Özgür Gürbüz-BirGün/18 Ocak 2015
Mersin
Akkuyu’da kurulmak istenen nükleer santralin Çevresel Etki Değerlendirmesi
(ÇED) raporundaki sorumlu nükleer enerji mühendislerinin imzalarının taklit
edildiğini, bildiğiniz gibi BirGün ortaya çıkardı. Hükümetin bir anlamda ‘yok
etmeye’ çalıştığı TMMOB’un (Türk Mimar ve Mühendisler Birliği) itirazıyla
yapılan incelemede üç ayrı bilirkişi, söz konusu imzaların sahte olduğuna karar
verdi. Nükleer enerjinin bu çağın gerisinde kalmış bir proje olmasını bir yana
bırakın, bir de yalan dolanla yapılmaya çalışıldığını gördük. Nükleer santral
değil bir gazoz fabrikası kurduğunu sanan hükümet, göz göre göre tüm ülkeyi
tehlikeye atıyor. Bir çivisini yanlış çaksanız yeni bir Çernobil veya
Fukuşima’ya neden olacak projeyi büyük bir özensizlik ve gizlilik içinde
yürütüyor. Bu özensizlik Putin’e hoş görünmek ve doğalgazda iki kuruş indirim
alabilmek için acelece onaylanan ÇED raporunda da açıkça görülüyor. 20-25 milyar dolarlık ihaleden kimler
faydalanacaksa onlar için 75 milyonun canı gözden çıkarılmış.
Sorumlu bir
yurttaş ve gazetecinin üzerine düşeni yaptım. 3 bin 730 sayfalık ÇED raporunun
uzmanlık alanıma giren hemen hemen her yerini okudum. Eleştirilerimi ilgili
kuruluşlarla paylaştım, bazıları dava dilekçelerine de girmiş. Rapordaki
tersliklerden birkaç tanesini de sizlerle paylaşmak istiyorum. Sonuçta sizin de
canınıza kast ediliyor.
***
Raporda, “İnsanların doğal kaynaklardan radyasyona
maruziyeti, yapay kaynaklar nedeniyle kalabilecekleri maruziyetten daha
fazladır” deniyor. Güneşten gelen radyasyonun tümünü düşündüğünüzde bu
söylem doğru gibi görülebilir ama bir nükleer kazadan sonra yayılan radyasyon
dünyanın her köşesine eşit miktarda yayılmaz. Başta santralin yakın çevresi
olmak üzere, iklim koşullarına göre farklı bölgelere farklı miktarda yayılır.
Çernobil’den sonra Doğu Karadeniz’de yaşayan insanların aldığı radyasyon
miktarıyla Antalya’dakilerin aldığı miktar eşit değildir. Dolayısıyla ÇED
raporundaki bu bilgi yanıltıcıdır.
***
Mesleki
ışınlamalar adlı bölümde, nükleer sanayide çalışan işçilerin aldıkları doz
miktarı toplanmış ve kişi başına düşen miktarı bulmak için ortalaması
alınmıştır. Bu hesaplama yöntemi bilimsel değildir. Santralde çalışacak 800
işçiden biri yüksek dozda radyasyona maruz kalırsa ölür ancak bu ortalamayı çok
az yükseltir. Ortalama düşük diye tehlikeyi küçümseyemezsiniz. Radyasyonda
ortalama doz diye bir şey olmaz. Bu
yanıltma Çernobil sonrası çok yapıldı. Türkiye’nin aldığı toplam radyasyon
miktarı nüfusa bölündü ve kişi başına düşen doz, sınır değerlerin aşağısındadır
denildi. Oysa Hopa’da, Edirne’de yaşayanların aldığı doz, Muğla veya
Urfa’dakiyle eş değildi.
***
ÇED raporunda Mersin
bölgesinin Antalya kadar turizm potansiyeline sahip olmadığına vurgu yapılmıştır.
Mersin’de turizmi öncelik yapmazsanız
turist de gelmez. Örnek vermek gerekirse Çanakkale ile Mersin’i
karşılaştırmak yerinde olur. Çanakkale’de mavi bayraklı plaj sayısı altı,
Mersin’de dokuzdur. Buna rağmen Çanakkale’ye 440 bin, Mersin’e 280 bin turist
gider. Mersin daha fazla mavi bayraklı plaja sahip olmasına rağmen Çanakkale’den
daha az turist çekiyorsa bunun nedeni, turizm potansiyelinin olmaması değil,
değerlendirilmemesidir.
***
Raporun 10.
Bölümünde, “Halkın Katılımı Toplantısı, 29 Mart 2012 tarihinde Büyükeceli’de
başarılı bir şekilde yapılmış ve ardından resmi toplantı tutanağı taraflarca
imzalanmıştır” deniyor. O toplantıda vardım. Protestolar nedeniyle ÇED’i hazırlayan ekip saatler boyunca tek kelime
edemedi ve toplantı iptal edildi. Elimde videolar ve fotoğraflar var.
“Başarılı bir şekilde yapıldı”dan kasıt, Rus şirket temsilcilerinin toplantı
salonundan jandarma koruması altında hasarsız bir şekilde kaçırılmasıysa
bilemem.
Onlarca örnek
verebilirim ama işin özü şu. Mersin’de nükleer santral kurulmasının bilimsel
gerekçesi diye bize sunulan ÇED raporu, sahte imzalar ve yanlışlarla dolu.
Kimse bu ülkede yaşayanları aptal yerine koymasın.