Özgür Gürbüz tarafından kaleme alınan makale, analiz ve haberlere bu adresten ulaşabilirsiniz. Yazıları başka bir yerde yayımlamak için izin almalısınız. E-posta: ozgurgurbuzblog(at)gmail.com
Deriner Barajı'nın maliyeti 3 kat arttı
Özgür Gürbüz - Referans /12 Aralık 2005
İnşaatına 1993 yılında başlanan Deriner Barajı ve Hidroelektrik Santrali için ilk belirlenen keşif bedeli 125 milyonu yol relakasyon olmak üzere 840 milyon dolardı, barajın inşaası için 715 milyon dolar yeterli görülmüştü. 2005 yılında bitmesi gereken ve son 3 yıl içinde ödeneklerin düzenli ödenmesine rağmen bitirilemeyen projeye Devlet Planlama Teşkilatı'nın (DPT) rakamlarına göre 2005 yılına kadar 1 milyar 721 bin 566 YTL (1 milyar 271 milyon dolar) harcanmış. Projenin gecikmesiyle beraber yapılan bir ikinci keşif artışında projenin yatırım ihtiyacı 1.7 milyar dolara yükseltilmiş. DPT'nin Dokuzuncu 5 yıllık kalkınma planları için yaptığı en son hesapta projenin bitiş tarihi 2009'a uzatılıyor ve proje tutarı 2 milyar 600 milyon dolara çıkarılıyor.
670 MW'lık kurulu güce sahip olan ve yılda 2.1 milyar kilovatsaat (kws) elektrik üretecek olan Deriner Barajı, en iyi olasılıkla 4 yıllık bir gecikmeyle devreye girecek ve ilk keşif bedeli olan 840 milyon doların yaklaşık 3 katına mal olacak. Devlet Planlama Teşkilatı'nın 2005 yılı kamu yatırımlarında Deriner Barajı'nın proje bedeli 2 milyar 941 milyon Yeni Türk Lirası, yani 2 milyar 186 milyon dolar olarak belirlenmiş. Bu da 2005 yılında 2 milyar 186 milyon dolara bitirilmesi umulan projenin bir yıl içinde 400 milyon dolar kadar daha pahalandığını gösteriyor.
Ankara Üniversitesi öğretim üyesi ve RESSİAD (Rüzgar Enerjisi ve Su Santralları İşadamları Derneği) Başkanı Prof. Dr. M. Özcan Ültanır, Deriner projesinin fizıbıl olması, geri ödeme sağlayabilmesi için bu santralin enerji satış fiyatının 25 sent/kWs'in üstünde olması gerektiğini, aksi halde birikmiş borç tutarının azalmayacağını söylüyor. Ültanır, "2 milyar 600 milyon doları , yıllık üretimi olan 2.1 milyar kws'e bölünce, yatırım öncesi birikmiş birim üretim maliyeti, amortisman süresi için 124 sent/kWs olur. Bu maliyete, yatırım dönemi faizlerini eklediğimizde maliyet muhtemelen iki katına, yani 250 sent/kws'e çıkacak. Bu rakamı amorti edebilmek için seçilecek süre 15 yıl, ödenecek reel faiz de %10 alınırsa, enerji satış bedeli kilovatsaat başına 31 sent'i buluyor. Her halükarda, amortisman suresi 50 yıl bile olsa, %10 reel faiz ödenen ülkemizde bu santralin kilovatsaat satış fiyatının 25 sent'in üstünde olması gerek" diyor. Projenin özel sektörün elinde 500 milyon doları baraj yapısı ve en fazla 100 milyon doları yol relakasyonu olmak üzere 600 ya da beklenmeyen giderlerle en fazla 700 milyon dolar maliyetle gerçekleştirilebileceğini de öne süren Ültanır, "Bazı kesimlerin diline sakız olan kamu yararı da bunu gerektiriyor" diyor. Ültanır, "Hesaplanan bu 2.6 milyar dolar içinde kredi faizleri de herhalde yoktur. Tabii, para Babacan Hazine'sinden çıkarsa, sıfır maliyetle EÜAŞ'a