Özgür Gürbüz-BirGün / 28 Şubat 2019
17 yıla yakın
bir süredir iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin herhalde en çok müjde
verdiği konu enerji. Gazeteler, “petrol, gaz ve kömür bulduk” haberleriyle
dolu. İnanmazsanız, Google’a “petrol bulduk”, “gaz bulduk” diye yazıp
aratabilirsiniz. 10 bine yakın sonuç çıkıyor…
Diyelim ki
bulduk, nerede bu gaz, kömür ve petrol? Buhar olup uçmuşa benziyorlar çünkü
enerji ithalatı verilerine bakınca deftere olumlu yansıyan bir şey göremiyoruz.
Türkiye 2017 yılında kullandığı doğalgazın yüzde 99’unu ithal etmiş. İthalat
2016’ya göre yüzde 19 artmış.
Petrolde de
durum farklı değil. 2016 yılında tüketimin sadece yüzde 7’ye yakını yerli
üretimle karşılanmış. Petrol üretimi birkaç bin varil artsa bile tüketim öyle
hızlı artıyor ki, açılan küçük kuyuların, talebi karşılaması ve ithalat ihracat
oranını ülkenin lehine çevirmesi olası değil. Tüketimi azaltmak, verimi
yükseltmek nedense kimsenin aklına ya da işine(!) gelmiyor.
Yerli kömür
seferberliğine rağmen orada da tablo kapkara. Avrupa İstatistik Ofisi
(Eurostat) verilerine göre, aslan payını kömürün oluşturduğu katı yakıtlarda
dışa bağımlılık oranı 2016’da yüzde 60’ı geçmiş. Halbuki, seferberlikten önce, 2008’de
bu oran yüzde 44’ün altındaydı. Yatıp kalkıp yerli kömürden bahsediyoruz ama
yaktığımız kömürün yarısından fazlası ithal. 2017’de ithal kömüre 4 milyar
dolar ödemişiz.
Sonuç ortada.
Biz, karada, denizde her yerde petrol ve gaz ararken enerji ithalatı ve
enerjide dışa bağımlılık artıyor. TMMOB Makine Mühendisleri Odası Enerji
Çalışma Grubu’nun hazırladığı son raporda enerji ithalatının 2018’de yüzde 15
oranında arttığına dikkat çekilmiş. 2017 yılında enerji girdileri ithalatına 37
milyar dolar ödeyen Türkiye, 2018’de 43 milyar dolar ödemiş. Toplam ithalatın
yüzde 20’si enerjiye gitmiş.
Asıl sorun
yeterince kömür çıkarmıyor, petrol kuyusu açmıyor veya doğalgaz aramıyor
oluşumuz değil. Asıl sorun, geleceği görmeden, planlamadan, Türkiye’de olmayan
bu kaynaklara bel bağlayan bir ekonomik sistem kurmakta ısrar etmemiz. Petrol
yok ulaşım karayoluna bağlanmış. Gaz yok yapılan konutlarda verimlilik ihmal
edilmiş, gelen gazın yarısı doğalgaz santrallarına gitmiş. Kömür kalitesiz,
onun yerine elektrik üretiminde kullanılacak güneş gibi kaynaklar var ama hep
engellenmiş. Yerin altına bakmaktan üstteki kaynakları göremiyoruz.
Sadece
elektrikli araçlar üzerinden bir örnek vereceğim, siz petrol kuyusu kazmanın ne
kadar anlamsız olduğunu anlayacaksınız. 2013 yılında tüm dünyada 250 bin
elektrikli araç vardı. 2017 sonunda sayıları 3 milyonu geçti. Uluslararası
Enerji Ajansı 2030’da 125 milyon elektrikli aracın yollarda olacağını söylüyor.
Unutmadan söyleyelim, bu araçların elektriği kömürden değil yenilenebilir
enerjiden gelmek zorunda yoksa iklim değişikliği sorunu çözülmeyecek.
Hava kirliliği
de birçok ülkede, başta dizel motorlar olmak üzere araç filosunu değişmeye
zorluyor. Birleşik Krallık’ta, 2040 yılından itibaren tüm yeni otomobillerin
sıfır emisyonlu (petrolle çalışmayan) olması isteniyor. Norveç petrolle çalışan
araç satışını 2025’te, Fransa 2040’ta yasaklamayı planlıyor. Birçok Avrupa kentinde
dizel araçların vergileri artırılıyor, şehir merkezlerine girmesi yasaklanıyor.
Türkiye ise
her sabah, yeni bir “petrol bulundu” haberiyle uyanıyor, köprü ve otoyol
projesiyle güne başlıyor. Bilmem durumu anlatabildim mi?