Tavuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tavuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kafessiz Türkiye

Özgür Gürbüz-BirGün / 26 Kasım 2022

Yumurtanın adedinin 2 TL’nin üzerinde olduğu bir ülkede “yumurta” deyince akla işin ekonomisi ve geçim derdi geliyor. Hayat pahalılığı, beslenme sorunları ve gıdaya erişim gibi konular arasında endüstriyel hayvancılık ve et yemenin çevreye verdiği zararlar gündem dışı, bir anlamda “lüks” konular gibi değerlendiriliyor. Halbuki, iklim krizi gibi hayati bir meseleyle bağı bile var konunun. En iyisi öncelik tartışması yerine meseleyi tartışalım.

Hayvan refahı konusunda yaklaşımlar farklı olabiliyor. Et yemeyen vejetaryenler ile etin yanı sıra süt, yumurta, bal gibi hayvansal ürünleri de tüketmeyen veganların insanların hayvanlara ettiği eziyeti önlemek için önerdiği çözüm elbette en net olanı. Onları öldürmemek. Bunun vicdani karşılığı kadar iklim krizini önleme anlamında da karşılığı var. BM Gıda ve Tarım Örgütü, hayvancılık kaynaklı seragazı emisyonların toplam emisyonların yüzde 14,5’ine denk düştüğünü belirtiyor. Et yemeyi tamamen bırakamıyorsanız azaltmanız bile iklim açısından faydalı. Sebze ve meyve de artık ucuz değil ama etteki proteini nereden alacağız diye endişeleniyorsanız, et dışı yeterince çözüm var.

Hayvan refahını savunan bazı gruplar ise öncelikle endüstriyel hayvancılıkla mücadele edilmesini öneriyor. İlk adımın bu olduğunu düşünüyorlar. Çiftlik Hayvanlarını Koruma Derneği’nin Kafessiz Türkiye kampanyası da bu konuda Türkiye’den örnek gösterilebilir. TÜİK’e göre Türkiye’de 121 milyon tavuk yumurtası için yetiştiriliyor. Kafessiz Türkiye bu tavukların yaklaşık 100 milyonunun kafeste yaşamak zorunda bırakıldığı tahmin ediyor. 270 milyon tavuk ise eti için yetiştiriliyor. Kafessiz Türkiye ekibi tavukları kafeslerinden kurtarmaya çalışıyor.

Kafeste yetiştirilmek ne demek? Tavuğun tüm hayatı boyunca bir A4 kâğıdı boyutunda bir alanda yaşamaya zorlanmasından bahsediyoruz. Kanatlarını açamayan, koşamayan, tüneyemeyen, toprağa dokunamayan, eşeleyemeyen tavuklar bir kafes içinde itiş tıkış yaşamaya ve yumurta vermeye zorlanıyor. Kesim için kafeslere hapsedilen tavukların durumu ise daha korkunç. 21 günde kesime hazır hale gelmeleri için semirtilen bu tavuklar bir süre sonra yürüyemez hale geliyor.

Kafessiz Türkiye, yumurtası için beslenen tavukların refahını artırmak için yapılan bir kampanya. Çağrıları bireysel tüketicilerden çok, şirketleri hedefliyor. Her yıl binlerce yumurta alan, satan şirketlerden kafes yumurtası almamaları için taahhüt vermeleri isteniyor. Şu ana kadar aralarında Metro, Aslı Börek, Ikea, Dedeman Hotel, Güllüoğlu Baklava, Pidem ve Beyaz Fırın gibi 70’ten fazla şirket 2025 yılına kadar kafes yumurtası kullanmaktan vazgeçme taahhüdü (kafessizturkiye.com/firma-taahhütleri) verdi. Bazı şirketlerin hedefleri ise 2030’lara kadar uzanıyor. Kafesten kümese veya gezen tavuğa geçmek için yıllarca beklemeye gerek yok. Bu tarihleri öne çektirmek için şirketlere daha fazla baskı yapmalıyız. Henüz taahhüt vermemiş şirketlerin ise birkaç kuruş daha fazla kâr elde etmek için hayvanlara eziyeti desteklemeleri kabul edilebilir değil.

Kampanya oteller, restoranlar gibi büyük firmaları hedeflese de marketten yumurta alırken ben ne yapabilirim diye soranlar Olabilir. Yumurtaların üzerindeki kodların ilk rakamı size her şeyi anlatıyor. İlk rakam “3” ise elinizde bir kafes yumurtası tutuyorsunuz demektir. “2” kümes, “1” gezen ve “0” ise organik tavuk yumurtası olduğunu gösteriyor.

Hayvan refahı konusu kafesten veya hayvanlara ne kadar eziyet edildiğinden ibaret değil. İşin içine alışkanlıklar, dinsel tercihler, farklı etik bakış açıları ve yanlış bilgiler de giriyor. Bir yerden başlamak gerek; kafesten, et tüketiminden, hayvanların alınıp satılmasından…

Yarım ekmek antibiyotik

Özgür Gürbüz-BirGün/13 Mayıs 2015

Öğle yemeğinde aldığınız yarım ekmek tavuk döneri yediniz mi? Yediyseniz, afiyet olsun ama pek garantisi yok. Yediğiniz muhtemelen tavuktan çok antibiyotiklerle beslenmiş ‘civcivimsi’ bir şeydi. “Şey” diyorum çünkü ekmek arasına sıkıştırılan beyaz nesneyi nasıl tarif edeceğim konusunda artık kafam karışık. Şimdilik ‘sahte tavuk’ diyelim.

