Bisikletli kentler hayal değil

Özgür Gürbüz-BirGün/10 Mayıs 2015

Otobüs durağı arkasından geçen bisiklet yolu
Başta İstanbul olmak üzere kentlerimizdeki trafik sorununu aşmanın yolu toplu ulaşımı yaygınlaştırmaktan, kentleri küçültmekten, yürümekten ve bisiklete binmekten geçiyor. Konu İstanbul ve bisiklet olunca duyduğumuz ilk cümle ise, “İstanbul’da bisiklete binilmez!” oluyor. Kimi, kentin 77’yi bulan tepelerinden şikayetçi kimi ise araç kullanmayı bilmeyen şoförlerinden. EMBARQ Türkiye - Sürdürülebilir Ulaşım Derneği’nin hazırladığı, ‘İstanbul’da Güvenli Bisiklet Yolları Uygulama Kılavuzu, İstanbul’da iki teker üstünde güvenli yolculuk yapılabileceğini söylüyor. Ocak ayında yayımlanan kılavuz geçenlerde New York’taki bir tasarım ofisinden ‘mükemmellik’ ödülü aldı. Bizim belediyelerde ise olsa olsa raflardaki yerini almıştır.

Avrupa’da bisikletle her gün 50 milyon yolculuk yapılıyor. Toplam yolculukların yüzde 5’i iki teker üstünde, çevreye zarar vermeden gerçekleştiriliyor. Danimarka’da yolculukların yüzde 18’i, Hollanda’da yüzde 27’si bisikletle gerçekleştiriliyor. İstanbul’da ise 82 kilometreyi bulan bisiklet yolu, bir de yılan hikayesine dönen 2023’e kadar 1000 kilometre yeni bisiklet yolu projesi var. Büyükşehir Belediyesi’nin bu iddiasını ilk haberleştirdiğimde yıl 2004’tü. 11 yıl geçti toplam bisiklet yolu 100 km’yi bulmadı. Kağıt üstünde de olsa bu proje var.

Çocuklar bisiklete binsin. Foto: A. Kudu
Kılavuzun en önemli özelliği, neredeyse sokak sokak uygulamalara yer vermesi. Mevcut caddelerde nasıl bisiklet yolları yapılması gerektiği şema ve projelerle desteklenmiş. İşin ‘yapılamaz’, ‘olamaz’ kısmı geride kalmış, “istenirse yapılır, işte böyle” deniyor. Kılavuzun en ilgi çeken noktalarından biri de bisikletçilerle yapılan anketler. Yüz yüze yapılan ankette 200 bisiklet kullanıcısının 30’u bisikleti ulaşım amaçlı kullandığını söylemiş. İnternet üzerinden ankete katılanlarda bu oran yüzde 50’ye yaklaşıyor.

En büyük sorun malum kaza riski. Bisiklete binenlerin yaklaşık yüzde 16’sı son bir yıl içinde kaza yapmış. Kazalar genelde motorlu araçlarla daha sonra yayalarla. Ankete katılanların çoğu yaya yolları içerisinden geçirilen bisiklet yollarını tercih etmiyor. Ya sahil yolundan ya da mevcut trafiğe paralel yollardan gidiyor. Bisiklete binenler bilir, yaya dolu bir kaldırımda işaretli bisiklet yolu pek işe yaramaz. Yayalar her yerdedir. Bunlar gösteriyor ki, motorlu araçların ve yayaların giremediği bisiklet yolları lazım. Kentte güvenli bisiklet yolları olursa çevre, sağlık ve ucuz olduğu için bisiklet kullanıcısının sayısının artacağı ortada. Bisikletin trafik sorununun çözümüne de katkısı olacak.

