Özgür Gürbüz-BirGün/28 Ağustos 2017
Nükleer enerjinin
durumunun Avrupa’da perişan olduğunu herhalde bizim Enerji Bakanlığı dışında
herkes biliyor. Almanya nükleer santrallarını birer birer kapatıyor. Fukuşima
öncesi, 17 büyük reaktöre sahip ülkede şimdi 8 nükleer reaktör kaldı. Onların
da hepsi 2022’ye kadar kapanacak, yol haritası belli. Japonya’daki nükleer
santral felaketi öncesi yeni santral yapmaya hevesli İsviçre şimdi tam tersini
yapıp, eldekileri kapatıyor. İtalya, Yunanistan, Avusturya, Norveç, İrlanda ve
Yunanistan gibi nükleere kapılarını kapatmış ülkeleri hiç saymıyorum.
Batı Avrupa’da yeni
nükleer reaktör yapan iki ülke var; Finlandiya ve Fransa. Finlandiya’da 2005
yılında yapımına başlanan ve maliyeti 3 milyar 200 milyon avroyu bulacağı
söylenen reaktör hâlâ bitirilemedi. Halbuki 2009 yılında işletmeye alınacağı
söylenmişti. Şirketin tahmini, reaktörün 9 yıl gecikmeyle 2018 sonunda elektrik
üretimine başlanacağı yönünde. Tek
reaktörün maliyeti de 8 milyar 500 milyon avroya çıktı. Tahmin edilenin
neredeyse 3 kat fazlasına.
Olkiluoto-3
reaktörünün Finlandiya’ya çok pahalıya patladığı ortada. Gecikme ve artan
maliyetler yüzünden Finlandiyalı TVO şirketi ile reaktörü yapan Fransız Areva
ile Alman Siemens şirketleri Uluslararası Tahkim Mahkemesi’nde davalık oldu.
Areva, bu davadan büyük bir maddi ceza alacağa benziyor.
Fransa’daki proje de
farklı bir durumda değil. Finlandiya’daki reaktörün bir benzeri de Fransa’da
yapılıyor ve o da 10 yıla rağmen bitirilemedi. Bahsedilen reaktör ilk ortaya
atıldığında teknolojisi ve ucuzluğuyla örnek olacak diye öve öve
bitirilemiyordu. Dünyanın en büyük
ekonomik fiyaskolarından biri oldu. Sinop’taki nükleer santral projesine de
reaktör sağlayacak Areva, bu iki projeden dolayı ciddi zarar etti. Fransız
hükümeti, batan nükleer reaktör yapımcısı şirketini kurtarmak için yine bir
başka devlet şirketi EDF’yi devreye soktu.
Fransa gibi dünyanın
hem teknoloji hem de nükleer enerjiyi kullanma konusunda öncü ülkesinde
yaşananlar ve Fukuşima kazası, orada bile nükleer enerjiyi gözden düşürdü.
Türkiye’de sık sık örnek gösterilse de Fransa’daki gerçek şu: Elektrik üretiminin yüzde 75’ini nükleer
santrallardan sağlayan Fransa, 2025’e kadar bu payı yüzde 50’ye indirme kararı
aldı.
Bizim ülkedeki bazı
atom kafalar bunun ne demek olduğunu anlamıyor. Anlatalım. Elinde dünyanın en
ileri nükleer teknolojisi ve halihazırda 58 tane çalışabilir nükleer reaktörü
olan Fransa, bu en ucuz ve tehlikesiz olduğu iddia edilen enerji kaynağına
sırtını çeviriyor. Fransa Çevre Bakanı Hulot, önümüzdeki sekiz yıl içinde reaktörlerden 17 tanesinin
kapatılabileceğini söylüyor.
Bir devletin en ucuz
ve en güvenilir olduğu iddia edilen enerji kaynağından vazgeçmesinin, o ülkeyi
yönetenler delirmediyse bir nedeni vardır. “Paris’in yanında bile nükleer var”
diye demeç veren ahaliye, Paris’te neler olduğunu anlamalarını özellikle
tavsiye ederim.
ABD’de iki nükleer proje donduruldu
Gelelim ABD’ye.
Nükleer enerji geri dönüyor masalını pompalayan ve bunu “Nükleer Rönesans” başlığıyla pazarlayan nükleer lobinin son
fiyaskosu da Kuzey Amerika’da gerçekleşti. 1996’dan bu yana sadece bir nükleer
reaktör devreye alan (o da, yapımına 1973’te başlanan ve ciddi finansal
sorunlar nedeniyle 43 yılda bitirilen Watts Bar-2 reaktörü) ABD’de inşaatı
süren dört reaktörden ikisi teslim bayrağını çekti. Neredeyse yarısı tamamlanan
ve 9 milyar dolar harcanan iki reaktörü bitirmeme kararı alan Güney Karolina
Elektrik ve Gaz Şirketi, projenin artan maliyetine işaret etti. İki reaktörün
işe başlandığında 11,5 milyar dolara bitirilmesi bekleniyordu ancak yeni
tahminler 25 milyar doları gösteriyor.
Şirket mevcut
koşullarda nükleer enerjinin rekabet şansı olmadığını düşünerek 9 milyar doları
toprağa gömdü. Bu kararda, Toshiba’nın alt kuruluşu ABD’deki Westinghouse
Elektrik Şirketi’nin iflası da etkili oldu. Söz konusu iki reaktör Westinghouse
tarafından sağlanacaktı. Onların sonu da Areva gibi oldu. ABD’de yapımı süren
iki reaktör kaldı ve onların geleceğinin de pek parlak olmadığı ortada. O
projelerin iptal haberlerini de yakında okuyabiliriz.
Türkiye’de ise Mersin
Akkuyu’da 2018 yılında inşaata başlanılacağı, Sinop’taki sahanın gözden geçirilmesinin
de bu yılın sonunda yapılacağı konuşuluyor. Eskiden nükleer ihale denince akla
hemen rüşvet gelirdi. Toplantılarda, konferanslarda herkes yüzde 5’ten
bahsederdi. Elbette bizde böyle şeyler olmaz ama dünyada bunlar yaşanırken
Türkiye’de nükleer ısrarın devam etmesi aklıma hep o yüzde hesabını getiriyor. Projelerin
iptal edilmemesinin mantıklı bir açıklamasını yapan da yok. Yüzde kaç diye
sorsak itham etmiş oluruz. O yüzden sormuyorum.