Özgür Gürbüz-BirGün/4 Haziran 2018
Ankara ile İstanbul
arasında sık sık otobüs yolculuğu yapıyorum. İklim değişikliğine katkımı
azaltmak için bu gibi kısa mesafeleri otobüsle yapmaya gayret ediyorum. Elimden
geldiğince uçağa mahkum edilmiş, çevre düşmanı ulaşım sistemine direniyorum. Son
zamanlarda bu yolculuklar işkenceye döndü. Hükümetin seçim meydanlarında
“proje”, “icraat” diye anlattığı 3. Köprü yüzünden eskiden beş saat süren bu
yolculuğu artık 6,5 saatten kısa bir sürede yapmak mümkün değil. Bir defasında sekiz
saate yakın sürdü. 3. Köprü boş kalmasın diye şehirlerarası otobüslere bu
köprüden geçme zorunluluğu getirilmesiyle işin tadı kaçtı.
Büyütmek için haritanın üzerine tıklayın. |
Esenler
Otogarı’ndan çıkıp Ataşehir civarından yolcu almak isteyen bir otobüs artık
adete bir şehir turu yapmak zorunda. 3. Köprü’den geçerse fazladan 70 kilometre
yapmak zorunda kalıyor. Ataşehir’e uğramasa da durum pek farklı değil. Esenler
Otogarı’yla, Pendik’te O-6 ile Anadolu otoyollarının kesiştiği nokta arası
Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nden geçerseniz 53 kilometre. Aynı bağlantı
noktasına 3. Köprü’den gidersenizse 100 kilometre. Bir seferde 50 km
zarardasınız.
Gidiş dönüş sefer
yapan bir otobüs günde fazladan 100-150 km arası fazla yol yapıyor. İthal
benzin yakıyor, şoför de yolcular da daha fazla yoruluyor. İstanbul Avrupa
yakasından Sakarya, İzmit gibi yerlere giden ve günde iki sefer yapan
otobüsleri düşünün. Dahası da var. Otobüsler 3. Köprü’den geçmek için 8 TL
fazla para ödüyor. Bütün bunlar da haliyle bilet fiyatına yansıyor.
Hükümetin
umurunda mı? Değil! Kendisinden hesap soracak seçmenin ise belki durumdan bile
haberi yok. Kontrollerindeki medya bunları yazmıyor.
Köprüyü 10 yıl
boyunca işletecek IC İçtaş İnşaat ve Astaldi şirketlerinin umurunda mı? Değil!
Onlar yaptıkları anlaşma gereği köprüden araç geçse de geçmese de paralarını
devletten alıyor.
Anlayacağınız
olan vatandaşa oluyor. Trafik olmayan yere köprü yaparsan, yolcu olmayan yerden
otobüs geçirmeye zorlarsan böyle olur. Köprüden yılda 135 bin araç geçiş
garantisi verdikleri için herkesi o köprüyü kullanmaya zorluyorlar. 2017 Ekim
ayında Ulaştırma Bakanı Ahmet Arslan’ın açıkladığı rakama göre, bütün bu
zorlamalara rağmen geçiş sayısı günde 80 bin civarında kalmış. Üstünü devlet
şirketlere ödüyor. Kaldı ki, zorla İstanbul’daki tüm araçları doğa katili 3.
Köprü’den ve ona bağlı çevreyolundan geçirseniz ve geçiş garantisini
tuttursanız ne yazar? Oradan geçen her bir araç, yaktığı petrolle, kirlettiği
havayla yine ekonomiye zarar verecek. İnsanlar güneyde yaşıyor sizin köprünüz
en kuzeyde.
Mesele
İstanbul’un kuzeyini ranta açmak elbette. 3. Havalimanı da, Kanal İstanbul da
bu planın bir parçası. Trafik sorununu çözmek isteyen trafiğin olduğu yerde,
otomobile değil toplu taşımaya yönlendiren çözümler arardı. Boğaziçi
Köprüsü’nün altından geçecek bir metro geçişi gibi. Her şeyden önce de
İstanbul’daki nüfusu artıracak değil azaltacak projeler yapardı. Koskoca
ülkenin beşte birini bir kente toplamaya çalışmazdı. Yönetici beton dökmek için
değil bunları planlamak için var. Çılgın ya da mantıklı, proje dediğiniz de
böyle bir kavram zaten. Köprü, tünel, bölünmüş yol, havalimanı proje değil bir
inşaat çalışmasıdır. Proje ise bir izlencenin yani programın parçasıdır. Örnek
verelim. İstanbul’un trafik sorununu çözmek sizin programınızsa hayata
geçireceğiniz projeler bellidir. Kentin sınırlarını çizmek, yeni göçe, rant
alanlarına fırsat tanımamak ve mevcut ulaşım altyapısını toplu taşımayla
güçlendirerek trafik sıkışıklığını azaltmak gerekir. Bu programı hayata
geçirmek için daha fazla köprü, yol yapmaz; aksine metro, toplu ulaşım, deniz
taşımacılığı gibi projelerle çözüm ararsınız. İstanbul’un el değmemiş
bölgelerini imara açmazsınız. Programsız, plansız birbirinden bağımsız projeler
şirketlere nakit sağlamaktan, ülkeyi borçlandırmaktan ve petrol bağımlılığını
artırmaktan başka bir şeye yaramaz, hiçbir sorunu da çözmez.
Sahi, yeri
gelmişken soralım. İstanbul’un trafiği 3. Köprü ve Avrasya Tüneli yapılmasına
rağmen neden hâlâ tıkalı?