Neden sahte tavuk? Anlatalım. Greenpeace’in Dünyayı Tüketmek adlı yeni raporunun tanıtımında söz alan Dr. Yavuz Dizdar, gerçek bir tavuğun 42 günlükken 2,5 kiloya ulaşamayacağını ve 20 dakikada pişirilemeyeceğini söylüyor. Dizdar, “42 günlük bir tavuğun ağırlığının 435 gram, pişirme süresinin de 2 saatten az olmaması beklenir” diyor. Yediğimiz ‘sahte tavukların’, bu kadar kısa sürede erişkin bir piliç ağırlığına gelmesinin sırrı verilen antibiyotiklerde yatıyor. Greenpeace raporu da buna dikkat çekiyor. Dünya genelinde tüketilen antibiyotiklerin yaklaşık yarısı hayvancılık sektöründe kullanılıyor. Hayvanlar mı hasta, biz mi hastayız orası belli değil! Reçeteyi yazan da doktor değil zaten, tavukçular. Dizdar, “Tavuk endüstrisinde antibiyotikler civcivlerin hızlı büyütülmesinde anahtar rol oynuyor. Antibiyotiklerin koruma amacı kisvesi altında kullanılıyor olması hayvanın dokusundaki kalıntı riskini ortadan kaldırmıyor” diyor. 2006 yılında AB ile Türkiye’de, yem ve sularda antibiyotik kullanımının yasaklandığını belirten bilginin de yanıltıcı olduğunu belirten Dizdar, bu yasağın dört antibiyotik için geçerli olduğunu, halihazırda 50’ye yakın antibiyotik çeşidinin serbestçe kullanıldığını belirtiyor.

Farkında olmadan aldığınız bu antibiyotikler bakterilerin direncini artırıp, enfeksiyonların tedavisini güçleştiriyor. Doktorlar size hastayken bile gerekmedikçe antibiyotik vermemeye, böylece bakterilerin antibiyotiklere direncini artırmamaya çalışırken siz yediğiniz tavuklarla ilaçların etkisini habire azaltıyorsunuz. Atıklarda bırakılan antibiyotik kalıntıları da yine insanlar ve doğadaki diğer canlılar için risk meydana getiriyor. Civcivimsi yemenin tek derdi farkında olmadan antibiyotik almakla sınırlı da değil. Dizdar, yumurta sarısının renginin bile katkı maddeleriyle değiştirilebildiğini, bunun da insanlarda kıllanmadan tümöre kadar pek çok etkisi olduğuna dikkat çekiyor. Tavuk üreticilerinin yumurta sarısının rengini belirtecek renk paletleri bile var. Parke rengi seçer gibi seçebiliyorsunuz.

Tavuk eti yemiyorsanız sorun yok ama yiyor ve yemek istiyorsanız çözüm geleneksel yöntemle yetiştirilen köy tavuğu veya organik tavukta. Beş liraya tavuğu unutursanız. Birçoğumuzun tavuk etini ucuz olduğu için seçtiğini düşünürsek bu da sosyal bir soruna işaret ediyor. Organik tavuk hâlâ pahalı, köy tavuğunu bulmak için de önce köyü, sonra tavuğu bulmak zorundasınız. Son ‘Büyükşehir Yasası’ ile her yeri kentleştiren hükümet, hayvancılığın son kalıntılarını da yok etti. Çiftçi-SEN Genel Başkanı Abdullah Aysu, Türkiye’de üretilen tavukların yüzde 99’unun endüstriyel üretim olduğunu kalan yüzde 1’in büyük bir bölümünün de ihraç edildiğini söylüyor. En kolayı sebzeye hücum; benden söylemesi.

Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık ise tavukçuluk sektörünün 24 yeni GDO’lu yem için ithalat izni istediğine, bu isteğin bakanlıkta değerlendirildiğine dikkat çekiyor. Atalık, “Türkiye 2014 yılında hayvan yemi yapmak için yaklaşık 1,5 milyar dolarlık GDO’lu soya ürünü ithal etti. Öte yandan Türkiye son 15 yılda 26 milyon dönüm tarım arazisi kaybetti. Bu alan Belçika’nın yüzölçümüne yakın. Bu kaybedilen alanın sadece 6 milyon dönümü mısır ve soya üretimine ayrılsa, hayvan yemi için GDO’lu soya ve mısır ithalatına gerek olmayacak” diyor. İşin içinde bir de GDO tehlikesi var.

‘Yutmayız’ sloganıyla endüstriyel kanatlı et sektörünün yarattığı sağlık ve çevre sorunlarına dikkat çeken Greenpeace, tavuk şirketlerinden 2020 yılına kadar tüm üretim zincirini sağlığa ve çevreye zarar vermeyecek şekilde yeniden düzenlemesini talep ediyor. Sektörün şu ana kadar yaptığı ise tüm mali ve lobi gücünü kullanarak bu iddiaları sözle, kendine yakın uzmanlarla yalanlamak. Yutup yutmayacağınıza siz karar verin. Kampanya bilgileri burada: yutmayiz.org