devredilirse Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı işletme giderlerine bakarak üretim maliyeti kilovatsaat başına 0.2 sent der ve elektriğe zam yapma gereğini bile duymaz. Vatandaşın verdiği vergiler de çarçur edilmiş olur" yorumunu yapıyor. M. Özcan Ültanır, özel sektörün 600-700 milyon dolara bitirebileceği Deriner Barajı ve HES projesinin, yüksek eskalasyon sonucunun da her şeyden önce korkunç yüksek olan DSİ birim fiyatlarıyla iş yapıldığı için ortaya çıktığını söylüyor. Ültanır, "DSİ'nin birim fiyatları korkunç yüksek. Müteahhitler, baraj yapımında DSİ'den bir işi alabilmek için baştan yüzde 50 civarında fiyat kırıyorlar ve buna rağmen de kar ediyorlar. İkili anlaşmayla yapılan bir barajda ise tüm fiyatlar DSİ birim fiyatları üzerinden hesaplanıyor. Ayrıca DSİ birim fiyatları da hep Türk Lirası üzerinden hesaplanıyor. Sonuçta YTL'deki aşırı değer artışı da göz önüne alınınca YTL’den dolara çevrilen maliyetler de çok yükseliyor. Büyük eskalasyon miktarı da buradan çıkıyor. Özel sektör yapsaydı DSİ birim fiyatları kullanılmayacaktı, maliyetler YTL üzerinden değil doğrudan dolar üzerinden hesaplanacaktı ve böyle acayip eskalasyon değerleri ile de karşılaşılmayacaktı" diyor.
Barajlar ve HES Daire Başkanı Ali Haydar Şahin, bahsedilen rakamın alt projeleri de kapsadığını ve konunun spekülasyon amaçlı gündeme getirildiğini söylüyor. Deriner Barajı'nın şu andaki tesis bedelinin 1 milyar 350 milyon dolar civarında olduğunu söyleyen Şahin, "Deriner Barajı'nı yaptığımız alan Karadeniz gibi coğrafyası çok çetin olan bir bölge. Göl alanına su topladığınızda su altında kalacak yolları yeniden köprü ve viyadüklerle inşaa etmeniz gerek. 60 kilometrelik yollar da bu projenin içinde. Karadeniz'de 1 km. yol yapmak için 5 milyon dolar harcamak zorundasınız. 1 milyar dolara baraj çıkıyor, 300 milyon dolar da yollara gidiyor" diyor. Barajın, 250 metrelik çok yüksek beton bir baraj olduğunu ve eskalasyon artışlarının dikkate alınmadığını söyleyen Şahin, 720 milyon dolarlık ilk keşif bedelinin bazı kazılar yüzünden 900'e çıktığını ancak para bulunamadığını söylüyor. Şahin, "Hem para bulunamadı hem de barajın bitmesiyle eşgüdüm sağlanamayacaktı. Yani, yollar bitmediğinden, vatandaşın geçmesi için baraj bitse bile su tutulamayacaktı. Bu yüzden de Borçka, Muratlı ve Deriner'in yolları bizim projelerimize dahil edildi. Bunun dışında 20 km.'lik daha ihale edilmemiş bir yol var ve bu 1 milyar 350 milyonluk rakamın içinde doların artışı yok" açıklamasını yaptı. Büyük hidroelektrik projelerinin ilk yatırım maliyetlerinin fazla ama üretim maliyetlerinin çok düşük olduğunu söyleyen Barajlar Daire Başkanı, "Bu baraj 80-90 yıl elektrik üretecek ve 2009 yılında bitecek. Uzamasının nedeni kredi kuruluşlarıyla hükümetler arasında süren pazarlıklar. Gövde betonu dökülmeye başlamak üzere. Tüm dünya baraj yapmayalım diye uğraşıyor, DSİ'nin yaptığı her işi kötülemeye çalışıyorlar. Biz, Türkiye, enerji darboğazını kendi özkaynaklarıyla aşsın, dışa bağımlı olmasın diye uğraşıyoruz" dedi.