Bisiklet kullananların en çok tercih ettiği güzergahlar Kadıköy ilçesinde. Sarıyer, Beşiktaş, Bakırköy ve Fatih takipte. En tehlikeli buldukları ilçeler ise Üsküdar ve Bahçelievler. Bisiklet yollarını güvensiz kılan birçok etken var. Bunlardan belki de en önemlisi yolların sürekliliğinin olmaması. 500 metrelik bir bisiklet yolunun bir anlamı yok. Bir ilçeden diğerine uzanan yollara, merkezlerde güvenli bisiklet parklarına ihtiyaç var. Yokuşları veya bisiklet yolu olmayan mesafeleri atlatmak için bisikletinizi toplu taşıma araçlarına alabilmeliyiz. Bir de iyi şoförler olmalı. Yaya geçidinde duran, kavşakta, kırmızı ışıkta, dönüşlerde bisiklete yol vermeyi bilen şoförler. Direksiyon hakimiyetinin şoförlük olmadığını bilen, kurallara uyarak araç kullanan insanlar. Zor demeyin, cezalar arttırılır ve uygulanırsa bu sorun çok kısa sürede çözülür. Yeter ki, otomobil kullanımını özendirmek adına trafik kurallarını bilmeyenlere ehliyet veren, hatalara göz yuman hükümetlerden kurtulalım. Sırtını otomobil lobisine yaslamış hükümetler bunu yapamaz, o ayrı. Siyasi irade olursa kentler bisikletle dolar. İklim uygun, insanlar niyetli.

Konu hükümete gelmişken, Meclis’teki dört partiden (AKP, CHP, MHP ve HDP) sadece CHP seçim bildirgesinde bisiklete yer vermiş. Çevre konusunda iddialı vaatlerde bulunan HDP bile bisikleti unutmuş. CHP bildirgesinde, ‘kent içi trafikte yaya ve bisiklet öncelikli düzenlemeler yapılacaktır’ denmiş. Seçimler öncesi motorsuz iki tekerin durumu da bu.

Cinayet ekonomisi

Özgür Gürbüz-BirGün/3 Mayıs 2015

Orman ve Su İşleri Bakanlığı’na bağlı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Türkiye’nin yaban hayatına darbe vuracak önemli bir karar aldı. 1 Mayıs-15 Aralık tarihleri arasında, aralarında 15 ayı, 109 yaban keçisi ve 4 çengel boynuzlu dağ keçisinin de bulunduğu yaban hayvanlarının avlanmasına yeşil ışık yaktı. Orman Bakanlığı çeşitli illerde ihaleler açarak, en yüksek parayı veren av turizmi acentelerine belirlenen sayıda hayvanı vurma hakkı veriyor. Acentelerde bunları çoğu yurt dışından gelen avcılara satıyor. ‘Av turizmi’ adı altında yapılan bu katliam aslında yeni değil, benzer hata geçmiş yıllarda da tekrarlandı. Avcılar masum hayvanların kellesi için pazarlık yapıyor, hükümet de onların ölüleri üzerinden para kazanıyor. Bu yıl listeye korumakla yükümlü olduğumuz bozayı ve çengel boynuzlu dağ keçileri de eklendi.

Bazı illerde ihaleler tamamlandı. Ayılar için 10 bin lira, yaban keçileri içinse 6 bin lira gibi ihale bedellerinden bahsediliyor. Bazı illerde ihaleler henüz yapılmadı. Listede sadece ayılar veya yaban keçileri yok. Kızıl geyik, ceylan, yaban koyunu da var. Türkiye’nin yaban hayatının ne kadar sembolü varsa eli kanlı avcılara satılıyor. Bu ihalelerin hemen iptal edilmesi, avcılığın da tümden yasaklanması gerek. Türkiye’de kimse aç kaldığı için avlanmıyor, avlanmanın bahanesi yok. Nasıl bir zevkse, o zevk için hayvanları öldürüyorlar.

Hükümetin ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’a, Orman Bakanı Veysel Eroğlu’na ve bu kararın altına imza atan tüm yetkililere buradan açık açık soruyorum.

