Özgür Gürbüz-BirGün/3 Haziran 2016
Birkaç gün önce Amerika’dan gelen haberler cep telefonu
ile kanser arasında bir ilişki olmadığını iddia edenleri üzdü. ABD Ulusal Zehir
Bilimi Programı (NTP) tarafından iki yıl süren araştırmalar, bir kez daha, cep
telefonun kansere neden olabileceğini söyledi. 2011 yılında Dünya Sağlık Örgütü
cep telefonlarının kanser yapabileceğini zaten söylemişti ama telekomünikasyon
şirketlerinin de baskısıyla bu uyarı geçiştirilmişti. 25 milyon dolarlık bütçeyle
fareler üzerinde yapılan son araştırma insanlığa ikinci bir uyarı yapıyor.
Araştırmada iki fare grubu kullanıldı. Bir gruba üç
farklı derecede (1,5, 3 ve 6 W/Kg) tüm vücudun maruz kalacağı iki ayrı cep
telefonu radyasyonu (GSM ve CDMA) verilirken, kontrol altındaki diğer gruba cep
telefonsuz bir yaşam seçeneği sunuldu. Radyasyona maruz kalan grupta beyin ve
kalpte kanser vakalarına rastlanırken, cep telefonsuz grupta bu kanser
türlerine hiç rastlanmadı. Araştırmayı hazırlayan takımı yöneten ve şimdi
emekli olan Ron Melnick çok açık konuşuyor. Melnick, “NTP testi, cep telefonları hiçbir sağlık sorununa yol açmaz hipotezini
sınadı ve çürüttü. Deneyden sonra yapılan detaylı incelemeler de gösteriyor ki,
kanserojen etki konusunda bir konsensüs var” diyor.
Bu önemli çalışmanın sonuçları Türkiye’deki gazetelerde
de yer aldı ama yapılan haberler, özellikle ana akımda, sınırlı yer aldı. Bu
haberlerde de, cep telefonu şirketlerinden, telekomünikasyon otoritelerinden
yetkililerin görüşlerine rastlamadık. Halbuki bu deney cep telefonlarını, baz
istasyonlarını her şeyi yeniden tartıştıracak bir karar. Çünkü çok net
görülüyor ki, bu konularda yapıldığı ve bu teknolojinin zararsız olduğunu söyleyen
araştırmalar tartışılır.
Gazetelerde neden bu tartışmalar yok? Sayfalarına cep
telefon şirketlerinden gelen reklamlar yüzünden olabilir mi? Olabilir. Ana akım
medyada çalıştığım dönemde yaşadığım tecrübeler bu soruya kocaman bir evet
denmesi gerektiğini söylüyor. Bizim bireysel çabalarımız gerçeklerin ortaya çıkmasına
yetmiyordu. O zamanlar şimdi sansürden yakınan gazetecilerin çoğu susuyor, Gezi
tecrübesiyle ortaya çıkan penguenlerle medya arasındaki ilişki bilinmediği için
de kimse anlattıklarımıza inanmıyordu.
Kritik soru şu. Hepimizin elindeki bu cep telefonlarından,
baz istasyonlarından tamamen kurtulmak mümkün mü? Ne yapacağız? Bu sorunun
aslında üç farklı yanıtı var. İlki, “cep telefonsuz yaşam mümkün, 20 yıl önce
onlarsız yaşıyorduk” yanıtı. Bu yanıtın tartışılacak bir tarafı yok. Kesinlikle
doğru. Teknoloji çoğu zaman yarattığı çözümlerin yanında yeni sorunlar da
doğurur. Teknoloji tartışması gerekli ama kamuoyunu ikna etmek zor. Kapitalizm
zihinlere öyle bir egemen oldu ki, insanların konforu, yaşamsal ihtiyaçlarının
önüne geçer oldu. Kanser olma olasılığına karşı cep telefonunda ısrar etmek
başka nasıl açıklanabilir ki? Hepimizin bir akıl tutulması yaşadığı oratada. İkinci
yanıt ise “cep telefonu kullanırken kulaklık takılması, evde sabit telefonlara
dönülmesi, çocukları telefondan uzak tutmak ve kullanımı sınırlamak” gibi çözümü
kullanıcıya bırakan önerilerden oluşuyor. Baz istasyonlarına ve idareye dikkat
çeken bir yanıt vermek de mümkün. “Baz istasyonlarının değerleri bağımsız
denetime açılmalı. Kurulduğu yerlerde karar verici o bölgede yaşayanlar olmalı.
4G gibi baz sayısını arttıran hamleler, cep telefonlarının güvenliği
garantilenene kadar durdurulmalı. Facebook’ta fotoğraf indirirken
bekleyeceğiniz birkaç salise hayatınızdan daha önemli değil herhalde” de
denebilir.
Bu üç yanıtın hangisi iyi diye tartıştırmak yerine
yapılacak en akıllı iş üç yanıtı da ciddiye almak. Cep telefonu kullanırken
daha dikkatli olmak, süreyi azaltmak, baz istasyonlarıyla ilgili kararaşamasına
o bölgede yaşayanları dahil etmek, mahallelerde halk oylaması yapmak, denetimi
devletin tekelinden çıkarıp örneğin meslek odalarına vermek gibi. Bağımsız
bilimin önemine de ayrı bir vurgu yapmak gerek. Bilimi devletlerin, şirketlerin
tekeline bırakırsanız ABD’deki gibi araştırmaları göremezsiniz. Üniversiteleri
bağımsız olmazsa halk sağlığı, o okulları kontrol eden siyasilerle, ekonomik
açıdan destekleyen şirketlerin ellerinde oyuncak olur.
Nereden aklıma geldi bilmiyorum ama yazıyı Sağlık
Bakanlığı Elektromanyetik Alanlar Komisyon Başkanı Prof. Dr. Tunaya Kalkan ile
bitirelim istedim. Kalkan tam bir yıl önce, Sağlık Bakanlığı Kanser Dairesi
Başkanlığı’nın yaptığı bir konferansta, cep telefonu ve baz istasyonu konusunda,
“Artık öyle radyasyon falan yok. Çünkü,
teknoloji emniyetli bir noktaya geldi. Eğer bir şey çıkarsa hiç endişe
edilmesin hemen söyleriz” demişti. Kalkan’ı gören var mı bu aralar?