Türkiye'nin en büyük hidroelektrik barajı olan Atatürk Barajı'nın inşaatı 1981 yılında ilk derivasyon tünellerinin açılmasıyla başlamıştı. 11 yıl sonra açılan ve ilk elektrik üretimini 1992 yılında gerçekleştiren Atatürk Barajı 4 milyar dolara mal oldu ve 2400 Megavat'lık(MW) kurulu gücüyle Deriner Barajı'nın 4 katı elektrik üretim kapasitesine sahip. Deriner Barajı diğer iki baraja göre daha yüksek ve 250 metrelik yüksekliğe sahip, Birecik 53, Atatürk ise 170 metre yüksekliğinde ama Atatürk Barajı da 84 milyon 400 bin metreküplük gövde hacmiyle dünyanın en büyük baraj gövdelerinden birine sahip. Deriner'in gövde hacmi ise 3,2 milyon metreküp. Türkiye'nin ilk yap-işlet-devret hidroelektrik santrali olan Birecik Barajı, Deriner Barajı'yla hemen hemen aynı güce sahip ve 672 MW'lık kurulu gücüyle yılda 2 milyar 516 milyon kilovatsaatlik elektrik üretiyor. 3,5 yıl gibi kısa bir sürede bitirilen Birecik Barajı'nın maliyeti 1 milyar 400 milyon dolar (2,3 milyar Alman Markı). Kulislerde konunun Başbakan Erdoğan'a DPT yetkilileri tarafından iletildiği haberi dolaşıyor.
TEİAŞ rüzgara tedbirli bir "yeşil ışık" yakıyor
Özgür Gürbüz - Referans Gazetesi / Aralık 2005
Bundan birkaç ay öncesine kadar rüzgar santrali kurmak için yapılan 4000 megavatlık (MW) başvuruların sadece 1350'sine lisans verilmiş, EPDK (Enerji piyasası Denetleme Kurulu) Başkanı Yusuf Günay da bunun nedenini (bize) TEİAŞ plancılarının 1500MW'lık bir yükü tolere edebileceklerini söylemeleri olarak açıklamıştı. Günay, yılbaşına kadar ülkenin kaldırabileceği rüzgar yükünün ne kadar olduğunu TEİAŞ'tan hesaplamalarını istediklerini de sözlerine eklemişti. TEİAŞ'ın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın talep tahminlerine göre yaptığı çalışmada 2013 yılına kadar 3000MW'lık bir rüzgar gücünün önü açılmış gözüküyor.
TEİAŞ Genel Müdür Yardımcısı Halil Alış, 2007-2020 yılları arasında rüzgar enerjisi için her yıl 125MW'lık yeni kurulu güç öngördüklerini ama bu rakamların değişebileceğini, rüzgarın payında artış olursa diğer kaynaklarda yapılacak indirimle yine aynı hedefe ulaşılabileceğini belirtti. Türkiye'nin UCTE'ye (Elektrik İletimi Koordinasyon Birliği) bağlanmak için çalışmalar yürüttüğünü ve 14 ay sonra alınacak sonuçların, sistemin ne kadarlık bir rüzgar gücü kaldıracağı konusunda fikir vereceğini söyleyen Alış, "UCTE içinde de puant saatin yüzde 5'i oranında bir rüzgar gücü düşünülmüş ama o da çok belli değil" açıklamasını yaptı. EPDK'nin yeni lisanslar için TEİAŞ'la görüştüğü, TEİAŞ'ın da buna çok soğuk bakmadığı kulislerde konuşuluyor. Yatırımcı ve bürokratların üzerinde hemfikir olduğu nokta lisans verilen projelerin hayata geçmesi halinde herşeyin daha da netleşeceği.
Salahattin Baysal, "125 MW'lık rüzgar enerjisi yeterli değil ama bu konuda bir büyük savaş yapılması taraftarı da değiliz" diyor. Rüzgar Enerjisi Santralları Yatırımcıları Dernegi (RESYAD) Başkanı Baysal, "Öncelikle lisans verilen projeler içinde gerçekleşmeler olmalı. TEİAŞ'a Trakya'da ve Çeşme'de aynı anda rüzgarın kesilmeyeceğini ya da şiddetli rüzgar yüzünden türbinlerin durmasının Çanakkale'den İskenderun'a kadar aynı anda olmayacağını göstermeliyiz" diyor. Baysal, EPDK'nin bakanlıkça hazırlanan projeksiyonu dikkate alarak lisans vermesi gerektiğini, bu projeksiyonun alt yapısını TEİAŞ'ın hazırladığını ve sistemde bir değişiklik olmadığı takdirde 2020 yılına kadar 3000 megavat rüzgar enerjisinin sisteme bağlanabileceğinin belirlendiğini belirtiyor. Baysal, "Bir ülkenin enerjisinin ne kadarının yerli ne kadarının yabancı, ne kadarının rüzgar ne kadarının hidroelektrik olacağı bir politik iradenin kararıdır; siyasi bir tercihtir. Ben yenilenebilir enerji kaynaklarının uzun dönemde en ucuz kaynaklar olduğu ve dışa bağımlı olmadığı için tercih edileceğini düşünüyorum. Uzun dönemde ne nükleer ne doğalgaz bizden daha ucuz, diğer kaynakların çevresel/sosyal maliyetlerini eklemesek bile" yorumunu yapıyor.