·       Tıkır tıkır işleyen ekonomisiyle övündüğünüz Türkiye, 15 ayının öldürülmesinden kazanılacak 150 bin liraya muhtaç durumda mı?
·       Türkiye ekonomisi bu kadar kötü durumdaysa, kimseye zararı dokunmayan bu hayvanları av turizmine feda etmek yerine basit tasarruf tedbirleriyle ‘ihtiyaç duyulan’ bu para karşılanamaz mı? Makam araçlarından, milletvekili maaşlarının bir bölümünden feragat edilebilir ya da Ankara’da sadece bir ailenin kaldığı, aylık masrafının 21 milyon TL’yi bulduğu ‘Aksaray’ denen yapı boşaltılabilir. Bunlar, ceylanları vurdurup ölüleri üzerinden para kazanmaktan daha onurlu bir davranış olmaz mı?
·       Doğada özgürce yaşayan hayvanlar hangi seçimde sandığı gidip size oy attı? Onların yaşamları üzerinde karar verme hakkını size kim verdi?
·       Bu ülkede yaşayan ayılar, koyunlar, keçiler, geyikler ve bitkiler hükümetin malı mı? Bu ülkede her şeyi sattınız sıra keçilere, geyiklere mi geldi?
·       Türkiye’nin yaban hayatı sadece avcılara mı ait? Bizim gibi vergisini ödeyen vatandaşların yaban hayat üzerinde söz söyleme hakkı yok mu? Çoğu yurt dışından gelen avcılar bu ülkenin vatandaşlarından daha mı üstün?
·       Türkiye’de kaç tane bozayı, kaç tane yaban keçisi, kaç tane çengel boynuzlu dağ keçisi var biliyor musunuz? İşin cinayet tarafı bir yana, elinizde kesin rakamlar olmadan bu türlerin vurulmasıyla ilgili nasıl karar alabiliyorsunuz? Söz konusu türlerin soyunun tükenme tehlikesi altında olup olmadığını gösteren bir envanter çalışmanız var mı?

Son sözüm de avcılara. Elinizde son model tüfekler, dürbünler ve teçhizatla bu savunmasız hayvanları vurunca kendinizi ‘kahraman’ mı sanıyorsunuz? Elinizdeki silah sayesinde diğer canlılardan üstün olduğunuzu mu düşünüyorsunuz? Beşiktaş’ta sokak köpeğini tekmeleyen polisle elinde tüfek ayı peşine düşen avcılar arasında bir ortak nokta var. Sizler aslında yoksunuz. Var olan sadece coplar, tomalar ve av tüfekleri. Geride kalan ise kocaman bir hiçlik.

***
Çanakkale Çevre Platformu 8-10 Mayıs tarihleri arasında 2. Kazdağları Buluşması’nı gerçekleştiriyor. Kazdağlarını tehdit eden madenler, termik santraller ve farklı çevre sorunlarının tartışıldığı kamp, Türkiye’nin dört bir yanında gelen doğa dostlarını ağırlıyor. Ayrıntılı bilgi: www.kazdaglaribulusmasi.com

İsveç'te iki nükleer reaktör rekabete dayanamadı

Özgür Gürbüz/28 Nisan 2015

Ringhal-2. Foto: Annika Örnborg
Nükleer enerjinin gözden düşmesinin tek nedeni Çernobil ve Fukuşima gibi kazalar değil. İsveç'in enerji devi Vattenfall, sahibi olduğu iki nükleer reaktörü (Ringhals 1 ve 2) planlanandan daha önce kapatma kararı aldı. 2025 yılında kapatılması planlanan iki nükleer reaktör, artan maliyetler ve düşük kalan elektrik fiyatları nedeniyle 2018-2020 yılları arasında elektrik üretimini sonlandıracak. Vattenfall kararını bugün yazılı bir basın açıklamasıyla duyurdu.

Vattenfall Üretim İş Bölgesi Müdürü Torbjörn Wahlborg, "Vattenfall’ın kararı ekonomiyle ilgili. İyi çalışan üretim ünitelerini kapatmak elbette üzücü ama bazen kaçınılmaz" açıklamasını yaptı.

İsveç'te şu anda çalışabilir durumda 10 nükleer reaktör var ve bunların en yenisi 1985 yılında devreye girdi. İsveç'ten gelen haberler, sık sık vurgulamaya çalıştığım, nükleer enerjinin ekonomik bir seçenek olmaktan çıktığını destekler nitelikte.

Şirketin basın açıklamasını okumak isterseniz: http://bit.ly/1DFVRT3