylece hem yeni hissedarlar hem de Rusya kısa zamanda daha fazla gelire kavuşabilir. Yıllardır santrala milyarlarca dolar para harcayan, finansla kriz yüzünden sıkışan ama cebine tek kuruş koyamayan Rusya rahatlar. Hükümet bu güzel kârın sadece Rus devlet şirketlerine gitmemesi için hisse devrini şart koşmuş, biraz da tanıdıklar kazansın demiş olabilir mi? Nükleer santraldan gelecek pahalı elektriğin, elektrik faturalarına zam olarak geleceğini ve halkının zaten yoksullukla sefalet arasında bir noktada olduğunu bildiği için herhalde böyle bir değişikliğe gitmez. Gitmez değil mi?

Komplo teorisi sevmem ve yazmam ama bu olasılık mümkün ve uyarmak zorundayım.