Uçakların egzoz gazına kota bilet fiyatlarını 9 euro artıracak
Uçakların motorlarından çıkan karbondioksit oranına gelecek kota hem havayolları şirketleri arasında 'karbon borsası' kurulmasına hem de uçak fiyatlarının yükselmesine yol açacak.
Özgür Gürbüz - Yeni Aktüel Dergisi / 26 Nisan - 3 Mayıs 2007
Kyoto Protokolü'nün 16 Şubat'ta yürürlüğe girmesinin ardından sera gazı emisyonlarını düşürmek için devreye soktuğu mekanizmalardan biri olan emisyon ticareti, Avrupa Birliği (AB) içinde Ocak 2005'ten itibaren çalışmaya başladı. Buna göre firmalara atmosfere saldığı sera gazı oranlarına sınır değer getiriliyor. Bu kotaların altında ya da üstünde kalan miktarların serbest piyasada satılıyor. AB, halihazırda sistem içinde yer alan çimento, demir-çelik, enerji üreticileri gibi enerji yoğun işletmelere, 2008'den itibaren havayolu şirketlerini de ekleyecek.
Komisyon ilk olarak 5 bin 600 AB vatandaşı ile 200 organizasyonun görüşlerini aldı ve yüzde 82'si havayolu şirketlerine de kota konmasına sıcak baktı. Çevre komisyonu üyesi Stavros Dimas sonuçları, havacılık sektörünün sera gazı emisyonlarını azaltmasını, "fiyat artışına yol açsa bile gerekli bir adım olarak düşünenlerin geniş bir kitleyi oluşturduğu savı"nı pekiştiren bir gösterge olarak yorumladı. İstatistikler de Dimas'ı yanıltmıyor. AB içinde 1990 yılından 2003 yılına kadar olan sürede hava taşımacılığından kaynaklanan sera gazlarının oranı yüzde 73 arttı. Yine Temmuz ayında hazırlanan 245 sayfalık "Emisyon Ticaretini Kanatlandırmak" adlı raporda ise havacılık sektörünün emisyon ticaretine dahil olmasının başedilemez bir ekonomik yük getirmeyeceği ve yasal olarak sakınca doğurmayacağı sonucu yer aldı. Yapılan araştırmalar, işin mali boyutunun gidiş-dönüş biletlere yansıyacağını ve biletlerde 9 euroluk bir fiyat artışına yol açacağını ortaya koyuyor.
AB dışındaki ülkelerin tavrı
Ucuz hava taşımacılığına alışmış Avrupalı yolculardan, sektör temsilcilerine kadar geniş bir alanda uzlaşma sağlanmasına rağmen yine de her şey güllük gülistanlık değil. AB'yi tedirgin eden İngiliz Muhafazakar Parti üyesi, AB milletvikili Coroline Jackson'ın da açıkça söylediği gibi AB dışı ülkelerinin bu plana nasıl bakacakları. Jackson, "Komisyon, bizim firmalarımızı haksız bir biçimde dezavantajlı duruma düşürmeyecek, daha geniş ölçekli bir anlaşma için çalışmalı" diyor ve ekliyor: "Emisyon ticaretine dahil olmak en uygun çözüm. Bilet fiyatlarında bir artış veya yakıt vergisi getirmek ne yolcular ne de şirketler için adil değil".
