Planlamaya hiç
karşı olmadım. Hatta bizim gibi herkesin kafasına eseni yaptığı ülkelerde bir
zorunluluk olduğunu bile düşünürüm. Ancak planı doğru yapacaksınız. Yanlış plan
yaparsanız geri dönüşü olmaz. Balıkesir-Çanakkale 1/100 bin ölçekli Çevre
Düzeni planı da geri dönüşü olmayan planlardan biri. Türkiye’nin en güzel
illerinden Çanakkale bu planda katlediliyor. Türkiye’nin en temiz havası
kömürcülerin tozuna, madencilerin siyanürüne feda ediliyor. El değmemiş
ormanlar, eşine az rastlanır verimli tarım toprakları inşaat ve yol çetelerinin
işgaline sunuluyor.
Planlar doğru
yerleşmenin, sürdürülebilir yaşamın koruyucuları gibidir. Yanlış planlarsanız
ya da bilerek yanlış yaparsanız çarpık kentleşmeye, ormansızlaşmaya, tarımda
dışa bağımlılığa ve bin türlü sağlık sorununa davetiye çıkarırsınız. En değerli
hazinemiz toprak biter. Çevre düzeni planı bavul değil. Boşaltıp yeniden dolduramazsınız.
Orman, su ve hava gitti mi gider.
Çanakkale için
yapılan planda dev sanayi bölgeleri, madencilik sahaları, Gökçeada ve Bozcada
gibi korunması gereken yerlerin ranta açıldığı görülüyor. Bunların hangisine
Çanakkale’nin ihtiyacı var? Tek tek bakalım.
Dünyada
çıkarılan altınların yüzde 80’inden mücevher yapılıyor. Mücevher bir ihtiyaç
değil, hayat kurtarmıyor, dünyayı ileri götürmüyor. Kalan yüzde 20’nin büyük
bir kısmı da yatırım amaçlı alınıyor. Çıkarılan altının çok azı elektronik eşya
yapımında kullanılıyor. Bunu iyi bir şey kabul etsek bile dünyada bilgisayarlara
yüzlerce yıl yetecek altın zaten var. Mesele sadece bu değil. Altın madeni
işletmelerinin ocak başı satış gelirinin sadece yüzde 2’si devlet payı olarak
ödeniyor. Bergama’dan başlayarak hukukun askıya alınması, madencilere istedikleri
gibi kirletme izni verilmesi birkaç kişiyi zengin etmekten ibaret. Bir altın
yüzük için 18 ton maden cevheri atığı üretilen bir sektörden bahsediyoruz.
Aklı, vicdanı olan biri bu madenleri plana koyar mı? Koymaz.
Planda termik
santraller de var. Türkiye’nin elektrik talebi 2013’te sadece yüzde 1,3
oranında arttı. Santral yapımı ise hız kesmedi. Fazla kapasite var. Önümüzdeki
yıllarda da elektrik talebi yüksek oranlarda artmayacak çünkü ekonomideki
büyüme sınırlı kalacak. Daha da önemlisi, istenirse ekonomideki büyüme daha az
enerji tüketimiyle gerçekleşebilir. Türkiye zaten enerjiyi kötü kullanan bir
ülke. Verimlilikle, aynı gelişmiş ülkelerin yaptığı gibi daha az elektrik
tüketerek büyüme sağlanabilir. Türkiye’nin tüketimini klimaların zorladığı
gerçeğini de unutmayalım. Ortada sanayi kaynaklı bir talep yok. O nedenle
Çanakkale’yi kömür tozuna boğacak, tarımı bitirecek termik santraller plandan
çıkarılmalı.
Çanakkale
Boğazı’na yapılmak istenen köprü ise aynı İstanbul’da olduğu gibi trafik
ihtiyacından değil, yol boyunca yeni yerleşim yerleri açma isteğinden o plana
dahil edilmiş. Bina dikilen topraktan zeytin, domates, buğday, arpa, yulaf,
çavdar, susam, tütün, fasulye, nohut, bezelye, börülce çıkacak mı? Siyanür
toprağa ve suya bulaşınca kavun, karpuz, şeftali, ceviz, erik, badem, vişne,
elma, armut, kiraz, domates, patlıcan, pırasa, lahana, ıspanak, havuç, biber ve
türlü türlü üzüm yetişecek mi? Termik santralden bırakılan soğutma suları
denize varınca tekir, mercan, barbunya, sardalye, lüfer, palamut, kılıç ve
kolyoz oltaya takılacak mı? Hurda demirciler ve otomobiller ili işgal edince
koyun, keçi, sığır ve 50 bine yakın arı kovanı yüz bin parçaya bölüp
mahvettiğiniz Çanakkale’de yaşayacak mı? Yukarıdaki saydıklarım ürünlerin hepsi
Çanakkale’de üretiliyor. Bir zahmet şu listeye bir daha bakıp Çevre
Bakanlığı’na itiraz dilekçenizi hemen kaleme alın. İtiraz süresinin son günü 8
Ekim 2014. Bakanlığa, “Çimentoya su verilince karınlarımız doyacak mı” diye
sormayı da ihmal etmeyin.