Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama, küresel iklim değişikliği konusunda programını geçen hafta açıkladı. İklim değişikliği konusu Obama’nın ilk seçim kampanyasında önemli bir yere sahipti. Bush’un Kyoto’yu askıya almasıyla ABD’nin küresel iklim politikalarına vurduğu darbeyi hafifletir umuduyla çevreciler tüm dünyada Obama’ya destek mesajları veriyordu. Obama seçildi ama iklim değişikliği konusunda ilk dört yıl dişe dokunur bir icraatı olmadı. Obama’nın ikinci döneminde ise tersi oldu. Seçim kampanyasında iklim meselesi ön planda değildi ama Obama iklim konusunu biraz da beklenmedik bir anda gündeme getirerek ABD’yi adeta yeniden sahneye çıkardı. ABD’nin bunca yıl aradan sonra küresel iklim değişikliğini konuşması önemli ama hedefler tatmin edici mi diye sorarsanız yanıtım net bir “hayır” olur.
ABD’NİN HEDEFİ GÖSTERMELİK
Obama’nın konuşmasının rakamsal özeti, 2009’da Kopenhag’da yapılan iklim zirvesinde verdiği taahhütten farklı değil. Obama, ABD’nin seragazı emisyonlarını 2020’de 2005 yılına göre yüzde 17 azaltmaktan bahsediyor. ABD, sanayileşme hamlesine 2005’de başlamış, seragazı emisyonlarını bu tarihten itibaren hızla arttırmış olsa bu hedef ciddiye alınabilirdi. Halbuki durum öyle değil ve iklim değişikliği müzakerelerinin en önemli ilkesi, “tarihsel sorumlulukla” bu hedef çelişiyor. Kyoto Protokolü’ndeki indirim hedefleri, sanayileşmenin hız kazandığı yılları kapsaması için 1990 yılı temel alınarak belirleniyor. ABD’nin 2005 yılını başlangıç noktası seçmesi neredeyse 15 yılı yükümlülük dışına çıkarıyor. Şimdiki politikalarla bile yakalanacak bir hedefi, büyük bir hedef gibi pazarlamaya çalışıyor. 2005’de ABD emisyonları zirve yaptı, o günden bugüne de zaten yüzde 8,6 oranında azaldı.
Uzmanlara göre Obama’nın açıkladığı yeni hedef ABD’nin 1990 yılından bu yana atmosfere bıraktığı emisyon miktarında sadece yüzde 4’lük bir indirime yol açacak. Halbuki, ABD’den beklenen yüzde 30 civarında bir indirim hedefiydi. Eğer ABD 2015’te imzalanması beklenen yeni iklim anlaşmasına bu hedeflerle gelirse, Çin, Rusya, Japonya ve AB’den de gerçekten işe yarayacak, küresel iklim değişikliğini yavaşlatacak yüksek oranları duymak zorlaşır. Sembolik bir mücadelenin iklim felaketlerini durduracağı günleri çoktan geride bıraktık.
KÖMÜRÜN YERİNE KAYA GAZI
Obama’nın “harekete geçmeliyiz” sloganıyla açıkladığı bu hareketin zayıflığı bir yana motivasyon kaynağı da beni düşündürüyor. Obama’nın kömür santrallerini hedef göstermesinden şikayetçi değilim; adres doğru. Ancak, bu hamlenin ardında ülkedeki kaya gazı ve kaya petrolü rezerv rakamları olabilir mi diye sormadan da edemiyorum. 10 Haziran 2013 tarihli Amerika Enerji Bilgi İdaresi (EIA) raporu, yapılan yeni araştırmalar sonucu dünyadaki kaya gazı rezervlerinin 2011 yılı hesaplarına göre yüzde 10 daha fazla olduğunu gösteriyor. ABD dünyada en çok kaya petrolüne sahip ikinci, en çok kaya gazına sahip dördüncü ülke. Kaya gazı ve petrolünün kısa zamanda ve ucuza piyasaya sürülmesi tüm dengeleri altüst ediyor. 2012 yılında ABD’nin doğalgaz üretiminin yüzde 40’ı kaya gazından, petrol üretiminin yüzde 29’u kaya petrolünden sağlandı. Doğalgazın kömüre göre daha az sera etkisi yarattığı doğru ancak ABD’nin düşük bir hedef belirleyerek yapmak istediği kömürden gaza geçmekse bu iklim felaketlerini önlemeye yetmez. Üstüne üstelik, ABD kaya gazı nedeniyle yakmadığı kömürü ihraç etmeye başladı. Avrupa, İngiltere ve Asya’ya satılan kömürün orada yakılmasıyla ABD’nin sembolik indirimi gezegen için bir anlam ifade etmeyecek.
SONUÇLARINA KATLANIRIZ
Aslında,
“küresel iklim değişikliği” bizi bekleyen felaketi anlatmakta yetersiz kalıyor.
Adına “küresel iklim felaketleri”
desek çok daha iyi olacak. Atmosferdeki karbondioksit miktarı güvenli üst sınır
denilen 350 ppm’i geçti, 400’ün üzerine çıktı. Dünyanın ortalama sıcaklığındaki
artışı 2 derecenin altında tutma diye bir hedef vardı, artık 4 derece
senaryoları konuşuluyor ki, bunlara sadece ve sadece felaket senaryoları.
Bugünkü bilim, bırakın 4 dereceyi, 2 derecenin üzerindeki bir artışın
sonuçlarını tahmin etmekte yetersiz kalıyor. Seller, fırtına ve kasırgalar,
sıcak hava dalgaları ile kuraklıklar bizi bekliyor. Görünen o ki, nasıl bizi
yönetenler Türkiye’de başlayan ayaklanmaları anlamadıysa, Obama da iklim
değişikliği sorununu anlamamış. Türkiye ve Brezilya’dan başlayan mevcut
kapitalist modele ve onun kentlerdeki uygulamalarına karşı çıkan hareketin,
iklim değişikliğinin önlenememesiyle yoksul ülkelere yayılması an meselesi. İklim
göçleri, savaşlar, küresel kıtlık bizleri bekliyor. Anlamazsak, ya da daha açık
konuşmak gerekirse, dev şirketlere söz geçirecek cesarete sahip liderleri iş
başına geçiremezsek sonuçlarına da hep birlikte katlanırız. Evet, harekete
geçmeliyiz ama hedef mevcut kapitalist sistemi değiştirmek olmalı.