Şu andaki planda, AB içinden kalkan tüm uçakların, uluslararası uçuşlarla beraber sisteme dahil olması öngörülüyor ve bunun AB şirketlerini yabancı firmalara karşı koruyacağı düşünülüyor. Komisyon, bu kuralın ülke farkı gözetmeksizin tüm şirketlere uygulanması gerektiğini düşünüyor ama ülkeler değil, uçaklar söz konusu olduğunda kimin limitleri belirleyeceği belli değil. Belli olmayan bir başka nokta ise AB dışından gelip, AB içi aktarma yapan uçakların sisteme nasıl dahil edileceği. Ayrıca, başta iki büyük firması yakınlarda iflas etmiş olan Amerikan havacılık sektörü olmak üzere, yabancı şirketleri bu konuda ikna etmek de kolay olmayacağa benziyor. Avrupa Havayolu Endüstrisi her ne kadar emisyon ticaretini ekstra vergilere tercih ettiğini söylese de, bunun AB içi uçuşlarla sınırlandırılmasını öneriyor. Şimdi top yine Komisyon'da. Uzmanlarla düzenli toplantılar düzenlenecek, görüşler alınacak ve 2006 yılı içinde bu sorunları çözmesi beklenen bir resmi yasa önerisi hazırlanacak. Görünen o ki, bu yasa tasarısının 2006 yılında AB'ye uçuşları olan yerli şirketlere bir "Karbon kıyağı" ya da bir "Karbon karmaşası" olarak geri dönme olasılığı da hayli yüksek.
Türk uçakları standarta uyuyor
THY'dan Uçak Yüksek Mühendisi Levent Demirel, "Emisyon kotalarının AB üyesi olmayan havayolu şirketlerine nasıl yansıtılacağı henüz tartışma safhasında olduğundan bu hususun rekabeti nasıl etkileyeceğini bugünden öngörmenin zor olduğunu" söylüyor ve ticari uçak motorlarında egzoz emisyonu değerlerinin motorun tasarımına bağlı olduğuna dikkat çekiyor. Demirel, THY'nın mevcut filosunda bulunan ve önümüzdeki dönemde filoya katılacak olan uçaklara takılı olan motorların hepsinin, egzoz emisyonları ile ilgili olarak dünya çapında kabul edilen ICAO Annex 16 Volume 2 standardına uyduğuna dikkat çekiyor.
Havayolu taşımacılığının yol açtığı sera gazı emisyonları, AB içindeki toplam emisyonların yüzde 3'üne denk geliyor. AB'yi endişelendiren nokta, diğer sektörlere göre artışın çok daha hızlı olması ve böyle bir sektörün mekanizma dışında bırakılarak tüm çabaların ciddiyetine gölge düşürülmesi. Çevreci ve yeşillerin baskısı da cabası. İçlerinde Greenpeace ve WWF'in de bulunduğu 10 çevreci STK, halihazırda Komisyon üyelerine bu konunun çözülmesi gereken ilk ve en acil adım olduğunu konusunda hemfikir olduklarını bildirdi.
Emisyon Ticareti
2004 yılından bu yana Avrupa Birliği içinde uygulanan Emisyon Ticareti'ne yaklaşık 12 bin işletme dahil. Her işletmenin kendine ait kotaları var ve yıl içerisinde karbondioksit (CO2) eşdeğeri emisyonlarını bu kotaların altında tutmak zorundalar. Tutamadıkları takdirde kotalarının altında kalmayı başarmış diğer firmalardan bir çeşit "kontenjan" satın almak durumundalar. Her CO2 hissesi için karşılığında serbest piyasada oluşan fiyatı ödemek zorundalar. Şu an için CO2'nin tonu, önceki güne göre 75 euro sent daha arttı ve dün itibariyle 22 euro 35 sente ulaştı.
Yenilenebilir enerji pazarı 2008'de iki katına çıkabilir
Son 3 yılda yüzde 68 büyüyen yenilenebilir enerji pazarının 2008'e kadar ikiye katlanması bekleniyor. Yenilenebilir enerji pazarındaki bu ivme, sektörde halen 30 milyar dolar civarında olan yıllık yatırım miktarını da 2014 yılına kadar 100 milyar dolara çıkaracak.
