Neden vergi veriyoruz?

Özgür Gürbüz-Birgün/29 Ocak 2012

Su, elektrik, gaz parayla.
Yiyecek içecek beleş değil.
Toplu taşıma parayla, otoyol, köprü parayla.
Devlet okulu bile bağıştı, defterdi, kitaptı durmadan para istiyor.
Çöp atmak parayla; vergisi var. Kolaysa verme!
Belediye kaldırım yapsa faturası vatandaşa çıkıyor.

Üniversite parayla, iyisini okumak istersen o daha da çok parayla.
Ehliyet çıkarsan parayla, nüfus cüzdanını kaybetsen parayla.
Sosyalinden bile olsa ev almak bir dert. Kiralasan parayla, almaya kalksan bir servet.
Cep telefonu parayla, kullanmak vergiyle.
Hasta olmak bedava, iyi bakılmak parayla.
Cicili bicili hastanelere gitmek özel sağlık sigortasıyla, o da bir ton parayla.
Ölürsen de kurtuluş yok, mezar yeri de parayla.
Geçenlerde bir haberde okumuştum, Eyüp'te bir kişilik mezar yeri 10 bin lira.
Dört kişi üst üste gömülsen, imamı da ikna etsen, adam başı yine 2 bin 500 lira!
Bir tek hava bedava, o da şimdilik.
Unutmadan, tuvaletler de parayla; ister büyük ister küçük.

Harçlarla bizi haraca bağlayanlar, dolaylı vergilerle de boğazımızı sıkıyor. Böyle garip bir düzen, garip bir memleket olur mu? Madem her şeyi paralı yapacaktınız, neden vergi topluyorsunuz? Memlekette parasız bir hizmet kalmadı, kalanların da hizmet kalitesi ortada.

Devlet okulları dökülüyor, toplu taşımanın iyi olduğu kent sayısı bir elin parmağını geçmez. İşsizlik sigortasından faydalanmak için önce bir işten kovulmuş olmanız gerekiyor.
Otoyollara girmek isterseniz paralı, bozuk yollar ise bedava.
Bütün dünyadaki kentlerde halkın dinlenme alanı olan parklar bizde yok. Kalan birkaç yeşil alan da alışveriş merkezlerine, gökdelenlere feda edildi.
Sahile gitsen kumsallar otellere kiralanmış, şezlong parası vermeyene deniz de yok. Bir ağacın, bir deren yok. Mangalına kömür bulsan, mangal yakacak yerin yok. Mesire yerleri bile parayla.

İşte memleketimde vergisini tıkır tıkır ödeyen ‘sade vatandaşa’ devletin sunduğu hizmet. Bizim memlekette sade vatandaşın işi zor ama herkes sade vatandaş değil. Vatandaşlar bu ülkede ikiye ayrılır: ‘Özel vatandaşlar’ ve ‘sade vatandaşlar’.

Özel vatandaşlar genelde özel hastanelerde doğarlar, özel okula giderler. Hasta olduklarında özel doktorlar özel hastanelerin kapısında onları karşılar. Evlerini özel korumaları korur, işyerlerine ya özel araçla ya da şirketlerinin sağladığı özel servislerle giderler. Hayatları en başından sonuna kadar ‘özel’ bir hayattır. Bu bizim memlekette neredeyse bildik bileli böyledir ama özel hayatın daha bir özel olduğu tarih, Özal hükümetinin iktidara geldiği tarihtir. Özal iktidarı kısa sürede ‘özellerin’ iktidarı olmuştur.

Bugün Türkiye’de otopark hizmetlerinden enerjiye kadar birçok alanda neredeyse özelleştirilmeyen kurum, kuruluş kalmadı. Ya da şöyle diyelim, özelini isterseniz hepsi fazlasıyla var. Özel hastane, özel güvenlik, özel okul, halk otobüsünden minibüsüne kadar özel taşımacılık; o da var!

Gelelim sade vatandaşa. Bizim sade vatandaş devlet hastanesinde doğar, devlet okullarında okur. Eğitim özel olmadığı için ‘sade’dir; yabancı dil, matematik vs. gibi teferruatlardan arındırılmıştır. Bu derslerin adı vardır ama kendisi yoktur. Üniversite’nin devletine girse, yurdun özeline mahkûm kalabilir. Sade vatandaş şanslıysa kendisi gibi sade zevklere sahip bir eş bulur, evlenir. Mümkünse çocuk yapmaz çünkü okutmak zordur, mümkünse hastalanmaz çünkü çalışmak zorundadır. Sade vatandaşın özel sağlık sigortası da yoktur. Özel olmadığı için bedelli askerlik de yapamaz, sadesinden bir er-onbaşı olur.

Bizim memlekette sade ve özel vatandaşın rüyaları bile kesişmez. Tek ortak noktaları (eğer veriyorlarsa) vergi vermektir. Verilen vergilerin neye yaradığı ise bilinmez. Eski bir rivayete göre bu vergiler yol, su ve elektrik olarak vatandaşa geri dönmektedir. Gerçekte ise Türkiye'deki 5 milyon asgari ücretli ülkenin en büyük 90 firmasının ödediği kadar vergi ödemektedir. Vatandaşın sokakta çişi gelse ve eğer cebinde parası yoksa altına yapmaktan başka çaresi yoktur.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

cevap : duble yollar için...