İklim değişikliği durmuyor

Son bir yılda atmosferdeki karbondioksit miktarında ciddi bir artış meydana gelmiş. Bir yıllık artış 3,7 ppm civarında. Atmosferdeki karbondioksit yoğunluğu da ilk gelen verilere göre 404 ppm'e ulaşmış. 450 ppm'e ulaşırsak, küresel yüzey sıcaklığını iki derecenin altında tutma şansımızın yüzde 50'ye gerilediğini düşünürsek, bu artışın ne kadar ciddi olduğunu da daha iyi anlayabiliriz. İki dereceyi aşmak tüm riskleri almakla eşdeğer. Dönülmez akşamın ufkunda gibiyiz. 350 ppm'in asıl hedefimiz olduğunu anımsatmakta da yarar var. Kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtlarla ilişkisini kesmek istemeyenlere, suçu başka ülkelere atanlara duyurulur.

Washington Post'ta çıkan habere buradan ulaşabilirsiniz: http://wapo.st/1nAvts6

Nükleer konusunda bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlara

Özgür Gürbüz/5 Mart 2016
 
Enerji Bakanı Berat Albayrak, nükleere karşı çıkanların bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olduklarını iddia etmiş ve eklemiş: Dünyada 442 nükleer santral var, 100'den fazla da inşaat halinde. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanı da aslında belli etmiş.

1. Dünyada 442 tane nükleer santral yok. Onlar santral değil "reaktör". Aynı termik santrallerde olduğu gibi, bir santralin içinde birden fazla reaktör/ünite olabilir. Örneğin Yatağan Termik Santrali içinde 3 ünite var. Dünyada da 442 nükleer santral yok, çünkü bazı santrallerde birden çok reaktör var. Örneğin, kaza yapan Fukuşima Daiçi nükleer santralinde 6 reaktör vardı.

2. Bu 442 reaktörün hepsi de çalışmıyor. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı bu sayıyı verirken "çalışabilir durumdaki" reaktör sayısını verir ama bunların bazıları kapalıdır. Mesela Japonya'da çalışabilir durumda 43 nükleer reaktör olduğu gözükür. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan hepsi elektrik üretiyor sanır. Halbuki bu 43 reaktörün sadece 4 tanesinin çalışma izni var. 39 tanesi kapalı, birçoğu bir daha hiç açılmayacak. Yani, dünyada 442 reaktör çalışıyor demek bile yanlış. Sadece Japonya'da çalışmayanları düşseniz gerçek rakam 403 olur.

3. Bakan Albayrak dünyada 100'den fazla santralin de inşaat halinde olduğunu söylemiş. Bu da yanlış. Atom Enerjisi Ajansı dünyada yapımı süren 66 reaktör olduğunu belirtiyor (grafikte görüldüğü gibi). Doğrusunu söylemek gerekirse bu bilgi bile yanıltıcı, Atom Enerjisi Ajansı taraflı bir kurum sonuçta. Biraz araştırırsanız bu 66 reaktörden birçoğunun yapımının öngörülen 4-5 yıldan uzun sürdüğünü, yani geciktiğini; bazılarında ise inşaatın hiç sürmediğini görürsünüz. Örneğin ABD'de yapıı süren Watts Bar-2 reaktörünün inşaatına 1973 yılında başlanmıştır. Proje finansal bir felakete dönüştüğü için yıllarca durmuştur. 43 yıldır süren inşaatı Enerji Bakanı bize yeniymiş gibi anlatıyor. Bir başka örnek vereyim. Slovakya'da inşaatı süren iki reaktörün (Mochovce 3-4) yapımını da 1987'de başlanmıştır. Bunlar ölü projeler olmasına rağmen nükleer lobi ve Atom Enerjisi Ajansı bunları yıllardır yapımı süren "nükleer santral" diye anlatıp, durumu olumlu göstermeye çalışmaktadır. Arjantin'de yapımı süren tek reaktör 29 MW'lık bir örnek modeldir. Mersin'de santral kurmak için AKP ile el sıkışan Rusya'da yapımı sürdüğü söylenen sekiz reaktörün biri hariç hepsi gecikmiştir. Liste böyle uzayıp gider.

4. Bakan Albayrak'ın örnek gösterdiği Fransa 2025 yılına kadar nükleerden üretilen elektriğin payını yüzde 76 seviyesinden yüzde 50'ye çekeceğini açıkladı. Nükleer enerji konsunda Sinop için kapısını çaldığımız, bu teknolojiye sahip Fransa bile ucuz, güvenli denen nükleer enerjinin payını azaltırken onları örnek göstermek komedi değil de nedir?

Şimdi elinizi vicdanınıza koyup söyleyin. Nükleer enerji konusunda bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan kim?

Paris’te her şey bitmedi asıl şimdi başlıyor

Özgür Gürbüz-BirGün/4 Mart 2016

2015 sonunda Paris’te imzalanan iklim anlaşmasıyla sorunun çözümü bulundu sananlar yanılıyor. Paris’te, 2020’de sonlanacak Kyoto’nun yerine geçecek yeni bir anlaşmanın ana metni üzerinde anlaşıldı ancak bu anlaşma henüz onaylanmadı. 22 Nisan’da bu süreç başlıyor. Dünyanın Paris Anlaşması’nı hayata geçirmek için tam bir yılı var. 21 Nisan 2017’ye kadar, dünyadaki seragazı emisyonlarının yüzde 55’inden sorumlu en az 55 ülke anlaşmayı imzalarsa ilk adım tamam. İmzalamazsa sil baştan!