Özgür Gürbüz - Referans Gazetesi / 4 Aralık 2005
Çin'in Ulusal Kalkınma ve Reform Komisyonu Başkan Yardımcısı Zhang Guobao yenilenebilir enerji için, "Önemli ekonomik ve çevresel faydalar sağlayıp, yoksulluğu azaltıyor" diyor. Rüzgar, güneş ve hidroelektrik enerjinin enerji güvenliğine katkı yapacağını düşünen Çin, gelecek 15 yıl içerisinde bu kaynaklara tam 180 milyar dolar harcayarak elektrik üretimindeki payını yüzde 15'e çıkarmayı planlıyor.
Son 3 yılda yüzde 68 büyüyen yenilenebilir enerji pazarının 2005-2008 arasında da ikiye katlanması bekleniyor. 2014 yılında yıllık yatırım miktarının 102.4 milyar doları bulacağı tahmin edilen sektörün gelişiminin ardında, küresel ısınma ve yükselen petrol fiyatları yatıyor. 1 kilovatsaat (kWs) elektrik üretimi için kömür santralleri kullanılırsa 0.7-1 ton arası CO2 emisyonu salınıyor. Petrolde bu rakam 0.72, doğalgazda ise 0.42 ton. Rüzgar santralleri ise kömür santrallerinin yüzde 1'i kadar emisyona yol açıyor. Güneş, jeotermal, biyokütle gibi kaynakların kurulduktan sonra tek maliyetlerinin işletim giderleri olması, petrol fiyatlarından etkilenmemesi, ulusal kaynaklar olması, çoğu yerde iletim hatları gibi ek masraflara neden olmaması ve hiçbir atık bırakmaması diğer enerji kaynaklarıyla rekabette avantaj sağlıyor. Bazı hükümetlerin sabit fiyat tarifeleri ve vergi indirimleriyle bu kaynakları desteklemeye başlaması, araştırmaların yoğunlaşmasına ve fiyatların da düşmesine neden oluyor.
Yeni iş alanları
Küresel ısınmadan en çok etkilenecek sektörlerin başında gelen tarım sektöründe, biyodizel ve enerji bitkileri tarımı yeni iş alanları olarak beliriyor. Üretimde olası düşüşler de fiyatların artmasına neden oluyor. İnşaat sektöründe verimlilik öne çıkıyor ve nakliye ücretlerinin artması bina yapımında daha hafif materyallerin öne çıkmasını sağlıyor. Enerji fiyatlarında artış kaçınılmaz gibi göründüğünden enerji verimliliği sadece beyaz eşyalarda değil her türlü elektronik eşyada aranmaya başlanıyor.
Yakında profesyonel izolasyoncular ve izolasyon şirketleri ortaya çıkarsa şaşırmamak gerek. Otomotiv sektöründe enerji yoğunluğu düşük araçlara talep olması bekleniyor. Otellerde su ve elektrik kullanımında vana ve düğmelerin yerine otomatik ve süreli olarak çalışan duş ve elektrik lambaları halihazırda kullanılmaya başlandı bile. Bunlarla beraber şirketler ve kamu kuruluşlarında bu konularda uzman kadro gereksinimi de ayrı bir iş kolu yaratacak. Hidrojen enerjisi, karbon depolama gibi yöntemlerin de gelecekte sektörel bir hal almaları sürpriz değil.
Tüm zorluklarına rağmen küresel ısınmayı yavaşlatmak için gereken bilgi birikimi ve teknolojiye sahip olmak insanlığın en büyük kazancı. Türkiye'de emisyon indirimleri için en büyük avantaj enerjinin etkin kullanılması ve büyük yenilenebilir enerji potansiyeli. Elektrik İşleri Etüd İdaresi, yüzde 20-30 oranında tasarruf potansiyelinden bahsediyor ve bunun "karbonca"sı 40-45 milyon ton CO2 emisyonu demek. Yani neredeyse tüm Türkiye'nin toplam emisyonunun beşte biri. Hükümetlerin politikalarını değiştirmekten verimli teknoloji tercihine, küresel ısınmayı durdurmaktan tasarruf yapmaya her şey aslında bizim elimizde.
