Elektrik ve laiklik

Özgür Gürbüz-BirGün/28 Eylül 2014

Elektriğin henüz İslami usullere uygun üretileni icat edilmedi. ‘Helal elektrik’ kavramını ilk kez ortaya atmaktan gurur duyuyorum ama derdim o değil. Elektrik üretiminde değil elektrik tüketiminde vicdan özgürlüğünün sağlanması için bir devlet neleri yapmalı onları yazacağım. Helal elektrik üretimi sorununu da konunun uzmanlarına havale ediyorum. İran gazı, Rus uranyumuyla elektrik üretimi vacip midir bir araştırsınlar.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Ocak ayında yaptığı açıklamaya göre Türkiye’de 84 bin 684 cami var. Yasalar, sadece cami, mescit, kilise, havra ve sinagogları ibadethane kabul ediyor ve aydınlatma giderlerinin Diyanet Bütçesi’nden karşılanmasına izin veriyor. Suyu ise belediyeler ücretsiz sağlamakla yükümlü. Şimdi hesap yapalım. Büyüklükleri ve haliyle elektrik harcamaları değişse de, bir caminin aylık aydınlatma faturasının 200 TL olduğunu varsayalım. Camilerin elektrik faturaları için Diyanet’in bütçesinden çıkan miktar ayda 17, yılda ise 204 milyon TL’yi buluyor.

Camiler, Türkiye’deki sünni Müslümanlara hizmet etmek için kurulmuş. Sayılarının 15-20 milyon olduğu tahmin edilen Aleviler, başka dini inanca sahip Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları veya ateistler camiye gitmiyor. Ancak camilerin aydınlatma masrafları, devletin bu hizmetini kullanıp kullanmadığınıza bakılmaksızın diyanet bütçesinden yani herkesten tahsil ediliyor. Halbuki aynı otoyol gibi, bu hizmetten yararlananlar da ayrıca ücretlendirilebilirler. Giden öder, gitmeyen ödemez. Camilerin ısıtma giderleri için cemaatten para toplanabildiğine göre pratikte sorun yok. Buna aydınlatma ve imamın maaş giderleri de eklenebilir. Şimdiki durumun adı ‘zorla yapılan tahsilat’tır. Dinde zorlama olur mu sorusunun yanıtını bu ülke her gün acı bir sürprizle aldığı için ben soruyu, “demokratik, laik bir devlette zorlama olur mu” diye soracağım. Demek ki neymiş, ‘dinde özgürlük’ türban veya başörtüsüyle sınırlı değilmiş.

İşin garibi, radikal İslamcı gruplar, 2013’teki yasa değişikliğinden bu yana, diyanet bütçesinden başka ibadethanelerin elektrik faturalarının ödenmesine ateş püskürüyor. “Kilisenin parasını müftülük ödüyor” diye kızıyorlar. O zaman gitmediği camide kullanılan elektrik için para ödemek istemeyenlere de kızmayacaksın.    

Enerjide laik düzene geçmenin önündeki tek engel camilerin elektrik faturaları değil. Bir de TRT engeli var. Türkiye’de elektrik fatura bedellerinin yüzde 2’si TRT’ye aktarılıyor. Bu sayede TRT, izleyici kaybederim, reklam alamam korkusu olmadan, hükümetin dini ve siyasi görüşünün propagandasını yapabiliyor. Parasını ödeyen sizlerin görüş ve inançlarına uygun düşmeyen yayınlara yer verebiliyor. Ne kadar mı bu bedel, onu da Elektrik Mühendisleri Odası Enerji Birimi Koordinatörü Olgun Sakarya’nın yardımıyla hesaplamaya çalıştım. 2012’de bu tutar kaba bir hesapla 870 milyon TL’yi buluyor. Hesap yanlış, eksik diyenler doğru bedeli çıkarır görürüz. TRT’nin yayınlarının bu ülkedeki her dine, mezhebe, dinler içerisindeki farklı görüşlerle ve dinsizlere hitap ettiğini kimse iddia edemez. Yabancı ülkelerde de devlet kanalları var ama hükümetin sesi olmadığı için halk maddi desteğe sesini çıkarmıyor. TRT payı da zorla yapılan bir tahsilat. Demokrasilerde işi olmaz.

“Alt tarafı yılda 1 milyar TL, abartma” diyenlere de bir çift lafım var. Kaçak elektrik kullanımı gündeme gelince “ben tüketmediğim elektriğin parasını niye ödüyorum” diye soranları olayı abartmakla suçluyor musunuz? İzlemediği, kendisini hiçe sayan televizyona para vermek istemeyene de kızamazsınız. Bu aralar baskıyı, dayatmayı özgürlük gibi göstermek moda oldu. Madem derdiniz özgürlük, gelin önce dini özgürleştirelim. Devletin, inanmayanın parasından kurtaralım, kendi yağıyla ve inananların bağışlarıyla kavrulsun. İmamların maaşını, camilerin suyunu ve elektriğini o hizmetleri kullananlar ödesin. İşe de elektrik şebekesini laikleştirmekten başlayalım.

Hiç yorum yok: