Özgür Gürbüz-BirGün/2 Şubat 2014
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) siyasi yelpazede
iyice sağa gittiği artık su götürmez bir gerçek. Yayın yasakları, siyasete
yargı ve kolluk kuvvetleri yoluyla müdahale, tek adamcılık, demokratik
protestolara karşı aşırı şiddet uygulama AKP’nin merkez sağdan sağa, hatta
aşırı sağa geçtiğini gösteriyor. Kasım 2013’te merkez sağ partilerin üye olduğu
Avrupa Halk Partisi’ndeki gözlemci üyeliğini bırakıp, Avrupalı Muhafazakârlar
ve Reformcular İttifakı’na üye olmaları da bu kayışın bir başka göstergesiydi. Artık paranoyaya varan ‘darbe’ söylemleri,
paralel, yatay ve yamuk devlet teorileri, herkesin kendisini yok etmek
istediğini sanan bir dikta yönetiminin sayıklamalarını andırıyor. Tüm işaretler
“aşırı sağı” gösteriyor…
Siyasi yelpazedeki bu değişiklik Cumhuriyet Halk
Partisi’ni (CHP) de etkilemişe benziyor. Kılıçdaroğlu’nun gelişiyle “merkez
sola mı gidiyor” denilen CHP, yerel seçimlerde gösterdiği bazı adaylarla aksi
yönde seyrediyor, merkezi hedefliyor izlenimini uyandırıyor. “Önemli olan seçimi kazanıp, AKP’yi
zayıflatmak ve düşüşü başlatmak” denebilir ancak söz konusu adayların galip
gelmeleri halinde bildikleri sağ politikaları mı yoksa partinin istediği ‘sol’ politikaları mı uygulayacağı
belirsiz. Söylemlerden yola çıkarak sonuca varmak zor. İşin içinde kentler
olunca korumacı sol politikalarla, rantçı sağ politikalar arasında ciddi
farklar olduğunu belirtmek lazım.
Yelpazenin sağ tarafı kalabalıklaştı. Boşalan sol tarafta
ise Özgürlük ve Dayanışma Partisi, Türkiye Komünist Partisi gibi az oy oranına
sahip partilerle, birçok bileşenden oluşan Halkların Demokratik Partisi (HDP)
kaldı. HDP bu boşluğu değerlendirip, CHP’nin sol seçmeninden oy almak istiyor.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Sırrı Süreyya Önder bunu açık açık
söylüyor. Belki kendisi de farkında
değil ama seçimi kazanmaktan çok CHP seçmeninin oylarını almaktan bahsediyor.
Önder’e göre HDP İstanbul’da yüzde 20 oy alacak ve ertesi gün hepimiz ‘bambaşka bir ülkeye uyanacağız’. Hiç
emin değilim. Önder CHP’den gelen oylarla yüzde 20’yi bulursa aksine aynı
ülkede olacağız çünkü yüzde 20 Önder’e seçimi kazandırmayacak. İstanbul’u bu
hale getiren Erdoğan-Topbaş yönetimi büyük bir olasılıkla bir beş yıl daha
kenti yönetecek. Beş yıl sonra da İstanbul’dan geriye bir şey kalmayacak. Önder
‘herhalde’ bunun farkında değil. Tüm eleştirilerini CHP’ye yönelterek rakibinin
Kadir Topbaş ya da AKP olmadığını belli ediyor.
HDP daha önce CHP’nin yaptığı hatayı yapıyor. Solda tek
biz varız diyerek sol seçmenin, ‘mecburen’ kendisine oy vereceğini düşünüyor. Şu ana kadar Önder’in İstanbul’un trafik
sorununu nasıl çözeceğine, İstanbul’un kuzeyindeki yapılaşmaya nasıl dur
diyeceğine, kenti nasıl küçülteceğine dair bir önerisini duymadım. Varsa
yoksa Sarıgül. Baykal’ın Erdoğan ile yatıp kalktığı günleri hatırlatıyor.
HDP’nin kendisine CHP’yi hedef seçmesinin nedeni siyasi
yelpazenin solundaki boşluk olabilir. Olabilir ancak HDP sol ya da sosyal
demokrat oyları alabilmek için kendi içinde radikal değişiklikler yapmalı.
Öncelikle Türkiye’yi bugünlere getiren ‘yetmez ama evetçi’ unsurları partiden
atmalı. Referandumda çok tartmadan ‘evet’ oyu atmış, sonra pişman olmuşlardan
bahsetmiyorum, bu işin bizzat kampanyasını yürüten 100-200 kişiden bahsediyorum.
İkinci olmazsa olmaz da HDP’nin Kürt sorunu dışındaki sorunlarda da halkın
yanında olacağını göstermesi. Solu temsil ettiğini söyleyen bir partinin sesi
Gezi sürecinde, yolsuzluk meselesinde duyulmayacaksa ne zaman duyulacak? Ne
zaman bu soruyu sorsak, “ama, çözüm
süreci” deniyor. O zaman bu süreci şeffaflaştırın. Pazarlıkları biz de
bilelim. AKP’ye referandumda evet diyerek güvenenlerin sonunu biliyoruz. Seçimden
sonra iktidar istediğini alır, çözüm sürecini de rafa kaldırırsa şaşırmamalı.
Türkiye’deki seçim aritmetiği merkez sol ile solun
birbiriyle beraber hareket etmesini gerektiriyor. Zor ama şart. Siyasette kayan
eksen solda birliktelikle eski yerine oturtulabilir, dağılıp ayrışarak değil.