Yenilenebilir enerjiye geç olmadan geçmeliyiz
Dr. Ümit Şahin
Türkiye Yeşilleri İklim Değişikliği Koordinatörü
Küresel ısınma petrole ve diğer fosil yakıtlara ileri derecede bağımlı bir ekonomik sistem içinde yaşamanın sonucu. Yapılması gereken şey elektrik enerjisini rüzgar ve güneşten elde eden, enerji kullanımı en düşük, verimliliği en yüksek bir enerji politikasına sahip, aşırı tüketimi frenleyen ve kendini yenileyebilen bir ekonomik sisteme vakit çok geç olmadan geçmektir.
Türkiye AB'de en çok rüzgar potansiyeli olan ikinci ülke
Metin Atamer
Rüzgar Enerji Santralleri Yatırımcıları İşadamları Derneği (RESYAD)
Genel Sekreteri
RESYAD olarak son üç senedir Kyoto'yla ilgili gerekli her merciyle görüşmemize rağmen bir sonuç alamadık. Rüzgar, güneş, jeotermal, dalga enerjisi, rezervsiz hidroelektrik santraller, biyokütle santrallerinin önündeki bütün engeller kalkarsa, AB üyesi ülkelerin içinde en çok rüzgar potansiyeli olan ikinci büyük ülke olarak bize yeni ufuklar açabilir.
Küresel sıcaklık yükselişi 2ºC 'de sabitlenmeli
Yeşim Aslan
Greenpeace Akdeniz İletişim Sorumlusu
Greenpeace olarak Kyoto protokolünü onaylamayan ABD, Avustralya, Türkiye gibi ülkelerin bu sürece bir an önce dahil olmalarını istiyoruz. İklim değişikliğini kontrol altına alamazsak, dünya dönüşü olmayan felaketlere sürüklenecek. Greenpeace, iklim politikasının hedefinin, ortalama küresel sıcaklık yükselişini 2ºC'ye ulaşmadan sabitlemek olması gerektiğini düşünüyor.
Yetkililer işin ciddiyetinin henüz farkında değil
Doç. Dr. Ergin Duygu
Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü
Türkiye'de yerel insan etkinlikleri, yanlış uygulamalar ve küresel iklim değişikliğinin etkisiyle sinsi şekilde gelişen kuraklaşma, bu arada yaygın kirlenmeyle yeraltı su kaynakları ve toprağın kirlenmesi, çölleşme ve biyoçeşitlilik ile ekosistem kaybı sonucunda gelişen fakirleşme, kırsal göç, kentleşme gibi sorunlar yetkilileri ve kamuoyunu henüz gerektiği gibi ilgilendirmiyor.
Enerji Tüketimi, Yoğunluğu ve Kişi Başı Tüketim | |||
Ülke | Tüketim(MTEP) | Enerji yoğunluğu | Kişi başına enerji tüketimi(TEP/nüfus) |
Japonya | 520,7 | 0,09 | 4,09 |
Yunanistan | 28,7 | 0,2 | 2,62 |
ABD | 2281,5 | 0,25 | 7,98 |
Türkiye | 83,6 | 0,38 | 1,06 |
OECD | 8970 | 0,19 | 4,68 |
Dünya | 10029 | 0,29 | 1,64 |
Sektörde Türkiye Çin'in ardından ikinci sırada
* Üretim maliyetleri kilovatsaat başına küçük hidrolar için 4-7 sent, rüzgarda 4-6 sent, biyokütlede 5-12 sent ve jeotermalde 4-7 sent aralığında.
* Türkiye'de 70 bin konut halihazırda jeotermalle ısıtılıyor, güneş ısıtıcılarında Türkiye Çin'in ardından ikinci sırada.
* 2004'te yapılan 8 milyar euro değerindeki, 8 bin MW'lık yatırımla rüzgar enerjisi dünyada 48 bin MW'lık kapasiteye ulaştı.
* Rüzgar enerjisi sektörü 100 bin kişiye istihdam sağlıyor.
* 1 kilovatsaat elektrik üretimi için kömür santrallerinden 0.7-1 ton arası emisyonu salıyor. Bu rakam petrolde 0.72, doğalgazda 0.42 ton. Rüzgar santralleri ise kömür santrallerinin yüzde 1'i kadar emisyona yol açıyor.
* Çin, 15 yıl içerisinde yenilenebilir kaynaklara 180 milyar dolar harcayarak üretimdeki payını yüzde 15'e çıkarmayı hedefliyor.