BM Genel Sekreteri Ban Ki Mun, 22 Nisan’da New York’ta elini taşın altına koyan ilk ülkeleri açıklayacak. Bir yıl boyunca çetin pazarlıkların olacağı garanti çünkü Paris’te verilen taahhütlerin değiştirilme şansı bile var. Ülkeler isterse, daha iyi bir hedefle anlaşmaya taraf olabilecek. Türkiye’nin ne yapacağı belli değil. Meclis’te Paris Anlaşması’na atılacak imzanın onaylanması gerek. 22 Nisan’a yetişir mi; şüpheli. Ortada adamakıllı yapılmış bir hesap, plan olmadığı gibi bu işi takip eden bir milletvekili veya bakan da yok. Birkaç gün önce Ankara’da TBMM’nin İklim Değişikliği Politikasındaki Rolü adlı bir rapor[1] açıklandı. Meclis’in iklimle ilgili çalışmalarını araştıran çalışma, 24. Yasama döneminde verilen 72 bin 320 soru önergesinden sadece 20 tanesinin içinde iklim değişikliği konusuna yer verildiğini ortaya koyuyor. Rejim değişikliği için çabalayan çok kişi var ama iklim değişikliğini durdurmaya çalışan neredeyse yok. En azından bir tutarlılıktan bahsedebiliriz, ne istiyorlarsa zararımıza!

Bildiğiniz gibi Paris’e giderken Türkiye bir söz vermiş, 2030’a kadar seragazı emisyonlarımı arttırmaya devam ederim ama sizin cici hatırınız için, biraz daha az arttırırım demişti. Türkiye’nin bu sözünün de iklim değişikliğini yavaşlatma ya da durdurma açısından pek kıymeti harbiyesi yok. Burada biz bizeyiz, fısıldamadan söyleyeyim. Hükümet bizim sele kapılmamızı, kuraklıkta çatlamamızı, ormanların yanmasını, sıcak hava dalgaları yüzünden kalp krizi geçirip ölmemizi umursamıyor. Onların derdi, kömür, petrol, doğalgaz, otoyol, köprü, inşaat sektörüne girmiş eş dostu memnun etmek.

Süreç Türkiye’nin istediği gibi gider mi onu göreceğiz. İlk iş, dünyadaki seragazı emisyonlarının yüzde 55’inden sorumlu en az 55 ülke bulmak. BM Sekretaryası’nın verilerine göre Türkiye küresel emisyonların yüzde 1,24’ünden sorumlu. Anlaşma sürecinde 200 civarında ülke olduğunu düşünürseniz, Türkiye’nin bu işte payı yok, sorumluluk almamalı diyenlerin bir hayal aleminde yaşadıklarını daha iyi anlarsınız. Yüzde 55’i yakalamak için kritik öneme sahip dört güç var: Çin (%20), ABD (%17,89), AB (%12.10) ve Rusya (%7,5). AB’nin sorun çıkarmayacağını, ABD ve Çin’in de anlaştığını düşünürseniz geriye yüzde 5’lik bir pay kalıyor. Rusya Kyoto’ya taraf olarak orada kahramanlık yapmıştı ancak bu politik durumda ne yapar belli değil. Bu nedenle, yüzde 4’lük paya sahip Hindistan, 2,5’luk paya sahip Brezilya veya 1,70’lik paya sahip Meksika’nın kararları kritik.

Türkiye’nin de sorumlu olduğu emisyon miktarıyla Brezilya, Endonezya ve Meksika gibi ülkelerin bulunduğu ligde yer aldığını görebiliyoruz. Verdiği taahhüt ise azaltma bile değil. Sınıfdaşlarından çok kötü durumda, halbuki bundan daha iyisini yapabilir ve yapmalı. Hiçbir şey yapmazsam 2030’da 1 milyar 175 milyon ton seragazı çıkaracağım, sizin için %21 oranında az arttırayım 929 milyon tonda kalsın diyor. Şu anda 460 milyon ton saldığımızı düşünürseniz, bırakın azaltmayı, seragazı çıkışını sabitlemeyi bile önermiyor. İki katına çıkarma sözü veriyor. Hiçbir önlem almasak seragazı emisyonlarımız zaten bu kadar artar. Bakalım bu eylemsizliği Meclis’ten geçirebilecekler mi?

Aslında Türkiye’nin yapacağı iş belli. Hem petrol, kömür ve doğalgaz gibi kirletici/dışa bağımlı kaynaklardan kurtulmak, hem de daha sağlıklı bir çevrede yaşamak için yüzünü güneşe dönmeli. Bir sözüm de sivil toplum kuruluşlarına. Şu ana kadar iklim konusunda çalıştığını iddia eden çoğu STK bu durumu film gibi izliyor. Bazıları hükümetle arasını bozmamak için iklim görüşmelerini kapalı kapılar ardına bile taşıdı. Birkaç yıl önce sokakta gördüğünüz “aktivistler” bürokrat oldu. Herkes sus pus! Fazla seragazının yan etkisi olsa gerek.


[1] Yasader, Tüvikder ve Küresel Denge Derneği’nin hazırladığı rapora Yasader.org adresinden ulaşabilirsiniz.